Hafta sonu hikâyeleri (1)
20 Kasım 2020
Bugünü hafta sonu okumak üzere değişik hikâyelere ayırdım. Her bir hikâye üzerinde düşünmeniz dileği ile…
Bin aynalı tapınağın yavru aslanları
Hindistan’da yüksek bir dağın doruğuna yapılmış ‘'bin aynalı tapınak'’ adıyla anılan çok görkemli bir mabet varmış.
Günlerden bir gün, bir aslan yavrusu dağa tırmanmış, merdivenlerden çıkarak bin aynalı tapınağa girmiş. Tapınağın bin aynalı salonuna geçtiğinde karşısında bin tane aslan yavrusu görmüş. Korkarak tüylerini kabartmış... Kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırmış... Korkutucu hırıltılar çıkararak dişlerini göstermiş. Ve bin aslan yavrusu da tüylerini dikmişler... Kuyruklarını bacaklarının arasına alıp korkunç sesler çıkartıp dişlerini göstermişler. Aslan yavrusu paniğe kapılarak tapınaktan kaçmış. Ve o andan başlayarak, bütün dünyanın tehlikeli, korkunç aslanlarla dolu olduğuna inanmış.
Bir süre sonra bir başka aslan yavrusu gelip dağa tırmanmış. O da merdivenleri çıkıp bin aynalı tapınağa girmiş. Tapınağın bin aynalı salonuna geldiğinde bin tane aslan yavrusuyla karşılaşmış. Sevinçle kuyruğunu sallamış... Neşeyle oradan oraya zıplamış... Aslan yavrularını birlikte oynamaya çağırmış... Bu aslan yavrusu tapınaktan çıktığında dünyanın dost ve sevecen aslanlarla dolu olduğuna inanıyormuş....
Hayat bir ayna gibidir… Nasıl bir görüntü verirseniz onu görürsünüz!... Bilenler bilir, bu söz (Hayat bir ayna gibidir) benim hayat düsturumdur…
Şekerler
Hindistan’daki maymun avcılarının maymunları yakalamak için çok kolay bir yönteme sahip oldukları söylenir.
Bir Hindistan cevizinin içi oyulup, oraya şekerler yerleştirilir. Oyuk, bir maymunun boş ellerini içinde kıstırmaya yetecek kadar geniş; ama bir avuç şekerle eli dışarı çıkaracak kadar geniş değildir. Hindistan cevizi kolayca çıkmayacak şekilde yarısına kadar yere gömülür.
Bir maymunun gelip Hindistan cevizini keşfetmesi an meselesidir. Ödülünü almak için elini Hindistan cevizinin içine soktuğu anda, avucundaki şekerle birlikte yakalandığını anlar. Maymunun iki seçeneği vardır. Ya şekerlere asılıp yakalanacak, ya da şekerleri bırakıp özgürlüğüne kavuşacak.
Maymun hangisini seçiyor dersiniz? Şekerlere asılıp yakalanmayı! Şekerleri hiçbir zaman yiyemeyecek olmasına rağmen maymun onları bırakmayı reddediyor. Sonuç olarak, hayatını teslim ediyor! Şekerlerin tadının ne kadar güzel olduğu aldatmacası, maymunun mutlak ölümüne neden oluyor.
Dışsal şeylerin bize tatmin getireceği yönündeki sabit aldanmamız, yaşamımızın kalitesini bozmakta, hayatı neşeli bir şekilde yaşama şansımızı öldürmektedir.
Gerçekten yaşanmaya değer, pek çok enfes anla dolu bir hayatı yaşamamıza engel olan hangi şekerleri sımsıkı kavrıyoruz hiç düşünüyor muyuz?
Gerçek üstünlük
Bir çocuk, ünlü bir Uzakdoğu sporları ustasıyla çalışmak için Japonya’nın bir ucundan diğerine seyahat etmiş. Usta ona ne istediğini sormuş. Delikanlı ona, ülkedeki en iyi Uzakdoğu sporcusu olmak istediğini söylemiş ve bunun için ne kadar süre eğitim görmesi gerektiğini sormuş. Usta ‘'En az on yıl’' demiş.
Delikanlı ‘'tüm öğrencilerinizin hepsinden iki kat daha fazla çalışsam?’' diye sormuş. ‘'Yirmi yıl'’ demiş usta. '‘Yirmi yıl mı? Tüm çabamla gece gündüz çalışsam?’' diye sormuş delikanlı. Usta ‘'Otuz yıl’' diye cevap vermiş.
Delikanlının kafası iyice karışmış. Ustaya '‘Nasıl oluyor da, daha çok çalışacağımı söylediğim her sefer, sürenin daha uzun olacağını söylüyorsunuz?’' diye sormuş.
‘'Cevap açık'‘ demiş usta; '‘Bir gözünü varış noktasına diktiğinde, yolu bulman için geriye sadece bir göz kalıyor.'’
Müthiş bir hikâye değil mi?
Bir gözümüzü amaca diktiğimizde, nasıl düşünerek ve derinlemesine bakabiliriz? Bir gözümüzü amaca diktiğimizde, yaşamda güzel olan her şeyi kucaklamayı nasıl öğreniriz? Cevap basit: Öğrenemeyiz…
Huzur
Bir gün bilge bir kral, huzuru en güzel resmedecek sanatçıya büyük bir ödül vereceğini ilan eder… Yarışmaya çok sayıda sanatçı katılır. Sanatçılar günlerce çalışırlar, birbirinden güzel resimler yaparlar… Sonunda, eserlerini saraya teslim ederler… Tablolara bakan kral sadece ikisinden gerçekten çok hoşlanır… Ama birinciyi seçmek için karar vermesi gerekiyordur.
