Goethe, ‘’Batı – Doğu Divânı’’ ve ''Faust''
05 Ağustos 2018
Doğu edebiyatından en çok etkilenen Alman edebiyatçıları arasında büyük Alman şairi Johann Wolfgang von Goethe’nin (1749-1832) en başta geldiği değerlendirilir...
Goethe’nin Doğu’ya ilgisinin kaynağı
Johann Wolfgang von Goethe daha küçücükken annesinden ve büyükannesinden dinlediği ''Binbir Gece Masalları'' ile hayal dünyası şekillenir. Goethe, Doğu’yu şiirin asıl vatanı olarak görür. Üniversite eğitimi esnasında da Arap şiirine, Kuran’a, Fars ve Türk kültürü ve edebiyatına ilgi duyar. Biraz sonra bahsedeceğim Goethe’nin ‘’West–östlicher Divan’’ında da yer alan ‘’Muhammed Kasidesi’’ni (Mahomets Gesang) Goethe, bu dönemde İslam, Kuran ve Hz. Muhammed üzerine ayrıntılı çalışmasını tamamlayıp 1772 yılında henüz 23 yaşındayken yazar.
‘’Mahomets Gesang’’ uzun bir şiirdir. Şu dizeyle başlar:
‘’Seht den felsenquell,
freudehell,
wie ein sternenblick!
Über wolken
nährten seine jugend
gute geister
zwischen Klippen im Gebüsch.
(Kayalıklardan fışkıran
Şu neşe pınarına bakın
Bir yıldız çakışı sanki
Bulutlar üzerinde
Yüce ruhlar beslemiş gençliğini
Koruluktaki uçurumların arasında.)
Goethe’nin İslam’a olan ilgisini en iyi anlatan ‘’Goethe und der Islam’’ (Insel Verlag, 2001) adlı kitabıyla Alman yazar Katharina Mommsen’dur. Katharina Mommsen’un bu kitabı ülkemizde, ‘’Goethe ve İslam’’ (Ötüken Neşriyat, 2012) olarak yayınlanır.
Goethe, sadece Doğu kültürüne değil İslam dinine de büyük ilgi duyar. Goethe, “Götz von Berlichen” oyununda, Kuran’dan bir sureyi alıntılar.
Goethe’yi Doğu kültürüne ve İslam’a ilgisinin iki nedeni vardır. Birincisi, Goethe üzerinde büyük etkisi olan Filozof Gottfried Wilhelm Leibniz ve Johann Gottfried von Herder ile edebiyatçı Gotthold Ephraim Lessing'in o dönem Almanya’sının dini toleransı en yüksek kişiler olmasıdır. Goethe bunlardan büyük ölçüde etkilenir. Özellikle Lessing’in ‘’Nathan der Weise“ (Bilge Nathan) (Reclams Universal-Bibliothek Band 7, 2000) Goethe’yi çok etkiler. ‘’Bilge Nathan’’, Lessing'in 1779 tarihli dini hoşgörü için hararetli bir savunmayı içeren bir oyunudur.
Goethe, Herder’e 23 yaşında iken 10 Temmuz 1772 yılında yazdığı bir mektupta şu ifadeyi kullanır: “Ich mögte beten wie Moses im Koran: Herr mache mir Raum in meiner engen Brust.” (Musa’nın Kuran’da dua ettiği gibi dua etmek istiyorum; Tanrım, dar göğsümde bana yer aç! -ferahlık ver!) (Max Morris, ''Der junge Goethe'', Insel-Verlag, 1910, s. 293-296)
İkincisi ise Goethe'nin Avusturyalı Tarihçi Hammer Purgstall’dan etkilenmiş olmasıdır... Goethe, 1814 yılında -altmış beş yaşındayken- Avusturyalı Tarihçi Hammer Purgstall’ın 1812 yılında yaptığı ‘’Hafız Divânı’’ çevirisini okuduktan sonra bu divandan etkilenerek ‘’Batı - Doğu Divânı’’nı (West–östlicher Divan) (Deutscher Klassiker Verlag, 2010) kaleme alır.
