Ben severim omuzlarımı bir gün, sırmaları, apoletleri olmasa da
31 Ocak 2025
20. yüzyılın en büyük İspanyol şairi, çağdaş İspanyol şiirinin en önemli temsilcisi olan şair, yazar, piyanist, ressam ve besteci yani sanatçı tanımının tam karşılığı olan Federico Garca Lorca, 5 Haziran 1898'de doğuyor. Eşi az bulunur bir söz ustası olarak nitelendiriliyor. İspanya'nın ince ruhlu Çingene şairi olarak biliniyor.
‘’Kanlı düğün’’, ‘’Yerma’’ ve ‘’Bernarda Aalbanın evi’’ üçlemesini, "Kızkurusu Gül Hanım", "Don Cristobita ile Dona Rosita", "Eskicinin tazesi" ve "Don Perlimplin ile Belisa" adlı oyunları yazıyor.
‘’Kanlı düğün’’ adlı eserinde yıllardan beri birlikte yaşayan insanların benzer biçimlerde toplumsal kalıplar içine sokularak mutsuzlaştırılmaları, ötekileştirilmeleri, kışkırtılmaları sonucu karşı karşıya getirilerek birbirleri yok ettikleri gerçeğini ortaya koyuyor.
İspanya iç savaşı
1936-1939 yılları arasında İspanyol iç savaşı yaşanıyor. İç savaş General Franco’nun liderliğindeki "Milliyetçi Cephe" ile Cumhuriyetçilerin oluşturduğu ‘’Halk Cephesi’’ arasında yaşanıyor. İç savaşı Franco kazanıyor ve iç savaşın ardından Franco diktatörlüğü ilan ediyor. Ve Franco rejimi 15 yıl sürüyor.
İşte 1936-1939 yılları arasında yaşanan bu üç yılda yaklaşık 500 bin kişi ölüyor. Savaş döneminde ve sonrasında halk cephesi ile hesaplaşan Franco rejiminin ilk 15 yılında kaybolan kişilerin sayısı ise yaklaşık 120 bini buluyor.
İşte Federico Garca Lorca da bu 120 bin kişiden birisi oluyor.
Federico Garca Lorca’nın katli
Franco’nun askerleri cumhuriyetçilerin iktidarını yıkmak için Madrid'e doğru yürüdüklerinde, direnenlerin en başında Lorca ve arkadaşları yer alıyor. Federico Garca Lorca, "İspanyol Muhafız Baladı"nı yazdıktan sonra gözaltına alınıyor. Göz altına alınmasına sebep olan "İspanyol Muhafız Baladı" adlı şiirden bir bölümde şu dizelere yer alıyor:
‘’Karadır atları, kapkara
nalları da kapkara demir.
Pelerinlerinde parıldar
mürekkep ve mum lekeleri
ağlamak nerede onlar nerede
hepsinin de kurşundan beyni
yoldan ağrı çıkageldiler
gönülleri cilalı deri.
O çılgınlar, o gececiler
boğarlar geçtikleri yeri
zamk karası bir sessizliğe
ve bir dehşete kum incesi…’’
16 Ağustos 1936 gününün sabahı, Granada'nın sosyalist belediye başkanı, 29 kişi ile birlikte kurşuna diziliyor. Franco’nun adamları aynı günün akşamı da Lorca'yı alıp götürüyor. Lorca ile birlikte 35 kişi daha vardır ve hepsi de Sierra yakınındaki Viznar'a getiriliyor. Viznar tutuklu barakalarıyla dolu bulunuyor.
Üç gün ağır işkencelerden geçirildikten sonra Lorca, 19 Ağustos 1936 tarihinde hücresinden alınarak Fuente yolu üzerindeki Aalfacar'a götürülüyor. Granada’nın on mil uzağında faşistler tarafından orada kurşuna diziliyor. Oysa öldürülmeden önce bir dostuna “kimse şairleri vurmaz, ben de bir şairim” diyor. Zaten Lorca’nın öldürülmesinden önce de İspanya'da aydın, yazar hiçbir kimse, Lorca’nın katledileceğine inanmıyor.
19 Ağustos 1936'da İspanya iç savaşında faşistlerce öldürülmeden önce okuduğu son şiiri:
‘’Özgür olmayan insan nedir?
söyle bana, mariana.
söyle seni nasıl sevebilirim
özgür olmazsam?
sana kalbimi nasıl açabilirim
bu yürek benim değilse?’’