Resimlerden birisinde, sükûnetli bir göl vardır. Göl bir ayna gibi etrafında yükselen dağların huzurlu görüntüsünü yansıtmaktadır… Üst tarafta pamuk beyazı bulutlar gökyüzünü süsler… Resme kim baktıysa, onun mükemmel bir huzur resmi olduğunu düşünür…
Diğer resimde de dağlar vardır. Ama engebeli ve çıplak dağlar. Üst tarafta öfkeli gökyüzünden yağmur boşalır ve şimşekler çakar… Dağın eteklerinde ise köpüklü bir şelale çağıldar… Kısacası, resim hiç de huzur dolu görünmez….
Fakat kral resme bakınca, şelalenin ardında kayalıklardaki bir çatlaktan çıkan mini minnacık bir çalılık görür… Çalılığın üzerinde ise anne bir kuşun ördüğü bir kuş yuvası görünür… Sertçe akan suyun orta yerinde anne kuş yuvasını kuruyor... Harika bir huzur ve sükûn içinde…
Peki, ödülü kim kazandı dersiniz?
Kral ikinci resmi seçer… "Çünkü" der Kral "huzur hiçbir gürültünün, sıkıntının ya da zorluğun bulunmadığı yer demek değildir. Huzur, bütün bunların içinde bile yüreğinizin sükûn bula bilmesidir. Huzurun gerçek anlamı budur."
Sahi siz huzur mu arıyordunuz?
İki keşiş, bir kadın ve kıssadan hisse
İki keşiş yolda giderken, bir su birikintisinden karşıya geçmek için bekleyen genç bir kadın görürler. Keşişlerden biri, diğerini çok kızdırarak genç kadını kucaklayıp suyun öteki yanına geçirir…
Arkadaşının davranışına çok şaşırmış olan keşiş yaklaşık bir kilometre sonra yorum yapar: ‘’Biz keşişiz, bırak bir kadını taşıyıp karşıya geçirmek, kadınlara bakmamız bile yasak. Nasıl böyle bir şey yapabildin?’’
Diğer keşiş cevap verir: ‘‘Ben o genç kadını bir kilometre geride bıraktım. Sen neden hala taşıyorsun?’’
Kıssadan hisse:
Sorunlarımızın, üzüntülerimizin ve hayal kırıklıklarımızın geçmişte kalmasına izin vermezsek bunlar omuzlarımızda bir yük haline gelir. Ağırlıkları, bizi gülmekten alıkoyar. Eğer keyifli bir yaşam istiyorsak, içinde bulunduğumuz koşullarla uğraşmalı, geçmişte yaşadıklarımızı kabullenmeyi öğrenmeliyiz. Değişmesini istediğimiz şeylerin üzerinde durmalı ve bunun için çaba sarf etmeliyiz.
Ama bunu yaparken olayların üzerinde çok fazla yoğunlaşıp, tüm gücümüzü bunun için harcamaya kalkarsak, çevremizde olup biten hiçbir şeyi göremez hale geliriz.
Çatlak testi
Çin'de bir adam, her gün boynuna dayadığı kalın sopanın iki ucuna asılı testilerle dereden su taşırmış evine… Bu testilerden birinin yan kısmında çatlak varmış… Diğeri ise hiç kusursuz ve çatlaksızmış ve her seferinde bu kusursuz testi adamın doldurduğu suyun tümünü taşır, ulaştırırmış eve... Ama her zaman boynunda taşıdığı testilerden çatlak olanı eve yarı dolu olarak varırmış...
İki sene her gün bu şekilde geçmiş…
Adam her iki testiyi suyla doldurmuş ama evine vardığında sadece bir buçuk testi su kalırmış... Tabi ki kusursuz, çatlaksız testi vazifesini mükemmel yaptığı için çok gururlanıyormuş... Fakat zavallı çatlağı olan kusurlu testi, çok utanıyormuş. Doldurulan suyun sadece yarısını eve ulaştırabildiği için de çok üzülüyormuş...
İki yılın sonunda bir gün, görevini yapamadığını düşünen çatlak testi, ırmak kenarında adama söyle demiş: "Kendimden utanıyorum. Şu yanımdaki çatlak nedeniyle, sular eve gidene kadar akıp gidiyor.."
Adam gülümseyerek dönmüş testiye; "Göremedin mi? Yolun senin tarafında olan kısmı çiçeklerle dolu. Fakat kusursuz testinin tarafında hiç yok. Çünkü ben başından beri senin kusurunu, çatlağını biliyordum... Senin tarafına çiçek tohumları ektim. Ve her gün o yolda ben su taşırken, sen onları suladın... İki senedir o güzel çiçekleri toplayıp, masamı süslüyorum… Sen kusursuz olsaydın, o çatlağın olmasaydı, evime böyle güzellik ve zarafet veremeyecektim" diye cevap vermiş…
Her birimizin kendine has kusurları vardır. Hepimiz birer çatlak testiyiz... Fakat sahip olduğumuz bu kusurlar ve çatlaklardır hayatlarımızı ilginç yapan, mükâfatlandıran, renklendiren…
Etrafınızdaki her kişiyi, oldukları gibi kabullenin. Dışlarındaki kusurları değil, içlerindeki güzellikleri görün...
***
Hikâyelerim bu hafta için bu kadar... Sizlere pırıl pırıl, sıcacık güzel mi güzel bir hafta sonu dilerim....
Osman AYDOĞAN