• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam121
Toplam Ziyaret3064983

Öğretmenlik Meslek Kanunu


Öğretmenlik Meslek Kanunu


05 Temmuz 2024

AKP milletvekillerinin imzasını taşıyan ''Öğretmenlik Meslek Kanunu’'nda değişiklik öngören yasa teklifi hakkındaki görüşmeler TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda 03 Temmuz 2024 tarihinde başlıyor, dün devam ediyor ve bugün, 05 Temmuz 2024 tarihinde tamamlanıyor. Hazırlanan yasa teklifi, yine AKP tarafından yapılan 03/02/2022 kabul tarihli ve 7324 sayılı ‘’Öğretmenlik Meslek Kanunu’’nu değiştiriyor.

CHP'nin, bu yasa teklifinde, Milli Eğitim Temel Kanunu’ndaki “Atatürk inkılap ve ilkeleri” ile “Anayasa’nın başlangıcındaki temel ilkeler"e yer verilmediği gerekçesiyle teklifteki 5. maddenin teklif metninden çıkarılmasına ilişkin verdiği önerge reddediliyor. Hazırlanan yasa teklifinde yer alan Millî Eğitim Akademisi, aykırı davranışta bulunan öğretmenlere ceza öngören maddelerin muğlak olması gibi hususlar nedeniyle yasa teklifine eğitimciler tepki gösteriyor. Çünkü bu yasa teklifinde öğretmenlerin gerçek sorunlarına yer verilmiyor.

TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda bugün görüşülmesi tamamlanıp olduğu gibi kabul edilen yasa teklifinin önümüzdeki hafta TBMM Genel Kurulunda görüşülmesi bekleniyor.

Bu yasa teklifinde özetle şu hususlar yer alıyor.

Hazırlık Eğitimi ve Millî Eğitim Akademisi

Bu yasa teklifindeki ‘’Üçüncü Bölüm, Öğretmenlerin Nitelikleri, Seçimi, Hazırlık Eğitimi, Öğretmenliğe Atama ve Yer Değiştirme’’ bölümünde ‘’Hazırlık Eğitimi’’ başlığı altında yer alan 8’inci madde en büyük sorunu oluşturuyor. Yasa teklifindeki bu madde aynen şöyle yer alıyor:

‘’MADDE 8- Madde ile öğretmenlik mesleğine hazırlık eğitiminin Millî Eğitim Akademisi tarafından verileceğine; hazırlık eğitiminin Bakanlıkça belirlenen öğretmenlik mesleğinin gerektirdiği bilgi, beceri, tutum ve değerleri içeren öğretmenlik mesleği yeterlikleri çerçevesinde belirlenen teorik ve uygulamalı derslerden oluşacağına yönelik düzenleme yapılarak, öğretmenlik meslek bilgisi ve özel alan bilgisi başta olmak üzere bir öğretmende bulunması gereken bütün yeterlikler esas alınarak yürütülecek teorik ve uygulamalı dersler yoluyla öğretmen adaylarının en iyi şekilde yetiştirilmesi hedeflenmektedir.’’

Bu maddede: Millî Eğitim Akademisi tarafından üniversitelerin ilgili fakültelerini bitiren öğretmen adaylarına “Hazırlık Eğitimi” adı altında 4 (veya 3) yarıyıl eğitim verileceği ve bu hazırlık eğitiminin içeriği, süresi ve bu eğitime ilişkin diğer hususların bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliklerle belirleneceği hükümleri yer alıyor.

Bu madde:

Öncelikle 42 yıldır üniversitelerin bünyesinde yürütülen öğretmen yetiştirme işini, kurulacak “Akademi” aracılığı ile Millî Eğitim Bakanlığı’na devrediyor. 1982 öncesindeki gibi öğretmen yetiştirme görevi yeniden Millî Eğitim Bakanlığı’na veriliyor. Daha önce yaptıkları, ilahiyat fakültelerini din görevlisi yetiştirmekten çıkarıp bu görevi Diyanet Akademisine verdikleri gibi şimdi aynı şekilde öğretmen yetiştirmeyi üniversitelerden alıp bu akademiyle verilmek isteniyor. Çünkü tek tip öğretmen yetiştirilmek isteniyor. 

O zaman doktor yetiştirme konusunu da üniversitelerden alalım Sağlık Bakanlığına, kaymakam, vali ve diplomat yetiştiren bölümleri de üniversitelerden alıp İçişleri Bakanlığına ve Dışişleri Bakanlığına, hâkim ve savcıları yetiştiren hukuk fakültelerini de alıp Adalet Bakanlığına verelim.

