• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi20
Bugün Toplam510
Toplam Ziyaret3154018

Bir sorumluluk hikâyesi (2)


Bir sorumluluk hikâyesi (2)


18 Ekim 2024

Türkiye’de değil her gün her saat bir olay yaşanıyor. Ve bu olaylar kanıksanıyor. Ankara’nın göbeğinde güpegündüz bir siyasi cinayet işleniyor, sorumlular üç maymunu oynuyor, fatura tetikçilere kesiliyor. Limanlarda tonlarca kokain bulunuyor, sorumlular üç maymunu oynuyor, fatura teknelere kesiliyor. Doğu’da bir köyde bir kız çocuğu kayboluyor, 19 gün bulunamıyor, bulunduğunda da cesedi bulunuyor, ancak o küçücük alanda faili bulunamıyor. Her gün değil neredeyse her saat başı ülkede bir kadın öldürülüyor, sokak ortasında güpegündüz kadınlara, taciz değil, tecavüze kalkışılıyor, sorumlular üç maymunu oynuyor, fatura tecavüze uğrayan kadınlara kesiliyor. Yurtlarda sabilere tecavüz ediliyor, barınaklarda hayvanlar katlediliyor, sokaklarda kadınlar taciz ediliyor, sorumlular üç maymunu oynuyor, fatura hep başkalarına kesiliyor. İstanbul’da muazzam bir şebeke tarafından 10 masum bebek, para için bile isteye katlediliyor, sorumlular üç maymunu oynuyor, fatura iki hastaneye, 22 kişiye kesiliyor.

Ancak bütün bu ve benzeri olaylarda sorumlu hiçbir siyasi makam sorumluluk üstlenmiyor.
Bu yazımda bir siyasi sorumluluk nasıl üstlenilir ve neler yapılır Almanya örneği ile açıklamak istiyorum.  


Almanya nezdinde bir siyasi sorumluluk örneği

Afganistan için Birleşmiş Milletler'in yetki vermesiyle 2001 Aralık ayında imzalanan anlaşma doğrultusunda oluşturulan çok uluslu güç 2002 Ocak ayında İngiltere'nin komutası altında toplanan 21 ülkeden 5 bin kadar askerle yola başlıyor.

Başlangıçta gücün temel görevi Afganistan'da güvenlik ve kalkınmayı desteklemek olarak tanımlanıyor. Bu şekilde yeni yönetimin kök salmasına imkân sağlayacak asayiş ve istikrar ortamı sağlanması hedefleniyor.

Afganistan’daki ISAF

2003 Nisan'ında yapılan NATO toplantısında, Almanya ve Hollanda tarafından, Afganistan’da yapılan görevin komutasının NATO'ya devri konusunda yapılan öneri oybirliğiyle kabul ediliyor. Bunun üzerine ISAF (International Security Assistance Force) kuruluyor. ISAF, Ağustos 2003 tarihinde göreve başlıyor. O günden beridir de NATO, ISAF'ı süresiz olarak yönetiyor. Böylece 6 ayda bir sürekli yeni bir komuta değişimi yapılması gereği ortadan kalkıyor. (Bu kapsamda Türkiye 2002 Haziran ayında komutayı sekiz ay süreyle üstleniyor.)

2009 Haziran ayı itibariyle ISAF bünyesinde, Afganistan ile birlikte 42 ülkeden yaklaşık 61 bin 130 personel bulunuyor. Bunların çoğu ya NATO üyesi ya da ittifakla ortaklık anlaşması içinde olan ülkelerden oluşuyor. Buna tek istisna ittifak dışında kalan Yeni Zelanda oluyor. En büyük asker katkısı yapan ülkeler ise 28.850 askerle ABD ve 8.300 askerle İngiltere. Bu ISAF gücü içerisinde Alman ordusuna ait askerler de bulunuyor.

ISAF hava saldırısı

Tarih 04 Eylül 2009.


Taliban, Afganistan’da ISAF birliklerine yakıt götüren iki akaryakıt tankerini kaçırıyor. Taliban'ın kaçırdıkları tankerlerdeki yakıtı Kunduz bölgesinde halka dağıttıkları sırada gerçekleştirilen bir ISAF hava saldırısı sonucunda 142 köylü-sivil yaşamını yitiriyor.

Hava saldırısını yapan uçaklar ABD ordusuna ait. Ancak hedef tespitini yapan askerler de Alman ordusuna ait.

Ancak Alman ordusunca bombardıman öncesinde yeterli ve sağlıklı bir keşif yapılmıyor. Bu yetersiz ve sağlıksız keşif de bahsettiğim bu 142 köylü-sivilin ölümüyle sonuçlanıyor. Bombardımanın yapıldığı gün, Afganistan’daki Alman birliğinden Almanya’daki askerî makamlara gönderilen gizli yazılarda bu yetersiz ve sağlıksız keşiften ve sivil ölümlerden bahsediliyor. Ancak bu bilgilere rağmen Alman Savunma Bakanı yaptığı ilk açıklamalarında hiçbir sivilin Afganistan’daki bu bombardımandan zarar görmediğini, bu hava saldırısında sadece Taliban mensuplarının hedef alındığı belirtiyor.

