• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi14
Bugün Toplam1481
Toplam Ziyaret3205640

Çanlar, hiç olmadığı şiddette çın çın çalıyor…


Çanlar, hiç olmadığı şiddette çın çın çalıyor…
Rusya ve Ukrayna

26 Şubat 2022

Gündem Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı… Ve benim bu konuda neden yazmadığımı soruyor sayfa arkadaşlarım… Ben bu durumu hem de işgal başlamadan önce, Rusya’nın, Kırım’ın özerk bölgeleri olan Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri'ni tanıma kararı aldığında, dört gün önce, 22 Şubat 2022 tarihinde ‘’Rusya, jeopolitik arenaya dişlerini göstere göstere çıkıyor’’ başlığı ile yazmıştım. Bu yazımdaki bir cümlem şöyle idi: ‘’Bu kararın ardından işgal ve ilhak kararının geleceğini bilmek için de müneccim olmak gerekmiyor...’’ Ama Rusya’nın bu kadar aceleci olacağını ve bu bölgelerin dışında tüm Ukrayna’ya karşı bir işgale girişeceğini tabii ki bilemedim…

Bu yazım özetle şöyle devam ediyor: ‘’Bu gelişmeler yeniden iki kutuplu bir dünyanın ve II. Soğuk Savaş Dönemi’nin çoktaaan başladığını, Çin’in belki de üçüncü bir kutup olarak ortaya çıkacağını gösteriyor. Her ne kadar bazı romantik yazarlar Rusya güzellemesi yapsa da Türkiye’yi artık I. Soğuk Savaş Döneminde olduğu gibi zor zamanlar bekliyor. Bu gelişmeler Türkiye’ye serbest hareket alanı, manevra sahası bırakmıyor…’’

Büyük resim

Aslında ben yaklaşık on yıldır bu sonucun daha da ötesini yazıyorum.. Ve çoğu yazılarımda da fırsat yaratıp aşağıdaki fikirlerimi hep tekrarlıyorum.Bu yazılarımdaki düşüncelerimi hatırlatacak olursam:

‘‘Büyük resmi görmek için etrafınıza dikkatle bakmamız gerekiyor. Bölgemizde, 1914'teki Birinci Dünya Harbi’nin bütün koşulları ve bütün aktörleri hem trajedi hem de komedi olarak yineleniyor. Bölgemizde Rus Çarlığı yerine Rusya bulunuyor. İngiltere’nin yerini ABD alıyor. Almanya ve Fransa yerine AB olarak yine aynı Almanya ve Fransa yer alıyor. Araplar yine aynı Araplar oluyor. Osmanlı İmparatorluğu yerine Türkiye Cumhuriyeti bulunuyor. Yine Kafkasya, Ukrayna, Suriye, Libya, Doğu Akdeniz kaynıyor…’’

‘’Tarih tekerrür ederek Dünya yine iki kutuplu hale geliyor. Dünya; bir tarafta ABD, AB, Japonya, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda diğer tarafta, Çin, Rusya, İran, Kuzey Kore olarak şekilleniyor. Bu bloklaşma süreci, Güneydoğu Asya’da, Orta Asya’da, Ortadoğu’da birçok ülkeyi taraf olmaya zorluyor. Özetle geçmişte İngiltere – Rusya çatışmasına sahne olan bölge günümüzde ABD – Rusya çatışmasına beşiklik ediyor... ‘’

Hatta bu son iki cümlemi 08 Nisan 2021 tarihli Montrö konulu yazımda da kullanıyorum…

Ulusların genlerine taşınan jeopolitik iştah

Tıpkı bir insanın genlerini çocuklarına, torunlarına taşıması gibi İmparatorluk artığı devletler de ardılı oldukları imparatorlukların jeopolitik heveslerini, arzularını ve iştahlarını taşıyorlar. Tıpkı günümüzdeki ABD’nin; İngiliz İmparatorluğunun jeopolitik heveslerini, arzularını ve iştahlarını taşıdığı gibi...  Tıpkı günümüzdeki Almanya’nın; Alman İmparatorluğunun, Prusya’nın jeopolitik heveslerini, arzularını ve iştahlarını taşıdığı gibi… Tıpkı günümüzdeki Rusya’nın;  Rus Çarlık İmparatorluğunun, Sovyet İmparatorluğunun jeopolitik heveslerini, arzularını ve iştahlarını taşıdığı gibi... 

