• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi18
Bugün Toplam513
Toplam Ziyaret3154021

Müyesser Yıldız neden tutuklandı (2)

Müyesser Yıldız neden tutuklandı (2)

12 Haziran 2020

Günlerdir yandaş basın tarafından “askeri casusluk” suçlamasıyla manşetlere taşınan Müyesser Yıldız’a gözaltı süresince “casusluk”la ilgili bir suçlama yöneltilemedi. Çünkü yok böyle bir suç… Ancak Savcılığın gözaltına alma gerekçesi “siyasi ve askeri casusluk” (TCK 328) iken Müyesser Yıldız mahkemeye “gizli kalması gereken bilgileri açıklamaktan’’ (TCK 329) sevk edilerek tutuklandı…

Peki, Müyesser Yıldız’ın açıkladığı “gizli kalması gerekirken açıkladığı bilgiler’’ neydi?  Müyesser Yıldız’ın avukatı Erhan Tokatlı’nın açıklamasına göre bu bilgiler Müyesser Yıldız’ın aylar önce yazdığı “Kim bu Hafter’le görüşen Türk komutanlar” (24.12.2019) ve “Libya’ya hangi komutan gitti… Yerine kim geldi” (20.01.2020) başlıklı iki haber…

Ancak günümüzde vukuat-ı adiyeden ve tırışkadan uyduruk haberlere bile jet hızıyla mahkeme kararları ile erişim yasağı gelirken, mesela Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un boğazda kiraladığı araziye yaptırdığı çardak ve şöminenin İBB tarafından yıkıldığına ilişkin habere jet hızıyla erişim yasağı gelirken Müyesser Yıldız’ın tutuklanmasına vesile olan bu iki habere –demek ki İBB’nin yıktığı çardak ve şömineden de önemsiz bir haber olarak görmüşler ki- aylar önce yayınlanmasına rağmen bu haberlere şimdiye kadar erişim yasağı getirilmemiş… Bu haberler halen Odatv İnternet sitesinde olduğu gibi duruyor…

Müyesser Yıldız’ın tutuklanma hükmü bana Karakuşî'nin bir hükmünü hatırlattı... Bu hükümden önce Karakuşî'yi kısaca bir tanıtayım:

Hükm-ü Karakuşî

Selahaddin-i Eyyûbi devrinde önemli görevler ifa eden ve vezir ve aynı zamanda kadılık da yapan Bahaüddin Karakuşî isimli bir devlet adamı varmış. Aynı zamanda Bahaüddin Karakuşî yolsuzlukları ile de ünlüymüş... Karakuşî kadı olarak sadece yanlış değil hep abuk sabuk hükümler de verirmiş ve bundan dolayı da Karakuşî’nin verdiği hükümlere de ‘’Hükm-ü Karakuşî’’ denirmiş. Günümüzde de - gerçi genç hukukçular pek bilmez ama - mahkemelerin verdiği abuk sabuk kararlara ‘’Hükm-ü Karakuşî’’ derler.

Aslında gerçek böyle değildir!... Yazımın sonunda meraklısı için bu Kadı Bahaüddin Karakuşî’nin kısaca bu anlatımdan farklı olan gerçek hikâyesini anlatacağım…

Şimdi gelelim Kadı Bahaüddin Karakuşî’nin bir hikâyesine:

Hükm-ü Karakuşî ve bir hırsız hikâyesi

Hırsız bir evi gözüne kestirmiş, etrafı kolaçan etmiş. En iyisi balkondan girmek demiş. Gece bastırınca bahçeye dalmış, balkona tırmanmaya başlamış... Bir adım, bir adım daha, tam çıkmak üzere, balkonun korkuluğu kırılıp kopmuş. Hırsız düşüp ayağını kırmış...

Sabah olunca, hırsız doğru kötü ve abuk, sabuk hükümleriyle (Hükm-ü Karakuşî) meşhur "Karakuş Kadı"ya gitmiş, halini göstermiş: "Kadı efendi, ben soymak için eve girecektim, fakat balkon korkuluğu çürük çıktı, koptu. Ben de düşüp ayağımı kırdım!" demiş.

Kadı da pek anlamamış: "Eeee ne istiyorsun, şimdi seni hırsızlığa teşebbüsten içeri atayım mı?" diye sormuş. Adam da, "hayır kadı efendi, bir dinleyin.” Bunun üzerine Karakuşî Kadı, "anlat bakalım!" demiş.

Hırsız başlamış anlatmaya; "Ev sahibinden davacıyım, eğer balkonun korkuluğunu sağlam yaptırsaydı, ben de düşüp ayağımı kırmazdım... Tamam hırsızlık suç ama, cezası balkondan düşüp ayak kırmak değil!"

Karakuşî Kadı keyiflenmiş, tam ona göre bir dava, çağırmış ev sahibini: "Be adam, niçin evinin balkonunu sağlam yaptırmıyorsun? Korkuluk sağlam olsaydı bu adam düşüp ayağını kırmazdı!"

Ev sahibi şaşırmış: "Aman efendim, balkonun korkuluğunu Marangoz Ahmet usta yaptı. Çürük yaptıysa benim günahım ne?"

