• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi8
Bugün Toplam570
Toplam Ziyaret3154078

’’Orta Vadeli Program’’ (2023-2025) ve Türk ekonomisinin gerçek rakamları ve sorunları



’’Orta Vadeli Program’’ (2023-2025) ve Türk ekonomisinin gerçek rakamları ve sorunları

21 Ağustos 2023

‘’Orta Vadeli Program’’

Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından Türkiye ekonomisinin 3 yıllık yol haritası niteliğindeki ‘’Orta Vadeli Program’’ (OVP) hazırlanıyor.

2017 yılında yapılan anayasa değişikliği nedeniyle ortada ne hükumet ne de bakanlar kurulu olmadığı için bütçe yapma işi cumhurbaşkanlığına kalıyor.

Ancak 28 Mayıs 2023 tarihinde sonuçlanan Cumhurbaşkanlığı seçimi sonucu yeni atanan Maliye Bakanı tarafından daha önceki bakanlar tarafından yapıldığı gibi bir ‘’Yeni Ekonomik Program’’ hazırlanıp yayınlanmıyor…  Yeni Maliye Bakanının zamlar dışında nasıl bir ekonomik model uyguladığını veya uygulayacağını henüz bilmiyoruz!...

En son Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından hazırlanan ’’Orta Vadeli Program’’ (2023-2025) 4 Eylül 2022 Pazar günü Cumhurbaşkanlığınca onaylanıp Resmî Gazete Sayı : 31943 (Mükerrer)’de yayınlanıyor…

OVP’da; büyüme hızından, işsizliğe, oradan enflasyona, cari açığa, cari açığın gayrisafi milli hasılaya oranına, dolar cinsinden gayrisafi milli hasılanın miktarına, dolar cinsinden kişi başına düşen milli gelire, ihracat ve ithalat hedeflerine, dış ticaret açığına, kamu maliyesinden bütçe açığına, iç borçlanmadan altın ve döviz cinsinden dış borçlanmaya, istihdamdan yeşil dönüşüme kadar bir yığın rakamlar telaffuz ediliyor…

2023-2025 dönemini kapsayan OVP ile temel ekonomik büyüklükler ve hedefler şu şekilde belirleniyor:

Büyüme için 2022 yılı gerçekleşme tahmini yüzde 5 oluyor. Ekonominin 2023'te yüzde 5, 2024 ve 2025 yıllarında ise yüzde 5,5 büyüyeceği öngörülüyor…

Enflasyonun 2022 yılında yüzde 65 olacağı tahmin edilirken, enflasyon hedefi 2023 yılı için yüzde 24,9, 2024 için yüzde 13,8, 2025 için yüzde 9,9 olarak belirleniyor...

Bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2023'te yüzde 3,5, program dönemi sonunda ise yüzde 1,5 olarak gerçekleşeceği öngörülüyor…

Programda, işsizlik oranının 2022 yılı sonunda yüzde 10,8 olacağına yer verilirken, gelecek 2023 yılı hedefi yüzde 10,4, 2024 yılı için yüzde 9,9 ve 2025 için ise yüzde 9,6 olarak tahmin ediliyor…

İhracatın, 2022 sonunda 255 milyar dolar seviyesinde gerçekleşeceği tahmin edilirken, 2023'te 265 milyar dolar, 2024'te 285 milyar dolar, program sonunda 305 milyar dolar olması hedefleniyor.

İthalatın, 2022 sonunda 360 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmesi, 2023'te 345 milyar dolar, 2024'te 363 milyar dolar, 2025'te de 384 milyar dolar olması öngörülüyor...

KİT’ler 2021 yılında 6,7 milyar TL fazla vermişken 2022 yılında 403 milyar TL açık vermesi bekleniyor…   

2022 yılı ortalama dolar kuru 16,62 olarak, 2023 yılı ortalama dolar kuru 21,52 olarak tahmin ediliyor… 2022 yılında bir önceki yılın iki katına çıkmış olan USD/TL kurunun nasıl olup da 2023 yılında 5 puanlık bir artışla kalacağının ciddi bir açıklaması bulunmuyor… 2022 yılsonu enflasyon tahmini yüzde 65, 2023 yılı için %24,9 olarak hedefleniyor…  B2023 yılında büyüme aynı düzeyde kalırken, bütçe açığı azalmazken, enflasyon nasıl yüzde 24,9’a düşecek? Ek:1’deki tabloda enflasyonun yüzde 65’den yüzde 24,9’a düşeceği tahmini yer alıyor. Burada önemli bir tutarsızlık bulunuyor…

