• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam112
Toplam Ziyaret3064974

Çanlar, Türkiye’de sanayi üretimi için çalıyor


Çanlar, Türkiye’de sanayi üretimi için çalıyor


07 Temmuz 2024

Siyasi iktidarın 20 yıldan beri izlediği ekonomik politikalar sonucu Türkiye üretimden koparılıyor. Türkiye’de sadece tarım ve hayvancılık bitirilmiyor. Günümüzde Türkiye’de sanayi üretimi de bitiyor. Maliyet enflasyonu had safhada bulunuyor. Vatandaş enflasyonun sıkıntısını nasıl ağır hissediyorsa daha ağırını üreten şirketler hissediyor. Yabancı reel yatırımcı bir bir ülkeyi terk ediyor. Üretimini yurt dışına kaydırabilen yerli şirketler üretimlerini yurt dışına kaydırıyor.

Türkiye’ye gelmeyen yabancı sermaye

Türkiye’ye gelmeyen yabancı sermayeye örnek verecek olursam: Örneğin Volkswagen, Türkiye’de yatırım kararı almışken, bu maksatla Manisa’da fabrika arazisi alıp, şirket kurmuşken son anda yatırımdan vazgeçip yatırımını Slovakya’ya yapıyor.

Türkiye’ye gelmeyen yabancı sermayeye ikinci bir örnek verecek olursam: Beş yıl yönetim kurulu üyeliği ve iki yılda yönetim kurulu başkan vekilliği yaptığım şirkete, bir Alman şirketi satın almak amacıyla talip oluyor. Bu Alman şirketiyle iki yıl boyunca görüşüyoruz. Uluslararası bir denetim ve danışmanlık hizmetleri firması olan Ernst & Young firmasını aracı olarak görevlendiriyoruz. Firmaya şirketimiz hakkında bu iki yıl boyunca yüzlerce klasör bilgi gönderiyoruz. Alman şirketi alıp, büyüterek Türkiye’de yatırım yapmak istiyor. Türkiye’yi üretim üssü yapıp ürünlerini Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu’ya ihraç etmek istiyor. Alman şirketle defalarca yüz yüze görüşüyoruz. Almancam nedeniyle de zaman zaman bazı toplantılara da tercümanlık yapıyorum. Sonuçta, iki yılın sonunda Almanlar, şirketi almaktan vazgeçiyor. Çünkü Türkiye’de üretim yapmayı, sadece siyasi ve hukuki nedenlerle değil ekonomik nedenlerle uygun görmüyorlar.

Daha önce yatırımını Türkiye'de de yapılabileceğini açıklayan Çin otomobil devleri Türkiye’den vazgeçiyor; Chery, İspanya'da, BYD (Build Your Dreams) ise Macaristan’da karar kılarak fabrikalarını oralarda kuruyor. Uzakdoğu'nun elektrik devi LG, Türkiye'de yatırım yapacaktı, vazgeçiyor.

Yabancı sermaye bir bir Türkiye’yi terk ediyor

TOFAŞ'ın Bursa fabrikasında ürettiği Fiat Doblo'nun üretimini İspanya'ya kaydırıyor. Koç grubuyla yatırımı olan Ford, Türkiye’ye yatırımdan vazgeçiyor. Türkiye'nin en büyük otomotiv şirketi Ford Otosan, Romanya’daki fabrikasının bünyesine katılmasıyla bazı modellerinin üretimini ve elektrifikasyon konusundaki deneyimini Romanya’ya taşıyor. Avrupa’nın ticari araç üretim lideri Ford Otosan, kısa süre önce hattan indirdiği E-Transit üretimini Romanya Craiova’da taşıyor. Honda, Gebze'deki fabrikasını kapatıp Türkiye’den ayrılıyor. 2020 yılında Tuzla’da 12 bin metrekarelik bir alanda dünyadaki 10’uncu fabrikası kuran dünyanın en büyük cep telefonu üreticisi Çinli OPPO, 2023 yılında fabrikasını kapatıp Mısır’a taşıyor. Tam 111 yıldır Türkiye'de faaliyet gösteren 770 akaryakıt istasyonu bulunan İngiliz petrol devi BP, 770 lisans hakkını Petrol Ofisi'ne devredip Türkiye pazarından çıkıyor. İngilizlerin dev bankası HSBC, 2015'te Türkiye'de bankacılık faaliyetlerine son verme kararı almış, Şubat 2016'da ise bu karardan vazgeçmişti. HSBC, şimdi Türkiye'de şube azaltacağını açıklıyor.