İkinci olarak bu madde ile eğitim fakültelerinde dört yılda verilen eğitimi yok sayılıyor. Bu madde, eğitim fakültelerinin yerine akademiyi koyuyor. Eğer maksat, eğitim fakültelerinde yetişen öğretmenlerin bilgi eksikliği olduğunu iddia edip gidermekse; eğitim fakültelerindeki derslerin içeriği değiştirilebilir, öğretmen adaylarına staj imkânı sunulabilir. Bunun çok yöntemi bulunuyor.

Öğretmen adaylarına iki yıla yakın ek eğitim zorunluğu olacaksa o zaman mühendislere de bu ek eğitimi koyalım, askerlere, subaylara da bu ek iki yıl eğitimi zorunlu yapalım, kaymakam, vali ve diplomatları da ek iki yıl eğitime tabii tutalım, hâkim ve savcıları da ek iki yıl eğitime tabii tutalım. Ne yani öğretmen eğitimi önemli de mühendis eğitimi, subay eğitimi, kaymakam, vali ve diplomat eğitimi, hâkim ve savcı eğitimi önemsiz mi?

Bu usulün bir adım sonrasının eğitim fakültelerini işlevsiz hale getirip kapatmak olacağı gözüküyor.  

Ayrıca bu yasa teklifine göre KPSS engelini aşabilen öğretmen adayının, sadece akademilerin olduğu kentlerde üç veya dört dönem akademi eğitimi alması ve akademide de çeşitli sınavları da başardıktan sonra güvencesiz ve sözleşmeli olarak işe başlaması öngörülüyor.

Disiplin cezaları

39 maddeden oluşan bu yasa teklifinin yaklaşık dörtte birinin ‘’disiplin’’ konusuna ayrılmış olması bu yasa teklifinin ikinci sorunlu kısmını oluşturuyor.  

Bu yasa teklifinin ‘’Üçüncü Bölüm’’ başlığı altında yer alan 12. maddesinde ‘’Disiplin cezaları ve disiplin cezası gerektiren fiil ve davranışlar’’, 13. maddesinde ‘’Disiplin kurulu ve disiplin cezalarının uygulanmasına ilişkin hususlar’’ yasa teklifinin en uzun maddeleri olarak yer alıyor. Ayrıca yasa teklifinin 24, 25 ve 34. maddelerinde disiplin cezaları ayrıntılı şekilde yer alıyor.

Bu haliyle bu yasa teklifi disiplin hükümlerinden oluşan bir cezalandırma metni gibi gözüküyor. Bu yasa teklifi öğretmen adaylarını potansiyel suçlu olarak görüyor.

Bu disiplin cezalarının; öğretmeni susturmayı, öğretmenin eğitim sistemini sorgulamasını önlemeyi, örneğin hazırlık eğitimi sırasında öğretmen adayları ÇEDES türü bir uygulama ile karşılaşırsa itiraz etmesinin önünü kesmeyi amaçladığı gözüküyor.

Demokratikleşme bahanesiyle TSK’nde Askerî Mahkemeler kaldırılıyor ancak bu yasa teklifinde yer alan disiplin hükümleri Eğitim Akademisini bir kışlaya dönüştürüyor.

Yasa teklifinde yer alan muğlak maddeler

Bu yasa teklifinin Yedinci Bölümünde ‘’Hizmet sınıfının değiştirilmesi’’ başlığı altında yer alan 34. Maddesinde Bakanlık müfettişi veya eğitim müfettişi tarafından haklarında yapılan denetim ve inceleme sonucunda öğretmenlik mesleği yeterlikleri çerçevesinde görevini yerine getirmede yetersizliği tespit edilen öğretmenlerin Akademide eğitime alınması, eğitim sonrasında ilk denetim ve incelemeyi yapanlar dışındaki Bakanlık müfettişi veya eğitim müfettişi tarafından yapılan yeni denetim ve inceleme sonucunda da yetersizliği tespit edilenlerin hizmet sınıflarının değiştirilmesine yönelik düzenleme yapılıyor.

Yani yasa teklifindeki bu madde ile kamuda çalışan bir milyonu aşkın öğretmenin Bakanlık tarafından yapılan değerlendirme sonucu “yeterli” bulunmadığı takdirde akademide eğitim alması ve bu eğitimin ardından tekrar yeterliliklerinin test edilmesi öngörülüyor. Ancak bu değerlendirme ve testlerin hangi kriterlere göre yapılacağı yasa teklifinde yer almıyor.