İngiliz İmparatorluğu, 18. yy ve 19. yy’da dünyaya nasıl hükmetmişse günümüzde de aynı şekilde ABD hükmediyor. 1914’de İngiliz İmparatorluk askerleri Basra’dan Bağdat’a nasıl yürümüşse 2003’te de ABD askerleri, Basra’dan Bağdat’a aynı şekilde yürüyor… İngiliz İmparatorluğu nasıl 1839’dan 1919’a kadar değişik zamanlarda Afganistan’da savaşıyorsa, Afganistan’ı işgal ediyorsa, ABD de 2000’li yıllarda Afganistan’ı işgal ediyor. 1885’de Rus Çarlık İmparatorluğu Afganistan’a nasıl saldırdıysa, Rus Çarlık İmparatorluğunun ardılı Sovyet Rusya da yüz yıl sonra 1979 yılında Afganistan’a saldırıyor. 1914’de Rus Çarlık İmparatorluğu Kafkasya’ya Balkanlar’a nasıl saldırıyorsa, Rus Çarlık İmparatorluğunun ardılı Rusya da 2008, 2014 ve 2022’de aynı şekilde Kafkasya’ya, Kırım’a, Ukrayna’ya saldırıyor. Günümüzde kendilerini Osmanlı İmparatorluğu’nun ardılı gören Osmanlı’nın genlerini taşıdığını iddia eden Türkiye Cumhuriyeti Hükumeti ise aynı Osmanlı gibi fetih nidaları, naraları ve Kızılelma söylemleri ile daha dün İdlib’e dalıyor…

Bu tablodan sadece ve sadece Almanya; Alman-Prusya İmparatorluğunun jeopolitik heveslerini, arzularını ve iştahlarını gerçekleştirmek için Alman-Prusya İmparatorluğundan farklı bir yol izliyor. Bu farklı yolla Almanya; hem Alman-Prusya İmparatorluğunun jeopolitik heveslerini, arzularını ve iştahlarını gerçekleştiriyor hem de her iki savaşta kaybettiği Prusya topraklarını bir tek mermi bile atmadan tamamen geri alıyor…. Bunun için Almanya askerî gücünü değil de yumuşak gücü olan Alman jeokonomisini ve jeokültürünü kullanıyor.

Bugün itibarıyla Almanya; Alman-Prusya İmparatorluğunun jeopolitik hevesi, arzusu ve iştahı olan; Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Avusturya, Slovenya ve Macaristan’ın; hemen hemen bütün fabrikalarını, bütün şirketlerini, AVM’lerini, toptancılarını, perakendecilerini, ekmek fırınlarını, pastanelerini, kahvehanelerini, berberlerini ve kuaförlerinin neredeyse tamamını satın alıyor. Almanya’nın bu gücü Bulgaristan ve Yunanistan’a kadar da uzanıyor. Bugün itibarıyla Yunanistan’ın bütün tur operatörleri, turizm şirketlerinin neredeyse tamamı Almanya’ya ait oluyor…

Savaş ve işgal bahaneleri

Anlattığım gibi Rusya’nın Ukrayna’yı işgali şu veya bu gerekçeden dolayı değil tamamen Rus jeopolitik iştahından kaynaklanıyor. ABD’nin; Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve Polonya’daki üslerinden dolayı veya NATO’nun genişlemesinden, ABD tarafından kuşatıldığından dolayı Rusya bu işgali yapmıyor. Kaldı ki bu ülkelerdeki ABD üsleri, Rusya’nın, 2007 tarihinde AKKA sürecini askıya alması ve 2015 yılında da tamamen AKKA’dan çekilmesi sonucu Rus balistik füzelerine karşı, ‘’Füze Kalkanı Savunma Projesi’’ çerçevesinde yerleştirdiği savunma amaçlı THAAD (Terminal High Altitude Area Defense) füzelerinden oluşuyor...    

Ülkeleri bunakların, delilerin, vandalların yönettiği bir dünya

Ve ben daha yenilerde 21 Aralık 2020 tarihinde yazdığım ve Thomas More’u anlattığım yazımda şu cümleyi kullanıyorum: ‘’Artık ülkeleri bunakların, delilerin, vandalların yönettiği bir distopya var…’’ Bu yazımda isim vermiyorum ama bu bunakların, delilerin, vandalların birisi de Putin oluyor.. Tıpkı baba oğul Bush’lar gibi, tıpkı Trump gibi, tıpkı Biden gibi… Devamını da siz getirin artık…

Montaigne’i de yenilerde yazmıştım. Montaigne bir denemesinde şöyle yazıyordu; ‘’Adamın biri, zaten karanlıktan korkarmış. Bir gün büyük bir hangarda elindeki mumla tek başına kalmış. O an o kadar korkmuş ki elindeki mumu üfleyivermiş…’’


İşte ülkelerini yöneten bunaklardan, delilerden, vandallardan birisi elindeki o mumu üfleyiveriyor…

Çukurdan çıkmak öyle kolay olmuyor

Dünya, 1914 yılında içine düştüğü çukurdan öyle kolay kolay çıkamıyor. Dünya, 1914 yılında düştüğü bu çukurdan; iki büyük savaş vererek, devrimler ve karşı devrimler yaparak ve büyük büyük ekonomik krizler yaşayarak çıkıyor… Bu hengâmede ülkelerinin ve kendilerinin güç ve kapasitesinin üstünde amaç, hedef ve politika izleyen liderler kendileri yok olurken ülkelerini de felaketlere sürüklüyor...