Türkiye’den ayrılan yabancı markalar

Son üç yılda Türkiye'yi terk eden yabancı marka sayısı 100’ü geçiyor. Çıkabilen yabancı marka Türkiye’den çıkıp gidiyor. Ben çoğunlukla Alman, Avusturyalı şirketlerini takip ediyorum ancak dünyanın bütün büyük markaları Türkiye’den çıkıp çıkıp gidiyor; Real, Elektro World, Bau Max, C&A, Praktiker, Douglas, OVM, Tesco, Top Shop, Turkven, River Island, Motivi, Promod, Uterque, Kenneth Cole, Virgin, Megastore, Printemps, Habitat, La Senza, Industrie Denim, Rifle, Jatomi, HSBC ticari bölümü, Pay pal, Limango, Citigroup, Darty, Toys'r'us, Best Buy, Camel Active, Wend's, Park Bravo, Chvrolet, Daihatsu, Lancia, Conforoma, Lorey Merlin, Printems, Jordache, Chevignon, Quiksilver, Motorola, Esprit, Nintendo, Sunny, Saturn, Dia, Spar, Sony, Crate&Barrel, Muji, Debenhams, Iglo, Banana Republic, Harvey Nichols, Lush, Booking.com, Mazda, Saudi Cable. Bunlar ülkemizden çıkıp çıkıp gidiyor. IKEA, Zara ve İtalyan sigorta devi Generali’nin de ülkeden çıkacağına dair dedikodular bulunuyor. Bu liste uzayabilir. Bunların bir kısmı lüks tüketim markaları idi, bunların bir kısmı da tutunamadıkları için çıkıp gidiyor. Normalde ne işleri vardı ülkemizde, defolup gitsinler diyeceğim de konu bu değil. Konu; ülkenin yatırım yapılabilir, üretim yapılabilir ve ticaret yapılabilir bir ülke olmaktan çıkmış olması oluyor. Sonuçta AVM’ler de koca koca birer bakkal dükkanına dönüşüyor.

Yerli sermaye de Türkiye’yi terk ediyor

Yabancı sermaye ile beraber artık yerli sermaye de ülkeyi birer birer terk ediyor. Her sektör, ancak en çok tekstil sektörü üretimini Mısır ve Kuzey Afrika’ya taşıyor. Maliyet baskısı nedeniyle geçen yıllarda sadece ihracat yapmak için Mısır’a giden başta hazırgiyim üreticileri, artık iç piyasa ihtiyacını da Mısır’dan karşılamaya başlıyor. Pek çok sektörden Türk markaları üretim üslerini Mısır'a taşırken ülkedeki Türk yatırımlarının tutarı 3 milyar doları aşıyor. Birkaç yıl içinde bu rakamın 4 milyar dolar olması bekleniyor. Mısır’daki 20- 30 büyük Türk yatırımı Mısır’daki toplam yatırımın yüzde 86’sını oluşturuyor. 2023 itibarıyla yaklaşık 35 Türk sanayi şirketi, Mısır’da yıllık 1,5 milyar dolarlık ciro elde ediyor.

Şu anda Arçelik’ten Şişecam’a, Temsa’dan Yıldız Holding’e kadar pek çok sektörden dev Türk firmaları, Mısır’da üretim yapıyor. Örneğin Mısır’ı üretim ve ihracat üssü seçen Temsa, 1000 adet kapasiteli fabrikasında otobüs ve midibüs üretip ihraç ediyor. Koç Holdinge bağlı Arçelik, Mısır’da 100 milyon dolarlık yatırımla yeni bir fabrika kuruyor. Yıldız Holding’in MENA Bölgesi’nin en büyük ikinci bisküvi pazarı olan Mısır’da Pladis markasıyla bisküvi fabrikası bulunuyor. İskenderiye, Kahire ve İsmailiye olmak üzere Mısır’daki üç kentte fabrikası bulunan Yeşim Tekstil, dünyanın önde gelen spor kıyafeti markalarına yönelik üretim yapıyor. Kastamonulu iş adamı Remzi Gür'ün sahibi olduğu Gürmen Grup'a ait Ramsey, ki iktidarın en yakın adamının şirketidir, yaklaşık 14 yıldır faaliyet gösterdiği Kastamonu'daki fabrikasını kapatarak fabrikasını ve üretimini Mısır'a taşıma kararı alıyor. Paslanmaz çelik mutfak ürünlerinde eskiden ithalatın yüzde 80’nini Türkiye’den yapan Mısır, şimdi Türkiye’deki ustaları kendi ülkesine götürüp bu alanda da üretime başlıyor. Paslanmaz çelik mutfak ürünlerinin Mısır’da üretimiyle Mısır’ın Türkiye’deki ithalatı neredeyse yarı yarıya azalıyor. 

