• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam187
Toplam Ziyaret3114312

Müzmin romantik bir muhalif parti: CHP


Müzmin romantik bir muhalif parti: CHP


12 Temmuz 2024


Türkiye’nin Sol diye bilinen en büyük partisi CHP oluyor. Ancak CHP, 10 Kasım 1938’den itibaren bocalamaya başlıyor. Bu tarihten sonra CHP, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu parti olarak kalmıyor. Bu tarihten sonra CHP, karşı devrimlerin etkisiz, reaktif, mahcup ve romantik muhalifi oluyor.

CHP, daha iktidardayken bile Sağ’a ve karşı devrimcilere yaranmak adına Türk Devrimi’nin en büyük atılımı Köy Enstitülerini bizzat kendisi kapatıyor.

CHP, DP iktidarında karşı devrim hareketleri karşısında etkisiz, cılız ve mahcup muhalif rolünü oynuyor. O kadar ki DP’nin Arapça ezan yasağının kaldırılması kanun tasarısı teklifine CHP tasarının lehinde oy veriyor. Hatta kanun tasarısı TBMM’nde görüşülürken meclis başkanının ‘’kanun aleyhine’’ konuşmak üzere CHP temsilcisini kürsüye davet ettiğinde CHP temsilcisi ‘’kanun aleyhinde değil, kanun hakkında konuşacağı’’ itirazını yapıyor. CHP’nin yakın tarihteki lideri Ecevit, partisini zaman zaman seçimlerin birinci partisi yapıyor ancak partisini bir türlü ‘’iktidar’’ yapamıyor. Ecevit, öngörüsüzlüğü ve beceriksizliği sayesinde ülkeyi MC hükumetlerine teslim ediyor. Ecevit, 12 Eylül’den sonra Sol’da bir ‘’bilen’’ olacağına bir ‘’bölen’’ haline geliyor. 12 Eylül sonrası kurulan Sol partiler (SHP, DSP ve CHP) aralarında zerre fark olmamasına rağmen uzlaşmayı dahi beceremiyor ve yılların Sol’un kalesi olan Ankara ve İstanbul’un yerel yönetimlerini İslamcı ve gerici yönetimlere elbirliği ile altın tepside ikram ediyor. Hem de bu ikramı iki kez yapıyor: Hem 1994 yerle seçimlerinde hem de 1999 yerel seçimlerinde.  

AKP karşısındaki sözde muhalif CHP

Hizipçi Baykal, Sol’u toparlayacağına daha da dağıtıyor. Öngörüsüz ve romantik Baykal sayesinde kişiye özgü yasalar değiştirilerek birilerinin önü açılıyor. Baykal’dan sonra ise kimseciklerin bilmediği bir bürokrat olan Kılıçdaroğlu partinin başına getiriliyor.

Kılıçdaroğlu’nun yönetiminde CHP de, tıpkı DP karşısındaki CHP gibi, AKP iktidarının karşı devrim hareketleri karşısında etkisiz, cılız ve mahcup muhalif rolünü oynayarak AKP’nin açık, gizli, kapalı, alenen, mahcup ve romantik destekçisi oluyor.

Yargıyı siyasetin emrine veren ve “Yetmez ama ‘Evet’çi” liberal solcular tarafından desteklenen 12 Eylül 2010 halkoylamasında CHP etkisiz ve yetersiz kalıyor.

2010 yılında Millî Eğitim Bakanlığı’nın Kuran kursları ve pansiyonlarla ilgili sahip olduğu ‘’hukuka uygunluk ve denetim’’ görevi elinden alınıyor.  2012 yılında ise yasa çıkarılıyor, Kuran kurslarının yanına yeni eğitim birimleri de ekleniyor. Bu şekilde Kuran kursları ve pansiyonların tamamı denetimsiz bırakılıyor. CHP, sanki komşu ülkenin muhalefet partisiymiş gibi bütün bu yasa değişikliklerine sessiz ve tepkisiz kalıyor.

2014 Cumhurbaşkanlığı ve 2015 Genel Seçimleri

Belediye meclisi üyelerinin bile seçime girmek için kamu görevlerinden istifa etmeleri gerekirken, o zamanki Başbakan'ın, Başbakanlık görevinden ayrılmadan, tüm yetki ve imkânlarıyla, 2014 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimine katılmasında CHP yetersiz ve etkisiz kalıyor. Bu seçimlerdeki CHP’nin Ekmeleddin İhsanoğlu vakası tam bir öngörüsüzlük, basiretsizlik ve beceriksizlik örneği oluyor.

2015 Türkiye genel seçimlerinde kampanya sloganı olarak “Milletçe alkışlıyoruz" ifadesiyle yayınlanan görsel reklam vidolarında sert ve mutsuz bir yüz ifadesi ile kötü gidişattan sorumlu olanları alkışlayan insanların görüntüleri konuyor. Ancak alkış Kuzey Avrupa ülkelerinde bir ‘’protesto’’ aracı, Günay Avrupa ve Akdeniz ülkelerinde ise alkış bir ‘’onay’’ aracı olduğu CHP yönetimi tarafından görülmüyor. CHP, bilinçsizce seçim sürecinde AKP’nin reklamını yapıyor.

7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında çoğunluğu yitiren AKP yönetiminin iktidarı bırakmaması ve ülkeyi 1 Kasım’da tekrar seçime götürmesi sürecinde CHP, AKP’nin ‘’İstikşafı görüşmeler’’ oyalamasındaki öngörüsüzlüğü ve basiretsizliği ile figüran rolü oynayarak oltaya takılıyor, CHP yine yetersiz, etkisiz ve edilgen kalıyor. CHP, AKP ile oyalandığı bu "istikşafı görüşmeler’’, 01 Haziran 2015 seçimlerini kaybetmiş AKP’ye ülkede bombalamalarla geçen bir yaz döneminin ardından seçimleri yenileme fırsatını veriyor.

Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması

2016 yılı Mayıs ayında hakkında fezleke düzenlenmiş olan milletvekillerinin dosyalarını kapsayan ‘’dokunulmazlık’’ hakkında bir Anayasa değişikliği gündeme geldiğinde Kılıçdaroğlu; “Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen ‘evet’ diyeceğiz” açıklamasıyla tam bir basiretsizlik, idraksizlik ve hukuksuzluk örneği veriyor ve CHP’nin katkısıyla geçen Anayasa değişikliği ile ilk önce CHP milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırılıyor. 

15 Temmuz FETÖ darbe girişimi ve sonrası

15 Temmuz 2016’daki FETÖ darbe kalkışması sonrasında 20 Temmuz’daki AKP iktidarının OHAL sivil darbesinde CHP yine yetersiz ve etkisiz kalıyor. CHP bununla da yetinmiyor, 7 Ağustos 2016 tarihinde yapılan Yenikapı AKP mitingine figüran olarak katılıyor.

2017 Anayasa referandumu

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diye adlandırılan ve parlamenter demokrasiyi bitiren ve ucube bir rejimi yürürlüğe sokan ve OHAL koşullarında, yoğun bir baskı ortamında, eşitsiz koşullarda, gayri meşru biçimde ve yasalara aykırı uygulamalarla yapılan 16 Nisan 2017 halkoylamasında CHP yine yetersiz ve etkisiz kalıyor, bu halkoylamasında da CHP yine figüran rolünü oynuyor.

Parlamenter sistemin yerine başkanlık sisteminin getirildiği bu 2017 referandumunda YSK, AKP temsilcisinin talebi üzerine Doğu'da oy sayımı devam ederken, Batı'da ise sandıkların kapanmasına 10 dakika kala ‘’mühürsüz pusula ve zarfların da sayılması’’nın kararını aldığında Kılıçdaroğlu bu alenen ve açık açık yapılan kanunsuzluğu sineye çekerek kabul ediyor ardından da mahcup bir şekilde bu referandumu ‘’şaibeli'' olarak niteliyor. Halbuki Kılıçdaroğlu’nun; ‘’YSK, bu yasa dışı, bu kanunsuz kararını kaldırana kadar seçimi meşru saymıyoruz!’’ demesi gerekiyor. Kılıçdaroğlu, bu basiretsiz, bu korkak, bu pısırık, bu ürkek tavrı nedeniyle atı alanın Üsküdar'ı geçmesine vesile oluyor.

Adalet yürüyüşü

Kılıçdaroğlu, AKP tarafından CHP milletvekillerine karşı yapılan adaletsizlik karşısında ‘’adalet’’ temalı yürüyüşünü 15 Haziran 2017'de Ankara Güvenpark'ta başlatıyor ve 9 Temmuz 2017'de İstanbul Maltepe'de sonlandırıyor. 420 kilometrelik yolu 25 günde yürüyen Kılıçdaroğlu, yürüyüşün sonunda Maltepe'de bir de miting düzenliyor. Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü daha büyük bir toplumsal muhalefeti harekete geçirecek bir kıvılcım olması gerekirken, hareketin devamının gelmemesiyle bu kıvılcım Maltepe miting alanında sönümleniyor. Kılıçdaroğlu, eyleminin devamını getiremeyerek o kadar yolu boşu boşuna yürümüş oluyor.

2018 Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimleri

Bütün bu hataların üzerine Nisan 2018 tarihinde yapılan ‘’Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’’ esnasındaki CHP yine yetersiz ve etkisiz kalıyor. 18 Nisan 2018 tarihinde TBMM’nde alınan OHAL’in üç ay daha uzatılması ile 24 Haziran 2018’deki erken seçim kararının aynı gün alınması karşısındaki CHP’nin tepkisizliği aslında 24 Haziran 2018 seçim sonuçlarının çoktan belirleyicisi oluyor. Özetle; 18 Nisan 2018 tarihinde OHAL’in üç ay daha uzatıldığı gün (aynı gün) OHAL süresi içinde, OHAL şartlarında erken seçim kararı alınıyor. Şaibeli YSK’nın aynı kadrosu ile yasalara aykırı olarak seçime gidiliyor. Muhalif HDP’nin genel başkanı, milletvekilleri ve belediye başkanları hapiste, Güneydoğudaki şehirlerin yönetimi kayyumların elinde iken seçimlere gidiliyor.

Geçen süreçte CHP’nin birinci önceliği OHAL şartlarında ve bu YSK kadroları ile bir seçime gitmemesi gerekirken, siyasetin zaten zemininin kalmadığı bu ortamda bu yasa ile bu şartlarda artık ne sandığa giren oylar demokratik sayılması ne de oradan çıkacak sonuç demokratik kabul edilmesi mümkün değilken CHP, etkisiz, yetersiz, edilgen olarak sesiz sedasız olan biteni kabulleniyor.

Ülke bu şartlarda 24 Haziran 2018 CB seçimlerine giderken bir de ‘’Gel bakalım buraya Muharrem’’ vakası yaşanıyor. CHP, bu seçimin finalini de seçim gecesi ‘’adam kazandı’’ fiyaskosuyla yapıyor.

