Suriye Tezkeresi ve sonrası
16 Ekim 2023
03 Ekim 2023 tarihinde Cumhurbaşkanlığı tarafından TBMM’ne sunulan Irak ve Suriye Tezkeresinin bu hafta içerisinde TBMM’nde oylamasının yapılması bekleniyor…
Bu tezkere resmî olarak ''Irak - Suriye tezkeresi'' olarak geçiyor. Ancak yazımda sadece Suriye kısmına değindiğim için bu tezkereyi kısaca ''Suriye tezkeresi'' olarak adlandırıyorum...
Cumhurbaşkanlığınca TBMM’ne sunulan Suriye tezkeresinde şu ifade kullanılıyor: ‘’…. hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilebilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkan sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için 2/10/2014 tarihli ve 1071 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile verilen ve son olarak 26/10/2021 tarihli ve 1310 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı ile 30/1 0/2023 tarihine kadar uzatılan iznin süresinin 30/10/2023 tarihinden itibaren iki yıl uzatılması hususunda gereğini Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca bilgilerinize sunarım.’’
Özetle Türk Silahlı Kuvvetlerin Suriye ve Irak’ta görevlendirilmesi kararı TBMM tarafından ilk olarak 2/10/2014 tarihinde ve son olarak da iki yıl önce 26/10/2021 tarihinde alınıyor ve TSK’nın Suriye’deki görevi iki yıl daha uzatılıyor..
Bu karar çerçevesinde Türkiye; Suriye’ye karşı ilk büyük sınır ötesi harekâtı 24 Ağustos 2016 tarihinde ‘’Fırat Kalkanı Operasyonu’’ adı altında yapıyor. Bu harekât; 24 Ağustos 2016, saat 04.00'de Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığınca, "Türk Silahlı Kuvvetleri ve koalisyon hava kuvvetleri tarafından Suriye'nin Halep kentine bağlı Cerablus bölgesine terör örgütü IŞİD'ten temizlenmesi amacıyla askerî harekât başlatılmıştır" açıklaması ile başlıyor.
Fırat Kalkanı Operasyonu:
Ancak o günden bugüne hem Suriye’de hem de dünyada çooook şey değişiyor…
Suriye harekâtını ve Suriye tezkeresini burada bırakıp manzara-i umumiyeye bir göz atmamız gerekiyor…
Manzara-i Umumiyeye
Bölgemizde, 1914 yılındaki Birinci Dünya Harbi’nin bütün koşulları yineleniyor. Bölgemizde Rus Çarlığı yerine Rusya bulunuyor. İngiltere’nin yerini ABD alıyor. Almanya ve Fransa yerine AB olarak yine aynı Almanya ve Fransa yer alıyor. Araplar yine aynı Araplar oluyor. Osmanlı İmparatorluğu yerine Türkiye Cumhuriyeti bulunuyor. Yine Kafkasya, Ukrayna, Suriye, Libya, Doğu Akdeniz kaynıyor…
Tarih tekerrür ederek Dünya yine iki kutuplu hale geliyor. Dünya; bir tarafta ABD, AB, Japonya, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda diğer tarafta, Çin, Rusya, İran, Kuzey Kore olarak şekilleniyor. Bu bloklaşma süreci, Güneydoğu Asya’da, Orta Asya’da, Ortadoğu’da birçok ülkeyi taraf olmaya zorluyor. Özetle geçmişte İngiltere – Rusya çatışmasına sahne olan bölge günümüzde ABD – Rusya – İran çatışmasına beşiklik ediyor...
Ayrıca 07 Ekim 2023 tarihinde başlayan Filistin – İsrail savaşını yayılarak bütün bir bölgeyi ataşe atma ihtimalini doğuruyor…
Suriye kuzeyinde değişen dengeler ve Suriye kuzeyine PYD’nin yerleşmesi
Türkiye 24 Ağustos 2016 tarihinde ilk Suriye operasyonuna başladığında (’Fırat Kalkanı Operasyonu) Suriye kuzeyinde İŞİD bulunuyor.