West–östlicher Divan
‘’West–östlicher Divan’’ ilk olarak Almanya’da 1819 yılında yayınlanır. ‘’West–östlicher Divan’’ın o günden bugüne neredeyse her yıl yeni baskısı yapılır. ‘’West–östlicher Divan’’, yayımlandığı andan itibaren Batı entelektüellerinin büyük ilgisini çeker…
‘’West–östlicher Divan’’; Almancanın söyleniş olarak alabileceği gelmiş geçmiş en melodik ve yumuşak eserlerden birisi olarak kabul edilir. ‘’West–östlicher Divan’’ (Batı - Doğu Divânı)nın Türkçe basımı yapılırken ne hikmetse eser Türkçe’ye ‘’Doğu-Batı Divânı’’ olarak çevrilir: ‘’Doğu-Batı Divanı’’ (Ötüken Neşriyat, 2009)
''Batı - Doğu Divânı'’ on iki kitaptan oluşur ve 250 şiir yer alır. Divân’da şarkılar, Hâfız, aşk, murakabe, sıkıntı, hikmetler, Timur, Züleyha, Sâki, mecazlar, Persler ve cennet adlı bölümler yer alır…
Batı – Doğu Divânı ve Kur’an
Goethe, Divân’da yer alan şiirlerinin bir kısmını Kur’an’dan ilham alır ve Goethe, Divân’ında Kur’an’dan çok miktarda alıntı yapar.
Divân, Arapça bir kelime olan “Hicret'' (Hegire) adlı şiir ile başlar. Divân’daki şiirlerin bir kısmı Kur’an’daki surelerle birebir aynıdır. Mesela Bakara Suresi 115. Ayet: ''Doğu da Allah’ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphesiz ki Allah, kuşatandır, bilendir.'' Bu ayet Divân’da şu şekilde yer alır:
''Gottes ist der Orient!
Gottes ist der Occident!
Nord- und südliches Gelände
Ruht im Frieden seiner Hände!
Er, der einzige Gerechte,
Will für jedermann das Rechte.
Sei von seinen hundert Namen
Dieser hochgelobet! Amen.''
(Doğu da Allah'ındır!
Batı da Allah'ın!
Kuzeyi ve Güney sahası
Sulh içindedir O'nun kudretiyle
O, tek "Âdil" olan,
Hak olanı istiyor herkes için
O'nun yüz isminden biri de "el-Adl"
Bu yüce isim çok yüceltilsin! Amin.)
Hafız
Goethe, Fars Şair Hafız’ın, biyografisinden, dilinden, estetiğinden ve şiirinden etkilenerek onu ‘’Batı-Doğu Divânı'’nda bir figür yapar ve bir bölümüne de ‘’Hafız Kitabı’’ adını verir. Bu bölüm içinde Goethe, diğer şeylerin yanı sıra şunları yazar:
‘’Närrisch, daß jeder in seinem Falle
Seine besondere Meinung preist!
Wenn Islam »Gott ergeben« heißt,
In Islam leben und sterben wir alle.’’
(Herkesin kendi durumunda olması aptalca
Özel görüşünü övün!
İslam "Tanrı'ya adanmış" anlamına geliyorsa,
İslam'da hepimiz yaşar ve ölürüz.)
Ebussud Efendi ve Niyazi Mısrî
Goethe, Divân’ında Kanuni Sultan Süleyman’ın şeyhülislamı ve fetvacısı Ebussud Efendi’nin Hâfız Divânı hakkında verdiği fetvaya ve 1693 yılında devrin Şeyhülislamının Niyazi Mısrî’nin şiirine verdiği fetvaya da yer verir.
Üç yüzük hikayesi
Goethe Divân’da ‘’üç yüzük’’ hikayesine de yer verir ve sonucunu şöyle bağlar; "O halde dramın esas fikri her üç dinin de kıymetli ve hak dini olduğu ve asıl meselenin ahlaki irade ve iyilik hislerinde mündemiç bulunduğudur."
‘’Wer sich selbst und andere kennt,
wird auch hier erkennen:
Orient und Okzident
sind nicht mehr zu trennen.’’
(Kendini ve başkalarını tanıyan
gayrı inkâr edemez ki
Doğu ve Batı
artık ayrılmazlar.)