Helalleşme

Kılıçdaroğlu,13 Kasım 2021 tarihinde CHP'nin geçmişte yaptığı hatalara ilişkin "Helalleşme’’ çağrısına başlıyor. Bu tamamen CHP’nin kendisini inkâr süreci haline geliyor. Ülkeyi kısa bir zaman süreci hariç 1950 yılından beri Sağ iktidarlar yönetiyor ancak ‘’helalleşme’’yi Sol yapıyor! Kullanılan terminoloji ve bu terminolojiyi anlayacak kitle sorunlu halde bulunuyor. Bu süreçte Kılıçdaroğlu'nun söylediği "1930'ların CHP'si değiliz" sözü açıkça CHP’nin kendisini inkârı anlamına geliyor.

Diyanet Akademisi

24 Mart 2022 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan, Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da değişiklik yapan kanunun 2. maddesi, Anayasa’nın 136. maddesine göre, zaten genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı bir Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü bulunmasına rağmen bir de ‘’Diyanet Akademisi’’ kurulmasını öngörüyor. Cumhur İttifakı milletvekillerinin yani AKP ve MHP’nin sayısı kanunu yasalaştırmak için yetmiyor. Sanki CHP, karşı devrimin partisiymiş gibi 22 CHP’li, 14 İyi Partili vekil bu yasa değişikliği için olumlu oy kullanarak ‘’Diyanet Akademisi’’nin yasalaşmasını sağlıyor.

Devrim yasalarını yok sayan bir CHP milletvekili

Ağustos 2022 tarihinde CHP PM Üyesi Turan Aydoğan katıldığı bir TV programında defalarca “Tekke ve zaviyeleri kaldıran kanun kadük oldu” diyor sanki yüz yıl önce kaldırılan bu karşıdevrimci yapıların şeriat istediği bilinmiyormuş gibi. Ve CHP’den de bu açıklamayı kınayacak hiçbir açıklama yapılmıyor. (Ayrıca CHP’li vekil burada bir de bilgisizlik ve hukuksuzluk sergiliyor. Fransızca “caduc” kelimesinden gelen “kadük”, hukuki geçerliliğini yitirmiş olan -belge, tüzel kişilik vb. anlamındadır. Hukukta “kadük” olma durumu ise, bir yasama dönemi içinde önerilen bir yasa tasarısının o yasama dönemi içinde yasalaşamaması durumunda önemini yitirmesi, geçerliliğinin kalmamasıdır. Bir hukukçunun yürürlükteki bir kanun için hem de devrim kanunları için “kadük” demesi, hukuk devletinden ve Cumhuriyet ilkelerinden ne kadar uzak olduğunu gösteriyor. Bu şekilde CHP milletvekili mevcut bir yasayı, hem de devrim yasasını yok sayıyor.)

Kamuda başörtüsü serbestisinin kanuni güvenceye kavuşturulması

2022 yılı Kasım ayında CHP tarafından Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk imzacısı olduğu kamuda başörtüsü serbestisinin kanuni güvenceye kavuşturulması ile ilgili kanun teklifi TBMM Başkanlığı’na sunuluyor. Bu teklif, CHP’nin DP iktidarında karşı devrim hareketleri karşısındaki etkisiz, cılız ve mahcup muhalif rolünü hatırlatıyor.

28 Şubat ve Montrö davaları

Bütün bu zaman zarfında, dosyaları FETÖ mensuplarınca hazırlanan, davaları FETÖ mensupları tarafından görülen 28 Şubat Davası'ndan mahkum olan emekli askerlere ve Montrö açıklaması nedeniyle haklarında hukuksuzca dava açılan amirallere sanki düşman askerleriymiş gibi sanki vebalılarmış gibi CHP zerre sahip çıkmıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimleri

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde mevcut cumhurbaşkanının üçüncü defa aday olamayacağı konusundaki mevcut Anayasanın yoruma kapalı, açık, seçik ve net hükmüne rağmen ‘’mağduriyet yaratmayacağız’’ gerekçesiyle CHP tarafından bu anayasa ihlaline itiraz dahi edilmiyor. Siz anayasanın açık ve seçik, net hükmü ihlal edilirken suskun kalacaksınız da hangi hakkı, hangi hukuku savunacaksınız?

Seçim sürecinde iktidara geldiklerine ne yapacaklarına dair doğru dürüst bir ekonomik program sunulmuyor. ‘’İngiltere’den 300 milyar dolar getireceğim, beşli çetenin çaldıklarını 418 milyar doları geri alacağım’’ gibi romantik sözleri havada kalıyor, hiç de rasyonel olmayan ekonomik sözler veriliyor, bu sözlerin hiçbirisi makul bir zemine oturmuyor.

Bütün seçimlerde CHP milletvekili adayı olarak mücadeleci, yırtıcı, eğitimli adaylar yerine suya sabuna dokunmayan, lidere sadık ve yakın kişiler aday olarak seçiliyor. Bu seçimlerde önseçim, parti içi demokrasi hiçbir şekilde uygulanmıyor. Bazı adaylar dört beş dönem vekil olarak seçiliyor. Son seçimlerde ise FETÖ'nün kumpası Ergenekon ve Balyoz davalarına verdiği tam destekle hatırlanan Adalet eski Bakanı Sadullah Ergin, CHP'nin kalesi Çankaya'dan, FETÖ'nün yayın organı kapatılan Taraf gazetesi yazarı Yüksel Taşkın ise yine CHP’nin kalesi İzmir 1. Bölgede ilk sıradan CHP adayı gösterilip CHP seçmeninin oylarıyla milletvekili yapılıyor.

