• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi21
Bugün Toplam477
Toplam Ziyaret3153985

’Verimlilik’’ ve ‘’etkinlik’’ kavramları ve 2023 seçimleri


‘’Verimlilik’’ ve ‘’etkinlik’’ kavramları ve 2023 seçimleri

03 Nisan 2023

Toplum olarak karıştırdığımız bir konu var: ‘’Verimlilik’’ (efficiency) ve ‘’etkinlik’’ (effectiveness) kavramları. Toplum olarak verimliliğin en önemli ve en öncelikli konu olduğunu düşünüyoruz. Oysa verimlilikten çok daha önemli, çok daha öncelikli bir kavram var: Etkinlik. İyi ama bu iki kavramın 2023 seçimleri ile ne ilgisi var, değil mi? İlgisi var tabii ki ancak bu ilgiyi görmek için bu iki kavramı günümüzden ve tarihten (!) örnekleriyle açıklamam gerekiyor…

‘’Verimlilik’’ ve ‘’Etkinlik’’ kavramları

Bu iki konuda kafa yoran Avusturyalı Yönetim Bilimci Peter F. Drucker, ‘’Etkin Yöneticinin Seyir Defteri’’ (Optimist Yayınları, 2007) adlı kitabında bu iki kavramı basitçe şöyle açıklıyor: ‘’Verimlilik; işleri doğru yapmak, etkinlik ise doğru işi yapmaktır.’’ (Efficiency is doing things right; effectiveness is doing the right things.) Peter F. Drucker, aynı kitabında şunu da söylüyor: ‘’Hiç yapılmaması gerekenin verimli bir şekilde yapılması kadar işe yaramaz bir şey yoktur."

Liderlik otoritesi olan ABD’li Yazar Stephen R. Covey de ‘’Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı’’ (Varlık Yayınları, 1999) adlı kitabında Peter F. Drucker’den de alıntı yaparak bu iki kavramı liderlik özelliklerine oturtuyor: “Yönetici işleri doğru yapar, lider ise doğru işleri yapar.” Bu sözü Covey kitabında şöyle örnekliyor: ‘’Yöneticilik, başarı merdivenini tırmanma becerisidir, liderlik ise merdivenin doğru duvara dayalı olup olmadığı ile ilgilidir.’’

Merdiven, yanlış duvara dayandığında

Covey, kitabında ‘’merdiven’’ konusunu hapishane ile ilişkilendirerek şöyle açıklıyor: Bir hapishanenin avlusundan kaçmak istiyorsunuz. Avlu duvarı yüksek ve sürekli gözetleniyor… Gözetlenmeyen çok kısa bir an var. Ve bu andan istifa ederek; avlu duvarına hızla merdiven dayayıp ve merdivenden de hızla tırmanmanız gerekiyor. Bu maksatla güzel bir plan yapıp, duvara hızla merdiven dayama ve merdiveni hızla çıkma konusunda aylarca çalışıyorsunuz, kol kaslarınızı, bacak kaslarınız geliştiriyorsunuz. Yaptığınız provalarla da bu iş size gerekli o kısa anın da altında yapıyorsunuz. Yani çok verimli bir iş çıkarıyorsunuz, yani ‘’işi doğru yapıyorsunuz’’. Ancak hapishaneden kaçma günü merdiveni yanlış bir duvara dayayıp da hapishanenin dışına değil de hapishanenin bir başka avlusuna atlıyorsanız eğer o zaman ''işi doğru yapıyor'' ancak ‘’doğru iş yapmamış’’ oluyorsunuz...

Bataklığa çıkış!

Covey’in kitabında benzer şekilde bir de çangıl ormanından çıkış konusunu örnekliyor: Ormanda kaybolan ekip ormandan çıkabilmek için çok iyi organize edilerek, ormandan hızlı bir şekilde ağaç kesilip çıkış yolu açılıyor (iş doğru yapılıyor) . Ancak bu yol selamete değil de bir bataklığa çıkıyor (doğru iş yapılmıyor)…

Aslında Peter F. Drucker’in ‘’Verimlilik; işleri doğru yapmak, etkinlik ise doğru işi yapmaktır’’ sözü benim anlattığım gibi hiç de hapishaneden ve ormandan çıkış örnekleri gibi basit örneklendirilecek gibi durmuyor… Günümüzde ve Türk tarihinde bu ilkenin çok ama çok acı örnekleri yaşanıyor…

Ulaştırma politikalarında ‘’işin doğru yapılması’’ ve ‘’doğru iş yapılmaması’’