OVP verileri:


Değerlendirme

Aslında bu OVP’de değerlendirme yapılabilecek bir husus bulunmuyor. OVP’na bütünüyle baktığımızda bir ‘’program’’ olmaktan ziyade bir temenniler bütünü olduğu gözüküyor. Bu temennilerin nasıl gerçekleşeceğine dair OVP’de bir cümle dahi yer almıyor… Sanırım bu temennilerin gerçekleşmesi naslara, dualara bırakılıyor…  

OVP’de yer alan kur ve enflasyon gibi en önemli iki göstergeyle ilgili tahminlerin gerçeği yansıtmadığı, bunlara dayanılarak yapılan diğer tahminlerin de hiç de tutarlı olmadığı gözüküyor…

Şu anda (21 Ağustos 2023) yaşadığımız gündeme dolar kuruna (27.15) ve enflasyona bakarak ’’Orta Vadeli Program’’ (2023 – 2025)’ın nasıl bir çöp olduğunu, ortada zamlar dışında bir planın, programın olmadığı  görülüyor… OVP benim için artık içi boş bir kağıt parçası haline geliyor, bir masal oluyor ve OVP’a ve OVP’da zikredilen hiçbir rakama inancım kalmıyor. Dolayısıyla bu programa OVP değil de TTP (Tutarsız Tahminler Programı) demek daha uygun oluyor... 

OVP’a ve OVP’da zikredilen hiçbir rakama inancım kalmayınca da ben başka gerçek rakamlara gidiyorum…

Türkiye’de gelir adaletsizliği (*)

Türkiye’de ‘’ekonomik büyüme’’ probleminin yanında bir de ‘’gelir adaletsizliği’’ sorununun da olduğu herkesin malumu oluyor.

Türkiye’de yılda 10 bin dolardan az kazanan yetişkinlerin oranı da yüzde 75’i geçiyor. TÜİK’in salgından önce Eylül 2019 tarihinde açıkladığı verilere göre Türkiye’de toplumun en zengin yüzde 20'sinin gelirinin, en yoksul yüzde 20'sinin gelirine oranı bir önceki yıla göre 7,5'ten 7,8'e, 2020 yılında ise 8’e çıkıyor.

Türkiye’de en yüksek gelire sahip %20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay, 2020'de bir önceki seneye kıyasla 1,2 puan artarak %47,5'e çıkıyor.…

Son yapılan araştırma sonuçlarına göre (2021 yılı esas alınarak 2022 yılı); en yüksek eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirine sahip %20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre 1,3 puan artarak %48,0'a çıkarken, en düşük gelire sahip %20'lik grubun aldığı pay 0,1 puan azalarak %6,0 oluyor…

Gelir Dağılımı İstatistikleri, 2022



Buna tabloya göre 2021 yılında nüfusun en düşük gelirli yüzde 20’si gelirden yüzde 6,1 pay alırken bu oran 2022’de yüzde 6’ya geriliyor. Buna karşılık gelirden en yüksek payı alan nüfusun yüzde 20’si 2021’de gelirin yüzde 46,7’sini alırken 2022’de yüzde 48’ini alıyor...

Öte yandan TÜİK’in açıkladığı P90/P10 oranında da kötüye gidiş söz konusu oluyor. P90, bir ülkedeki en zengin %10’luk grubu oluşturan kişileri ifade ederken P10 bir ülkedeki en yoksul (en az gelire sahip) %10’luk grubu temsil ediyor. Kısacası, P90/P10 oranı ülkedeki en zengin %10’luk grubun gelirinin en yoksul 10’luk grubun gelirinin kaç katı olduğunu ifade ediyor. Buna göre 2014 yılında Türkiye’de P90/P10 oranı 12,6 iken 2020 yılında 14,6 kata yükseliyor… Böylece P90/P10 oranı son 10 yılın en yüksek seviyesine gelmiş oluyor…