Ve Dünya, anlattığım gibi, 1914'teki Birinci Dünya Harbi’nin bütün koşullarını ve bütün aktörlerini yineleyerek yaşıyor. Ve Dünya, bunakların, delilerin, vandalların yönetiminde 1914 yılında düştüğü çukura doğru gözü kapalı adım adım yaklaşıyor… Ancak bu çukurdan çıkış anlattığım gibi hiç de kolay olmuyor…

Çanlar kimin için çalıyor

Çanlar; beşli, küçük üçlü, alt sekizli, armoniklerini aşmış üst sekizli olarak hiç olmadığı kadar şiddette çın çın çalıyor… Ancak cevaplanması gereken soru şu oluyor: ‘’For Whom the Bell Tolls?’’

Ancak hala bazı romantik yazarlar, kerameti kendinden menkul olanlar, kendisi gibi düşünmeyenlere ‘’beyni sulanmış’’ diye hakaret etmeyi politika, yazarlık ve yorum zannedenler aslında aynaya bakıp kendilerini tarif ediyor. Onlar; Rusya’nın Ukrayna işgalinde bile sadece ve sadece ABD emperyalizminden bahsedip Rus emperyalizmini, Avrupa'nın göbeğinde bir ülkeyi sebepsiz, gerekçesiz işgalini, Rus vahşetini görmezden geliyorlar. 

Aydın kişi, jeopolitik gerçekliği, ideolojik görüşünün dışında değerlendiren kişi oluyor… Görüldüğü gibi ideolojik saplantı, jeopolitik körlüğe yol açıyor... Ancak burası Türkiye’dir. Ve ülke aydın karanlığında alev alev yanıyor…

Dünyanın; yeniden iki kutuplu bir dünya haline geldiği, II. Soğuk Savaş Dönemi’nin çoktaaan başladığı ve 1914'teki Birinci Dünya Harbi öncesi bütün koşulların yeniden yaşandığı bu ortamda, son yirmi yılda; ordusu, sanayisi, ekonomisi, tarımı, diplomasisi ve iç barışı darmadağın edilmiş yalnız ve güzel ülkemin, bu badirenden sıyrılmak için elinde fazla bir serbest hareket alanı, fazla bir manevra sahası kalmıyor. Bu süreçte, Türkiye'de, iç politikada muktedirler tarafından sıkça kullanılan ''bitaraf olan bertaraf olur'', ''ya bizdensin ya onlardan'' politikasının ABD tarafından Türkiye'ye uygulanması muhtemel gözüküyor.

Ancak Türkiye için tek çıkar yol olarak, Osmanlının Birinci Dünya Harbindeki hatasına düşmeden Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘’Yurtta sulh, cihanda sulh’’ ilkesine sarılmak kalıyor… Ve tabii ki bu ilkeyi anlayabilecek ve icra edebilecek güçte, çap ve kapasitede devlet adamlarına da ihtiyaç bulunuyor…


Son söz

Dünya, Sovyetlerin dağıldığı 1989/1991 yıllarındaki Dünya olarak durmuyor. O günden bugüne Sovyet Rusya’nın aksine Rusya Federasyonu, ABD’nin kötü bir taklidi kapitalist bir devlet haline ve küreselleşen dünyanın bir parçası haline geliyor. Bu durumda Rusya’nın Batı, ABD ve AB’nin alacağı ekonomik ve siyasal tedbirlere göğüs germesi zor gözüküyor…

Putin, bugünün kazananı olarak gözüküyor. Ancak uzun vadede Rusya’yı hiç de iyi günler beklemiyor. Birinci ve İkinci Dünya Harbi başlangıcında hep Almanya harbin kazananı olarak gözüküyor. Ancak her iki harbin sonunda da Almanya harbin kaybedeni oluyor.

Son sözü İngiliz yazar ve sanat eleştirmeni John Berger’e bırakıyorum. Berger; ‘’Galiplerin devri her zaman kısadır; mağlupların ise anlatılamayacak kadar uzun'' diye tarihe not düşüyor... 

Osman AYDOĞAN

 


Yorumlar - Yorum Yaz