Örneğin günümüzde Türkiye’nin ulaşım politikalarında; AB standardında duble yollar, otoyollar, kamyon, otobüs ve otomobil fabrikaları gibi ‘’işler doğru yapılıyor''. Ancak bütün bunlar ‘’doğru iş olarak yapılmıyor’’… Üç tarafı denizlerle çevrili ülkenin dünyanın en ucuz taşıma aracı olan deniz yolarını ve ikinci ucuz taşıma aracı olan demiryollarını kullanmaması, bu alanlara yatırım yapmaması nedeniyle ‘’doğru iş yapmamış’’ oluyor. Türkiye, hala mevcut ulaştırma politikalarının ülkeyi bataklığa çıkardığı görülmüyor…

Bu örnek çoğaltılabilinir… Tarihten de iki örnek verecek olursam:

Galiçya örneği

Bu sayfalarda Galiçya muharebelerini anlatmıştım. Galiçya; Orta Avrupa’da bulunan 80.000 km2’lik bir coğrafya parçası; kuzeyinde Polonya, doğusunda Ukrayna, güneyinde Romanya ve batısında Macaristan ve Slovakya bulunuyor, Podolya Yaylası ve Karpat Dağlarının kuzey yamaçlarını içinde barındırıyor. Birinci Dünya Harbinde Enver Paşa, Almanlara yaranmak için Çanakkale muharebelerinden muzafferle çıkmış orduyu yeniden teçhiz ve teşkilatlandırarak Ruslara karşı Almanlar safında savaşmak üzere Galiçya’ya gönderiyor… Türk ordusu Galiçya’da destan yazıyor. Yani Türk ordusu orada ‘’işini doğru yapıyor’’. Ancak o tarihlerde Ruslar, Erzurum’u, Erzincan’ı ele geçirip Sivas’a merdiven dayamışken, Irak cephesinde, Filistin cephesinde İngilizlere karşı askere ihtiyaç varken Galiçya’ya asker göndermek (doğru iş yapmamak) felaketlere yol açıyor… Bu felaket koskoca bir imparatorluğu batırıyor…

Yine tarihten bir başka örnek vermek istiyorum…

Medine Kaplanı Fahrettin Paşa!

Ömer Fahreddin Türkkan… Biz kendisini bu şekilde değil de I. Dünya Harbi sırasında çıkan Şerif Hüseyin İsyanı'nda zor şartlar altında Medine'de yönettiği iki yıl yedi ay süren Medine müdafaası ile ''Fahrettein Paşa'' olarak  tanıyoruz. Bu nedenle Fahrettin Paşa; "Medine Müdâfii", "Türk Kaplanı", "Çöl Kaplanı", "Medine Kahramanı" lakaplarıyla da anılıyor. Gerçekten de Fahrettin Paşa zor şartlarda, ikmal yolları Arap aşiretler tarafından kesildiği için askerlerine çekirge yedirerek Medine’yi savunuyor… Hasılı Fahrettin Paşa İslam’ın kutsal şehri Medine’yi çok iyi savunuyor. Yani Fahrettin Paşa ‘’işini doğru yapıyor’’…

Ancak Fahrettin Paşa ‘’doğru iş mi yapıyor?’’ Ne yazık ki bu sorunun cevabı koskocaman bir ‘’hayır’’dır. Fahrettin Paşa, ‘’işini doğru yapıyor’’ (Medine’nin müdafaası) ancak ‘’doğru iş yapmıyor’’… Şöyle ki;

Başkomutan Vekili Enver Paşa, Diyarbakır’dan gelen Mustafa Kemal Paşa ve Cemal Paşa’nın katılımıyla 28 Şubat 1917 tarihinde, Şam’da iki gün süren bir toplantı yapıyor. Bu toplantı sonunda ‘’Medine’nin boşaltılması ve Hicaz’daki kuvvetlerin Filistin’de kullanılmak üzere geri çekilmesi kararı’’ alınıyor. Başkomutan Vekili Enver Paşa, Suriye’den döndükten sonra 02 Mart 1917 tarihinde bu kararını kesinleştirerek emre döküyor. (Hikmet Özdemir, ‘’Savaşta ve Barışta Kemal Atatürk’’, Doğan Kitap, 2019, s. 136) Fakat Fahrettin Paşa bu emri dinlemiyor, Medine’yi savunmaya devam ediyor. Bu savunma esnasında binlerce Anadolu evladı çekirge de yiyerek Arap çölünde kırılıyor, şehit oluyor. Sonunda hem Medine düşüyor hem de savunmasız kaldığı için Filistin düşüyor, Şam düşüyor, o zamanlar Antep kadar Türk olan Halep düşüyor… Yani Fahrettin Paşa, savunma ‘’işini doğru yapıyor’’ ancak ‘’doğru iş yapmıyor’’...  