Türkiye’de ‘’Maddi Yoksunluk Oranı’’ artıyor

Türkiye'de gelir dağılımı göstergeleri, salgının başladığı 2020 yılında önceki yıllara göre olumsuz bir şekilde seyrediyor ve gelir dağılımındaki bozulma 11 yılın en kötü seviyesine ulaşıyor. 2020’de Türkiye’de zenginlerin toplam gelirdeki payı yükselirken, “ciddi maddi yoksunluk oranı'' da artış gösteriyor…

TÜİK ve Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat), finansal sıkıntıda olma durumunu ifade etmek için “maddi yoksunluk” kavramını kullanıyor. Aşağıda belirtilen dokuz maddenin en az üçünün ekonomik olarak karşılanamaması, "maddi yoksunluk" durumu olduğunu gösteriyor. Bu maddelerden en az dördünün karşılanmaması halinde ise bu durum "ciddi maddi yoksunluk" anlamına geliyor.

Bu dokuz madde şunlar oluyor: 1. Çamaşır makinesi, 2. Renkli televizyon, 3. Telefon, 4. Otomobil, 5. Beklenmedik harcamalar, 6. Evden uzakta bir haftalık tatil, 7. Kira, konut kredisi, borç ödemeleri, 8. İki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek  ve 9. Evin ısınma ihtiyacı…

2019 yılında Türkiye nüfusunun %26,3'ü belirtilen ihtiyaçların en az dördünü karşılayamayacak durumda olup, “ciddi maddi yoksunluk” yaşıyor iken bu oran, 2020 yılında %27,4'e ulaşıyor...  

Gini Katsayısı

Gelir dağılımı eşitsizliği ölçütlerinden olan ve sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, 1'e yaklaştıkça gelir dağılımında bozulmayı ifade eden Gini Katsayısı da, TÜİK verilerine göre Türkiye’de 2018'de bir önceki yıla göre 0,003 puan artışla 0,408’e çıkıyor. 2020 yılı itibarıyla Gini Katsayısı geçen yıllara göre daha da artıyor. Gini Katsayısı 2020 yılında da 0,410’a yükselerek 2010 yılından beri en yüksek seviyeye geliyor. Yani Türkiye’de gelir adaletsizliği her gün gittikçe artarak Türkiye’de Gini Katsayısı son 10 yılın en yüksek seviyesinde ulaşıyor…

En son yapılan araştırma sonuçlarına göre Gini katsayısı 2021 yılına göre 0,014 puan artış ile 2022 yılında 0,415 olarak tahmin ediliyor. Tüm sosyal transferler hariç tutulduğunda Gini katsayısı 0,487, emekli ve dul yetim maaşı dahil diğer tüm sosyal transfer gelirleri hariç tutulduğunda ise 0,423 olarak tahmin ediliyor.

Ancak durum sadece Türkiye’ye özgü bulunmuyor. Son yıllarda başta ABD ve Avrupa olmak üzere ülkelerdeki en zengin yüzde 1’in elindeki servetin yüksekliği giderek artıyor. Bu durum gelişmiş ülkelerde doğum oranlarının azalmasıyla servet belirli ellerde toplanırken Türkiye gibi ülkelerde ise sosyal adaletsizlikle sağlanıyor.

Avrupa Birliği (AB) İstatistik Ofisi (Eurostat) tarafından yayınlanan verilere göre AB ülkeleri ile karşılaştırıldığında Türkiye, en yüksek Gini Katsayısına sahip ülke oluyor. AB’ye üye 27 ülke ortalamasında Gini katsayısı ise 0,302. Slovakya 0,228 kat sayısı ile AB ülkeleri içerisinde gelir dağılımı en dengeli ülkeler sıralamasında ilk sırada yer alıyor. 

Slovakya’yı takip eden ülkeler arasında Slovenya (0,239) ve Çekya (0,240) bulunuyor. Türkiye (0,415), Bulgaristan (0,408) ve Litvanya (0,354) ise gelir eşitsizliğinin en fazla olduğu üç ülke konumunda bulunuyor…

Gini Katsayısı 2013 -2022



Ancak bütün bu veriler bana Fransız ekonomist Thomas Piketty’nin bir kitabını, bir röportajını ve bir yazısını ve Gandhi'nin bir sözünü hatırlatıyor...