Yasa teklifinde öğretmenler hakkında ‘’aylıktan kesme’’, ‘’başka bir hizmet sınıfına alma’’, ‘’meslekten çıkarma’’ gibi cezalar yer alıyor. Ancak yasa teklifinde bu cezaların gerekçesi açık olarak yer almıyor. Yasa teklifinde bu cezalara gerekçe olarak ‘’öğretmenin hal ve davranışlarının öğretmenlik mesleğine uygun olmaması’’, ‘’öğrencinin ders başarısının değerlendirilmesinde taraflı davranmak’’, ‘’öğretim programının amaçlarına aykırı davranmak’’ vb. davranışlar yer alıyor. Ancak bu davranışlar kime göre, neye göre değerlendirilecek bu konular yasa teklifinde yer almıyor. Bu gerekçeler, yasa teklifinde tehdit unsuru gibi gözüküyor.

Hukuken eksik maddeler

Bu yasa teklifinin Yedinci Bölümünde ‘’Eğitim çalışanlarının şiddetten korunması’’ başlığı altında ye alan 33. maddesinde öğretmenlere karşı görevleri sebebiyle işlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86’ncı maddesi kapsamındaki kasten yaralama, 106’ncı maddesi kapsamındaki tehdit, 125’inci maddesi kapsamındaki hakaret ve 265’inci maddesi kapsamındaki görevi yaptırmamak için direnme suçlarında; ilgili maddelere göre tayin edilecek cezaların yarı oranında artırılması ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 51’inci maddesinde düzenlenen hapis cezasının ertelenmesi hükümlerinin uygulanmaması yönünde düzenleme yapılıyor.

Bu şekilde öğretmene karşı yapılan şiddet önlenmeye çalışılıyor. Ancak yasa teklifinde yer alan ‘’5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 51’inci maddesinde düzenlenen hapis cezasının ertelenmesi hükümlerinin uygulanmaması yönünde düzenleme’’ yeterli görülmüyor.  Ayrıca hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasının da işletilmemesi gerekiyor.

Bu yasa teklifinde yer almayan hususlar

Öznesi ‘’öğretmen’’ olan bu yasa teklifinde, öğretmeni koruyan, ona katma değer katan ve onu değerli hissettirecek maddeler bulunmuyor.

Bu yasa teklifinin 33. maddesi ile öğretmenler şiddete karşı korumayı amaçlıyor. Ancak öğretmene şiddet olmadan önce, şiddeti engellemeye dönük tedbirler alınmıyor. Bankalara olduğu gibi okullara da güvenlik görevlisi düşünülmüyor. Okulların çevresi tinerci, çocuk tacizcisi, uyuşturucu satıcıları ile dolu bulunuyor. Bu yasa teklifinde bunlara karşı bir tedbir alınmıyor. Okullar etrafındaki uyuşturucu satıcıları o kadar çoğalmıştı ki eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, "Okul önlerinde kim uyuşturucu satıyorsa ayaklarını kırsınlar" diye emniyet güçlerine talimat veriyordu.

Bu yasa teklifiyle öğretmenlerin mülakat mağduriyeti kalkmadığı gibi Millî Eğitim Akademisi ile öğretmenlere mülakattan daha katı bir eleme uygulaması getiriliyor.

Bu yasa teklifinde engelli öğretmenlerin, ücretli öğretmenlerin, sözleşmeli öğretmenlerin ve özel okul öğretmenlerin sorunları hakkında bir düzeltici bir husus bulunmuyor.

Bu yasa teklifinde öğretmenler için Anayasa’da ifadesini bulan temel ilkelere bağlı Türk milletinin milli manevi ve ahlaki ilkelerini benimsemiş, ülkesine içinde yaşadığı topluma ve insanlığa karşı sorumluluk hisseden erdemli insanlar olarak yetiştirir ifadesi bulunmuyor. Bu yasa teklifinde Anayasa’nın başlangıç hükümleri, Atatürk, Atatürk inkılap ve devrimleri, Atatürk milliyetçiliği bulunmuyor.

Ancak en önemlisi bu yasa teklifinin adı ‘’Öğretmenlik Meslek Kanunu’’. Bu yasa teklifinde öğretmenlerin görev ve sorumlulukları var ancak öğretmenlerin konumlarının güçlendirilmesi, haklarının geliştirilmesi ve korunması, öğretmenlerin sosyal statülerinin artırılması, öğretmenlerin istihdam güvenliği, kürsü masumiyeti, öğretmen hak ve sorumlulukları, tatili, ücreti, özel izni, araştırma izinleri, sağlığı-sosyal güvenliği, iş sağlığı güvenliği gibi kısaca öğretmenlerin mali, sosyal ve anayasal hakları yer almıyor. Daha da kısası yasa teklifinde öğretmen yer almıyor. 