Goethe bu Divân'ı ile Doğu ile Batı arasında bir köprü kurmak ister...
Buch Süleika
Bahsettiğim gibi ‘’Batı - Doğu Dîvânı’’nde ‘’Buch Süleika’’ isminde Divân'ın temel taşı olan bir bölüm de bulunur. Almanya’da bu bölüm ayrı bir kitap olarak da yayımlanır. Bu bölümünde ''Süleika'' diye anlatılan hikâye bizim bildiğimiz ‘’Züleyhâ’’ hikâyesidir. Goethe, ''Batı - Doğu Divânı'' üzerinde çalışırken âşık olduğu Marianne von Willemer’i ‘’Züleyhâ’’ya benzeterek en güzel şiirlerini ''Süleika'' (Züleyhâ) ismiyle Marianna için yazar…
Goethe’nin 1814 yılında yazdığı ve Batı – Doğu Dîvânı’nın temel taşı olan ‘’Buch Süleika’’ (Züleyhâ Kitabı) Yavuz Sultan Selim’in şu dörtlüğü ile başlar:
‘’Ich gedachte in der Nacht
Dass ich den Mond sähe im Schlaf:
Als ich aber erwachte;
Ging unvermutet die Sonne auf.’’
Şiirin özgün Farsça hali şu şekildedir:
‘’Fikr mî-kerdem şebî k’ân-mâ-râ bînem be-h’âb
Men der’în bûdem ki nâgeh şod tulû’-ı âftâb.’’
Şiirin Osmanlıca hali de şu şekldedir:
''Bir gece o mâhı rüyâda göreyim diye tefekkür ediyordum. Ben bu fikirde iken ansızın âftâb tulû’ etdi.''
Günümüz Türkçesiyle:
''Gece düşünüyordum
Uykuda ayı görebilsem diye
Uyandığımda;
Aniden güneş doğmuştu.''
Goethe'nin yakın arkadaşı olan Johan Jakop Willemer, Goethe’nin büyük aşkı Marianne’yi 1800 yılında evine alır ancak Willemer, Marianne ile 1814 yılında aniden evlenir. Goethe ve Marianne birbirilerine âşıktırlar ve birbirleriyle ilgilenmeye başlarlar. Willemer’in, Marianne ile bu ani evliliğinin sebebi olarak Willemer’in bu ilişkiyi sezmesi üzerine olduğu rivayet edilir. Willemer dürüst, çalışkan ve zengin birisidir tıpkı Züleyhâ’nın kocası Potifar (Kitfir) gibi.
Goethe, ''Batı – Doğu Dîvânı'’nın ‘’Süleika Buch’’ bölümünde şiirlerinde Yusuf yerine ‘’Hatem’’ ismini kullanır ve Hatem ile Süleika karşılıklı olarak şiirleşirler.
Goethe, Dîvân’ında Süleika (Züleyhâ) şiirinin bir yerinde şöyle der:
‘’Süsses Dichten, lautre Wahrheit
Fesselt mich in Sympathie!
Rein verkörpert Liebesklarheit
In Gewand der Poesie.’’
(Nefis şiirlerden, gürültülü hakikatle
Zincirlerle bağlar beni gönlüme!
Aşk bu, ete kemiğe bürünüp de
Çıkar şiir kılığında önüme.)
Ve bu uzun destanımsı şiir ilahi aşka vurgu yapılarak şöyle biter:
‘’Und wenn ich Allahs Namenhundert nenne,
Mit jedem klingt ein Name nach für dich.’’
(Ve ben Allah’ın adını yüz kez ansam
Her çınlayan bir isimle sana yaklaştırır.)
Üç bin yıllık geçmişini bilmeyen kimse günübirlik yaşar.
Benim yazılarımda sürekli olarak kullandığım ve Goethe’ye ait olan ‘’Üç bin yıllık geçmişini bilmeyen kimse günübirlik yaşar’’ sözü de Goethe’nin işte bu Divân’ında geçer:
‘’Wer nicht von dreitausend Jahren
Sich weiß Rechenschaft zu geben,
Bleibt im Dunkeln unerfahren!
