İnanç ve İktidar
30 Haziran 2020
Dün Bernard Lewis’i ve onun ‘’Tarih Notları’’ isimli kitabını anlatmıştım. Bugün de onun bir başka kitabından bahsetmek istiyorum: ‘’İnanç ve İktidar’’ (Akılçelen Kitaplar, 2017)… Kitabın alt ismi: ‘’Orta Doğu’da Din ve Siyaset’’ (Kitabın Orjinali: “Faith and Power, Religion and Politics in the Middle East”, Oxford University Press, 2010)
Bernard Lewis bu kitabında; İslam ve Orta Doğu’nun güncel sorunlarını ele alarak ‘’inanç’’ ve ‘’iktidar’’ arasındaki ilişkiye odaklanır ve bu çerçevede İslam ve Orta Doğu’da demokrasinin olabilirliğini sorgular.
Lewis, kitabında gerek Hıristiyan Avrupa’da gerek Müslüman Osmanlı’da, iktidarın halka benimsetilmesinin ana yönteminin din ve mezhep olduğunu yani inanç olduğunu vurgular. İşin içine din, inanç girince, din adamlarının, ruhban sınıfının da iktidara ortak olduğunu söyler.
Klasik İslam’da din ile devletin tek ve bir olduğu düşüncesinden yola çıkan Lewis, İslam hukukunun Bay’a (*) (bağlılık sözü) ve İstişare (danışma) ilkelerini inceler ve demokrasinin Hristiyanlıktan ziyade İslam’a daha yakın olduğu sonucuna ulaşır.
Bu düşünceler doğrultusunda Lewis, günümüz İslam âleminde hüküm süren diktatörlüklerin ve otoriter eğilimlerin ithal edilmiş olduğunu öne sürer. Modernleşme süreci ile birlikte bu akımların daha da güçlendiğini örnekleriyle ortaya koyar… Orta Doğu’da demokrasinin gelişmesinin önündeki en büyük engelin bizzat Batı olduğunu ifade eder. Bu düşüncesini savunurken Lewis, “İslam’ın temel metinlerinin hiçbir yerinde terörizm ve cinayet emredilmez. Hiçbir yerinde taraf olmayan üçüncü kişilerin gelişigüzel katledilmesinin sözü bile geçmez” diye ifade eder…
Lewis kitabında ‘’Devletin insanlar üzerinde egemenlik kurma ve onları terörize etme gücünün modern metotlarla büyük ölçüde arttığını, otoriter yönetim felsefesinin ithal edilen otoriter ideolojilerle güçlendirilerek keskinleştirildiğini ve ithal edilen bu otoriter ideolojiler bir yandan liderlerin ve yöneticilerin yaptıklarına meşruiyet kazandırırken öte yandan halklarını ve taraftarlarını fanatize ettiği’’ görüşünü dile getirir…
Lewis, kitabında Nazi Almanya’sı ve Komünist Rusya gibi, Ortadoğu diktatörlerinin de zulümlerini haklı göstermek için savaşa ihtiyacı olduğunu savunur. Lewis’e göre bölgede barış, yalnızca bu diktatörlerin diktasının çöküşü veya yenilgisi ile ortaya çıkabilecektir.
Lewis, tespitlerinin devamında Orta Doğu’da demokrasinin mümkün olduğunu savunur… Lewis’e göre Orta Doğu’da demokrasinin gelişmesinde en önemli aktör kadınlar olacaktır. Kadınlar gerek Orta Doğu’nun gerek dünyanın geleceğinde önemli rol oynayacaktır. Ve bu düşüncesini şöyle tamamlar Lewis: “İslam topraklarında demokrasinin en büyük savunucuları da yine kadınlar olabilir. Başarısızlığıyla en çok kaybedecek grup oldukları kesindir…”
Lewis, ilk defa 1950’li yıllarda Türkiye’ye yaptığı ziyarette Osmanlı İmparatorluğu’nun mirası olan Türkiye Cumhuriyeti’nin İslam ile moderniteyi nasıl birleştirdiğini görerek, Müslüman devletler için laikliğin uzun vadeli tek uygulanabilir bir seçenek olduğu görüşünü savunur. Ve bu görüşünü kitabının birçok yerinde tekrarlar...
