Yolum düştü Suriye’ye Halep’e
01 Aralık 2024
Basında, Suriye’deki cihatçı grupların 27 Kasım 2024 tarihinde Halep’e saldırdıkları haberleri yer alıyor.
Suriye’de ne olup bittiğini anlamadan önce yakın bir geçmişe kısaca bir göz atmamız ve şu konulara kısaca odaklanmamız gerekiyor.
Suriye’deki cihatçı selefi gruplar
Önce Suriye’deki bu cihatçı gruplar kim veya kimler? Önce bu soruyu cevaplamamız gerekiyor.
Suriye’deki bu cihatçı grupların en başta geleni Heyet Tahrir Şam (Şam Kurtuluş Heyeti), kısaca HTŞ olarak biliniyor. HTŞ, 28 Ocak 2017 tarihinde Cebhe Fetih el-Şam (eski adı el-Nusra Cephesi), Ensaruddin Cephesi, Ceyşu's-Sünne, Liva El-Hak ve Nureddin Zengi Hareketi grupları arasında bir birleşmeyle kuruluyor. Bu gruplar içerisinde en büyüğü Nusra oluyor. Bu nedenle HTŞ’nin bir önceki adının Nusra olduğunu söylemek mümkün oluyor. Bütün bu gruplar selefi cihad örgütleri olarak biliniyor ve tamamı da Suriye İç Savaşı'nda aktif olarak yer alıyor. Nusra da 2013 yılından beri İsrail ve ABD ile ortak çalışıyor. Çünkü HTŞ, Nusra, El Kaide gibi silahlı selefi cihatçı gruplar ve bunların destekçileri, bölgede İsrail'e dikensiz bir gül bahçesi sunmak amacındaki BOP için çalışıyor, bu maksatla ABD tarafından bir aparat olarak kullanılıyor, bu maksatla Arap Baharı isyanlarında ABD tarafından bir piyon olarak kullanılıyor. Wikileaks belgelerine göre halen ABD Başkanı Biden'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Jake Sullivan, 2012 yılında dönemin Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'a yazdığı e-postada şu cümleyi kullanıyor: "Suriye'de El Kaide bizim tarafımızda. Tüm gelişmeler bizim tasarladığımız şekilde ilerlemekte."
Yukarıda bahsettiğim bütün bu silahlı selefi cihatçı grupların tamamı Suriye İç Savaşında aktif rol alan terörist gruplar oluyor. Bu silahlı selefi cihatçı gruplara ‘’muhalif’’ sıfatını yakıştırmak terörizme çanak tutmak, terörizme hizmet etmek anlamına geliyor. (*)
Suriye’deki selefi grupların palazlandığı yer
İkinci olarak Suriye’deki selefi grupların palazlandığı yeri mercek altına almam gerekiyor. Ancak bu konuya biraz fazla yer ayırmam gerekiyor.
Astana Süreci ve Soçi Mutabakatı
30 Eylül 2015 tarihinde Suriye İç Savaşında Rusya’nın rejim lehine müdahale olmasıyla beraber Suriye Suriye ordusu Suriye kuzeyi hariç ülkede kontrolü sağlaması ile beraber iç savaşın tarafı cihatçı selefi örgütler İdlib bölgesine süpürülüyor. 2015 yılında İdlib’deki selefi cihatçı örgütler ile Suriye ordusu arasındaki gerginliği azaltmak maksadıyla 2017 yılında Astana'da Türkiye, İran ve Rusya ile bir anlaşmaya varıyor. Astana anlaşması kapsamında Türkiye ile Rusya arasında ise 17 Eylül 2017 tarihinde Soçi şehrinde bir mutabakat muhtırası imzalanıyor.
İmzalanan bu Soçi Mutabakat Muhtırasına kapsamında TSK tarafından 12 Ekim 2017'de ‘’İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’’ndeki ateşkes rejiminin takibi için gözlem noktaları oluşturmaya başlanıyor.
Gözlem noktaları
Bu gözlem noktaları Türkiye sınırını silahlı selefi cihatçı terörsitlerden korumak amacıyla değil, silahlı selefi cihatçı terör örgütleri ile Suriye ordusu arasında kuruluyor. Bu gözlem noktaları ile Türkiye İdlib'de silahlı cihatçı örgütlerin kontrolündeki sınır şeridinin silahlardan arındırılmasının denetlemesi planlanıyor. Yani Türkiye, hiç de üstüne vazife değilken İdlib'de silahlı selefi cihatçı örgütlerin silahtan arındırılması görevini üslenmiş oluyor.