Suriye rejimi Türkiye’den düşmanlık görmeye başladığı noktadan itibaren rejim güçlerini Suriye kuzeyinden çekerek bu bölgeyi bilerek ve isteyerek PYD güçlerine (YPG) (Halk Koruma Birlikleri) bırakıyor. PKK’nın yıllardır hamiliğini yapan Suriye rejimi PYD’nin pek ala ne demek olduğunu tabii ki çok iyi biliyor. Bu şekilde Suriye PKK belasını Türkiye’nin güneyine salıyor.
Batı (AB) ve özellikle ABD; PYD/YPG’yi terörist bir grup olarak görmeyip İŞİD’e karşı savaşan seküler bir grup olarak tanıyor… Ancak PYD’nin içtüzüğünde parti üyeliğini düzenleyen üçüncü maddesinde parti üyesinin görevleri sıralanırken birinci görev şöyle veriliyor: “Lider Abdullah Öcalan’ın ve Kürt halkının değerleriyle gurur duymak, onlara bağlı olmak ve lideri esaretten özgürleştirmek için mücadele etmek...” Yani PYD ve PKK geçişken ve bir bütün olarak bulunuyor…
Günümüzde Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde TSK’nin etkinliği, İHA ve SİHA’nın etkin bir şekilde kullanılması sonucu eylem kabiliyetini kaybeden PKK, alan, yöntem ve strateji değiştirerek Suriye’ye kayıp PYD/YPG içinde yapılanıyor.
Türkiye sınırındaki taralı bölge Suriye'deki YPG bölgesi:
ABD’nin PYD aşkı ve sevdası
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana NATO/ABD/Avrupa (Batı) bloğunda yer alan Türkiye 2000’li yılların başına kadar bazı sorunlara rağmen hep bu bloğun içinde kalıyor. Bu süreç içerisinde dış politikada, özellikle AB ile olan sorunlarda ABD ile bazı sorunlar olmasına rağmen (Kıbrıs, ambargo gibi) Türkiye’nin en büyük destekçisi oluyor.
Ancak 2000’li yıllardan itibaren artan bir hızla Türkiye bu bloktan (Batı) uzaklaşmaya ve yavaş yavaş Rusya ve Çin eksenine kaymaya ve Siyasal İslam’a yaklaşmaya başlıyor.
Bu politikanın bir parçası olarak Türkiye’nin HAMAS ile olan açık ve gizli işbirliği ve biraz da ideolojik olarak yaptığı İsrail düşmanlığı daha önce kendi güvenliğini Türkiye’de gören İsrail’i ve ABD’yi bölgede özellikle İran ve Hizbullah tehlikesine karşı başka müttefikler aramaya yönlendiriyor.
Daha dün, 12 Ekim 2023 tarihinde, Saadet Partisi ile AKP iktidarının Suriye politikasının mimarı Davutoğlu’nun partisi Gelecek Partisi’nin Saadet Partisi çatısı altında kurduğu meclis grubunun toplantısında salonda bulunanlar, İsrail’e karşı Aksa Tufanı operasyonunu sürdüren Hamas’a destek vererek ve “Hamas’a Selam, Direnişe Devam’’ sloganları atıyor. Türkiye’nin çoğu yerinde düzenlenen ‘’Filistin’e destek’’ mitinglerinin bir kısmı HAMAS’a destek mitingine dönüşüyor.
