Viyana Kuşatmasında Kırım Hanı Murat Giray Han
10 Ağustos 2019
II. Viyana Kuşatmasında Kırım Hanı Murat Giray Han'ın rolünü anlayabilmemiz için kısa bir tarih turu yapmamız gerekiyor.
Kırım Hanlığı ve Giray Hanedanlığı
Nasıl ki Osmanlı hükümdarlarına ‘’Sultan’’ (Örn. Sultan Murat), Mısır krallarına ‘’Firavun’’ (Örn. Firavun Ramses), Bâbil krallarına da ‘’Nemrut’’ (Örn. Nemrut Buhtunnasır) genel adı verildiği gibi Kırım hanlarına da ‘’Giray’’ (Kırım Tatarcası ile: Geraylar) genel adı veriliyor.
Cengiz Han geleneğinden gelen Altın Ordu Hanlığı; Kazan Hanlığı ve Kırım Hanlığı olarak ikiye bölünüyor. Cengiz Han'ın soyundan gelen I. Hacı Giray Han, 1449 yılında Kırım Hanlığı’nı kuruyor. Giraylar'dan seçilen hükümdar 'Han’' unvanını taşıyor. Bugün Ukrayna sınırları içerisinde kalan Kırım'ın Bahçesaray şehri Hanlığın merkezi oluyor. Bahçesaray'da bulunan ve günümüze kadar korunabilen Hansaray, hanların yönetim merkezi olarak kullanılıyor. Hanedanda, Han'dan sonra tahta geçecek veliahta da ‘’Kalgay’’ unvanı veriliyor.
Kırım Hanlığı, 1475 yılında I. Mengli Giray Han döneminde Osmanlı İmparatorluğu'nun himayesine giriyor. Ancak Kırım Hanlığının Osmanlı İmparatorluğuna himayesine girmesi sıradan bir bağlanma olmuyor.
Genç bir İngiliz tarihçi ve televizyon sunucusu olan Sebag Montefiore (1965) ‘’Prince of Princes: The Life of Potemkin’’ (London, 2001) adlı kitabında Kırım hanlığı için şu ifadeyi kullanıyor: "Eğer Roma ve Bizans üç önemli emperyal değerin ikisini temsil ediyorsa, üçüncüsü Cengiz Han soyudur. Eğer Osmanlı büyüdüyse, bunda Cengiz soylu Giraylar'ın mirasının etkisi büyüktür."
Bu nedenle Osmanlı diplomasisi Giray Hanedanı üyelerine büyük önem veriyor. 15. ve 16. yüzyılda Osmanlı diplomasisine göre Osmanlı İmparatorluğu hiyerarşisinde Giray Hanedanı, Osmanlı Hanedanı mensuplarının ardından ikinci sırada, Vezir-i Azam'dan bir üst seviyede yer alıyor. Ancak 1577 ila 1584 yılları arasında hüküm süren Kırım Hanı. II. Mehmed Giray Han (Semiz Mehmet Giray Han)'ın, isyanından sonra Kırım hanlarının protokoldeki seviyesi Vezir-i Azam seviyesine düşürülüyor.
II. Viyana Kuşatması
1683 yılındaki II. Viyana kuşatması için Sultan IV. Mehmed’in orduya eşlik ederek 13 Mayıs 1683 tarihinde Belgrad’a kadar geliyor. (Yeterli araba ve bu arabaları çekecek yeterli öküz olmadığı için Viyana önlerine gerekli toplar götürülemiyor ancak Padişah IV. Mehmet’e Belgrat’a kadar 300 arabalık haremi eşlik ediyor!) Kırım Hanı Murat Giray Han da ordusuyla beraber Padişah IV. Mehmed’in emrinde Belgrat’a kadar geliyor. Buraya kadar orduya eşlik eden Sultan IV. Mehmed, Sadrazam Kara Mustafa Paşa’ya hitaben, “Sancak-ı Şerîfi sana ve seni Bârî ta‘âlâ’ya emânet eyledim. Hâfız ve nâsırın olsun” diyerek mutlak komuta yetkisini Sadrazam Kara Mustafa Paşa’ya devrediyor (Mehtap Yılmaz, ‘’Vekâyi‘-i Beç’’, YYLT, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul 2006, s. 42) ve sefere iştirak eden ve statüsü sadrazamla eşit olan Kırım Hanı Murat Giray Han’ı da sadrazamın emrine veriyor. Sultan IV. Mehmed de Belgrad’da kalarak çok sevdiği av partilerine çıkıyor.
12 Eylül 1683 tarihindeki Viyana kuşatmasındaki başarısızlığın çooook nedenleri bulunuyor. Şimdi, bu nedenleri yazmaya kalksam buradan Viyana’ya yol olur. Zaten bu kısa bilgide bile siz okuyucular birkaç neden çıkarmışsınızdır bile…
İşte ben Viyana kuşatması başarısızlığın çok sayıdaki nedenlerinden en önemlisini anlatacağım...