Kadı efendi, hemen Marangoz Ahmet Ustayı çağırın demiş, Marangoz gelmiş. Sorgu suale çekilmiş ve başlamış anlatmaya; "Efendim ben balkonun korkuluğunu çakarken yoldan yeşil başörtülü bir hanım geçiyordu. Başörtüsü o kadar güzel yeşile boyanmıştı ki, herhalde gözüm ona daldı. Çiviyi boşa çakmış olacağım!" demiş.

Kadı emretmiş: "Hemen o yeşil başörtülü kadını bulup getirin!" demiş. Kadıncağız gelmiş, tir tir titriyor: "Kadı efendi, benim günahım ne? Ben başörtüsünü, boyasın diye boyacıya verdim, o boyadı!"

Sıra boyacıya gelmiş; kadı sorguya çekmiş: "Ulan, başörtülerini böyle göz alıcı renge boyuyorsun, marangozun gözü başörtüsüne takılıyor, çiviyi boşa çakıyor. Balkona tırmanmaya çalışan hırsız düşüp ayağını kırıyor!" Boyacı verecek cevap bulamayınca, kadı da hükmünü vermiş: "Götürün bu herifi asın!"

Biraz sonra cellat gelmiş: "Kadı efendi, bu boyacıyı boyu sehpaya uzun geldiği için asamıyorum!"

Kadı elini sarığına dayamış, çözüm bulmuş: "Git, kısa boylu bir boyacı bul, onu as!"

Hikâye bu kadar…

Hükm-ü Karakuşî gerçekte kimdir?

Bir rivayete göre Karakuşî, asıl adı Ebu Said Bahaüddin bin Abdullah Esedî (Kısaca Said Bahaattin) olan bir kimsedir. Kadı Karakuş’un ölüm tarihi 1200’dir... Selahattin Eyyubî’nin veya onun kardeşi Sirkûh’un kölesi iken, her ne meziyeti var ise, yükselmiş ve önemli mevkilere gelmiştir. Karakuşî’nin önemli hizmetleri, başarılı işleri de olmuş... Akka’da valilik yapmış, orada Haçlılara esir düşünce Selahaddin-i Eyyûbi onu, on bin altın fidye ödeyerek kurtarmış. Kahire’ye kale, yol, köprü, han, çeşme gibi eserler bırakmış. Fakat iyi bir eğitimi olmadığı, devlet yönetiminde tecrübesiz ve garip bir yaratılışa sahip olduğu için zaman zaman keyfi, sert, tuhaf ve yanlış hükümler verirmiş.

Necdet Rüştü Efe ‘’Türk Nüktecileri’’ (Nebioğlu Yayınevi) isimli kitabında ‘’Hükm-ü Karakuşî’’yi şöyle anlatır (s.131-133):

‘’Bunlar kanun, örf gelenek ve hatta tabiat dışında karar altına alınmaya çalışılmış öyle hükümlerdir ki; bu mantıksızlık karşısında, mahkûmun müdafaa cehtini (gayretini, çabasını) daima hayrete çevirmiştir. Yüzyıllar boyunca, bazı keyfi manasızlıklara nazire olarak gösterilen bu tuhaf hükümler; Anadolu’da doğup, yaşlılığında Mısır’da Selahadin-i Eyyûbi maiyetinde emirlik ve kadılık yapmış olan Karakuşî’ye aittir. Yedi yüz elli önce yaşamış olan bu zat halis Türk’tür.’’

‘’Hükm-ü Karakuşî’’ denilen bu safça ve abuk sabuk verilen hükümler aslında Selahattin Eyyubi’nin veziri Bahaüddin Karakuşî’yi yıpratmak için rakibi Esad bin Memmati tarafından yazılmış "Kitab el Faşuş fi Ahkami Karakuş" isimli uydurma mahkeme kararlarına dayanmaktadır. Dolayısıyla gerçekle bir ilgisi yoktur bu hikâyelerin ve bu hükümlerin...

Müyesser Yıldız’ın tutuklanması

Hükm-ü Karakuşî’nin hikâyeleri ve dolayısıyla anlattığım bu hikâye de görüldüğü gibi uydurmadır, gerçekle bir ilgisi yoktur. Fakat bu uydurma mahkeme kararlarından yaklaşık sekiz yüz yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti’nde Müyesser Yıldız’a yapılan hukuk ihlalli ise gerçektir ve tam da hikâyedeki gibi tam bir ‘’Hükm-ü Karakuşî’’dir…

Sonuçta Müyesser Yıldız’ın gözaltına alınırken söylediği gibi (FETÖ'cüsü, casusu, darbecisi sokakta gezecek, şamarı bana indireceksiniz) kısa boylu diye Müyesser Yıldız asılmak istenmektedir.

Ağır usul ihlalleri yapılarak yargının tarafsızlığının siyasal konjonktüre feda edildiği günümüz mahkemelerinin ve kurumlarının verdiği kararlar artık yasal bir “hüküm” değil, olsa olsa bir “Hükm-ü Karakuşî” olmaktadır.

‘’Adalet’’ diye bir endişesi, bir kaygısı olanlara duyurulur…

Arz ederim...

Osman AYDOĞAN


Yorumlar - Yorum Yaz