Şimdi gelelim kitaptan birkaç alıntıya
“Uluslararası İslam Konferansını oluşturan kırk altı bağımsız devlet arasında sadece biri, Türkiye Cumhuriyeti, Batılı anlamda demokrasi olarak tanımlanabilir, ancak burada bile özgürlüğe giden yola engeller döşenmektedir.” (s.61)
“Bir ülke resmi adında demokratik sözcüğünü kullanıyorsa bu bir tehlike işaretidir.” (s.148) Aslında burada Lewis eksik söylemiş. Bu söz Ortadoğu’daki partiler için de şöyle söylemesi gerekirdi: “Bir ülkedeki partilerin resmi adında ‘demokratik’ gibi 'adalet' gibi diğer başka güzel sözcükler kullanıyorsa bu bir tehlike işaretidir.”
Lewis, bu kitabında İslam ile Hıristiyanlık arasındaki karşıtlığı öne çıkararak Müslümanlıkla Hıristiyanlık arasındaki ilişkiyi; kin ve rekabetten oluşan bir “medeniyetler çatışması” olarak görür: “Ben Hıristiyanlık ile İslam arasındaki ilişki için çatışma sözcüğünü yeğliyorum.” (s.173)
Ayrıca yazar, bölgede yaşayan Müslümanları kast ederek, “Ya onlara özgürlük getireceğiz ya da onlar bizi yok edecekler.” (s.187) diyerek İslam dışı uygarlıklara da hayati bir uyarıda bulunur.
Sonuç
Bu kitap kısaca Ortadoğu’da “inancın” ne kadar önemli ve etkili olduğunu anlatır.
‘’İnanç ve İktidar’’: Orta Doğu’da din ve siyaset; inanç, radikal hareketler, terörizm, diktatörlükler ve demokrasi üzerine düşünen herkesin okuması gereken ve bakış açılarını değiştirmeyi vadeden bir kitap.
Aslında Lewis kitabında çağdaş demokrasilerle Ortadoğu demokrasisinin farkını, Ortadoğu’daki ‘’inanç’’, ‘’iktidar’’ ve ‘’para’’ arasındaki ilişkiyi kitapta yazdığı bir cümle ile açıklamış:
“Modern Amerika ile klasik Ortadoğulu siyasal sistemleri karşılaştırırsak, aradaki fark şöyle ifade edilebilir: Amerika’da iktidar parayla satın alınır. Ortadoğu’da iktidar para kazanmak için kullanılır.” (s. 75)
Dolayısıyla Lewis kitabının adını ''İnanç, Para ve İktidar'' olarak koysaydı bu ad kitabın içeriğine daha uygun olurdu... Çünkü Ortadağu'da kadim gerçek bu: İnanç, para ve iktidar! Ayrıca Ortadoğu'da inanç da sadece para ve iktidar için yapılıyor...
Sahi Türkiye hangi kıtaya aitti?
Osman AYDOĞAN
(*) Lewis’in kitabında geçen ‘’Bay’’ sözcüğü; Arapça aslı ‘’bey'at’’ olan ve Türkçe'de ‘’biat’’ şeklinde kullanılan kelimedir. ‘’Bey'at’’ sözcüğü Arapçada "satmak, satın almak" mânasındaki ‘’bey’' masdarına bağlı olarak "yöneticilik tevdi etmek, birinin yöneticiliğini benimsemek" anlamında kullanılır. Sosyopolitik bir akid olarak ise devlet başkanını seçme, belirleme ve İslâm hukuku çerçevesinde ona bağlılık gösterme anlamına gelir.