Lorca’nın katli, Granada’nın kuzeyinde yer alan Viznar ve Alfacar köyleri arasındaki çam ağaçlarıyla kaplı tepenin karşısında bulunan bir zeytin ağacının önünde gerçekleşiyor. Bu nokta, Lorca’nın ve onunla birlikte infaz edilen "Halk Cephesi" sempatizanı iki genç, boğa güreşçisi ve bir öğretmenin cesetlerinin gömülü olduğu yer olarak kabul ediliyor. Bu zeytin ağacının altı, onun gayri resmî mezar yeri olarak kabul ediliyor. O zeytin ağacı "Lorca Parkı" haline getiriliyor. Ancak Lorca’nın kesin olarak mezar yeri bilinmiyor.
Lorca için tutulan ölüm tutanağında şu satırlar yazılıyor: "Savaşın doğurduğu yaralar yüzünden ölmüş olup, cesedi yirmi Ağustos'ta Viznar - Alfacar yolu üzerinde bulunmuştur." Lorca’nın katlinden sonraki elli yıl Franco ve adamları ''hayır yalan biz yapmadık başkaları yaptı'' diye arkasından ağlıyorlar.
Federico Garca Lorca’nın ardından
İspanyol Şair Aantonio Machado, Lorca’nın katledilişini şöyle anlatıyor:
“Tüfekler arasında yürürken görüldü o,
uzun bir sokaktan
çıktı soğuk kıra
gün doğarken daha
şafakta, yıldızların altında
öldürdüler Federico’yu.
Cellatların mangası
bakamıyordu yüzüne
kapadılar hepsi gözlerini.
Dua ettiler: tanrı bile kurtarmayacak seni!
düşüp öldü Federico
-alnında kan, kurşun bağırsaklarında-
cinayet Gırnata’da işlendi
biliyorsunuz, -zavallı Gırnata’da!- onun Gırnata’sında!”
Lorca’nın ölümünü takiben Lorca’nın eserleri de kendisi gibi ortadan kaldırılıyor. Franco rejimi, yazarın tüm eserleri için 1953 yılına kadar sürecek İspanya genelinde geçerli bir yasak uyguluyor. Lorca’nın hayatı ve ölümü hakkında konuşmak ise ancak Franco’nun 1975 yılındaki ölümünden sonra mümkün oluyor.
İspanya'da sosyalist hükümetin hazırladığı ve 2007 yılında parlamentoda kabul edilen "Tarihi Bellek" yasası gereği, İspanya iç savaşı ve Franco döneminin kayıplarının bulundukları yerlerin tespit edilip, ortaya çıkarılmaları öngörülüyor. Bu yasayla bağlantılı olarak bazı sivil toplum örgütlerinin girişimiyle, aile sıcak bakmasa da Lorca'nın kalıntıları aranmaya başlanıyor. Arkeolog ve uzmanların sürdürdüğü 51 günlük çalışmadan bir sonuç alınamıyor.
Pablo Neruda, Lorca’nın en yakın arkadaşı oluyor. Pablo Neruda, Lorca’nın katlinden sonra şunları söylüyor: "Bir gitar kadar neşeli ve hüzünlü, bir çocuk kadar berrak ve derindi. Birileri yılmadan, ülkenin her köşesini adım adım dolaşarak, bir kurban, sembolik bir kurban bulmak için inceden inceye araştırsaydı, İspanya’nın özünü, tez canlılığını ve derinliğini temsil eden Lorca’dan başkasını bulamayacaktı." Zaten, bu neşesinden dolayı "öldüğüm zaman gitarla gömün beni" diyor Lorca.
Madrid’de bir heykeli bulunuyor Lorca’nın, elinde de küçük bir kuş bulunuyor bu heykelin. Bu kuş, Lorca’nın genç yaşta darp edilerek öldürüldüğü anlatıyor.
Lorca, bir gazeteciye verdiği demeçte şunları söylüyor: ‘’Bütün insanların kardeşiyim; sırf gözleri bağlı olarak yurdunu sevdiği için kendini soyut, milliyetçi bir ideal uğruna feda eden kişiden nefret ederim. İyi bir Çinli bana kötü bir İspanyol’dan daha yakındır.’’
Bir başka gazetecinin Lorca'ya sorduğu "baş karakterleriniz neden çoğunlukla hep kadın?" sorusuna da şöyle cevap veriyor: "Bu kasıtlı bir seçim değil... Çünkü kadınlar daha tutkulu, daha insanidir ve daha az mantık oyunları yaparlar."
Bir başka demecinde de şunları söylüyor Lorca: “Ben her zaman yoksulların yanındayım, olmaya da devam edeceğim. Ben her zaman hiçbir şeyi olmayanların yanındaydım, olmaya da devam edeceğim. hiç’ler, engellenilen huzura kavuşana dek.”