Ayrıca Türkiye’nin de çok büyük katkıları olduğu bölgenin parçalanmasıyla (Irak ve Suriye gibi) İran bölgeye yerleşiyor. İran bölgeye yerleştikçe de İsrail de bu kaos ve tehdit ortamında kendilerine aradıkları ittifakı hem Irak’ta hem de Suriye’de Kürtlerde buluyor. ABD’nin Suriye Kürtlerine (PYD) (Demokratik Birlik Partisi) ve Irak Kürtlerine (KDP, Barzani) olan aşkı İsrail’in bu güvenlik endişesinden kaynaklanmakta olduğu, İsrail’in bu güvenlik endişesi devam ettiği sürece de bu aşkın ve bu sevdanın devam edeceği değerlendiriliyor…
Ancak ABD’nin PYD aşkı bu sefer de Türkiye’nin güvenliğini tehdit ediyor. Bu tehdit de artınca (ABD'nin PYD ile bu bölgede 30 bin kişilik bir ordu kurma niyeti üzerine) Türkiye bu sefer de 21 Ocak 2018 tarihinde Suriye'nin kuzeybatısında bulunan Afrin bölgesine ‘’'Zeytin Dalı Herakâtı’'nı icra ediyor.
Zeytin Dalı Herakâtı:
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Suriye operasyonları:
Son olarak ABD, 06 Ekim 2023 tarihinde Suriye’de PYD’ya karşı harekât icra eden Türkiye’ye ait bir SİHA’yı düşürüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 13 Ekim 2023 tarihinde İstanbul Kongre Merkezi'nde düzenlenen Türkiye-Afrika 4. İş ve Ekonomi Forumu Kapanış Töreni'nde yaptığı konuşmada; "ABD'nin PKK'nın Suriye'deki uzantılarıyla bu ülkede yürüttüğü faaliyetler Türkiye'nin milli güvenliği için olağanüstü bir tehdit mahiyetine sahiptir. (…) Amerika ile NATO'da beraber değil miyiz, beraberiz. Bizim SİHA'mızı Amerika düşürdü mü, düşürdü. NATO'da nasıl beraberiz, nasıl böyle bir şey yapabilirsin? Aramızda güvenlik sorunu var’’ diye açıklamada bulunuyor…
Tabi bu bölümü kapatmadan bu arada ABD’nin İsrail’den ayrı düşünülemeyeceğini ve İsrail ile ABD’nin hemen hemen tek bir devlet olduğunu vurgulanması gerekiyor… Çünkü ABD’nin, kendileriyle gerçek anlamda sarsılmaz çıkar bağları olan, bütün temel konularda aynı görüşleri paylaşan ve aynı politik çizgiyi izleyen iki stratejik ortağı bulunuyor. Bunlardan birisi İngiltere, diğeri ise İsrail oluyor. Churchill, ABD’nin bu iki stratejik müttefiki şöyle ifade ediyor: “Ne zaman Manş ve Atlantik ötesi arasında bir tercih yapmak gerekse hep Atlantik ötesini seçen İngiltere, ikincisi ise kurulduğu günden beri, Ortadoğu’daki en büyük Amerikan jandarması olan, bölgede Amerika’sız varlığını sürdürmesi bile imkânsız İsrail’dir.”
Türkiye’nin Siyasal İslam’a açık ve gizli desteği sadece HAMAS ile sınırlı kalmıyor.
Şimdi, girişte bıraktığımız Suriye tezkerelerine bir göz atma zamanı geliyor…
TSK, İdlib'de ne yapıyor?
Girişte Suriye tezkeresinin son olarak 26/10/2021 tarihinde iki yıl daha uzatıldığını yazmıştım. İki yıl önce 26 Ekim 2021 tarihinde TBMM’nde onaylanan Irak – Suriye tezkeresi sadece Irak ve Suriye’ye iki yıl süreyle asker gönderme yetkisini vermiyor aynı zamanda Irak ve Suriye’deki askerlerin de görev sürelerini iki yıl uzatıyor…
İşte bu tezkere ile ne olduğunu bir hatırlamamız gerekiyor. Tezkereyi onaylayanlar mutlaka neyi onayladıklarını çok iyi biliyorlardır da benim yine de bir hatırlatma yapmam gerekiyor.