Sonuç

Öznesi ‘’öğretmen’’ olan bu yasa teklifinin, öğretmeni koruyan, ona katma değer katan ve onu değerli hissettirecek maddelerle bezenmiş olması gerekirken, bu yasa teklifi, öğretmenleri tehdit eden, onları terbiye etmeye çalışan, eğitimsiz gören, cezalarla caydırmaya çalışan bir metin olarak yer alıyor. Bu yasa teklifinin kahir ekseriyetini ödevler oluşturuyor, öğretmenin hakları bakımından neredeyse hiçbir yenilik sunmuyor.  

Yasa teklifi, bu haliyle, öğretmenlerin, güvencesiz ortamda çalışmasından dolayı sendikalardan uzak tutmayı, öğretmen örgütlenmesini ve sendikalaşmayı engellemeyi amaçladığı görülüyor.

Bu yasa teklifi, öğretmen yetiştirmeyi bakanlık tekeline alarak eğitim fakültelerini işlevsiz hale getiriyor. Bu yasa teklifi ile siyasi iktidar öğretmen yetiştirme konusunu tekeline alıyor. Yasa teklifinde yer alan disiplin cezaları ile öğretmenin sorgulaması ve itirazı önlenerek öğretmeni siyasi iktidara karşı itaatkâr haline getiriyor.

Bu yasa teklifi ile mülakattan da daha katı eleme usulleri nedeniyle iktidara yakın olan öğretmenlerin kadroya alınarak eğitimin tek tipleşmesinin amaçlandığı görülüyor.

Bu yasa teklifi, eğitim fakültelerinde verilen eğitim ve öğretimi yok sayıyor. Bu husus ayrıca 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 43. ve 45. maddelerine de aykırılık teşkil ediyor.

Bu yasa teklifi, eğitim fakültelerinde verilen eğitim ve öğretimi yok sayıyor. Ancak hiçbir üniversite rektöründen ve hiçbir eğitim fakültesi dekanından tepki gelmiyor. Bu durum ise üniversitelerin ne kadar bilimden uzaklaşarak üniversite rektör, dekan ve hocalarının bir nasıl siyasi iktidarın memuru haline getirildiğinin ve üniversitelerin bir nasıl susturulduğunun da bir göstergesi oluyor.

Bu yasa teklifinin görünmez yüzündeki bir amaç da Millî Eğitim Akademisi'ndeki eğitimin kimin verecek olmasında yatıyor. Bu eğitimin cemaat ve tarikatların hâkim olduğu üniversitelerde verileceğini bilmek için de kâhin olmaya gerek bulunmuyor.

Eğer amaç daha iyi öğretmen yetiştirmek olsaydı üniversitelerle oturup eğitim ve öğretim konusundaki eksikleri görüşerek üniversitelerin bu eğitimi vermesi istenirdi. Bu yasa teklifine ihtiyaç olmazdı. Ama bu yasa teklifi ile amacın bu olmadığı gözüküyor.

1966 yılında, UNESCO temsilcileri ile Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından Paris’te ''Öğretmenlerin Statüsü Hükümetlerarası Özel Konferansı”’ düzenleniyor. Bu konferans 05 Ekim 1966 günü sona eriyor. Konferansın son günü olan 5 Ekim 1966 günü, UNESCO temsilcileri ile Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından “Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi” oybirliği ile kabul ediliyor. 05 Ekim 1966 günü, UNESCO ve ILO tarafından öğretmenlerin statülerine ilişkin alınan tavsiye kararları 145 paragraftan oluşuyor. Bu tavsiye kararlarında; öğretmenin işe alınmasından seçme ve formasyonuna, mesleğe hazırlıktan meslek sorunlarına kadar, istihdam güvenliği, öğretmen hak ve sorumlulukları, tatili, ücreti, özel izni, araştırma izinleri, sağlığı-sosyal güvenliği gibi konular yer alıyor. “Öğretmenlik Statüsü Tavsiyesi” ilkelerinin kabul edildiği 05 Ekim 1966 günü, bütün ileri, çağdaş ülkelerde Dünya Öğretmenler Günü olarak kutlanıyor!


Ne yazık ki UNESCO ve ILO tarafından öğretmenlerin statülerine ilişkin olarak alınan bu “Tavsiye Kararı”, Türkiye tarafından da kabul edilen ve altına imza atılan bir belge olmasına karşın, yıllardır Türkiye’nin bu yükümlülüklerini yerine getirmiyor.