Kendi sözleriyle "hep yoksulun yanında olan" Lorca, vatansever ozanların, yazarların, müzisyenlerin elde silah Franco faşizmine karşı savaştığı bir süreçte, elini eteğini her şeyden çekip köyüne dönmesine rağmen, hep halktan yana olmasıyla, faşizmin karşısında yer almasıyla ve aydın kimliğiyle, hem tarihte, hem de halkının yüreğinde hak ettiği yeri alıyor.
Federico Garca Lorca’ya yazılan şiirler
Lorca’nın katledilişinin ardından çok şiirler yazılıyor. Hiçbir şair için ölümünden sonra bu kadar mısra yazılmıyor.
Ahmed Arif, ‘’Karanfil Sokağı’’ adlı şiirinde Lorca’dan bahsediyor:
‘’Şarkılar bilirim çığ tutmuş
Resimler, heykeller, destanlar
Usta ellerin yapısı
Kolsuz, yarı çıplak Venüs
Trans-nonain sokağı
Garcia Lorca'nın mezarı,
Ve gözbebekleri Pierre Curie'nin
Kar altındadır.’’
Federico Garca Lorca’nın ölüm haberinden sonra Turgut Uyar da Lorca için şiir yazıyor: ''Federico Garcia Lorca İçin Üç Şiir''
Federico Garcia Lorca İçin Üç Şiir
Sessiz Akan Sulara Gazel
Ah işte herşey orda...
Ben severim omuzlarımı birgün
Sırmaları, apoletleri olmasa da.
Ben severim omuzlarımı birgün
Göçen bir maden direğinin altında
Su akar kendir tarlalarından
Ah her şeyim ...
Ben severim omuzlarımı birgün
Savaşta bir başka omuzun yanıbaşında
Yatakta bir ince omuzun yanıbaşında
Yol uzun, hava sıcak
Kırbaçlarım atımı varırım Kurtuba'ya...
İndiğini görürsem birgün sığırcıkların
ve sürüler halinde, ovaya
İnsanların dünyayı bölüştüklerini hatırlarım
Bir daha ...
Sevişirim ölürüm, savaşırım ölürüm
Doldururum çantama kara ekmek ve peynir
Varırım Kurtuba'ya...
Saat Beşte
Akşamleyin
Ah ellerim ve kalbim
Herşey orada kaldı.
Keçeler keçeler ve portakallar
Kireç döktüler yere. Kara gözlüm, kalbim,
Halkımın fakir akşamlarıdır, biliyorum
Kanlı bir mendil diye bağlanan gözlerime
Kireç döktüler yere,
Bir duvarın dibinde
Bir deppoy'un önünde
Kiraz ağaçlarına ve sığırcıklara karşı
...............
Bir halkın gösterişsiz, sessiz cömertliğinde
Ölüm nasıl söylenirse öyle
İspanyol dilinde
ve her dilde ...
Obra
Completas
Artık kat'iyen biliyoruz;
Halk adına dökülen kan
Sapı güldalı güzelliğinde bir bıçaktır.
Dişlerin arasında ...
İspanya' da
ve her yerde ...
Turgut Uyar, şiirinde ‘’Ben severim omuzlarımı birgün, sırmaları, apoletleri olmasa da’’ diyor. Attila İlhan da, ‘’Liman’’ adlı şiirinin ikinci dizesinin sonunda şöyle diyordu: ‘’Yere tükürdüm, yere neden tükürdüğümü öğrenemeyeceksiniz.’’
Ben severim o omuzları birgün değil her gün, sırmaları, apoletleri olmasa da. Yere tükürdüm ama yere neden tükürdüğümü öğrenemeyeceksiniz!
Osman AYDOĞAN
Lorca’nın ‘’Atlının Türküsü’’ adlı şiirini Zülfü Livaneli besteliyor. Videonun başında Lorca için çekilen filmin Lorca'nın işkencehaneden alınarak infaz yerine götürülüşü ve infaz sahneleri yer alıyor;
https://www.youtube.com/watch?v=tXoWKV-WFeU
Atlının Türküsü
Atlının Türküsü
Kurtuba
Uzakta tek başına
Ay kocaman at kara
Torbamda zeytin kara
Bilirim de yolları
Varamam Kurtuba'ya
Ovadan geçtim yel geçtim
Ay kırmızı at kara
Ölüm gözler yolumu
Kurtuba surlarında
Yola baktım ama yol uzun
Canım atım yaman atım
Etme eyleme ölüm
Varmadan Kurtuba'ya
Kurtuba
Uzakta tek başına