Bütün bu seçimlerde CHP, seçim sandıklarını korumayı, oylarına da sahip çıkmayı bir türlü öğrenip de beceremiyor.

Altılı ittifak: Millet ittifakı

Kılıçdaroğlu, 12 Şubat 2022 tarihinde CHP dışında beş muhalefet partisini birleştirerek önce ‘’Altılı Masa" daha sonra da ‘’Millet İttifakı’’ adını alan bir ittifak kuruyor. Bu ittifak ile Kılıçdaroğlu liderliğinde önce güçlendirilmiş parlamenter sistem mutabakat metni, ardından da 2300 maddelik ortak politikalar metni oluşturuluyor.  

Açıklanan bu mutabakat metninde Türkiye Cumhuriyeti’nin niteliklerine (dili, bayrağı, laik yapısı, başkenti) yer verilmiyor ancak Kurtuluş Savası esnasında, Türkiye Cumhuriyeti henüz kurulmamışken o zamanın ahval ve şeraiti içinde hazırlanan 1921 Anayasası’na gönderme yapılıyor!

Ancak altılı ittifak ile topluma karşı çok dağınık bir görüntü veriliyor. Masadaki herkes bir cumhurbaşkanı yardımcılığı bir de bakanlık sözü ile çok parçalı, koalisyon benzeri ve çok dağınık bir manzara sergileniyor. Kılıçdaroğlu, masadaki küçük partilerle CHP’yi bir tutarak CHP’yi küçük düşürüyor. Aslında CHP’nin ittifak partilerine değil o ittifak partilerinin CHP’ye ihtiyacı bulunuyor.

Ayrıca ittifak üyesi her kafadan bir ses çıkıyor. (Davutoğlu; “Cumhurbaşkanı tek başına hareket etmek isterse de o Meclis çoğunluğunu kaybedeceğini bilecek ve tek başına davranmayacak.” Akşener; "Biz Ege Ordusu gibi Güney Ordusu kuracağız. Güney Ordusu o sınırları koruyacak.’’ Babacan: ‘’Cemaatler ve tarikatlar, bu toprakların yüzlerce yıllık bir geleneği. Yasaklamakla hiçbir şeyi çözemiyorsunuz. Yasakladığınızda kayıt dışına çıkıyorlar, daha gizli saklı oluyor her şey. Biz her zaman özgürlüklerden ve şeffaflıktan yanayız.’’ Babacan: "Devletin hemen hemen bütün imkanları, bütün o yardımlar, devletin bütçesinden doğrudan aktarılan kaynaklar, Baykar'a veriliyor. Bu proje 'Kutsal, dokunulmaz' hale getirildi. Kusura bakmayın, dokunacağız tabi ki" vb.) 

‘’Terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz’’ diyen Davutoğlu bu konuda zerre gıgını çıkarmayarak bütün bir seçim sürecinde AKP lehinde suskun kalıyor.

Seçim sürecinde de seçime sayılı günler kalmışken Akşener’in ‘’Kazanamayacak aday’’ vurgusuyla masayı devirip sonra da hiçbir şey olmamış gibi geri dönmesi ve CHP’li iki belediye başkanını da cumhurbaşkanı yardımcısı olarak dayatması ve bu iki belediye başkanının da bu öneriyi kabul etmesi de (ki o zaman cumhurbaşkanlığı yardımcısı sayısı yediye çıkıyor) CHP’ye, Millet İttifakı’na ve CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’na vurulmuş en büyük darbe haline geliyor.

Sonuçta ittifak üyeleri ittifaka ayrı ayrı katkı yapacaklarına her üye ittifaka söz ve eylemleriyle ayrı ayrı zarar veriyor.

‘’Hiç yapılmaması gerekenin verimli bir şekilde yapılması kadar işe yaramaz bir şey yoktur." Peter F. Drucker ‘’Etkin Yöneticinin Seyir Defteri’’ (Optimist Yayınları, 2007)

Bütün bu anlattıklarım CHP’nin Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra bir türlü stratejik ve doğru düşünememiş olmasını ve hep romantik kalmış olduğunu gösteriyor.

2017 Anayasa değişikliği Cumhurbaşkanlığı seçimi için iki turlu bir seçim sistemi ve %51’lik salt çoğunluk şartı getirmesi ile zaten seçmenleri doğal bir ittifaka itiyordu. Bu seçmen bazında doğal ittifak dışında partilerin ayrıca bir ittifakına gerek yoktu.

Ana Muhalefet Partisi olarak CHP’nin adayı zaten her halükârda ikinci tura kalması bekleniyordu. İkinci turda ise ‘’doğru bir söylemle’’ ipi önde göğüslemek hiç de zor gözükmüyordu.  

Bu süreçte; ülkenin kaostan, yok oluş sürecinden kurtulması için birbirleriyle protokol imzalayan, birbirlerine şart şurt koşan, iktidardan bakanlık, makam, mevki, koltuk bekleyen partiler ve siyasetçiler, hiç de etik, ahlaki, ilkeli ve dürüst davranmıyor.

Asıl ittifak yapılması gereken yer yerel seçimler oluyor. Çünkü yerel seçimlerde yasa gereği tek turlu ve en çok oyu alan aday seçiliyor. Türk Solu’nun stratejik düşünememesinin ötesinde dağınıklığı nedeniyle 1994 ve 1999 yerel seçimlerinde sadece Sol kendi içinde ittifak yapamadığı, kendi aralarında uzlaşamadıkları için o zamana kadar sosyal demokrasinin kalesi olan Ankara ve İstanbul belediyeleri altın tepside Siyasal İslam’a teslim ediliyor. Her iki seçim de de her iki ilde de SHP, DSP ve CHP ayrı ayrı adaylarla seçime gidiyor. Ancak ne yazık ki bu dağınıklığın müsebbipleri halen Sol cenahta akil kişiler olarak kabul görüyor. Ne de olsa Türk milletinin ama özellikle Türk Solu’nun hafızası balık hafızası oluyor.

