Karar verme süreci ve 2023 seçimleri
12 Mart 2023
Askeri karar verme süreci: Durum Muhakemesi
Askerî literatürde bir kavram vardır: Durum muhakemesi. Buna sivil literatürdeki adıyla ‘’Karar Verme Süreci’’ de diyebiliriz… Bundan amaç; vazifenin yapılması için en uygun hareket tarzını tespit edilmesidir. Yazılı olduğu gibi zihni olarak da yapılabilir. Belirli bir formu bulunur. Bu form; bütün ilgili faktörlerin incelenebilmesi için mantıkî bir sırayı ihtiva eder. Durum muhakemesinde vazife incelenir, hareket tarzları sıralanır, düşman imkân ve kabiliyetleri belirlenir, iki tarafın hareket tarzları tahlil edilir, kendi hareket tarzlarımızın mukayesesi yapılır ve sonunda karara varılır…
Siz benim böyle basitçe yazdığıma bakmayın. TSK, bu durum muhakemesi için iki yıl Harp Akademisinde eğitim veriyor, yetmiyor, Silahlı Kuvvetler Akademisinde eğitim veriyor, yetmiyor, Milli Güvenlik Akademisinde eğitim veriyor, bu da yetmiyor, bazen iki yıl süreyle de yurt dışı askerî akademilerinde eğitim veriyor… Bunlar da yetmiyor, kıtalarda tatbikatlar yapılıyor… Bütün bunların hepsi doğru bir karara varmak için yapılıyor…
Bu süreçte sivil dünyada hiç olmadığı kadar demokratik bir ortamda tartışması yapılıyor… Tartışmanın tek amacı bulunuyor: Komutanın doğru karar almasına yardımcı olmak… Sonuçta Komutan, bir karara varıyor. Askerî kural: Komutan karara vardıktan sonra artık tartışma bitiyor. Bütün karargâh subayları ve bütün birlik komutanları artık bir tek şey için bütün güçleriyle çalışıyor: Bu kararın en iyi şekilde uygulanması… Başarının da tek şartı zaten bu oluyor…
Askerdeki bu kavram, ‘’Durum Muhakemesi’’, bahsettiğim gibi sivil dünyada hem şirketlerde hem de devlet bürokrasisinde geliştirilmiş şekliyle, başka bilimsel destek araçlarını da kullanarak ‘’Karar Verme Süreci’’ olarak uygulanıyor. Sivil dünyada da karar verildikten sonra tartışmalar kesiliyor ve bütün birimler alınan kararın en iyi şekilde uygulanması için çalışıyor… Bütün başarılı şirket ve kurumların başarısının temelinde bu karar verme süreci ve uygulaması yatıyor…
Askeri karar verme sürecine iki örnek:
1. Büyük Taarruz.
Büyük Taarruz’dan önce Başkomutan Mustafa Kemal, Harp Meclisini toplayarak komutanları ve karargâhı ile beraber taarruz planını tartışıyor. Komutanların çoğu planı uygun görmüyor. Hatta eleştiriler karşısında Fevzi Çakmak istifa ediyor. Bunun üzerine Cephe Komutanı İsmet İnönü hemen ayağa kalkarak şu konuşmayı yapıyor; ‘’Büyük Başkomutanımız, Harp Meclisi’nde arkadaşlarımızın fikrini sordunuz, onlar da düşüncelerini yüksek huzurunuzda arz ettiler. Keyfiyet sadece bundan ibarettir. Bizler hepimiz askeriz, başkomutanın emri altındayız. Vereceğiniz taarruz emrini başımızla, şerefimizle, hayatımızla yerine getireceğimizden zerre kadar şüpheniz olmasın. Yüksek Komutanımızın emrini bekliyoruz.’’ (Hikmet Özdemir, ‘’Savaşta ve Barışta Kemal Atatürk’’, Doğan Kitap, 2019, s. 297, 298) Başkomutan Mustafa Kemal, taarruz planı hakkında kararını verdikten sonra artık kimseden itiraz gelmiyor. Ve bütün komutanlar canları pahasına bu planın yerine getirilmesi için mücadele ediyor…
Sonuçta Büyük Taarruz net bir şekilde zaferle sonuçlanıyor...
