1973 Mısır - İsrail Yom Kippur Savaşı ve Türkiye'de 2028 yılı veya erken yapılacak CB ve genel seçimleri
01 Nisan 2024
Şimdi yazımın başlığına bakarak, 1973 Mısır İsrail Yom Kippur Savaşı ile Türkiye'de 2028 yılında veya erken yapılacak CB ve genel seçimlerin ne ilgisi var diyeceksiniz değil mi? Hiç olmaz olur mu?
Bu ilişkiyi anlamak için önce 1973 Mısır İsrail Yom Kippur Savaşı’nı anlamamız gerekiyor. Bu aynı zamanda benim tarihi anlatmak için de güzel bir bahanem oluyor!... O zaman kısa bir tarih turu:
6 - 25 Ekim 1973 tarihleri arasında Mısır ve Suriye liderliğindeki Arap devletlerinin İsrail’e karşı başlattığı savaş; 1973 Arap–İsrail Savaşı veya diğer adıyla Yom Kippur Savaşı olarak biliniyor.
Bu savaşı anlatmadan önce, bu savaştan altı yıl önceki yine bir Arap – İsrail savaşı olan ‘’Altı Gün Savaşı’’nı da kısaca anlatmak gerekiyor…
6 Gün Savaşı
5 Haziran 1967 Pazartesi günü başlayan İsrail ile Arap komşuları Mısır, Ürdün ve Suriye arasındaki savaş altı gün sürüyor. Bundan dolayı bu Arap-İsrail savaşı; ‘’Altı Gün Savaşı’’, ‘’Altı Günün Savaşı’’, ‘’1967 Arap-İsrail Savaşı’’, ‘’Üçüncü Arap-İsrail Savaşı’’ veya ‘’Haziran Savaşı’’ adı veriliyor. Arap İttifakı'na Irak, Suudi Arabistan, Sudan, Tunus, Fas ve Cezayir de asker ve silah yardımında bulunuyor.
1967 Savaşında İsrail'in durumu:
Bu savaş İsrail'in kesin üstünlüğü ile bitiyor. Hatta Mısır hava Kuvvetleri uçakları daha havaalanındayken İsrail tarafından imha ediliyor. İsrail, bu savaşla; Mısır'dan Sina Yarımadası'nı, Suriye'den Golan Tepeleri'ni ve Filistin'in Gazze Şeridi ile Batı Şeria topraklarını ele geçirip işgal ediyor.
1967 Savaşı öncesi durum 1967 Savaşı sonrası durum
1967 Arap-İsrail Savaşı'ndan sonra kaybettikleri topraklarını kurtarmak için Araplar ümitlerini BM toplantılarına ve ABD–Sovyet görüşmelerine bağlıyor. Ancak bu kurumlardan kendilerine bir hayır gelmeyeceğine sonunda inanan Araplar işgal edilen Arap topraklarının kurtarılması için tek yolun, topyekûn mücadele olduğu görüşünde birleşiyor. Başta Mısır, Suriye ve Ürdün olmak üzere Araplar bu maksatla askerî hazırlıklara başlıyor. Özellikle Mısır, Ürdün ve Suriye savaşa yönelik silah ve gereçler alarak ordularını yeniden donatıp eğitiyor. Diğer Arap ülkeleri de ekonomik açıdan bu ülkelere destek oluyor. Böyle bir intikam savaşını bekleyen İsrail de aynı dönem içinde, ABD ve Fransa'dan aldığı modern silah ve teçhizat yanında bunların bir kısmını kendi imkânlarıyla üretip savaşa hazırlanıyor…
Hem 1967 Altı Gün Savaşı’nın hem de 1973 Yom Kippur Savaşı’nın Sina Yarımadası ve Şam civarında ve Golan Tepelerinde cereyan eden muharebelerini 2004 ve 2005 yıllarında yerinde bizzat ve Arapçam sayesinde de ayrıntılı olarak ve ilgililerle tartışarak inceliyorum. Hatta Sina Yarımadasında Yom Kippur muharebelerinin yapıldığı bir bölgede Mısırlı bir subay ile tartışıyorum. Mısırlı subay her Doğulu gibi hamasetten öte gitmiyor. Yazımın sonunda verdiğim sonuçları bir türlü kabul etmiyor.