Türkiye Suriye Ordusu ile İdlib’deki cihatçı örgütler arasındaki ateşkesin uygulanması için kuzeyden güneye doğru saptanan gerginliği azaltma şeridi boyunca 12 gözlem noktası kurmakla mükellef oluyor. Bu gözlem noktaları bahsettiğim gibi cihatçı teröristler ile Suriye Ordusunu birbirinden ayırıyor.
İdlib'de Türk Silahlı Kuvvetleri Gözlem Noktaları:
Ancak Soçi mutabakatının üzerinden iki yıldan fazla zaman geçmesine rağmen Ocak 2020 tarihine kadar Türkiye’nin söz verdiği gibi İdlib’deki ılımlı muhalifler ile silahlı cihatçı gruplar ayrıştırılmadığı gibi İdlib’deki silahlı cihatçı gruplar da silahsızlandırılamıyor ve bunlardan da HTŞ gittikçe İdlib’e hâkim olmaya başlıyor.
Suriye ordusu ileri harekâtını devam ettirerek nerdeyse İdlib'i çember içine alıyor. 2020 yılının başlarında Suriye ordusunun Rusya desteği ile düzenlediği operasyonlarda İdlib’in önemli bir bölümünü ele geçirmesiyle birlikte Türkiye’nin İdlib etrafına kurduğu 12 gözlem noktasının 7’si Suriye ordusunun kontrolündeki bölgenin tam ortasında kalıyor. Bu gözlem noktalarının hiçbirisinde Türkiye’nin hava sahası kontrolü bulunmuyor. Bu bölgelerdeki hava sahası kontrolü de Rusya’nın elinde bulunuyor.
Ve 03 Şubat 2020 tarihinde İdlib’te bu kontrol noktalarının birisinde, Suriye (Rusya demek daha uygun olur) topçu ateşiyle sekiz askerimiz şehit oluyor. Ardından 10 Şubat 2020 tarihinde yine İdlib’te bir başka kontrol noktasında Suriye (Rusya demek daha uygun olur) hava saldırısıyla hava sahası Türkiye’ye kapalı bölgede beş askerimiz daha şehit oluyor. Ve bunun da ardından 27 Şubat 2020 tarihinde yine İdlib’te bir başka kontrol noktasında, Suriye (Rusya demek daha uygun olur) hava saldırısıyla hava sahası Türkiye’ye kapalı bölgede (Türkiye’nin hava savunmasının olmadığı bölgede) 33 askerimiz daha şehit oluyor.
Sadece Şubat 2020 ayında Türkiye Kıbrıs Barış Harekâtından sonra bir başka ülke topraklarında ilk defa bir ay içerisinde elliye yakın şehit veriyor.
Hiç de üstümüze vazife değilken Soçi Mutabakatı ile Türkiye İdlib'deki cihatçı, selefi grupların garantörlüğünü ve korumasını üstleniyor. Bu maksatla da Suriye’de İdlib’in güneyi ve doğusunda Türkiye’nin kurduğu bu on iki adet olan ‘’Gözlem Noktaları’’ ülkemizi terörist sızmalarından korumak için teröristlerle sınırımız arasında değil de İdlib’in güney ve doğusunda, İdlib’deki teröristlerle Suriye Ordusu arasında kuruluyor.
Yani ülkemizin güneyinde Suriye sınırında sınırımıza dünyanın en azılı, en gaddar, en vahşi silahlı selefi cihatçı teröristleri yığılıyor. Ve biz, ülkemizi bu teröristlerden korumak için askerlerimizi teröristlerle sınırımız arasına konuşlandırmak, mevzilendirmek yerine, askerlerimizi, teröristlerle komşu ülkenin askerleri arasında yerleştiriyoruz, konuşlandırıyoruz!
Daha vahimi bu bölgenin hava sahasının kontrolü da Rusların elinde bulunuyor. Bu bölgede Türkiye Ruslardan izinsiz İHA bile uçuramıyor. Yani bu gözlem noktalarındaki askerî birlikler oralara hava desteği ve hava koruması olmadan gönderiliyor.