Burada bir hatırlatma daha yapmam gerekiyor. Suriye’ye karşı ilk büyük sınır ötesi harekât 24 Ağustos 2016 tarihinde ‘’Fırat Kalkanı Operasyonu’’ adı altında yapılıyor. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığınca, bu harekâtın Suriye'nin Halep kentine bağlı Cerablus bölgesine bulunan terör örgütü IŞİD'ten temizlenmesi amacıyla başlatıldığı açıklaması yapılıyor...
İdlib güneyi ve doğusundaki TSK Gözlem Noktaları
Suriye ordusunun İdlib’e sürdüğü cihatçı örgütler ile Suriye ordusu arasındaki gerginliği azaltmak maksadıyla 2017 yılında Astana'da Türkiye, İran ve Rusya ile bir anlaşmaya varıyor. Astana anlaşması kapsamında Türkiye ile Rusya arasında ise 17 Eylül 2017 tarihinde Soçi şehrinde bir mutabakat muhtırası imzalanıyor.
İmzalanan bu Soçi Mutabakat Muhtırasına kapsamında TSK tarafından 12 Ekim 2017'de ‘’İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’’ndeki ateşkes rejiminin takibi için gözlem noktaları oluşturmaya başlanıyor. Bu gözlem noktaları Türkiye sınırını terörsitlerden korumak amacıyla değil, silahlı cihatçı terör örgütleri ile Suriye ordusu arasında kuruluyor. Bu gözlem noktaları ile Türkiye İdlib'de silahlı cihatçı örgütlerin kontrolündeki sınır şeridinin silahlardan arındırılmasının denetlemesi planlanıyor. Yani Türkiye, hiç de üstüne vazife değilken İdlib'de silahlı cihatçı örgütlerin silahtan arındırılması görevini üslenmiş oluyor.
Türkiye Suriye Ordusu ile İdlib’deki cihatçı örgütler arasındaki ateşkesin uygulanması için kuzeyden güneye doğru saptanan gerginliği azaltma şeridi boyunca 12 gözlem noktası kurmakla mükellef oluyor. Bu gözlem noktaları bahsettiğim gibi cihatçı teröristler ile Suriye Ordusunu birbirinden ayırıyor.
İdlib'de Türk Silahlı Kuvvetleri Gözlem Noktaları:
Ancak Soçi mutabakatının üzerinden iki yıldan fazla zaman geçmesine rağmen Ocak 2020 tarihine kadar Türkiye’nin söz verdiği gibi İdlib’deki ılımlı muhalifler ile silahlı cihatçı gruplar ayrıştırılmadığı gibi İdlib’deki silahlı cihatçı gruplar da silahsızlandırılamıyor ve bunlardan da HTŞ gittikçe İdlib’e hâkim olmaya başlıyor…
Suriye ordusu ileri harekâtını devam ettirerek nerdeyse İdlib'i çember içine alıyor... 2020 yılının başlarında Suriye ordusunun Rusya desteği ile düzenlediği operasyonlarda İdlib’in önemli bir bölümünü ele geçirmesiyle birlikte Türkiye’nin İdlib etrafına kurduğu 12 gözlem noktasının 7’si Suriye ordusunun kontrolündeki bölgenin tam ortasında kalıyor. Bu gözlem noktalarının hiçbirisinde Türkiye’nin hava sahası kontrolü bulunmuyor. Bu bölgelerdeki hava sahası kontrolü de Rusya’nın elinde bulunuyor…
Ve 03 Şubat 2020 tarihinde İdlib’te bu kontrol noktalarının birisinde, Suriye (Rusya demek daha uygun olur) topçu ateşiyle sekiz askerimiz şehit oluyor. Ardından 10 Şubat 2020 tarihinde yine İdlib’te bir başka kontrol noktasında Suriye (Rusya demek daha uygun olur) hava saldırısıyla hava sahası Türkiye’ye kapalı bölgede beş askerimiz daha şehit oluyor. Ve bunun da ardından 27 Şubat 2020 tarihinde yine İdlib’te bir başka kontrol noktasında, Suriye (Rusya demek daha uygun olur) hava saldırısıyla hava sahası Türkiye’ye kapalı bölgede 33 askerimiz daha şehit oluyor.