1973 Yom Kippur Savaşı Mısır Cephesi
1973 Yom Kippur Savaşı’nın iki cephesi bulunuyor: Suriye - İsrail Cephesi ve Mısır - İsrail (Sina, kanal) Cephesi. Bu yazımda bu cephelerden sadece Mısır – İsrail cephesini anlatacağım.
Yine, Yom Kippur Savaşını anlatmadan önce savaşın cereyan ettiği mekânı ve savaş hazırlıklarını kısaca anlatmam gerekiyor.
Süveyş Kanalı:
İsrail, 1967 savaşında ele geçirdiği Sina Yarımadası’na karşı bir Mısır taarruzu beklediği için Mısır ile İsrail’in elinde olan Sina Yarımadası arasında sınır olan Süveyş Kanalı’nın doğusunu boydan boya kum setiyle güçlendiriyor. Bu sete, bu kum setini yaptıran o zamanki İsrail Genelkurmay Başkanı’nın adı olan Bar Lev adı veriliyor: Bar Lev Seti (Hattı)…
Süveyş Kanalı doğusuna inşa edilen Bar Lev hattı:
Böylece Mısır’ın Sina Yarımadası’na taarruz edebilmek için iki zorluğu olmuş oluyor: Birincisi su dolu kanalı, Süveyş Kanalı’nı geçmek, ikincisi de bu kanalın hemen doğusundaki kum seti olan Bar Lev Seti’ni aşmak…
Mısır için Süveyş Kanalı’nı geçmek kısmen kolay gözüküyor. İstihkâm birlikleri kanal üzerine köprü kurup birliklerini, özellikle tanklarını bu köprüden geçirebiliyor. Ancak kum setti olan Bar Lev Seti’ni geçmek hiç de öyle kolay gözükmüyor.
Mısır’ın savaş hazırlıkları
Mısır, savaş hazırlıklarını, kendisinden ve bir Doğu ülkesinden beklenilmeyecek ölçüde ve başarıda tam bir gizlilik ve aldatma içiresinde yapıyor.
Mısır, öncelikle ülke içerisinde, Kahire yakınlarında çöl karakterli gizli bir bölgede içerisinde Süveyş Kanalı ve Bar Lev Hattı’nın bir benzerinin bulunduğu bir tatbikat alanı inşa ediyor. Burada, kanalı geçme güçlükleri sebebiyle sulardan geçme eğitimlerine ağırlık veriyor. Eğitimde, birlikler tarafından bu tatbikat alanındaki kanal, istihkâm sınıfının yaptığı köprülerle rahatlıkla geçiliyor ancak Bar Lev Hattı bir türlü geçilemiyor.
Mısır bu tatbikat alanında Bar Lev Hattı’nı geçebilmek için bir Çin atasözü olan ‘’hiçbirimiz hepimiz kadar akıllı değiliz’’ düsturundan yola çıkarak herkesin fikrini alıyor. Her fikir bu alanda deneniyor. Ancak bu kum seti bir türlü geçilemiyor. Tank mermileri ve uçak mermileri bu çöl kumundan yapılan set içerisinde gömülüp kalıyor, etkili olamıyor.
Sonunda Mısır Ordusundan istihkâm sınıfından bir teğmen (Baki Zeki Yusuf, 2018 yılında 87 yaşında iken vefat ediyor) ‘’ben bu sorunu çözerim’’ diyor. Mısır komutanlığı da teğmene ‘’buyur çöz!’’ diye fırsat veriyor. İstihkâm teğmen de bir bota monte ettiği su tulumbası ile kum setine tazyikli su püskürtüyor. Çöl kumu tazyikli su karşısında kar gibi eriyerek su ile beraber akıp gidiyor. Bu şekilde kısa zamanda kum setinden bir tankın geçebileceği bir gedik açılıyor.