Eğer iktidar gerçekten öğretmen haklarını geliştirmek istiyorsa UNESCO ve İLO’nun ortaklaşa 5 Ekim 1967’de kabul ettiği, Türkiye’nin de altına imza attığı “Öğretmenlik Statüsü Tavsiyesi” ilkelerini yaşama geçirmesi gerekiyor. Çünkü “Öğretmenlik Statüsü Tavsiyesi” ilkeleri öğretmenin statüsünü yükseltmeyi amaçlıyor. Toplumların uygarlık düzeyi öğretmene verdiği değerle ölçülüyor. Çünkü öğrencilerin birinci derecede ihtiyaç duydukları şey ne en ileri, en modern eğitim araçları ve eğitim teknolojileri ne de en ileri, en modern eğitim yöntemleri oluyor. Öğrencilerin birinci derecede ihtiyaç duydukları şey örnek alacakları ‘’model insan’’ öğretmenleri oluyor.

Kısaca bu yasa teklifi ile öğretmenlerin siyasi iktidarın parmaklarına bakmaları isteniyor.

Halil Cibran’ın şöyle bir sözü bulunuyor: "Onlara güneşi işaret ettim, onlar parmaklarıma baktılar..." Tıpkı Halil Cibran’ın sözlerindeki gibi; evrensel eğitim sistemi gökyüzünü, yıldızları, güneşi işaret ediyor. Bizde ise öğretmen ve öğrencilerimizin gökyüzüne, yıldızlara, güneşe değil de parmaklara bakması isteniyor.

İşte bu nedenle de bizim ‘’Eğitim Sistemimiz’’ işin bilimsel esası gözden kaçırılıp geçmişte de olduğu gibi şimdi de siyasete ve ideolojik düşüncelere alet edilerek yıllardır hangi parmağa bakacağını da şaşırarak yazboz tahtasına çevriliyor.

Rıfat Ilgaz, ‘’Kötü öğretmen, kötü öğrenci, kötü veli yoktur. Kötü eğitim sistemi vardır‘’ diye söylüyor. Böylesine bir eğitim sisteminde akademiler, okullar olsa ne yazar olmasa ne yazar, eğitim; gökyüzüne, güneşe, yıldızlara değil de parmaklara baktıktan sonra.

22 yıllık AKP iktidarında 8 Millî Eğitim Bakanı değişiyor, 16 kez de eğitim sistemi değiştiriliyor. Şimdi ise “Öğretmen Meslek Kanunu” ile eğitim sistemi 17'nci kez değiştirilmek isteniyor. Millî Eğitim Bakanlığın, bu yasa teklifi ile bu şekilde yetiştireceği öğretmenler ile yeni müfredatla ÇEDES vb. projelerle cumhuriyet değerlerini yok sayan nesiller yetiştirme konusunda ne kadar sistemli çalıştığını gösteriyor.

Zaten, 16 Haziran 2024 tarihinde “Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar büyük bir öğretmen kitlesi kamu tarafından fonlandırılmıyor” diyerek öğretmenlere bakış açısını gösteren bir milli eğitim bakanından da böylesine bir yasa teklifinden başka bir şey de beklenmiyor. 

Osman AYDOĞAN

Bir not: Yasa teklifi veya yasa önerisi, bir yasama organı tarafından üzerinde görüşülen yasa önerisidir. Yasama organı tarafından kabul edilene kadar bir yasa haline gelmez. Yasa teklif etmeye bakanlar kurulu ve milletvekilleri yetkilidir. Bakanlar kurulunun yaptığı öneriye "yasa tasarısı”, milletvekillerinin yaptığı öneriye ise "yasa teklifi” deniyor. Her ikisine birden kısaca "yasa önerisi” adı veriliyor. 2017 yılında kabul edilen anayasa değişikliği ile bakanlar kurulu kalmadığından artık ‘’yasa tasarısı’’ deyimini kullanma imkânı kalmıyor. Onun yerine yazımda ‘’yasa teklifi’’ ifadesini kullanıyorum.

Bir eleştiri: TBMM’nde ve hukuk dilinde ‘’anayasa’’ deniyor da nedense bir türlü ‘’yasa’’ sözcüğü kullanılmıyor. Israrla Arapça kökenli ‘’kanun’’ kullanılıyor. Ben de zorunlu olarak metinde geçtiği şekliyle “Öğretmen Meslek Kanunu” ifadesini kullanıyorum.

 


Yorumlar - Yorum Yaz