Türk tarihinde buna benzer daha çooook örnekler bulunuyor... Şimdi ben tarihteki bu örnekleri yazmaya kalksam ‘’burdan köye yol oluyor’’…

Ancak özet olarak demek istediğim şudur: Biz Türkler hep ‘’işi doğru yapmağa’’ odaklanıyoruz. Hem kendimizi hem de insanlarımızı buna zorluyoruz. Ancak ‘’doğru işi yapmak’’ konusunda yalpalıyoruz... Neyse, gelelim, sadette;

Ve 2023 seçimleri

Türkiye, altı hafta sonra Mayıs ayında Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerine gidiyor. Bu seçime 36 partinin ve iki güçlü ittifakın ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine de dört adayın katılacağı ilan ediliyor. Yapılan bütün anketler seçimin bu iki ittifak ve ittifakların gösterdiği adaylar arasında geçeceğini gösteriyor: Cumhur ittifakı, Millet ittifakı ve cumhurbaşkanlığı için de bu iki ittifakın adayları. Yapılan anketler bu iki ittifak dışında hiçbir partinin ve ittifak adayları dışında hiçbir adayın seçimi kazanma şansının, imkân ve ihtimalinin olmadığını gösteriyor…

Ülkeyi 21 yıldan beridir yöneten AKP ve Cumhur ittifakı, anketlerde kendisini iyi görmeyince Hizbullah’ın partisi HÜDA-PAR’ı da ittifaka dahil ediyor. Zaten bizzat AKP lideri ve Cumhurbaşkanı Afganistan’daki Taliban’ı kastederek “Türkiye’nin (tabii ki kendilerinin) Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı olmadığını ilan ediyor... Cumhur İttifakının bir diğer ortağının ise Ankara’nın göbeğinde güpegündüz işlenen bir siyasi cinayete adı karışıyor… Türkiye her alanda, ar, haya, ahlak, namus, hak, hukuk, adalet, ekonomi, diplomasi, güvenlik, eğitim, tarım, sanayi vb. alanlarında büyük bir çöküş yaşıyor.

Dolayısıyla bu seçim sıradan bir seçim olarak durmuyor. Bu seçim Türkiye için muhtemel bir dönüm noktasını teşkil ediyor. Bu seçimler sonucu Türkiye ya tamamen karanlığa gömülecek ya da karanlıktan çıkmak için bir umuda tutunacak gibi gözüküyor... Bu seçimler sonucu Türkiye ya tamamen bir Ortadoğu ülkesi, Ortadoğu’da bir Talibanistan olacak ya da demokrasinin, hakkın, hukukun, adaletin, anayasanın ve yasaların hüküm sürdüğü bir ülke olabilmek için umuda tutunacak gibi gözüküyor…

İşte bu noktada iki ittifak arasında gidip gelen seçimde anketlere göre %3 veya %5 veya en en en fazla %10 alabilecek olan adayların varlığı Millet ittifakının aleyhine tecelli edecek gibi duruyor... 

Belki de adaylar temsil ettikleri düşünceler, savundukları fikirler, hazırladıkları projeler konusunda (sığınmacılar, mülteciler vb.) ‘’işini doğru yapıyor..’’ Ancak, kazanma ihtimallerinin olmadığı halde bir bölen olarak seçime girmeleri ‘’doğru iş yapmadıkları’’nı gösteriyor…  Yazımın en başında da söylediğim gibi toplum olarak karıştırdığımız ‘’verimlilik’’ (efficiency) ve ‘’etkinlik’’ (effectiveness) kavramlarını bu seçimde de karıştırıyoruz. Toplum olarak bizim şu anda asıl ihtiyaç duyduğumuz kavram ‘’etkinlik’’. Etkin değilseniz verimli olmanızın hiçbir faydası olmuyor... Düşman Sivas’a merdiven dayamış, vatan elden gidiyor, siz Galiçya’da destanlar yaratıyorsunuz… Filistin düşüyor, Kudüs düşüyor, Şam düşüyor, koskoca Suriye düşüyor siz Medine’de destanlar yaratıyorsunuz… Enver Paşa’dan, Fahrettin Paşa’dan bir farkınız kalmıyor?

Yönetici ''işleri doğru yapan'' kişi oluyor, lider kişi ise ''doğru işleri'' yapıyor... Bu nedenle günümüzün her seviyede eksikliği hissedilen ''lider'' kişi oluyor...

Bu ülkeye Mustafa Kemal Atatürk'ten sonra lider gelmiyor...

Arz ederim…

Osman AYDOĞAN


Yorumlar - Yorum Yaz