Asıl ittifak yapılması gereken yer 2024 yılı yerel seçimleri iken Millet İttifakı sayesinde CHP sırtından TBMM’ne giren partiler ise ardı ardına ittifak yapmayacaklarını beyan ediyor. (Ali Babacan: ‘’Bizim şu anda Türkiye'de kendi listelerimizle ve kendi adaylarımızla seçime girmemiz esas yani 81 ilde 923 ilçede kendi adaylarımızla seçime girmemiz esas’’ 19.07. 2023, Davutoğlu: ‘’Kendi logo ve ismimizle seçimlere gireceğiz.’’ 13.08. 2023) Bununla da yetinmiyor bu Millet İttifakı partileri CHP sırtından (CHP’li seçmeler sayesinde) TBMM’ne girdikleri hale CHP’yi aşağılıyor. (Davutoğlu: "En son tercihim seçime CHP listelerinden girmekti... Bu sağ seçmen CHP'ye oy vermez, beraber olalım dedim.’’ Akşener: "Biz önce bu parti seçime girebilsin diye CHP’den 15 milletvekili istedik. Hayatımın en büyük pişmanlığıdır.’’)  Bu sağ seçmen CHP'ye oy vermez ise CHP ile ittifakta işiniz ne? Bunlar ilkeli ve derinlikli siyaset oluyor?

Zaten Peter F. Drucker bahsi geçen kitabında; ‘’Hiç yapılmaması gerekenin verimli bir şekilde yapılması kadar işe yaramaz bir şey yoktur" diye yazıp duruyor. Hem cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yapılmaması gereken ittifak iyi yapılmıyor, çok kötü yapılıyor hem de ittifak yapılması elzem olan yerel seçimlerde Millet İttifakı partilerin yaptıkları açıklamalarla neredeyse imkânsız hale getiriliyor. Türk siyasetinde ''ehemi mühime tercih edecek'' bir üst akıl sanırım bulunmuyor.

Seçim reklamları

2015 seçimlerinde de olduğu gibi 2023 seçimlerinde de ancak ve ancak Kuzey Avrupa ülkelerinde geçerli olabilecek çiçekli, böcekli, kalpli çok naif semboller kullanılıyor. Bu süreçte, bu sayfalarda ben; yozlaşan ve feodal zihniyetteki bir iktidara karşı bir Rönesans aydını kafasıyla savaşım vermenin hemen hemen imkânsız olduğunu defalarca ve defalarca yazıyorum.

CHP'nin 38. Olağan Kurultayı

CHP’nin 38. Olağan Kurultayı 05 Kasım 2023 tarihinde sonuçlanıyor. Partinin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve 24 Haziran 2015 tarihinden 3 Haziran 2023 tarihine kadar CHP’nin TBMM Grup başkanvekili, 3 Haziran 2023 tarihinden sonra da CHP’nin TBMM Grup Başkanı olan Özgür Özel bu kurultayda genel başkanlığa aday oluyor. Genel Başkanlık seçiminin ikinci turunda Özgür Özel, CHP’nin sekizinci genel başkanı olarak seçiliyor.

31 Mart 2024 yerel seçimleri

CHP, 31 Mart 2024 tarihindeki yerel seçimlere Özgür Özel’in genel başkanlığı altında müstakil ve ittifaksız olarak giriyor.

Seçimlere ittifaksız giren CHP, büyük bir başarı göstererek, 1977'deki genel seçimden sonra ilk kez birinci parti konumuna yükseliyor. AKP ise yarışı ikinci sırada tamamlıyor ve yaklaşık 22 yıllık iktidarında ilk kez seçim yenilgisi alıyor. CHP, bu seçimlerde 2019 yerel seçilere göre oyunu %9.24 oranında artırarak %43.01 oy alarak birinci parti oluyor. CHP; 14 büyükşehir, 314 ilçe ve 60 belde belediyesini kazanıyor. AKP ise %7.23 oranında oy kaybederek %37.9 oy alarak ikinci sırada kalıyor. AKP; 12 büyükşehir, 346 ilçe ve 168 belde belediyesini kazanıyor.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in balkon konuşması

Seçim sonuçları belli olduğunda CHP Genel Başkanı Özgür Özel, yaptığı kapsayıcı ve kucaklayıcı balkon konuşmasında seçmenlerine teşekkür ediyor.

Ancak CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in balkon konuşmasında tarihi bir fırsatı kaçırıyor. Yerel seçimlere AKP, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere bütün devlet imkânlarını kullanarak bütün gücüyle asılıyor. Bu seçimlerde hem parti olarak AKP hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan seçime AKP lehine müdahil olmasıyla bu seçimi hem AKP hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisi açısından bir referanduma dönüştürüyor. Ve sonuçta AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bu referandumu kaybediyor.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in balkon konuşmasında şu konuşmayı yapması gerekiyor: ‘’AKP iktidarı referandumu kaybetmiştir. AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan halkın teveccühünü kaybetmiştir. AKP’nin bundan sonra hükûmet etme salahiyeti ve meşruiyeti kalmamıştır. Ülke bir an önce erken seçime gitmelidir’’.