Mag von Tag zu Tage leben.“
(Üç bin yılın hesabını kendine
Vermeyi bilmeyen her kimse
Cahil kalır karanlıklar içinde
Günden güne yaşayıp gitse de.)
Girişte de yazdığım gibi Batı entelektüelleri ‘’West–östlicher Divan’’a büyük ilgi gösterirler ancak Doğu entelektüelleri Batı entelektüelleri kadar ‘’Batı – Doğu Divânı’’na ilgi göstermezler!…
Faust
Doğu kültürüne büyük ilgi duyan Goethe ‘’Batı - Doğu Dîvânı’’’ni yazdıktan sonra yıllarca üzerinde çalıştığı ikinci büyük eseri ‘’Faust’’a yönelir.. . Faust’ta da doğunun en meşhur masalı ‘’1001 Gece Masalları’’nın izleri ve etkisi bulunur. Sadece Faust’ta değil Goethe’nin bütün eserlerinde yer alan insanlar, figürler ve mekânlar hep Doğu’dandır. Goethe’nin ‘’Genç Werther’in Acıları’’ (bu eseri sayfamda daha önce anlatmıştım) ve ‘’Ruh Yakınlıkları’’ isimli eserlerinde de ‘’Binbir Gece Masalları’’’nın izleri görünür. Ayrıca Goethe’nin ‘’Faust’’ kitabındaki Faust karakteriyle ‘’Hafız Divanı’’ arasında büyük benzerlikler vardır.
Goethe, Faust’un birinci bölümünde (der Tragödie Erster Teil) sanki Batı'nın ve Doğu’nun günümüzdeki halini anlatır:
‘’Nichts Besseres weiß ich mir
an Sonn- und Feiertagen,
als ein Gespräch von Krieg
von Kriegsgeschrei,
wenn hinten, weit, in der Türkei,
die Völker aufeinander schlagen.
Man steht am Fenster,
trinkt sein Gläschen aus
und sieht den Fluss hinab
die bunten Schiffe gleiten;
dann kehrt man abends froh nach Haus,
und segnet Fried´ und Friedenszeiten.
Herr Nachbarn, Ja!
So lass ich’s auch geschehen:
Sie mögen sich die Köpfe spalten,
mag alles durcheinandergehn;
doch nur zu Hause bleib’s beim alten.’’
(Uzakta, ötede bir yerlerde, Türkiye’de halklar birbirini boğazlıyorken, pazarları ve tatil günleri savaş ve savaş çığırtkanlığı hakkında konuşmaktan daha iyi bir iş yoktur. Camın önünde durur, akan nehre ve nehirde süzülen rengârenk gemilere bakar, içkisini içer. Sonra akşam mutlu bir şekilde eve döner, barışa ve barış dolu zamanlara -kayıtsızca- şükreder. Evet komşu! Öyle olmasına izin verdin, kafaların kesilmesini, her şeyin paramparça olmasını istedin.)
Goethe sanki bu şiiri ile; Şarkın halklarının etnik, dini ve mezhebi diye ayrışarak aralarında çatışma olmasını, birbirlerinin kafalarını kesmelerini ve bu şekilde her şeylerinin paramparça olmasını isteyen günümüzdeki ikiyüzlü Avrupa politikacısını anlatır. Günümüzde de Şarkta insanlar birbirini boğazlarken, Avrupalı politikacı, camın önünde durup akan nehre ve nehirde süzülen rengârenk gemilere bakıp içkisini yudumlarken savaşlardan bahsederek savaş çığırtkanlığı yapar. Sonra da akşam mutlu bir şekilde evine döner ve barışa ve barış dolu zamanlara şükreder. Aradan iki yüzyıl geçmiş, değişen ne?
Sonuç
Görüldüğü gibi zamanın ünlü Alman dahi edebiyatçısı Şark'a öykünüyor… Şimdi ise Şark ‘’Despotizmin, bağnazlığın, sefaletin ve savaşların ülkesi’’ olarak anılıyor… Ne olmuştu da Şark bu hallere düşmüştür? Düşünenlerin, sosyologların, psikologların, tarihçilerin ve siyasilerin üzerinde düşünmesi gereken bir konudur bu…
Arz ederim...
Osman AYDOĞAN