Kendisi sadrazamla eşit statüde olup da sadrazamının emrine verilen Murat Giray Han bu statü değişikliğinden hiç ama hiç mutlu olmuyor. Kırım Hanı Murat Giray Han ile Kara Mustafa Paşa, kuşatma hakkında ve diğer konularda fikir ayrılığına düşüyor. Ve kuşatma esnasında Murat Giray Han, Osmanlı ordusuna hiç ama hiç yardımcı olmuyor. Hatta Murat Giray Han, Sadrazam Kara Mustafa Paşa’ya ‘’muhalefet’’ edeyim derken, sınırlarını karıştırıp ‘’ihanet’’ ediyor.
Tuln Köprüsünde Murat Giray Han
Kırım Hanı Murat Giray Han’a, Sadrazam Kara Mustafa Paşa tarafından Haçlı Ordusunun yardıma gelmesini önlemek için Viyana’nın 60 km. kuzeyinde Tuna Nehri üzerindeki Tuln Köprüsünü tutma görevi veriliyor. Ancak Murat Giray Han bu görevi yerine getirmiyor.
Haçlı Ordusu, Tuln Köprüsünü geçerken imamı Murat Giray Han’ın yanına yaklaşıyor, ‘’Han'ım’’ diyor; ‘'Han’ım, eğer şu dalga dalga beriye geçen gavurları tepeleyecek olursanız, ardından gelenlerin de yolunu kesmiş olursunuz.’’
İmamın bu uyarısına Murat Giray Han; ‘’Ah Efendi!’’ diye karşılık veriyor… Ve devam ediyor Murat Giray Han; ‘’Ah Efendi! Bu Osmanlının bize ettiği hakareti sen bilmezsin. Bize karşı davranışı öyle bir hal aldı ki, yanlarında Eflak ve Buğdan gavurları kadar bile değerimiz kalmadı. Kaç defa bu düşmanın hareketini ve kuvvetini yazıp haber verdim. Düşmanın sayısı çoktur. Onun için topları ve askerleri metrislerden çek. Bu şekilde gerektiği anda meydan savaşına girebilecek halimiz olsun. Ya da bırak bizi, geri çekilelim. Selamete çıkalım. Ama o inadından dönmedi. Bir türlü söz dinletemedim. Bana hep küçük düşürücü mektuplar yolladı. Bu mektuplar bizim kokmuş at eti yediğimizden bile söz etti. Cenabı Hak izin verdikten sonra, benim için düşmanı bu yerde tepelemek çok kolay iştir. Gerçi, bu yaptığımın dinimize göre ihanet olduğunu da çok iyi biliyorum. Ama neyleyeyim, elimden başka türlüsü gelmiyor. Şimdi Türkler kumandanlarının değerini görüp anlasınlar. Anlasınlar da, Tatarlar olmadan savaşmanın ne demek olduğunu öğrensinler!’’ (Richard F. Kreutel / Esat N. Erendor, ‘’Devlet-i Aliyye Teşrifatçıbaşısı Ahmet Ağa’nın Viyana Kuşatması Günlüğü’’, Aksoy Yayıncılık, 1998, s. 99, 100)
Bu noktada Murat Giray Han’ın imamına söylediği; ‘’Kaç defa bu düşmanın hareketini ve kuvvetini yazıp haber verdim. Düşmanın sayısı çoktur. Onun için topları ve askerleri metrislerden (sabit tahkimli siperler, sabit tahkimli mevziler) çek. Bu şekilde gerektiği anda meydan savaşına girebilecek halimiz olsun’’ sözüne açıklık getirmem gerekiyor:
Murat Giray Han’ın teklifi doğrudur. En azından topların, surlar önünden çekilerek yardıma gelen Haçlı ordusuna karşı yapılacak bir meydan muharebesi için hazırlanması gerekiyor. Ancak Sadrazam Kara Mustafa Paşa, geçmişten gelen bir tecrübesinin esiri oluyor. Şöyle ki: Sadrazam Kara Mustafa Paşa, beş yıl süren, 1676-1681 Osmanlı-Rus Savaşı (Moskof Seferi) esnasında 21 Ağustos 1678 tarihinde II. Çehrin Seferinde Çehrin Kalesi’ni teslim alırken, zor da olsa son dakikada kaleyi teslim alıp, yardıma gelen Rus kuvvetlerini de bozguna uğratıyor. Rivayet edilir ki Sadrazam Kara Mustafa Paşa Çehrin Kalesi gibi Viyana’yı da son anda teslim alıp, yardıma gelen Haçlı kuvvetlerini bozguna uğratmayı düşünüyor. Çünkü Viyana’yı kuşatan Osmanlı birlikleri çok güçlüdür. Bu nedenle de topları Viyana surlarını dövecek şekilde tahkimli mevzilerde konuşlandırıyor. Şehrin düşmesi birkaç günlük hatta anlık bir iştir. Ancak bu birkaç gün hep öteleniyor.