Ancak bu konuşma yapılmadığı gibi seçimlerin hemen ardından üç gün sonra 02 Nisan 2024 tarihinde CHP Genel Başkanı Özgür Özel, yerel seçim sonuçları ile ilgili yaptığı bir değerlendirmede; "Ben bir erken seçim çağrısı yapmıyorum. Erken seçim olacaksa buna yine halkın kendisi karar verecektir’’ diye ifade ediyor. Halk zaten kararını vermiş, CHP’yi birinci parti, AKP’yi de ikinci parti olarak seçerek erken seçim kararını vermiş, halk daha ne desin?

Ancak CHP lideri Özgür Özel, bu demecinden yaklaşık üç ay sonra 27 Haziran 2024 tarihinde erken seçim istediğini açıklıyor. Toplumun da erken seçim istediğini vurgulayan Özel, “1,5 yıl sonra erken seçimi olası görüyorum. Ben Özgür Özel olarak erken seçim istiyorum. Halk isterse erken seçim olur, talep artıyor” diye demeç veriyor.

Saray ziyareti

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 22 Nisan 2024 tarihinde yaptığı açıklamada partinin bütün yetkili organlarıyla konuştuğunu, önceki dönem genel başkanlarıyla da bir istişare yapacağını, siyasette 22 yıldır iktidarla muhalefetin neredeyse birbiriyle hiçbir temasının olmadığı süreçte bir paradigma değişikliğine gideceğini ifade ederek Saray’dan randevu talep ettiğini söylüyor. Sanki saray 22 yıldır anayasayı ve yasaları tanıyan bir makammış gibi, sanki saray, FETÖ ile işbirliği yapıp başta TSK olmak üzere ülkeyi darmadağın etmemiş gibi, sanki Saray BOP eşbaşkanı değilmiş gibi, ülkedeki gerginliği yaratan sanki Saray değilmiş gibi, ülkeyi bu hale getiren sanki Saray değilmiş gibi, sanki Saray daha düne kadar CHP hakkında en aşağılayıcı sözleri sarf etmemiş gibi.

Sonuçta CHP Genel Başkanı Özgür Özel, ‘’yumuşama’’ veya ‘’normalleşme’’ başlığı altında AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilki 02 Mayıs 2024, ikincisi 10 Haziran 2024 tarihinde yüz yüze görüşmeler yapılıyor. Üçüncü görüşmenin ise 20 Temmuz 2024 tarihinde yapılacağı açıklanıyor. Her iki görüşmeden ‘’yumuşama’’ veya ‘’normalleşme’’ mesajları verilmiş olsa da bu hava ziyaretten iki gün sonra tekrar bozuluyor.

Tarih birebir tekerrür ediyor. 01 Haziran 2015 seçimlerini kaybeden CHP’nin AKP’ye sunduğu "istikşafi görüşmeler’’ nasıl AKP’ye can suyu verip seçimlerin yenilenmesine fırsat sunduysa, 31 Mart 2024 seçimlerini kaybederek ikinci sıraya gerilemiş olan ve ülkede yaşanan her türlü olumsuzlukların müsebbibi AKP’ye ‘’yumuşama’’ veya ‘’normalleşme’’ görüşmeleri adı altında yapılan bu ziyaretler, ülkeye AKP’nin seçim yenilgisini unutturarak, AKP’nin rahat bir nefes almasını sağlayarak AKP’ye can suyu oluyor.

Liderleri değişse de CHP’deki romantik bu kurumsal hafıza, feodal zihniyetteki bir partiyle Rönesans aydını kafasıyla mücadele edilemeyeceğini bir türlü öğrenemiyor.

Büyük Emekli Mitingi

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 26 Mayıs 2024 günü '’Büyük Emekli Mitingi’’ düzenliyor. Özgür Özel bu mitingde konuyu OYAK’a getirip aynen şöyle konuşuyor: ‘’Bütün personelden kesilen %10 ile biriktirilen parayı OYAK bir yıl parayı işletmiş ve diyorlar ki nema %77. Bu portföyü Koç Holding işletse %720, Sabancı Holding yönetse %285. OYAK ise sözde TÜİK enflasyonu kadar nema verip porföy yönettik diyorlar. Bunun adı haksızlık değil bunun adı hırsızlıktır’’ diyor.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in verdiği bu bilgi yanlış bilgi oluyor. Hatta bilgide birden fazla yanlış bulunuyor. Şöyle ki: OYAK, her şeyden önce bir portföy şirketi değil. OYAK, mesleki bir emeklilik kuruluşu, bir yönüyle de OYAK, üretim yapan bir sanayi kuruluşu oluyor. İkinci konu; CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in konuşmasında verdiği oranlar ilgili şirketlerin yıllık getiri oranlarını değil şirketlerin SPK mevzuatına uygun dağıttığı 1 TL nominal hisseye tekabül eden temettü verimini ifade ediyor. Diğer bir deyişle 1 TL nominal değeri olan ve piyasa fiyatı 240 TL olan Koç Holding hissesi 7,2 TL hisse başına temettü dağıttığında gerçek temettü verimi olan 7,2 / 240=%3 yerine yanlış olarak nominal değerler üzerinden hesaplanan 7,2/1=%720 rakamı elde ediliyor. Dolayısıyla burada yapılan OYAK nema oranı ile bahsi geçen oranların mukayese edilmesi finansal anlamda doğru olmayan ve tabiri caizse elmayla armutun karşılaştırılması gibi oluyor.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in hiç mi doğru dürüst bir ekonomi danışmanı bulunmuyor? Koç Holding’in gerçekte verdiği %3 nire, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in bahsettiği %720 nire? Ayrıca OYAK’ı bahsettiğim gibi yanlış verilere dayanarak ‘’hırsızlıkla’’ suçlamak ve yine yanlış verilere dayanarak OYAK üyelerini OYAK’a karşı kışkırtmak CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yakışmıyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel tarafından koskoca mitingde ülkeyi ilgilendiren başka hayati konular dururken yanlış bilgilerle, ‘’hırsızlıkla’’ itham edilerek haksız yere OYAK hedef tahtası yapılıyor, OYAK suçlanıyor? CHP’nin İkinci Genel Başkanı İsmet İnönü; ‘’Bir devlet adamı, ne konuştuğunun değil, neyi konuşmayacağının hesabını yapmalıdır‘’ diyor!