Bu netice üzerine Mısır, dünyadaki en iyi su tulumbalarını araştırıyor. Mısır, aradığı su tulumbasını Almanya’da buluyor. Ve Mısır, Almanya’dan ‘’Kahire itfaiyesini topyekûn yeniliyoruz’’ bahanesiyle 300 adet su tulumbası satın alıyor. Bu su tulumbalarını botlara monte ediyor. Almanya’da yüksek lisansım esnasında Yom Kippur Savaşı konusunda küçük bir sunum yapıyorum. Bu durumu Alman askerî makamlarına aktarıyorum. Bilmediklerini söylüyorlar…
Mısır, savaş hazırlıklarını gizleyebilmek için, 1973 sonbahar tatbikatlarının çapını büyük tutuyor. Tatbikat maskesi altında birliklerin yığınaklarını tamamlıyor, seferberlik ilân etmeden ihtiyatları silahaltına alıyor… Savaşı da, Yahudiliğin en mukaddes bayramı olan "Kefaret Günü" olarak bilinen Yom Kippur Bayramının başladığı gün olan 6 Ekim 1973 gününde başlatmayı planlıyor. Bu tarih aynı zamanda Hicri takvime göre Ramazan ayının 10. gününe denk geliyor. Bu tarih, Ramazan ayında Müslümanların rehavet içerisinde olacağı inancı nedeniyle karşı tarafa savaş ihtimalini verdirmiyor.
Mısır, hem savaş öncesi hazırlıklarında hem de savaş esnasındaki haberleşmesinde, Mısır'ın Luksor vilayeti çevresinde yaşayan Firavun döneminden kalma Nubiler denilen etnik topluluğun çözülmesi imkânsız dilini şifre olarak kullanıyor.
Mısır devlet Başkanı Enver Sedat, 1973 Ekim başında TV kameraları ve radyo mikrofonu önüne geçerek ‘’savaşın kazananı olmaz, savaş her iki tarafa yıkım getirir, biz İsrail’e barış elimimiz uzatıyoruz’’ anlamında demeç veriyor. Enver Sedat, bu demeci ile İsrail’e savaş yapmayacaklarına inandırarak yaklaşan Yom Kippur Bayramı’nda İsrail’in askerlerini cepheden ayırarak bayram iznine göndermesi amacını güdüyor. İsrail ise onca istihbarat gücüne rağmen bu oltaya takılıyor ve Sina Cephesindeki askerlerini bayram iznine gönderiyor.
Bütün bu hazırlıklardan İsrail hiç uyanmıyor. İsrail, sadece Mısır ve Suriye'de bulunan Sovyet askerî görevlilerinin ve ailelerinin havayolu ile tahliyesinden şüpheleniyor. (Bir de günümüzdeki Ukrayna konusundaki Batı, ABD, AB ve Rusya arasında yaşanan istihbarat savaşlarını bu gözle değerlendiriniz.)
Ve savaş başlıyor
Artık taarruz günü gelip çatıyor: 6 Ekim 1973. Gün doğuyor. Ancak dünya harp tarihindeki, istisnasız gün doğumu ile başlayan her taarruz, Süveyş Kanalı’nda başlamıyor. Mısır’ın dâhiyane savaş planı devam ediyor. Çünkü Mısır, sabah doğduğunda çöl güneşinin doğuya doğru taarruz edecek askerlerinin gözlerini kamaştırmasını istemiyor. Bu çöl güneşi, kulelerde nöbetçi kalan tek tük İsrail askerlerinin gözlerini kamaştırsın diye taarruz 6 Ekim 1973 günü saat 14.00’de başlıyor.
Mısır Ordusu, önce komandoları ile kanalı geçerek kulelerde nöbetçi kalan İsrail askerlerini etkisiz hale getiriyor. Ardından üzerine su pompaları bulunan 300 adet bot, Bar Lev Hattı’ndan sayısı onlarca olan geçitler açıyor. Bar Lev Hattı’ndan geçitler açılırken istihkâm birlikleri kanal üzerine köprüler kuruyor ve bu şekilde Mısır Ordusu hızla kanalı ve Bar Lev Hattı’nı geçerek Sina Yarımadası’na ulaşıyor.