2. II. Viyana kuşatması
1683 yılında yapılan ikinci Viyana kuşatmasında Osmanlı Ordusu Komutanı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’dır. Kırım Ordusu Komutanı Giray Han ile Kara Mustafa Paşa, kuşatma hakkında ve diğer konularda fikir ayrılığına düşüyor... Kuşatma hakkında karar verildikten sonra ve kuşatma esnasında Giray Han, Osmanlı ordusuna hiç yardımcı olmuyor. Haçlı Ordusunun yardıma gelmesini önlemek için kendisine Viyana’nın 60 km. kuzeyinde Tuna Nehri üzerindeki Tuln Köprüsünü tutma görevi veriliyor. Ancak kendisi bu görevi yerine getirmiyor... Haçlı Ordusu Tuln Köprüsünü geçerken imamı yanına yaklaşıyor, ‘’Han'ım’’ diyor; ‘'eğer şu dalga dalga beriye geçen gavurları tepeleyecek olursanız, ardından gelenlerin de yolunu kesmiş olursunuz.’’
İmamın bu uyarısına Han; ‘’Ah Efendi!’’ diye karşılık veriyor. Ve devam ediyor; ‘’bu Osmanlının bize ettiği hakareti sen bilmezsin. Bize karşı davranışı öyle bir hal aldı ki, yanlarında Eflak ve Buğdan gavurları kadar bile değerimiz kalmadı. Kaç defa bu düşmanın hareketini ve kuvvetini yazıp haber verdim. Düşmanın sayısı çoktur. Onun için topları ve askerleri metrislerden çek. Bu şekilde gerektiği anda meydan savaşına girebilecek halimiz olsun. Ya da bırak bizi, geri çekilelim. Selamete çıkalım. Ama o inadından dönmedi. Bir türlü söz dinletemedim. Bana hep küçük düşürücü mektuplar yolladı. Bu mektuplar bizim kokmuş at eti yediğimizden bile söz etti. Cenabı Hak izin verdikten sonra, benim için düşmanı bu yerde tepelemek çok kolay iştir. Gerçi, bu yaptığımın dinimize göre ihanet olduğunu da çok iyi biliyorum. Ama neyleyeyim, elimden başka türlüsü gelmiyor. Şimdi Türkler kumandanlarının değerini görüp anlasınlar. Anlasınlar da, Tatarlar olmadan savaşmanın ne demek olduğunu öğrensinler!’’ (Richard F. Kreutel / Esat N. Erendor, ‘’Devlet-i Aliyye Teşrifatçıbaşısı Ahmet Ağa’nın Viyana Kuşatması Günlüğü’’, Aksoy Yayıncılık, 1998, s. 99, 100)
Tabi bu örnekte de karardan sonra kararın hilafına hareket edildiği için sonuç tam bir hezimet oluyor…
2023 seçimleri
2023 seçimlerini anlattığım bu ''Karar Verme Süreci'' açısından değerlendirmek istiyorum...
Türkiye Mayıs ayında Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine gidiyor. Yapılan bütün anketler seçimin iki ittifak arasında geçeceğini gösteriyor: Cumhur ittifakı ve Millet ittifakı.
Başlangıçta AKP, son yıllarda da Cumhur ittifakı 21 yıldan beridir ülkeyi yönetiyor. Bu 21 yılda ülke ekonomik olarak çöküşü yaşıyor. Ülkenin ordusu iktidarın iş birliğindeki FETÖ kumpası ile tarumar ediliyor. Ardında iktidarın besleyip palazlandırdığı FETÖ ülkede darbe yapmaya kalkıyor. Darbenin ardından yapılan yargılamalarda hiçbir şeyden habersiz erler ve askerî öğrenciler müebbet hapisle cezalandırılırken, FETÖ’nün ağababalarına ve siyasi kanadına hiç mi hiç dokunulmuyor. Devletin bütün işletmeleri satılıyor, devletin bütün kurumları felç ediliyor. Yolsuzluklar ayyuka çıkıyor, yargı siyasi iktidara bağlanıyor. Devlet Cumhuriyet tarihini en büyük borç batağına saplanıyor. Devlet, tarihinin en büyük diplomatik yalnızlığına itiliyor. ABD ile bir olup BOP eşbaşkanıyız diye bölgede İsrail'in en büyük düşmanı olan Irak, Libya ve Suriye harap ediliyor, darmadağın ediliyor... Bölge İsrail için dikensiz bir gül bahçesine