21. Yüzyıl’da Kapital

Bu verilerin bana hatırlattığı kitap Thomas Piketty’nin ‘’21. Yüzyıl’da Kapital’’ (İş Bankası Kültür Yayınları, 2014) isimli kitabı oluyor…

Thomas Piketty kitabında "kapitalizm ekonomik eşitsizliğe neden oluyor" tespitini yaptıktan sonra özet olarak şunu söylüyor: ‘’Sermaye, ekonomiden hızlı büyüdüğü zaman, eşitsizlikler ortaya çıkıyor. Bu eşitsizlikler büyük huzursuzluklara yol açıyor ve demokratik değerleri zayıflatıyor. ‘’

Kitaptan bazı bölümler:


‘’Bugün sermayenin yol açtığı eşitsizlik, uluslararası olmaktan ziyade ulusal bir sorundur; sermayenin mülkiyetindeki eşitsizlik, bir ülkeyi diğerine düşürmekten ziyade, her ülkenin içinde zenginler ve yoksulları karşı karşıya getirmektedir.’’

‘’ Asıl mesele eşitsizliklerin büyüklüğünden ziyade meşrulaştırılıp meşrulaştırılmadığıdır. Kazananların toplumsal hiyerarşiyi bu şekilde tarif etmek istemesi şaşırtıcı değildir, kaldı ki bazen kaybedenleri buna ikna etmekte başarılı oldukları aşikârdır.’’

‘’Otuz yıl sonra, en üst binde birlik kesimin dünyanın toplam sermayesinden aldığı pay toplam servetin %60’ına erişecektir; ciddi bir baskı aygıtı ya da fazlasıyla güçlü bir ikna aracı ya da her ikisi birden olmadan böyle bir durumun mevcut politik kurumlar çerçevesinde gerçekleşebileceğini hayal etmek oldukça zordur.’’

‘’Dini otoriteler, faiz gibi belli yatırım türlerini ve faaliyetleri yasakladılar ancak aynı otoriteler sermayeden getiri elde etmenin meşruiyetini sorgulamamışlardı. Tarım toplumlarında dini otoriteler, hem kendilerinin istifade ettiği hem de toplumu yapılandırmak için kullandıkları toplumsal grupların geçimini sağlayan toprak kirasının meşruiyetini sorgulamaya asla yanaşmadılar.’’

‘’Endişelenmemiz gereken asıl konu kamu borçları değildir, Kamu borçları toplam özel sermayeden çok daha azdır ve tasfiye edilmeleri düşünüldüğü kadar zor olmayabilir. Asıl acil olan eğitim sermayesinin arttırılması ve doğal sermayedeki tahribatın önlenmesidir.’’

Thomas Piketty’nin bir röportajı

Şimdi gelelim Thomas Piketty’nin Galatasaray Üniversitesinde bir konferans vermek üzere 2014 yılı Kasım ayında geldiği Türkiye'de verdiği röportajına ('’Servet vergisi koyun'’, Barış Balcı, Hürriyet, 11.11.2014)

Thomas Piketty röportajında özetle; düşük oranda bile olsa zenginlere getirilecek servet vergisinin Türkiye’de şeffaflık yaratacağını belirtiyor. Piketty, Türkiye’nin Japonya’dan daha çok dolar milyarderi olduğu bilgisi için ise, “dehşet verici’’ ifadesini kullanıyor. Piketty, servet eşitsizliğinin sadece yetenek ve inovasyonla alakalı olmadığını gösterdiğini söylüyor…

Piketty röportajında özetle şunları söylüyor:

‘’Diğer gelişen ülkelerde olduğu gibi Türkiye’nin eğitime ve yeteneklere geniş çaplı bir yatırım yapmaya ihtiyacı var. Bu da yeterli finansman ve vergi gelirleriyle olabilir. Türkiye’nin gelir ve servet konusunda daha çok şeffaflığa da ihtiyacı var. Orta sınıf ve dar gelirliler, zenginlerin daha az vergi ödediğini, burada bir adaletsizlik olduğunu gördüklerinde kamu harcamaları için vergi ödemeyi kabul etmezler. Mali adalet başarılı bir kalkınma stratejisinin anahtarlarından biridir.’’