Bar Lev Hattı'ndan gedikler açılıyor:
Kanala köprüler kuruluyor
Ve Bar Lev Hattı geçiliyor:
6 Ekim 1973 günü kanalı ve Bar Lev setini geçmeye muvaffak olan Mısır 1. ve 2. Orduları kanalın 10–15 km kadar doğusuna kadar ilerleyip orada 14 Ekim 1973 gününe kadar tam sekiz gün boyunca oyalanıyor.
Mısır Ordusunun Sina'ya taarruzu 6 Ekim'den 14 Ekim'e kadar (1973) ve ulaştığı hatlar: (Kırmızı renk Mısır Ordusu)
Doğu’nun makûs kültürü
Bu noktada Doğu’nun makûs kültürü devreye giriyor: ‘’Araçları amaç edinmek.’’ Doğu’da ne yazık ki araçlar amaç ediniliyor. Doğu’da; düğün merasimi aşktan ve evlilikten, cenaze merasimi ölümden, ibadet Tanrı’dan, elbise bedenden, beden ruhtan, para nitelikten daha önemli oluyor. Bu kültür askerî stratejiye de yansıyor.
Askerî taktik bir kural: ‘’Nehir geçiş harekâtı bir amaç değil bir araçtır.’’
Askerlikte çok önemli bir kuraldır: ‘’Nehir geçiş harekâtı bir amaç değil, bir araçtır.’’ Mısır, altı yıl boyunca Süveyş Kanalı’nı ve Bar Lev Hattı’nı geçmeyi kendisine amaç ediniyor. Mısır Ordusu’nun Sina Yarımadasına geçtikten sonrası için esaslı bir planı bulunmuyor. Aslında tüm askerî harekâtlarda istisnalar dışında amaç düşman silahlı kuvvetlerini imhası veya düşmanın direnme azim ve iradesinin yok edilmesi olarak biliniyor. Sun Tzu’dan Clausewitz’e kadar bütün askerî stratejisiler bunu böyle söylüyor. Ancak Mısır, askerlikteki bu ana kuralı ihmal ediyor.
Savaşın sonu: Hüsran
Mısır Ordusu, Süveyş Kanalı’nı ve Bar Lev Hattı’nı geçip Sina Yarımadası’na geçince, müteakip planları olmadığı için ne yapacaklarına karar vermek için sekiz gün boyunca oyalanıyor.
Sina Yarımadasında ele geçirdikleri bölgede böylece sekiz gün oyalanan Mısır Ordusu nihayetinde 14 Ekim 1973 günü 5 piyade tümeni, 1 mekanize tümen ve dört zırhlı tugay (70.000 asker, 700 tank) ile İsrail'in ikinci savunma mevzilerine taarruza geçiyor, ancak bir sonuç alamıyor… Seferberliğini tamamlayan ve Suriye Cephesini emniyete alan İsrail Ordusu, 16 Ekim 1973 günü Sina Cephesi'nde genel karşı taarruza geçiyor. İsrail Ordusu, bir kısım Mısır birliklerini Sina Yarımadasında imha ediyor. İsrail, 18/19 Ekim gecesi Süveyş Kanalı batısına 2 tugay kadar kuvveti geçirerek bir kısım Mısır birliklerini de burada imha ediyor. İsrail Ordusu Mısır 3. Ordusunu Süveyş Kanalı batısında kuşatıyor. Mısır, İsrail taarruzlarını ancak İsmailiye-Kahire yolunun 5 km kadar doğusunda durdurabiliyor…
İsrail Ordusu'nun Sina'ya karşı taaruzu 15 Ekim'den 23 Ekim'e kadar (1973) (Kırmızı renk Mısır Ordusunun çekildiği hatları gösteriyor)
BM'nin 22 Ekim ve 24 Ekim 1973 tarihli ateşkes kararlarına uymayan İsrail, 26 Ekim günü Barış Gücü'nün gelmesiyle ateşkese uyuyor. Bunda SSCB'nin bölgeye tek taraflı kuvvet gönderme kararlılığı da etkili oluyor. Ateşkes kararı yürürlüğe girdiğinde, Mısır 3. Ordusuna mensup 20.000 kişi ile 200 tanktan müteşekkil birliklerinin anavatanları ile bağlantısı kesilmiş bulunuyor. Bu Mısır birliklerini de imha olmaktan BM ateşkes kararı kurtarıyor.