26 Ekim 2021 günü TBMM’nde onaylanan Irak ve Suriye tezkeresi aynı zamanda, TSK unsurlarının bu şartlarda, hava desteği ve hava koruması olmadan İdlib’deki bu radikal cihatçı terör örgütlerini Suriye ordusuna karşı iki yıl daha korumasını öngörüyor. Kaldı ki bu radikal cihatçı terörist gruplar Suriye’de iki askerimizi canlı canlı yakıyorlar. Kaldı ki bu radikal cihatçı terörist gruplar Suruç’ta 33 gencimizi katlediyorlar. Kaldı ki bu radikal cihatçı terörist gruplar Ankara’da Gar önünde 103 insanımız katlediyorlar. Kaldı ki bu radikal cihatçı terörist gruplar Ankara Kızılay’da, Ankara Merasim Sokak’ta, İstanbul Dolmabahçe’de, İstanbul Beyoğlu'nda, İstanbul Sultan Ahmet'te, Gaziantep’te, Hatay’da yüzlerce insanımızı bombalarla katlediyor.
İşte böylesi bir tezkereyi TBMM’nde onaylıyorlar. Nasıl olsa İdlib’de görev yapan askerler tezkereye onay verenlerin çocukları değil. Nasıl olsa hafızasız bir millet, sahipsiz bir memleket! Ve bu tezkere 03 Ekim 2023 tarihinde TBMM’nde bir kez daha onaylanıyor.
Türk gözlem noktalarını Batı nasıl yorumluyor
Eylül 2020 ayında Rusya İdlib civarında bulunan İŞİD artığı teröristlerin üzerine Rus hava kuvvetlerince saldırılarda bulunuyor. Bu saldırı üzerine İdlib güneyinde ve doğusunda tesis edilen bu gözlem noktaları o zamanki Batı basınınca Türkiye’nin İŞİD artığı teröristleri koruması şeklinde yorumlanıyor. Almanya’da yayınlanan girişte bahsettiğim İdlib’deki İŞİD artıklarına yapılan Rus hava saldırılarını da Alman basını ‘’Russische Wolken über dem türkisch-unterstützten Dschihadi-Paradies in Idlib’’ (İdlib'de Türk destekli cihat cenneti üzerinde Rus bulutları) (Linke Zeitung, 18.09.2020) şeklinde veriyor.
TSK Gözlem Noktalarının kaydırılması
Onlarca şehit verdikten sonra TSK birlikleri gözlem noktalarından kuzeye ve batıya doğru çekiliyor.
01 Ekim 2021 tarihinde Gözlem noktalarının durumu:
Çekilen birlikler, İdlib güneyinde ve doğusunda üs bölgeleri halinde konuşlandırılıyor. Türk birlikleri yeni yerlerinde radikal silahlı selefi cihatçı terörist grupları Suriye ordusuna karşı korumaya devam ediyor.
Yani Suriye'ye karşı ilk olarak 24 Ağuıstos 2016 tarihinde yapılan ‘’Fırat Kalkanı Operasyonu’’ bölgedeki İŞİD teröristlerini temizlemek maksadı ile yapılırken, gelinen noktada harekât, Mehmetciğin kanı ve canı pahasına bölgedeki İŞİD artıklarını korumaya dönüşüyor. Türkiye, bu tezkerelerle İdlib güneyinde İŞİD artıklarını korumaya devam ederken ABD’de YPG’yi korumaya ve kollamaya ve güçlendirmeye devam ediyor.
Günümüze gelecek olursak:
Rusya, Ukrayna’ya saldırıyor
Rusya, 24 Şubat 2022 tarihinde bütün Ukrayna’ya saldırıyor. Rusya, Ukrayna’nın Luhansk, Donetsk, Zaporijiya ve Herson bölgelerini ele geçirerek 30 Eylül 2022 tarihinde ilhak ettiğini açıklıyor. Bu ilhakla Rusya aslında Donetsk-Luhansk- Zaparojye- Herson hattına savunmaya çekiliyor. Ancak Rusya tam olarak bu bölgelerde de tutunamıyor. Ukrayna karşı taarruzu ile Rusya’nın işgal ettiği bölgelerinden bir kısmını geri alıyor. Ukrayna karşı taarruzu halen Rusya’nın işgal ettiği Herson bölgesine doğru devam ediyor. O günden bugüne Rusya - Ukrayna savaşı devam ediyor.