‘’Evet, net servete, başlangıçta düşük oranlı, sonraki aşamalarda artan bir verginin Türkiye gibi ülkede çok faydalı olacağını düşünüyorum. Hiç olmazsa bu vergiyi getirmek, farklı servet gruplarının yıldan yıla nasıl faaliyetler gösterdiğini ortaya çıkaracak ve kamuoyuna daha fazla bilgi ve şeffaflık sağlayacak. Gelir ve servet dinamikleri hakkında güvenilir kamusal bilginin eksik olması, demokratik tartışmayı çok zor hale getirir. Eğer Türkiye’nin Japonya’dan fazla dolar milyarderi varsa, bu kesinlikle dehşet verici bir durum. Bu, servet eşitsizliğinin sadece yetenek ve inovasyonla alakalı olmadığını gösteriyor.’’

‘’Servet eşitsizliği, sermaye kaçışı, vergi kaçırma ve genel olarak finansal şeffaflığın eksikliği gibi konuların Avrupa ve ABD’ye göre Türkiye, Brezilya ve Çin gibi ülkelerde daha önemli olduğunu düşünüyorum. Bu alanlarda ilerleme kaydetmek için ülkelerin güçlerini birleştirmesi gerekir. Hepimizin çözmemiz gereken basit bir problemi var. Eğer kamuoyunu küreselleşmenin sosyal ve mali adaletle birlikte gerçekleşebileceğini ikna edemezsek, insanlar giderek milliyetçi çözümlere itibar gösterecek.’’ 

Thomas Piketty’nin röportajında verdiği cevaplar Türkiye ekonomisinin sadece büyüme ekseninde tartışılmaması gerektiğinin altını çizen bir uyarı niteliğinde oluyor…

Thomas Piketty’nin bir yazısı

Piketty, ayrıca bir yazısında, Ortadoğu ülkelerinde petrolün ve servetin çok küçük bir nüfusun elinde toplanmış olmasının IŞİD’in ve İslam adına yapılan terörün nedeni olduğunu vurguluyor.

Bölgedeki servet ve petrol dağılımının, çok küçük bir yönetici azınlığın zenginliğine ve çok büyük kitlelerin “yarı köle” koşullarında yaşamasına yol açtığını belirtiyor. Bölgedeki bu büyük gelir dağılımı çelişkisinin IŞİD’i ve terörü tetiklediğini söylüyor. 

Bu düzeni, kendi çıkarları için istismar eden Batılı ülkelerin desteklediğini belirten Piketty, İslam adına yapılan terörü doğuran bu ekonomik eşitsizlikten de Batı ülkelerini sorumlu tutuyor.

Piketty, terörle mücadelenin de en iyi biçimde, ekonomik eşitsizliklerin giderilmesi yoluyla yapılacağını belirtiyor.

Gandhi’nin bir sözü

Piketty’nin hem kitabı ve röportajı hem de diğer yazıları bana Gandhi’nin bir sözünü hatırlatıyor:

“Şiddetin kökleri: çalışmadan elde edilen zenginlik, ahlaktan yoksun ticaret, insanlıktan yoksun bilim, özveriden yoksun tapınma, ilkeden yoksun politika...”

Ne yazık ki Gandhi’niin şiddetin kökleri konusunda söylediği her bir konu bizde fazlasıyla bulunuyor… Bunları düzeltmeden teröre bir çözüm asla ve asla bulunmuyor…

Son söz

Eğer Türkiye’de geleceğe dönük olarak ekonomik kalkınma, sosyal adalet ve sosyal barış hedefleniyorsa ülkede yaşanan gelir adaletsizliğine dikkat edilmesi, Thomas Piketty’nin ve Gandhi’nin sözlerine kulak verilmesi gerekiyor… Ancak Türkiye’de yönetimden ve ekonomiden sorumlu olanlar ekranlarda içi boş, bomboş ''Orta Vade Program’’ diye diye, ‘’dış güçler’’ diye diye, ‘’onlar, ötekiler’’ diye diye, ‘’din, iman, vatan, millet, bayrak’’ diye diye masallar anlatıyor… Gerçek ‘’bekâ sorunu’’ ise işte kimsenin görmediği anlattığım bu rakamlarda ve bu tespitlerde, burada yatıyor…

Bana da naçizane arz etmek kalıyor…

Osman AYDOĞAN

(*) TÜİK Gelir Dağılımı İstatistikleri, 2022

 


Yorumlar - Yorum Yaz