Türk şirketler Mısır’da doğrudan 70 bin kişiye istihdam sağlarken sektörler içinde tekstil ve konfeksiyon sektörü büyük yer kaplıyor. Şu anda Mısır’ın toplam tekstil ve konfeksiyon ihracatının üçte birini Türk firmaları yapıyor. Hazır giyim sektörü 2023 yılında ilk defa yurtdışına, yurtiçinden daha fazla yatırım yapıyor. Hazır giyim sektörü, 2023 yılında yurt içine 35 milyon dolar yatırım yaparken yurtdışına 135 milyon dolar yatırım yapıyor. Hazır giyim sektöründe 2023 yılında 250 bin kişi işini kaybediyor. Bu rakamın 2024 sonunda 300 bini bulması bekleniyor.

Mısır'a sadece Türk firmaları yatırım yapmıyor. Mısır’ın ABD, AB, Güney Amerika ve Afrika ülkeleri ile gümrüksüz ticaret anlaşmalarının bulunması nedeniyle bu pazarlara daha yakın olmak maksadıyla Çinli firmalar da Mısır’a yatırım yapıyor. Bu durum ise tekstil sanayi ve hazır giyim sektörünün Avrupa'ya ihracatı için çok büyük bir tehdit oluşturuyor. Daha şimdiden 2024 yılı ilk altı ayında Avrupa'ya yapılan hazır giyim ihracatında yüzde 10-15 kadar düşüş yaşanıyor.

Borusan, Gemlik’teki üretim tesisini AB’nin ‘’karbon vergisi’’ düzenlemesini gerekçe göstererek ABD’ye taşıma kararı alıyor. DESA, rekabet sorunlarını yurtdışında aşmak için İtalya'da fabrika kuruyor. Ülker Grubu, merkezini Londra’ya, Godiva’yı da satın alarak sermayesini Belçika’ya taşıyor. 2017 yılında kurulan inşaat sektörü ile ilgili teknoloji şirketi Bimcrone, İngiltere’ye taşınıyor.

Nurol Makina tarafından özellikle Türkiye’nin doğu bölgelerinde kolluk kuvvetleri ve ordunun kullanımı esas alınarak üretilen 4×4 ve zırhlı Ejder Yalçın’ın üretimi de Macaristan’a taşınıyor.

Tosyalı Holding’in Cezayir Oran’da 2013 yılında faaliyete aldığı tesisine 6 milyar dolarlık bir yatırımla kapasitesini 6 milyon ton yassı ve uzun mamule çıkarıyor. Dile kolay 6 milyar dolar ülkeye değil de yurt dışına yatırıma gidiyor. Hem de iktidara en yakın holding tarafından. 

Türkiye’den çıkan yerli sermayenin büyüklüğü


Türkiye’ye artık yabancı sermaye gelmediği gibi yerli sermaye de ülkeden kaçıyor. Bu tabloya bağlı olarak da 2023 yılına gelene kadar hiç görülmeyen bir durum ortaya çıkıyor.

İlk kez 2023’te Türklerin doğrudan yatırım için yurt dışına götürdükleri sermaye tutarı, yabancıların yıl boyu doğrudan sermaye yatırımı için Türkiye’ye getirdiği net döviz tutarını aşıyor. 2023’te doğrudan sermaye yatırımı için yurt dışına aktarılan net tutar net 5 milyar 393 milyon dolar oluyor. Yurt dışına net doğrudan yatırım tutarı geçen yıl yüzde 18,1 artıyor.