2028 veya erken yapılacak Türkiye Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler
Evet, şimdi gelelim sadette.
Bu anlattığım 1973 yılı Mısır – İsrail Yom Kippur Savaşı ile 2028 yılında veya erken yapılacak CB ve genel seçimlerinin ilgisine.
Hep yazılarımda bahsederim ya İbn-i Haldun’un sözünü: “Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer...” Bu benzerlik mutlaka savaşların savaşlara benzemesi anlamında olmuyor. Benzerlikler bir bütün olarak her alana yansıyor, her alana uyarlanabiliyor.
Yazımın bu kısmında, bu benzerliklerden yola çıkarak, 2028 yılında veya erken yapılacak CB ve genel seçimlerinin 1973 Mısır – İsrail Yom Kippur Savaşına benzememesi için Yom Kippur Savaşı’ndan hangi dersler alınması gerekiyor, bunları anlatacağım.
31 Mart 2024 tarihinde yapılan Yerel Seçimleri Türkiye çapında CHP kazanıyor. CHP Genel Başkanı seçim sonuçları belli olduktan sonra çok güzel bir balkon konuşması yapıyor. Bu kazanım ve bu konuşma Türk siyasetinde bir değişimi gösteriyor. Bu değişimin devamı ise 2028 veya erken yapılacak seçimlerini ön plana çıkarıyor.
Ancak Doğu kültürünün hâkim özelliği olan ‘’araçları amaç edinmek’’ tuzağına CHP’nin de düşmemesi gerekiyor. CHP’nin, 1973 yılındaki Yom Kippur Savaşı’nda Mısır Ordusunun ‘’kanalı geçmek’’ amacında olduğu gibi, CHP’nin amacının ‘’2028 veya erken yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri kazanmak’’ olmaması gerekiyor. Yani CHP, seçimi kazanmayı bir ‘’amaç’’ değil bir ‘’araç’’ olarak görmesi gerekiyor.
Dolayısı ile CHP, seçimi kazanmayı bir araç olarak görüp, seçimi kazandıktan sonraki süreci bir amaç olarak belirlemesi gerekiyor. Yani CHP, bu amaca yönelik olarak Türkiye’nin sorunlarına nasıl bir çözüm bulacağını şimdiden planlaması, programlaması ve bir iş planı çerçevesinde zamanlaması gerekiyor. 2028 yılı veya erken yapılacak seçimini kazandıktan sonraki eylemsiz kaybedilecek bir boş günün bile, Mısır Ordusunun Yom Kippur Savaşında Süveyş Kanalı’nı geçip Sina Yarımadasında geçirdiği boş sekiz günün kendi bekâsına zarar verdiği gibi, Türkiye’nin bekâsına zarar vereceğini hesaplaması gerekiyor.
Stratejik yönetim; içinde bulunulan günü yönetmek değil, geleceği, bir sonraki aşamayı planlayıp, programlayıp yönetmekten geçiyor. Mustafa Kemal Atatürk, daha Kurtuluş Savaşında, Sakarya Meydan Muharebesinin en sıkıntılı bir döneminde bile zaferden sonraki en çok önem verdiği eğitim konusunda yapılacakları planlıyor. Bu maksatla Mustafa Kemal Atatürk, 15-21 Temmuz 1921 tarihlerinde Ankara’da ‘’Maarif Kongresi’’ adı altında Milli Eğitim Şûrasını topluyor. Aslında bu husus, bu stratejik yönetim, sadece 2028 yılı veya erken yapılacak seçimleri değil CHP’nin 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde kazandığı bütün belediyeleri de ilgilendiriyor!