İsrail, Gazze’ye saldırıyor
HAMAS'ın 07 Ekim 2023 Cumartesi sabahı İsrail'e karşı ev yapımı uyduruk roketlerle başlattığı savaş, İsrail’in dev savaş makinesi tarafından orantısız bir mukabelesi ile bir katliama dönüşüyor. Şu ana kadar İsrail’in Gazze'yi bombalamasıyla 45 bine yakın Filistinliyi öldürüyor.
İsrail Lübnan’a saldırıyor
İsrail, 28 Eylül 2024 tarihinde Lübnan’a hava saldırısı düzenliyor. İsrail, 30 Eylül 2024 tarihinde ise Lübnan’a kara harekâtını başlatıyor.
İsrail Lübnan’da ateşkes ilan ediyor
İsrail, Lübnan ile 27 Kasım 2024 günü sabah saatlerinde iki ay süreyle ateşkes anlaşmasına varıyor. Netanyahu, ateşkesi kabul etmek için üç temel sebeplerinin olduğunu söylüyor. Netanyahu, bu üç temel neden olarak; “İran tehdidine odaklanmak, İsrail ordusunu yenilemek, techizat takviyesi yapmak ve Hamas’ı izole etmek” olduğunu öne sürüyor.
20 Ocak 2025 tarihinde ABD Başkanı Trump oluyor
05 Kasım 2024 tarihinde yapılan ABD başkanlık seçimlerini Trump kazanıyor. ABD'de başkanlık yarışından Trump lehine çekilen Robert Kennedy Jr., 06 Kasım 2024 tarihinde yaptığı açıklamada, Donald Trump'ın ABD askerlerini Suriye'nin kuzeyinden çekmek istediğini belirtiyor.
HTŞ, Halep’e saldırıyor
İşte tam da bu zamanda, Lübnan - İsrail ateşkes anlaşmasının hemen ardından HTŞ, Türkiye'nin kurduğu, organize ettiği ve desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) ile beraber İdlib çatışmasızlık bölgesinden harekete geçerek Halep’e saldırıyor. Ancak Suriye rejiminin, Suriye İç Savaşı başladığı zamanki zayıflığından çıktığı, güçlerini toparladığı, bölgesine hakim olduğu ve HTŞ'nin bu saldırısını Rusya'nın da desteği ile piskürtecek gücü olduğu değerlendiriliyor.
HTŞ’nin Halep’e saldırı nedenleri
HTŞ’nin Halep’e saldırısını öncelikle HTŞ’nin Suriye rejimine (Esad’a) karşı bir saldırı olarak yorumlamak gerekiyor. Bu saldırının nedeni olarak da yukarıda saydığım bütün olayların katkısını saymak gerekiyor.
Dolayısıyla HTŞ’nin Halep’e saldırısı nedenleri olarak şu değerlendirmeleri yapmak mümkün oluyor:
1. HTŞ’nin Halep’e saldırısı İsrail-Lübnan ateşkesiyle birlikte başlıyor. HTŞ, bu saldırı ile Suriye’nin dikkatini Halep’e çekerek, iki aylık İsrail – Lübnan ateşkesi süresince İsrail’i Suriye tehdidinden uzak tutmayı ve İsrail’in müteakip saldırıları için daha iyi hazırlık yapmasına fırsat vermeyi amaçladığı. Bu şekilde Netenyahu’nun ateşkes amaçlarından olan ‘’İsrail ordusunu yenilemek, techizat takviyesi yapmak’’ maksatlarının gerçekleşeceği,
2. Halep Havaalanı, İran’ın Suriye’ye yaptığı askeri yardımların ulaştığı üslerden birisi oluyor. HTŞ, Halep havaalanını ele geçirerek; İran’ın bu askeri yardımlarına ve İran’dan gelen lojistik desteğin Lübnan’daki Hizbullah güçlerine ulaşmasına engel olacağı ve bu şekilde Netenyahu’nun ateşkes amaçlarından olan ‘’İran tehdidine odaklanmak’’ ve ‘’Hamasa’ı tecrit etmek’’, ''Lübnan Hizbullahının lojistik desteğini kesmek'' maksatlarının gerçekleşeceği,