çevriliyor. Ülkeyi Suriye bataklığına sürüklüyorlar, on milyona yakın mülteci ülkeyi istila ediyor. Cumhurbaşkanı Afganistan’daki Taliban’ı kastederek “Türkiye’nin (tabii ki kendilerinin) Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok’’ diye açıklamada bulunuyor. Cumhuriyetin kurucuları Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü'ye bizzat Cumhurbaşkanı tarafından ''iki ayyaş'' diye hakaret ediliyor. Cami hutbesinde bizzat DİB tarafından Mustafa Kemal Atatürk'e lanetler yağdırılıyor. İslam dini geçmişte hiç bu dönemki kadar siyasete alet edilmiyor. Basın özgürlüğü ayaklar altına alınıyor. Bizzat Cumhurbaşkanı tarafından kendi vatandaşlarına değişik zamanlarda; “geri zekalı, haysiyet fukarası, sefil, zavallı, gafil, eşkıya, çürük, sürtük, siyasi eşkıya, haysiyetsiz, onursuz, sanatçı müsveddesi, edep fukarası, ahlaksız, haysiyet celladı, kan emici…” sözcükleriyle hakaretler ediliyor. TBMM’nin imzaladığı ‘’İstanbul Sözleşmesi’’nden tek imzayla çıkılıyor, ülkede kadına şiddet ve kadın cinayetleri yıl yıl katlanarak artıyor. Savunma Sanayinde İHA’lar dışında Kara Kuvvetleri modern tanksız (Altay Tankı) ve modern uçaksız (F-35) bırakılıyor. Türkiye tarihinin en büyük depreminde depreme maruz kalan insanlar üç gün devletin kurumlarını bekliyor. Bu gecikmeden dolayı on binlerce insan molozlar altında ölüyor. Kızılay gibi kurumların da içi boşaltılıp çökertildiği için depremde yetersiz kalıyor. Kızılay’ın deprem günü kendisi depremzedeye götürmediği gibi götürecek STK’lara da çadır sattığı ortaya çıkıyor. Devremde sıkıntılarını dile getiren vatandaşlar bizzat Cumhurbaşkanı tarafından ağıza alınamayacak hakaretlere ve tehditlere maruz bırakılıyor. Cumhur ittifakının seçimi kazanma şansı kalmayınca Hizbullah’ın partisi HÜDA-PAR ile ittifaka giriyor. Cumhur ittifakının 21 yılda yaptıkları eğer seçimi kazanırlarsa gelecek beş yılda da neler yapacaklarının nişanesi oluyor…
Millet ittifakı ise uzun ve sancılı tartışmalardan sonra karar vererek CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu Cumhurbaşkanı adayı olarak belirliyor. Seçimler de Cumhurbaşkanı tarafından hiçbir gerekçe olmadan 18 Haziran 2023 tarihinden 14 Mayıs 2023 tarihine çekiliyor.
Seçimlere artık yaklaşık iki ay kalıyor. Artık bu saatten sonra Millet ittifakının Cumhurbaşkanı adayı için laf söyleyenlerin, şöyleydi, böyleydi diyenlerin, ittifak ve adayı hakkında olumsuz söz söyleyenlerin, olumsuz yargıda bulunanların, Millet ittifakı aleyhine çalışan kişi, kurum ve partilerin, yok üçüncü yol diye veya bir başka şekilde cumhurbaşkanlığına aday çıkaranların, kısaca; Büyük Taarruz'da Başkomutan Mustafa Kemal'in askerleri gibi değil de II. Viyana Kuşatmasında Giray Han gibi davrananların; Cumhur ittifakına, AKP’ne, MHP'ne, RTE’na ve HÜDA-PAR’a, onların yararına, onların çıkarına, onların menfaatine ve ülkenin karanlığına hizmet ettiklerini bilmeleri gerekiyor…
Mussolini tarafından öldürülen İtalyan ‘’Sosyalist Birlik Partisi’’ lideri Matteotti’nin şu sözü bu dönemde hepimizin kulaklarında küpe olarak kalması gerekiyor: "Özgürlük içinde yanlışlık yapılabilir, ancak tutsaklık bir ulusu ölüme sürükler."
Bunu ben değil, bilim, bilinç, akıl, fikir, mantık ve tarih böyle söylüyor…
Bana da sadece arz etmek kalıyor...
Osman AYDOĞAN