Daha sonra da Afganistan’daki ISAF komutasındaki Alman birliği bir rapor hazırlayarak bu ihmali ve sivil ölümleri gözler önüne seriyor.

Ancak hem Afganistan'daki Alman birliğinden gönderilen ilk gizli yazılar, hem Alman birliğinin hazırladığı bu rapor ve hem de Amerikan savaş uçaklarının bombardıman sırasında çektiği video filmler Alman Savunma Bakanlığı’nca Alman Başsavcılığı’ndan ve sivil otoriteden gizleniyor.

Gerçeğin kötü huyu

Malum; gerçeğin kötü bir huyu bulunuyor. Fazla geçmeden gerçeğin bu kötü huyu ortaya çıkıyor. Önce Alman Bild Gazetesi, 26 Kasım 2009 günü ABD F-15 savaş uçağından bu olayda çekilmiş bir videoyu yayınlıyor. Videoda sivillerin, Taliban’ın kaçırdığı tankerden yakıt aldıkları görülüyor. Sonra da 142 kişinin ölümüyle sonuçlanan bombardımana ilişkin bilgilerin Alman Savunma Bakanlığınca sivil otoritelerden gizlendiği kamuoyuna yansıyor.


Alman siyasi ahlakı

Bunun üzerine Almanya’da ne mi oluyor? Kimse tiyatro oynamıyor, ayak oyunları yapmaya, rol yapmaya, üç maymunu oynamaya, kamuoyunun gazını almaya kalkışmıyor. Alman Hükumetinin de aklına hiç mi hiç ''kamu güvenliği'', ''devlet otoritesi'' vb. gerekçelerle Bild Gazetesine dava açmak, habere sansür koymak, habere erişim yasağı getirmek de gelmiyor!


Olay duyulur duyulmaz, aynı gün, 26 Kasım 2009 tarihinde olaydaki sorumluluğu üstlenen Almanya Genelkurmay Başkanı Wolfgang Schneiderhahn ile Savunma Bakanlığı Müsteşarı Peter Wichert istifa ediyor. Daha sonra da olay sırasında dönemin Savunma Bakanı olan ancak olay duyulduğunda Çalışma Bakanı olan Franz-Josef Jung da istifa ediyor. Ayrıca; olay duyulur duyulmaz olay sırasında görevde olan Almanya Savunma Bakanı Franz-Josef Jung, Savunma Bakanlığı Müsteşarı Peter Wichert ve Genelkurmay Başkanı Wolfgang Schneiderhahn da derhal stifa ediyor.

Kimseler de onlara ''lütfen geri dönün!'' çağrısı yapmıyor.


Vicdanların zift gibi katılaşmış olduğu yer

Sözlüklerde ''istifa'' kelimesinin Arapça kökenli olduğu, sözcüğün kökeninin; bir hatadan, bir kusurdan dolayı ‘’af dilemek’’den geldiği, bir irade beyanı olduğu ve tek taraflı olduğu yazıyor.


Gecenin bu vakti Fransız şair, romancı ve oyun yazarı Victor Hugo’nun bir sözü kulaklarımda çın çın çınlayıp duruyor:  “Hiç kimse vazgeçilmez değildir ve hiç kimse kendini vazgeçilmez sanan biri kadar aptal değildir.”

Ama burası da Türkiye’dir. Kimse sorumluluk almıyor. Bütün yetkililer sorumsuzdurlar. Çürük binalar çöker insanlar ölür, emniyeti alınmayan madenler çöker insanlar ölür, çiğ altında insanlar ölür, ihmalden trenler devrilir insanlar ölür ancak kimse sorumlu değildir. Ülkeyi FETÖ’ye parsel parsel peşkeş çekerler, ülke darbenin eşiğine getirilir, 250 masum insan ölür ama kimse sorumlu değildir. Çünkü burası Türkiye’dir ve vicdanlar zift gibi katılaşmış, duygusuzlaşmış ve ruhsuzlaşmıştır.

Albert Camus, “Veba” adlı eserinde, salgının yayılması ve ölümlerin kanıksanması üzerine şöyle diyor: “Kanıksamak, vebadan da tehlikeli ve lanet bir hastalık!”

Bir toplumu çürüten en büyük etmen ise kötülüğün kanıksanması oluyor. Türkiye işte böylesi bir lanet hastalığa yakalanıyor. Bütün toplumlar kötülüğü kanıksayarak yok oluyor.

Osman AYDOĞAN



Yorumlar - Yorum Yaz