Merkez Bankası’nın 2006 başından bu yana 18 yıllık dönemi kapsayan verileri, karşılıklı doğrudan sermaye yatırımlarındaki dramatik değişimi ortaya koyuyor. 2006’dan beri her yıl ülkeye giren yabancı sermaye azalırken, ülkeden çıkan yerli sermayenin arttığı gözüküyor. Yerli sermaye göçü 2021’de 4 milyar 274 milyon, 2022’de 4 milyar 591 milyon dolar oluyor. 2023’te ise 5 milyar 393 milyon dolarla şu ana kadarki en yüksek yıllık düzeyi görüyor. Doğrudan yatırım için dışarı giden yerli sermayenin bu amaçla gelen yabancı sermayeye oranı 2009’da yüzde 25’i, 2012’de yüzde 40’ı, 2020’de yüzde 60’ı, 2022’de yüzde 70’i aşıyor, 2023’te ise ilk kez giden sermaye geleni geçiyor. (Naki Bakır, ‘’Giden sermaye geleni geçti’’, Dünya, 15 Şubat 2024)

Bahsettiğim gibi sadece Tosyalı Holding’in Cezayir'e 6 milyar dolarlık yatırım yapıyor. 

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın verilerine göre 2020 yılında 1050'si batılı, 140'ı doğulu olmak üzere toplamda 1190 yabancı şirket Türkiye’den çıkış yapıyor. Bu düşüşe paralel olarak yabancı sermaye paylı kuruluşların ihracatta aldıkları payda da gerilemeler göze çarpıyor. Yabancı sermayeli şirketlerin genel Türkiye ihracatına katkısı 2020 yılında yüzde 18,6 düşerek 33,9 milyar dolardan 27,6 milyar dolara iniyor. İlgili şirketlerin genel ihracattaki payları ise 2019’da yüzde 18,7 iken, 2020’de yüzde 16,2’ye geriliyor.

Son on yılda Türkiye'ye gelen yabancı sermayenin neredeyse tamamı sadece ve sadece gayrimenkul yatırımı için geliyor...


Türkiye’de kapanan işletme sayısı artıyor

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) yayınladığı açılan ve kapanan şirket verileri incelendiğinde; 2009 yılından 2023 yılına kadar son 15 yılın verilerine göre 2023 yılında ilk kez gerçek kişi ticari işletmelerinde kapanan şirket sayısı, açılan şirket sayısını aşıyor.

TOBB’nin verilerine göre 2023 yılında 19 bin 880 gerçek kişi ticari işletmesi kurulurken kapanan gerçek kişi ticari işletmelerinin sayısı 32 bin 933’ü buluyor. Yani yeni kurulan her 100 işletmeye karşılık 166 gerçek kişi ticari işletmesi kapanıyor. Kurulan gerçek kişi ticari işletmesi sayısı, 2022 yılına göre yüzde 26.63 düşerken, kapananların sayısı yüzde 42.27 artıyor.

Bu durum, aynı oranda olmasa da diğer şirketler için de geçerli oluyor. 2023 yılında 128 bin 528 şirket kurulurken 25 bin 883 şirket kapanıyor. Kurulan şirket sayısı yüzde 8.34 düşerken, kapanan şirket sayısı yüzde 11.71 artıyor. Yeni kurulan her 100 şirkete karşılık kapanan şirket sayısı 16.52’den 20.14’e yükseliyor.  2024 yılının ilk altı ayında 600 firma konkordato ilan etmek için başvuruda bulunuyor. 

TOBB tarafından açıklanan verilere göre, 2024 yılının Ocak-Nisan döneminde konaklama sektöründe Anonim Şirketi olarak faaliyet gösteren 26 şirket kapanıyor. Turizm DataBank’ta yer alan habere göre, 2023’ün aynı döneminde bu sayı 15 olarak kayıtlara geçiyor.

Türkiye’nin kaçırdığı tarihi fırsat

ABD – Çin rekabeti nedeniyle Çin’den, Rusya – Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya’dan kaçan şirketler, fabrikalar, üretim tesisleri, yani Batı sermayesi; Türkiye’nin son 20 yılda hem ekonomide hem iç politikada hem de dış politikada izlediği hukuksuz, adaletsiz, antidemokratik, irrasyonel, mezhepçi, dışlayıcı politikalar ve bunların bir sonucu olan ‘’değerli yalnızlığı’’ nedeniyle Türkiye’ye gelmiyor. Çin’den ve Rusya’dan kaçan Batı sermayesi başta Macaristan olmak üzere Polonya, Romanya, Slovakya ve Bulgaristan’a gidiyor.

Ayrıca bütün Çinli otomobil şirketleri de Avrupa’da fabrika kuruyorlar. Almanya, İtalya, İspanya ve Macaristan Çinli üreticilerin peşinden koşuyor. BYD, Macaristan’da; Chery, İspanya’da; Dongfeng, İtalya’da; Leapmotor, Polonya’da; MG, İngiltere’de fabrikalar kuruyor.