Işıkları açıp kapama eylemi

CHP lideri Özgür Özel, 09 Haziran 2024 günü partisini grup toplantısında yüzyılın eylemine çağrı yapıyor: Özgür Özel, asgari ücretin 25 bin TL olmasını beklediklerini belirterek protesto çağrısında bulunuyor: "Bu akşam saat 21.00'de ayağa kalkın! Eğer zam istiyorsanız, evlerinizdeki ışıkları açıp kapatın."

Bu eylem için hiçbir ön hazırlık, kamuoyunu hazırlama, bilgilendirme gibi hazırlıklar yapılmıyor. Sanki gece rüya görüp de sabah uygulamak için karar alınıyor. CHP, ülkenin batısında ağırlıklı oy oranına sahip bulunuyor ancak ülkenin batısında ise bu mevsimde saat 21.00’de hava henüz aydınlık bulunuyor. Ülkenin batısında vatandaşlar CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in çağrısına uysa bile havanın aydınlık olması nedeniyle bu eylemin kimse farkına bile varmıyor.

Geçmiş yıllarda da benzer eylemler yapılıyor ancak bu tür eylemlerle bir sonuç alınmıyor. Susurluk kazasının aydınlatılması için 1 Şubat 1997 tarihinde ‘’Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemi’’ başlatılıyor ancak bu eylemden bir sonuç alınmıyor.

28 Mayıs 2013 tarihinde İstanbul'da başlayan ve ilerleyen günlerde büyüyerek ülke geneline yayılan Gezi Parkı protestolarında her akşam saat dokuzda başlayan eşzamanlı eylemlerde halk; hükûmete olan tepkisini tencerelere vurarak gösteriyor. Bundan da bir sonuç alınmıyor.

Dolayısıyla bu tür tepkiler, hükumetleri pek rahatsız etmeyen romantik eylemler olarak tarihteki yerini alıyor.  

Daha önce de ifade ettiğim gibi Kuzey Avrupa ülkelerinde geçerli olabilecek alkışlı, çiçekli, böcekli, kalpli naif semboller, tencereli, tavalı, ışıklı eylemler feodal zihniyetteki bir iktidara karşı bir anlam ifade etmiyor. Yozlaşan ve feodal zihniyetteki bir iktidara karşı bir Rönesans aydını kafasıyla savaşım vermenin hemen hemen imkânsız oluyor.

Benim bunları anlatmama da gerek kalmıyor. Bugün, ışıkları söndürme eyleminin üçüncü günü. Bu üçüncü günde bile bırakınız eylemi, eylemin adı bile çoktaaan unutulup gidiyor.

Olması gereken

William Shakespeare’in ‘’Jül Sezar’’ oyununda, Sezar’ın öldürülmesinden sonra Marcus Antonius'un halka çektiği nutkun CHP Genel Başkanı Özgür Özel tarafından bir güzel okuması gerekiyor. Veya CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in İtalyan yönetmen Florestano Vancini'nin yönettiği 1973 tarihli tarihi drama İtalyan filmi ‘’Matteotti Cinayeti’’ (IL delitto Matteotti)’inde yer alan ‘’Sosyalist Birlik Partisi’’ (Partito Socialista Unitario) milletvekili Giacomo Matteotti’nin, seçimlerdeki hileleri bizzat Mussolini’nin yaptığını söyleyerek meclisin yasadışı olduğunu ilan ederek seçimlerin yenilenmesini talep eden meclisteki konuşmasını izlemesi gerekiyor.

31 Mart 2024 yerel seçimlerini sonuçlandığı akşam CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in balkon konuşmasında şu konuşmayı yapması gerekiyor: ‘’AKP iktidarı referandumu kaybetmiştir. AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan halkın teveccühünü kaybetmiştir. AKP’nin bundan sonra hükûmet etme ve ülkeyi yönetme salahiyeti ve meşruiyeti kalmamıştır. Ülke bir an önce erken seçime gitmelidir’’.

Ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bu ifadeyi her konuşmasında tekrarlaması gerekiyor: ‘’AKP iktidarı referandumu kaybetmiştir. AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan halkın teveccühünü kaybetmiştir. AKP’nin bundan sonra hükûmet etme ve ülkeyi yönetme salahiyeti ve meşruiyeti kalmamıştır. Ülke bir an önce erken seçime gitmelidir.’’

Bütün muhalefet parti liderleri ve muhalif bütün milletvekilleri her konuşmalarına bu cümle ile başlamaları gerekiyor: ‘’AKP iktidarı referandumu kaybetmiştir. AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan halkın teveccühünü kaybetmiştir. AKP’nin bundan sonra hükûmet etme ve ülkeyi yönetme salahiyeti ve meşruiyeti kalmamıştır. Ülke bir an önce erken seçime gitmelidir.’’