3. HTŞ’nin Halep saldırısı Astana Sürecinin ve Soçi Mutabakatının sona ermesi anlamına geliyor. Trump’ın Suriye’den askerlerini çekmesiyle bölgeye İran ve Rusya’nın girmemesi için Türkiye, İran ve Rusya’nın arasını bozmak maksadını taşıdığı,
4. Ukrayna Savaşı nedeniyle Rusya’nın Suriye’ye yeterince odaklanamayacağı, İran’ın da kendi sorunları nedeniyle Suriye’ye yeterince yardım yapamayacağı, HTŞ’nin bu Halep saldırısı ile Suriye, İran ve Rusya dayanışmasını zayıflatmayı amaçladığı,
5. HTŞ’nin İdlib’de Türkiye’nin koruması altında palazlandığı düşünüldüğünde HTŞ’nin Halep’e bu saldırısı ile Türkiye – Suriye yakınlaşmasını engellemeyi amaçladığı,
6. HTŞ ve İsrail’in ortak düşmanı Suriye rejimi ve Suriye’nin Devlet Başkanı Esad olduğuna göre, HTŞ’nin bu saldırısının İsrail’in Filistin savaşında İsrail tarafından Suriye’ye bir cephe olarak açıldığı,
7. HTŞ, bu saldırı ile Suriye’nin dikkatini Halep’e çekerek, Trump’ın askerlerini Suriye’den çekmesiyle desteksiz kalacak Suriye Demokratik Güçleri (SDG) çatısı altında bulunan ve SDG'ye hakim konumdaki Halk Koruma Birlikleri'ne (YPG) destek vermeyi amaçladığı,
8. HTŞ’nin Halep’e bu saldırısının, Türkiye, ABD ve İsrail’i; Rusya, İran, Suriye ve Filistin karşısında konuşlandırdığı,
9. HTŞ’nin Halep’e bu saldırısının, amacı, bölgede İsrail'e dikensiz gül bahçesi sunmak olan BOP'nin yarım kalan bir ayağını (Suriye'yi parçalamak) tamamlamayı amaçladığı,
10. HTŞ'nin, Lübnan güneyine inerek İsrail ile savaşma imkânı varken, bu imkânı bırakıp İsrail'in hedefi Suriye'ye saldırması aslında HTŞ'nin ABD'nin ve İsrail'in maşası ve işbirlikçisi olduğunu gösterdiği...
Sonuç
Sadece kitap okumuyoruz. Uluslararası güç mücadelesini, futbolu, siyaseti, ekonomiyi, bölgemizi, Ortadoğu'yu, savaşları da okuyamıyoruz! Türkiye'nin bekâsı için Suriye'nin ve HTŞ’nin Halep'e saldırısının doğru okunması gerekiyor.
HTŞ’nin Halep’e olan bu saldırısı bana Malatyalı Fahri Kayahan'ın günümüzde artık kimseciklerin bilmediği güzel bir türküsünü hatırlatıyor: ''Yolum Düştü Suriye'ye Halep’e’’. Bu türküyü Malatyalı Fahri Kayahan'ın kendi sesinden vermeden geçemedim. Bu türküde, bir vakitler Adana kadar, Antep kadar, Maraş kadar Türk olan Halep'e öyle bir ''Halep'' deyişi vardır ki Malatyalı Fahri'nin? Malatyalı Fahri Kayahan, bu feryâdı, bu figânı ile aslında Türkiye’yi uyarıyor. İşte o zaman kalbiniz, kafesine hapsedilmiş yabani kuşlar gibi çırpın çırpın çırpınıyor!
Osman AYDOĞAN
Malatyalı Fahri Kayahan, ''Yolum Düştü Suriye'ye Halep’e’’
https://www.youtube.com/watch?v=auGtc6e7Nb8
(*) Suriye İç Savaşında aktif rol alan bu silahlı selefi cihatçı terörist gruplarına ‘’muhalif’’ demek çok sorunlu bir terminoloji oluyor. Birincisi: Bu silahlı selefi cihatçı terörist gruplarına siz ‘’muhalif’’ derseniz, başkası da PKK’ya ‘’muhalif’’ derse ne diyeceğiniz? İkincisi: Siz, gerçek teröristleri ‘’muhalif’’ diye tanımlarsanız, o zaman da gerçek muhalifleri de terörize etmiş olursunuz. Zaten yazılarımda çok sık kullanıyorum ya; ‘’her şey tanımla başlar, araçlarla devam eder’’ diye! El Kaide ve İŞİD artığı silahlı selefi cihatçı terörist gruplarına ‘’muhalif’’ demek nerede görülmüş?