Çinli Leapmotor, Fransız-İtalyan ortağı Stellantis’in mevcut kapasitesini kullanarak bu ikili Polonya’daki Tychy fabrikasını üretim üssü olarak seçiyor. Polonya’nın şu anda 10 milyar dolardan fazla yatırımı destekleyen bir dizi programı bulunuyor. 

Çin’den ve Rusya’dan kaçan Batılı sermayenin hiçbirisi Türkiye’ye gelmiyor.

Şu anda Macaristan Avrupa’nın otomobil üretim üssü haline geliyor. Macaristan, 2023’te yaklaşık 500.000 araç üretiyor. Elektrikli araç devi Çinli  BYD, 2017'de Macaristan'ın Komarom şehrinde bir elektrikli kamyon fabrikası kuruyor.

BMW Otomotiv üretimi de Macaristan’ın Debrecen şehrinde 2025 yılında başlıyor.

Yukarıda da bahsettiğim gibi Nurol Makina da 4×4 ve zırhlı Ejder Yalçın’ın üretimini Macaristan’a taşıyor.

Güney Koreli Samsung, Çinli CATL ve diğer uluslararası batarya üreticileri, Macaristan'da üretim tesisleri kuruyor. CATL'in Debrecen şehrindeki 100 gigavat saat kapasiteli batarya fabrikası, bunların en büyüğü konumunda bulunuyor.

BYD, 2025 ’te elektrikli araç ve batarya üretimi için Avrupa’daki Macaristan'dan sonra ikinci bir fabrikasını kurmayı planlıyor. Bu fabrika için Türkiye'nin de adı geçiyor. Ancak tesis Türkiye'de kurulursa kurulacak bu tesisin fabrika mı yoksa montaj tesisi mi olacağı henüz bilinmiyor. 


Stagflasyon

Yüksek enflasyonun olduğu ülkede şirket kârları düşüyor. Şirket sermayeleri yüksek enflasyon karşısında erdiği için şirketler sermayelerini korumak için kârlarının büyük kısmını sermayeye aktarmak zorunda kalıyor. Yüksek enflasyonun devamında bu usulün devamı sürdürülemez hale geliyor. Yüksek enflasyon ortamında halkın alım gücü düşüyor. Yüksek kredi faizleri nedeniyle krediye ulaşmak ve kredili mal almak artık imkânsız hale geliyor. Bu durum da şirketlerin mal ve hizmet satışlarını düşürüyor. Yüksek enflasyonun devamında yeni şirket kurulmadığı gibi şirket kapanmaları da artıyor. Şirketler kapandıkça işsizlik artıyor. İşte bu sarmal durumuna da ‘’stagflasyon’’ deniyor. Stagflasyon, stagnasyon (durgunluk) ile enflasyonun aynı anda görüldüğü durum oluyor. Stagflasyon; ekonomideki durgunluk ve işsizlik oranı artarken fiyatların da hızla yükseldiği bir durumu gösteriyor. İşte böylesi bir ülkeye hiçbir yabancı sermaye gelmiyor. Yabancı sermaye ülkeye gelmediği gibi yerli sermaye de yurt dışına kaçıyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, daha yenilerde (03 Temmuz 2024) Haziran ayı enflasyon rakamlarına ilişkin, "Dezenflasyon süreci başladı’’ diye beyanat veriyor. Sayın Bakan, Birleşik Krallık (İngiltere) vatandaşı olduğu için Türkiye’den bi haber, Türkiye’de başlayan sürecin dezenflasyon değil, stagflasyon süreci olduğunu görmüyor.

İşte bu nedenle de ‘’stagflasyon’’un olduğu bu tür ülkelere yabancı sermaye gelmiyor, daha önce gelmiş olanlar varsa da fırsatını bulan ülkeden çıkıp çıkıp gidiyor, yerli sermaye de yatırım yapmıyor, onlardan da fırsatını bulan varsa yurt dışına gidiyor. 