Sadece Şubat 2020 ayında Türkiye Kıbrıs Barış Harekâtından sonra bir başka ülke topraklarında ilk defa bir ay içerisinde elliye yakın şehit veriyor…
Hiç de üstümüze vazife değilken Soçi Mutabakatı ile Türkiye İdlib'deki cihatçı, selefi grupların garantörlüğünü ve korumasını üstleniyor. Bu maksatla da Suriye’de İdlib’in güneyi ve doğusunda Türkiye’nin kurduğu bu on iki adet olan ‘’Gözlem Noktaları’’ ülkemizi terörist sızmalarından korumak için teröristlerle sınırımız arasında değil de İdlib’in güney ve doğusunda, İdlib’deki teröristlerle Suriye Ordusu arasında kuruluyor…
Yani ülkemizin güneyinde Suriye sınırında sınırımıza dünyanın en azılı, en gaddar, en vahşi teröristleri yığılıyor… Ve biz, ülkemizi bu teröristlerden korumak için askerlerimizi teröristlerle sınırımız arasına konuşlandırmak, mevzilendirmek yerine, askerlerimizi, teröristlerle komşu ülkenin askerleri arasında yerleştiriyoruz, konuşlandırıyoruz?
Daha vahimi bu bölgenin hava sahasının kontrolü da Rusların elinde… Bu bölgede Türkiye Ruslardan izinsiz İHA bile uçuramıyor… Yani bu gözlem noktalarındaki askerî birlikler oralara hava desteği ve hava koruması olmadan gönderiliyor.
26 Ekim 2021 günü TBMM’nde onaylanan Irak ve Suriye tezkeresi aynı zamanda, TSK unsurlarının bu şartlarda, hava desteği ve hava koruması olmadan İdlib’deki bu radikal cihatçı terör örgütlerini Suriye ordusuna karşı iki yıl daha korumasını öngörüyor. Kaldı ki bu radikal cihatçı terörist gruplar Suriye’de iki askerimizi canlı canlı yakıyorlar. Kaldı ki bu radikal cihatçı terörist gruplar Suruç’ta 33 gencimizi katlediyorlar. Kaldı ki bu radikal cihatçı terörist gruplar Ankara’da Gar önünde 103 insanımız katlediyorlar. Kaldı ki bu radikal cihatçı terörist gruplar Ankara Kızılay’da, Ankara Merasim Sokak’ta, İstanbul Dolmabahçe’de, İstanbul Beyoğlu'nda, İstanbul Sultan Ahmet'te, Gaziantep’te, Hatay’da yüzlerce insanımızı bombalarla katlediyor.
İşte böylesi bir tezkereyi TBMM’nde onaylıyorlar. Nasıl olsa İdlib’de görev yapan askerler tezkereye onay verenlerin çocukları değil… Nasıl olsa hafızasız bir millet, sahipsiz bir memleket!.
Türk gözlem noktalarını Batı nasıl yorumluyor
Eylül 2020 ayında Rusya İdlib civarında bulunan İŞİD artığı teröristlerin üzerine Rus hava kuvvetlerince saldırılarda bulunuyor. Bu saldırı üzerine İdlib güneyinde ve doğusunda tesis edilen bu gözlem noktaları Batı basınınca Türkiye’nin İŞİD artığı teröristleri koruması şeklinde yorumlanıyor. Almanya’da yayınlanan girişte bahsettiğim İdlib’deki İŞİD artıklarına yapılan Rus hava saldırılarını da Alman basını ‘’Russische Wolken über dem türkisch-unterstützten Dschihadi-Paradies in Idlib’’ (İdlib'de Türk destekli cihat cenneti üzerinde Rus bulutları) (Linke Zeitung, 18.09.2020) şeklinde veriyor.