CHP, Türkiye’nin restorasyonu, rehabilitasyonu, demokratikleşmesi ve normalleşmesi için CB devir tesliminin hemen ertesi günü icraya başlayacak şekilde; yeni bir anayasadan parlamenter sisteme geçişe, dış politikadan ekonomiye, üretim, enerji ve istihdama, göçmen sorununa, ‘’hukukun üstünlüğü’’ ilkesinin yerleştirilmesinden KÖO ile yapılan bütün projelerin gözden geçirilmesine, şaibeli ihalelere, şaibeli özelleştirmelere, eğitim sorununun düzeltilmesinden terörün sorununun giderilmesine, sosyal adaletten sosyal barışın sağlanmasına, bürokrasideki liyakatten devlet yönetimindeki şeffaflığa, yapılan hukuksuzlukların, anayasa ve yasa ihlallerinin müsebbiplerinden kanun önünde hesap sorulmasına, YSK, ÖSYM, TÜİK, DİB, MB, TRT, VGM gibi devlet kurumlarının siyasetten arındırılarak ıslah edilmesine ve Silahlı Kuvvetlerin kuvvet, birlik ve bütünlüğünün ve disiplininin sağlanmasına kadar vb diğer alanlarda Türkiye’nin sorunlarına nasıl bir çözüm bulunacağının; akademisyenler, bilim adamları, siyasetçiler, STK ve benzeri kişilerden ve kurumlardan oluşacak kurul ve komisyonlarca incelenerek, kapsamlı bir şekilde planlanması, programlanması, iş planının hazırlanması ve CB devir teslimini müteakip ertesi günü icraya başlayacak şekilde hazırlık yapılması gerekiyor.
Düzeltilecek bütün bu konular naçizane tarafımdan sadece örnek olarak veriliyor. Tabii ki genişletilmesi gerekiyor.
Daha önce Arif Nihat Asya’nın ‘’Kanatlarını Arayanlar’’ kitabını tanıtırken onun bu kitabında geçen bir sözüne yer vermiştim: "Diktatörlüğü istibdadı, demokrasiyi müsamahası yıkar." Bütün bu hususların müsamahasız yerine getirilmesi gerekiyor. Ve bütün bu hususlar müsamahasız yerine getirilirken parlamenter demokrasiye geçmeden önce mevcut anayasanın CB'na tanıdığı yetkileri yeni CB'nın beş yıl boyunca da müsamahasız kullanması gerekiyor. Çünkü ülkedeki sosyal, politik, ekonomik vb. her alandaki yirmi yıllık tahribat öyle basit yetkilerle iki - üç yılda çözülecek gibi gözükmüyor.
Aksi halde Doğu’nun makûs kültürü olan ‘’araçları amaç edinmek’’ huyu, ‘’hele bir seçimleri kazanalım, bakarız’’ rehaveti ile yaşanacak bir akıbetin, Mısır Ordusunun Yom Kippur Savaşı’ndaki hezimetinden farklı olmayacağını görmek için kâhin olmak gerekmiyor.
Tabii bütün bu hazırlıkları yapabilmek için de kazanılan yerel seçimlerde belediye yönetimlerinin mutlaka ve mutlaka herhangi bir polemiğe girmeden hiçbir kimliği, kişiliği ve düşünceyi ötekileştirmeden vatandaşı kapsayıcı, kucaklayıcı bir şekilde sadece ve sadece görevlerine odaklanarak şehirlerini çok iyi yönetmeleri gerekiyor.
Ve yine aynı şekilde kazanılan belediyelerde de anlattığım stratejik yönetim gibi vakit geçirmeden, devir teslim töreniydi, geleniydi, gideniydi demeden, araçları amaç edinmeden amaçları doğrultusunda derhal icraata başlamaları gerekiyor.
Bütün bunları naçizane arz etmek de bana düşüyor...
Osman AYDOĞAN
Bir not: Yom Kippur savaşı hakkında ne yazık ki Türkçe yayınlanmış fazla bir eser bulunmuyor. Bu konuda hemen hemen tek kaynak olarak, The Sunday Times Savaş muhabirleri tarafından kaleme alınan 2 ciltlik ‘’Yom Kippur 1973 Arap İsrail Savaşı’’ (Kastaş Yayınları, 1985) adlı eseri bulunuyor.