Sonuç

Türkiye'de 1980'den sonra zaten üretim tu kaka ediliyor, üretim üvet evlat muamalesi görüyor. Türkiye'de 1980'den sonra ''sanayileşme ve sanayileşerek kalkınma'' toplumsal hedef olmaktan çıkarılıyor. Türkiye, 1980'den sonra, yüksek teknoloji yoğunluklu, yüksek oranlarda katma değer yaratan ürünlerde dışa bağımlı hale getiriliyor. Buna karşın Türkiye, 1980'den sonra, düşük katma değerli sektörlerde üretici ve ihracatçı olmasına dayalı bir ekonomik sistemi uyguluyor. Ayrıca 1980'den sonra Türkiye'de üretimden değil de ''paradan para kazanma'' devri başlıyor.  Üretim yapan bütün devlet işletmeleri aşama aşama satılarak kapatılıyor. Bu eğilim, AKP iktidarında doruk noktasına çıkıyor. AKP iktidarı zamanında Türkiye'de tarım ve hayvancılık biritiliyor. Faizler, Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar en yüksek seviyeye çıkıyor. Bu faizlerle hiçbir sanayicinin kredi kullanıp üretime yönelmesinin imkân ve ihtimali kalmıyor. Bütün bunların bir sonucu olarak devlet, büyük ölçekli üretim ve yönetim yeteneğini kaybediyor. 

Türkiye 2010 yılından beridir ‘’yatırım yapılabilir ülke’’ olma durumundan çıkıyor. Ancak daha vahimi günümüzde ise Türkiye, ‘’üretim yapılabilir ülke’’ olma durumundan çıkıyor. İzlenen politikalarla sadece tarımda ve hayvancılıkta üretim bitirilmiyor, artık Türkiye’de sanayi üretimi de bitiriliyor. Hiçbir ülke betonla kalkınmamışken, Türkiye'de sanayi yerine müteahhitler destekleniyor, hiçbir sanayicinin vergi borcu silinmezken iktidara yakın yandaş müteahhitlerin borcu silien siline bitiriliyor. 

Bütün bunların sonucu olarak milli gelir düşüyor, ülke fakirleşiyor. Milli geliri düşen fakirleşen ülkeleri ise çooook büyük tehlikeler bekliyor.


19. yüzyılda yaşamış İngiliz devlet adamı Cecile Rhodes’in şöyle bir sözü bulunuyor; ‘’İmparatorluk… Ekmek peynir meselesidir. Eğer iç savaşı önlemek istiyorsanız, emperyalist olmak zorundasınız.’’ Bu söz Cecile Rhodes’in yaşadığı ve emperyalist devletlerin hüküm sürdüğü 19. yüzyıla ait bulunuyor. Bu sözü günümüze uygun olarak şöyle değiştirmek ve geliştirmek gerekiyor: ’’İç barış... Ekmek peynir meselesidir. içeride pastayı büyütme, refahı artırma meselesidir. Eğer iç savaşı önlemek istiyorsanız içeride pastayı büyütüp, refahı artıracaksınız.’’ 1989 dönüşümünden sonra dünyanın en yoksul iki ülkesinde iç savaş yaşanıyor: Avrupa’nın en yoksul ülkesi olan Yugoslavya’da etnik kökenli ve Asya’nın en yoksul ülkesi olan Afganistan’da ise dinsel ve mezhep kökenli iç savaş yaşanıyor. Türkiye’nin yaşadığı stagflasyon durumu önlenemezse, Türkiye’de artan yoksulluk ve işsizlik önlenemezse eğer bunun sonucunun etnik ve mezhep kökenli bir iç savaşa çıkacağını görmek için kâhin olmak gerekmiyor. Ülkede yaşanan ekonomik sıkıntıların, işsizliğin ve yoksulluğun, sebebe bakılmaksızın sonuca odaklanarak, ülkedeki sığınmacılara fatura edileceğini söylemek için de kâhin olmak gerekmiyor. Daha yenilerde 30 Haziran 2024 günü Kayseri’de yaşanan sığınmacı karşıtı olayların, 1955 tarihinde yaşanan 6-7 Eylül olayları gibi tüm Türkiye’ye yayılması ihtimali bulunuyor. 

Türkiye’de sanayi için çanlar; beşli, küçük üçlü, alt sekizli, armoniklerini aşmış üst sekizli olarak hiç olmadığı kadar şiddette çın çın çalıyor. Bu şiddetli çın çın çan seslerini sanayici, imalatçı ve üreticiler dışında kimsecikler duymuyor. Artık şu sorunun cevabı biliniyor da ‘’Kırmızı Pazartesi’’ (Gabriel Garcia Marquez, Can Yayınları, 2019) gibi kimse dile getirmek istemiyor: ‘’For Whom the Bell Tolls?’’ (Ernest Hemingway, Bilgi Yayınevi, 2018)

Bu durumu hazin hazin arz etmek de bana kalıyor.

Osman AYDOĞAN



Yorumlar - Yorum Yaz