‘’AKP iktidarı referandumu kaybetmiştir. AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan halkın teveccühünü kaybetmiştir. AKP’nin bundan sonra hükûmet etme ve ülkeyi yönetme salahiyeti ve meşruiyeti kalmamıştır. Ülke bir an önce erken seçime gitmelidir.’’

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, tüm CHP milletvekilleri, tüm muhalefet parti liderleri ve muhalefet milletvekilleri tarafından; AKP'ye, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ve tüm Türkiye'ye; 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde, AKP'nin ve bu seçime müdahil olarak kendisini referanduma sokan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, bu referandumu, bu seçimi kaybettikleri, artık birinci parti olmadıkları, artık Türk seçmeninin teveccühünü kaybettikleri, artık hükûmet etme ve ülkeyi yönetme salahiyetlerinin ve meşruiyetlerinin kalmadığı kendilerine ve tüm Türkiye'ye her fırsatta hatırlatılması gerekiyor. Bir erken seçime gidilmesi isteniyorsa eğer böyle isteniyor.

Bir Brezilya atasözü; “Taşı delen suyun gücü değil, damlaların sürekliliğidir” diyor.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Suriye ziyareti

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 01 Temmuz 2024 günü yaptığı açıklamada ‘’Erdoğan ile Esad arasında arabulucu’’ olabileceğini ifade ederek, "Önce Esad Türkiye ile masaya oturmaya ikna edilmeli. Ben Esad'ı masaya oturmaya ikna edebilirim. Yeter ki Erdoğan'ın böyle bir niyeti olsun" sözlerini kullanıyor. CHP Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut da 10 Temmuz 2024 günü yaptığı açıklamada partisinin lideri Özgür Özel'in Suriye'yi ziyaret ederek Beşar Esad ile görüşme isteğinin Şam yönetimi tarafından kabul edildiğini açıklıyor.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel kendisine böylesine bir ‘’arabuluculuk’’ görevi yüklüyor. Ancak, genellikle iki ülke arasındaki bu tür arabuluculuk görevlerini üçüncü ülkeler yapıyor. İki ülke arasındaki liderlerin buluşmasına arabulucu olarak muhalefet liderinin soyunduğunun dünyada örneği bulunmuyor. Zaten MİT ile Suriye İstihbarat Servisi El-Muhaberat arasındaki görüşmeler aylardır sürüyor. Her iki lider mesajlarını zaten kendi istihbarat servisleri tarafından birbirine iletiyor. Devrede Rusya bulunuyor. Arka planda ABD bulunuyor. Suriye tarafında, Ortadoğu kazanında pişmiş Başer Esad, Türkiye tarafında ise Suriye konusunda dün söylediği ile bugün söylediği birbirine uymayan Cumhurbaşkanı Erdoğan bulunuyor. Her iki tarafın da CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i bir araç olarak kullanma imkân ve ihtimali bulunuyor. İşler iyi giderse puanların Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazılması, işler kötü giderse de faturanın CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e kesilmesi riskini taşıyor.

Sonuç

CHP, topluma önderlik edecek, kitleleri peşinden sürükleyecek Gramsci gibi bir teorisyen, Matteotti gibi bir hatip ve Nenni gibi bir aktivist siyasetçi çıkaramamasının bedelini ödüyor. Kaldı ki bu da yeterli olmuyor. Muhalif partilerin sağlıklı, ilkeli ve akıllı bir şekilde uzlaşması ve ayrıca da faşizmin, gericiliğin ve karanlığın saldırılarına direnecek örgütlü bir halk desteğinin de kazanılması gerekiyor. Böylesi bir halk desteği olmaksızın da hiçbir siyasi mücadelenin kazanılmasının imkân ve ihtimali bulunmuyor. Böylesi bir halk desteği için ise böylesi bir halkı ateşleyecek lidere ihtiyaç bulunuyor.

Bu sayfalarda defalarca paylaşıyorum; muhalefetin yetersizliği, uzlaşmazlığı ve romantikliği Weimar Cumhuriyetindeki Hitler faşizmini, İtalya’daki (Gramsci, Matteotti ve Nenni gibi siyasetçilerin varlığına rağmen) Mussolini faşizmini doğuruyor.

Meşhuuuur bir Alman atasözü bu gök kubbede hala çın çın çınlıyor: “Diktatör yoktur. Eksik olan muhalefettir!” (Es gibt keine Diktatoren. Was fehlt, ist die Opposition.)

Son söz

MetroPOLL Araştırma Şirketi 2024 yılı Haziran ayında yaptığı "Bu pazar seçim olsa" başlıklı anketinin sonuçlarını yayımlıyor. Ankete göre AKP, 31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimlere göre CHP ile aradaki farkı kapatsa da CHP birinci parti oluyor. Anketin sonuçlarına göre CHP, kararsızlar dağıtıldığı zaman 31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimlere göre %5 oy kaybederek yüzde 32,8 ile birinci parti olma özelliğini sürdürüyor. 2024 yılı Mayıs ayı araştırmasında yüzde 30'un altına gerileyen AKP ise 3,3 puan artarak yüzde 32,4 oy alıyor. CHP’nin, -şayet bu anket doğruysa- nasıl oluyor da üç ayda %5 oy kaybettiğinin çok iyi analizini yapması gerekiyor.

Kimsenin kusura bakmaması gerekiyor. Ne yazık ki doğru sözler nazik olmuyor. Zarif sözler de doğru olmuyor. Doğru sözler eğri görünüyor. Ama ben doğru bildiklerimi söylemek zorundayım. Dost acı söylüyor.

Sürçü lisan eylediysek de affola.

Arz ederim.

Osman AYDOĞAN



Yorumlar - Yorum Yaz