TSK Gözlem Noktalarının kaydırılması
Onlarca şehit verdikten sonra TSK birlikleri gözlem noktalarından kuzeye ve batıya doğru çekiliyor. Çekilen birlikler, İdlib güneyinde ve doğusunda üs bölgeleri halinde konuşlandırılıyor… Türk birlikleri yeni yerlerinde radikal cihatçı, selefi terörist grupları Suriye ordusuna karşı korumaya devam ediyor...
Yani Suriye'ye karşı ilk olarak 24 Ağuıstos 2016 tarihinde yapılan ‘’Fırat Kalkanı Operasyonu’’ bölgedeki İŞİD terörsitlerini temizlemek maksadı ile yapılırken, gelinen noktada herekât, Mehmetciğin kanı ve canı pahasına bölgedeki İŞİD artıklarını korumaya dönüşüyor.
2023 Irak ve Suriye tezkeresi
Şimdi tekrar başa, en başa dönmemiz gerekiyor: 03 Ekim 2023 tarihinde Cumhurbaşkanlığı tarafından TBMM’ne sunulan Irak ve Suriye Tezkeresine… İşte bu tezkere bu hafta içerisinde TBMM’nde oylamasının yapılması bekleniyor…
Tabii ki yazım içinde de değindiğim gibi tezkereyi oylayacak olan milletvekilleri mutlaka ki neyi onayladıklarını benden çok daha iyi biliyorlar…
Türkiye, bu tezkere ile İdlib güneyinde HTŞ artıklarını korumaya devam ederken ABD’de YPG’yi korumaya ve kollamaya devam ediyor…
Yazım içerisinde de anlattığım vahim durumların olmaması için bu tezkerede TSK’ne verilecek politika direktifinin ve TSK’ya verilecek görevlerin çok iyi bir şekilde belirlenmesi gerekiyor.
Ayrıca…
Yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması
03 Ekim 2023 tarihinde Cumhurbaşkanlığı tarafından TBMM’ne sunulan Irak ve Suriye Tezkeresine ayrıca bir de şöyle bir ifade geçiyor: ‘’… ve aynı amaçlara matuf olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması..’’
Yani tezkere onaylanırsa eğer TBMM tarafından; kim oldukları hangi ulusa, hangi millete ait oldukları ve gücü, kuvveti, büyüklüğü ve nerede kullanılacağı belli olmayan yabancı ülke silahlı kuvvetlerinin Türkiye’de konuşlanmasına da izin veriliyor…
Bu ifade ile 2014 yılında çıkarılan ilk tezkerede de bulunuyor. 2016 yılında İŞİD’e karşı Suriye’de yapılan ilk operasyonda belki NATO anlaşmasının 5. Maddesi uyarınca NATO ülkelerinden ihtiyaç halinde yardım gelmesi düşünüldüğü tahmin ediliyor…
Bu tezkerede geçen yabancı silahlı kuvvetlerinin Türkiye’de konuşlandırılmasından müşterek eğitim ve tatbikatlar için Türkiye’de konuşlanacak dost ve müttefik ülke silahlı kuvvetlerinin kastedildiğinin zannedilmesi çok ama çok masumane ve çocukça kalıyor. Zeten böyle bir zan da eşyanın tabiatına aykırı duruyor. Çünkü tezkerede, Türkiye'ye gelmesi istenen yabancı silahlı kuvvetlerin maksadı için, Türkiye'nin Suriye'deki maksadına dönük olarak ''aynı amaçlara matuf olmak üzere'' diye yazıyor...