Tekrar dönelim Murat Giray Han’a…
Haçlı ordusu, bu şekilde bir karşı koyma olmaksızın Tuln Köprüsünden Tuna nehrini geçtikten sonra çok dağınık bir şekilde Viyana kuzeyindeki dağlık Grinzig bölgesine geliyor. O sırada da Murat Giray Han’ın süvarileri bölgeye hâkim Kahlenberg bölgesindedir. Murat Giray Han’ın süvarileri bu dağınık Haçlı ordusuna bir yan taarruzu yapsa Haçlı ordunun imhası, en azından darmadağın olması an meselesidir. Ancak Murat Giray Han bunu da yapmıyor.
İhanet ve bozgun
Sadrazam Kara Mustafa Paşa, Murat Giray Han’a güvendiği için Haçlı Ordusunun gelmesine karşı başkaca bir tedbir de almıyor. Sonuç tam bir hezimet oluyor. Bu nedenle bütün tarihçiler Murat Giray Han'ın bu hareketini büyük bir ihanet olarak değerlendiriyor.
Devlet-i Aliyye Teşrifatçıbaşısı Ahmet Ağa, ‘’Viyana Kuşatması Günlüğü’’nde Murat Giray Han hakkında şu tanımlamayı yapıyor: ‘’Yüreğinde bir avrat kadar bile cesareti bulunmayan, şu Tatar Hanı denilen kancık-hergele…’’
Osmanlı Tarihi üzerine eserleri bulunan İngiliz tarihçi John Stoye, ‘’Viyana Kuşatması’’ (Doğan Kitap, 2011) adlı eserinde Murat Giray’ın bu ihaneti için şu ifadeyi kullanıyor: ‘’Murat Giray Han’ın bu ihaneti olmasa idi Kara Mustafa Paşa’nın Viyana’yı alacağı muhakkaktı. Romanyalı büyük tarihçi Lorga’nın bulduğu Leh belgelerine göre, Murat Giray Han, Sobieski ile muhabere etmiş ve savaşmadan çekileceğine dair kendisine söz vermiştir. Bu ihanet Viyana’yı kurtarmıştır.’’
Sadrazam Kara Mustafa Paşa, Viyana’yı kurtarmaya gelen Haçı ordusuyla elde kılıç bizzat savaşıyor. Ancak yakındakilerinin kendisi de şehit olursa Osmanlı ordusunun dağılacağı uyarısı üzerine çekilmeyi kabul ediyor. Belgrat’a çekiliyor. Çekilirken hatalı bulduğu komutanları teker teker idam ettiriyor. İdam ettirdiklerinden sağ kol Komutanı Uzun İbrahim Paşa, idam edilmeden önce şöyle konuşuyor: ‘’Bu adam (Sadrazam Kara Mustafa Paşa) beni haksız yere öldürüyor, ancak zayiatı telafi edecek yine odur; Padişahımıza söyleyin onu (Sadrazam Kara Mustafa Paşa) öldürmesin…’’
Ancak Sadrazam Kara Mustafa Paşa, Murat Giray Han’ın ihanetini öğrenmesine rağmen onu idam ettirmiyor. Bozgundan takriben yirmi gün sonra Padişah tarafından hanlığının elinden alınmasını tercih ediyor. Bunun nedenlerini İngiliz yazar ve tarihçi Jason Goodwin, ‘’Ufukların Efendisi Osmanlılar’’ (Turkuvaz Kitap, 2007) adlı kitabında uzun uzun anlatıyor.
Sonuç
Viyana bozgunu aslında baştan yanlış iliklenen bir gömleğin düğmeleri gibi gözüküyor. Bozgunun tek bir nedeni bulunmuyor. Kırım Hanı Murat Giray Han bu yanlış iliklenen düğmelerden sadece bir tanesi oluyor.
İ. Hakkı Uzunçarşılı, ‘’Osmanlı Tarihi’’ adlı eserinde şu hükmü veriyor: (C. III, I. Kısım, s. 459) ‘’Kesin olarak hüküm verilmemekle birlikte bazı tarihi karinelerden akıl yürütme edilerek Sadrazam Kara Mustafa Paşa’nın dürüst ve garazkâr hareketleri ve kinciliği kendisine karşı içten bir nefret uyandırmış ve başarılı olmaması temenni edilmiş ve hatta başarısızlığı için çalışılmıştır.’’
Türk kavmine genetik olarak işlenmiş olan ‘’muhalefet etmek’’ ile ‘’ihanet etmek’’ arasındaki belirsiz çizgi işte bu muharebede de hükmünü konuşturuyor...
Arz ederim.
Osman AYDOĞAN