Ancak yukarıda uzun uzun anlattığım gibi o günden bugüne köprülerin altından çoook sular akıyor. Suriye’nin kuzeyinde artık İŞİD değil PYD bulunuyor. Ve Türkiye PYD konusunda ABD (ve AB ile de) farklı düşünüyor. Üstelik Cumhurbaşkanının daha dün (13 Ekim 2023) söylediği gibi "ABD, Türkiye'nin milli güvenliğini olağanüstü bir tehdit teşkil ediyor.’’ Dolaysıyla tezkere ile Türkiye’de konuşlanmasına müsaade edilecek bu yabancı silahlı kuvvetlerinin NATO ülkeleri olamayacağı gayet aşikâr gözüküyor…
O zaman bu madde ile hangi ülke kastediliyor? Tezkerede Türk Silahlı Kuvvetlerinin görevlendirileceği ülke açık ve seçik olarak ‘’Suriye’’ ve ‘’Irak’’ olarak yazılıyor ancak Türkiye’de konuşlanacak yabancı silahlı kuvvetlerin hangi ülkeden olduğu belirtilmiyor…
07 Ekim 2023 tarihinde başlayan Filistin – İsrail savaşının, dünyada yeni bir kutuplaşmayı başlatıyor olması ve bu savaşın Üçüncü Dünya Savaşını tetiklemesi ihtimali bulunuyor.
Sokrat; ‘’Şüphe, aklın yarısıdır’’ diyor... Dolayısıyla tezkeredeki bu yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de konuşlanması konusuna şüpheyle yaklaşmak gerekiyor. Eğer tezkerede Türkiye’de konuşlanacak yabancı silahlı kuvvetlerden kastedilen NATO birlikleri değilse son Filistin krizi üzerine de akla Rusya ve İran geliyor… Türkiye, Rusya’dan S-400 alırken bu alım öncesi kimsenin bu alıma ihtimal vermediği biliniyor. Zaten S-400 alımı için de Türkiye’nin hiçbir kurumunda S-400 alınsın diye bir raporu, bir isteği, bir talebi de bulunmuyor. Türkiye’nin başına epey bir çoraplar ören S-400, sadece ve sadece bir kişinin isteği üzerine alınıyor.
Osmanlı Devleti de Birinci Dünya Harbine, hiç de hazır olmadığı halde bir kişinin (Enver Paşa) emri ile Karadeniz’e çıkan Alman gemilerinin Sivastopol’ü (Rusya’yı) bombalaması ile giriyor. Ve bu savaş sonucu koskoca Osmanlı İmparatorluğu batıyor.
Yine bir kişinin duygusal bir kararı ile bir Rus veya bir İran birliği, teçhizatı veya eğiticilerinin, Türkiye’de konuşlanması; Türkiye’nin Batı blokundan tamamen kopması ve yazımın başında verdiğim gruplaşmada Rusya ve İran tarafında yer alıp Üçüncü Dünya savaşının doğrudan tarafı haline gelmesi ihtimalini barındırıyor.
Suriye tezkeresini oylayacak milletvekillerinin oylama öncesi mutlaka ve mutlaka göreve başlarken ettikleri yemini hatırlamaları gerekiyor…
Goethe ve Nietzsche'den sonra Alman dilini en iyi kullanan lirik Alman şairi Christian Johann Heinrich Heine, ‘’Nachtgedanken’’ adlı şiirinde şu dizeleri kullanıyor:
"Denk ich an Deutschland in der nacht,
dann bin ich um den schlaf gebracht"
(Geceleyin Almanya’yı düşündüğümde uykularım kaçıyor.)
Ben de artık son zamanlarda bu dizeleri ufacık bir değişiklikle zihnimde takılmış bir plak gibi şöyle mırıldanıyorum:
"Denk ich an die Türkei in der nacht,
dann bin ich um den schlaf gebracht"
Bütüüüün bu kaygıları uzun zuuun anlatmak da bana kalıyor…
Arz ederim…
Osman AYDOĞAN