Frédéric Bastiat
23 Mart 2025
Frédéric Bastiat, 1801 yılında Fransa’da doğuyor, 1850 yılında genç yaşta veremden ölüyor. Frédéric Bastiat, Fransız klasik liberal kuramcı, politik ekonomist, Fransa Meclisi üyesi, siyasi iktisatçı, gazeteci, devlet adamı ve entelektüel bir düşünür olarak tanınıyor. Babası, Pierre Bastiat, bir tacir olarak İspanya ile ticaret yapıyor. 1846'da Paris'e taşınıyor ve İngiliz reformistlerini izleyerek ülke çapında bir serbest ticaret derneği kuruyor. Bir serbest ticaret gazetesi olan Le Libre Echange gazetesini çıkarıyor. Bastiat, eserlerini hayatının son 6 yılı gibi çok kısa bir sürede veriyor.
Frédéric Bastiat’ın düşünceleri
Frédéric Bastiat, Klasik liberalizme önemli bir teorik katkıda bulunuyor. Bireysel özgürlüğün, doğal hakların, sınırlandırılmış devletin ve serbest ticaretin en önemli ve en özgün savunucularından birisi oluyor. Bastiat'a göre devletin yegâne görevi; bireyin hayatı, özgürlüğü ve mülkünü korumak olması gerekiyor. Bu sebeple Frédéric Bastiat, devletin bireyler üzerindeki kontrolünü arttıran sosyalist politikalara karşı bir düşünce sergiliyor çünkü ona göre sosyalist kanunlar devletin korumakla yükümlü olduğu ilkeleri çiğnemesine neden olarak çelişki yaratıyor. Frédéric Bastiat’a göre; “korumacılık, sosyalizm ve komünizm yasal soygunun çeşitleridir.”
Bu özelliklerine rağmen Frédéric Bastiat insanlar tarafından pek tanınmıyor, tanıyanlar da kendisini pek dillendirmiyor.
Klasik iktisadın ve Adam Smith iktisadının bir savunucusu olarak, görüşleri serbest piyasayı destekliyor ve Liberteryenizm düşünce ve Avusturya okulu için temel bir dayanak noktası oluşturuyor.
Frédéric Bastiat, şu sözüyle demokrat doktrini de eleştiriyor: “Kanun koyucu, seçilmeden önce yere göğe sığdıramadığı halk tarafından bir kere seçilmeye görsün, nutuklarındaki ton derhal değişir. Bundan böyle kendisi mutlak hâkim, halk ise edilgen, miskin ve şuursuzdur.” Bastiat’a göre; seçim döneminden sonra despotizm hüküm sürüyor.
Frédéric Bastiat’ın bazı sözleri:
“En acil gereklilik devletin öğretmenlik yapması değil, eğitime izin vermesidir. Bütün tekeller tiksindiricidir ama en kötüsü eğitimin tekelleşmesidir.”
“Sevgili halkım, sizler devlet tarafından soyuluyorsunuz. Bu şekilde ifade etmek kaba olabilir, fakat en azından yeterince açıktır.”
“Hayat, hürriyet ve mülkiyet, insanlar kanunlar yaptığı için var olmamışlardır. Aksine, hayat, hürriyet ve mülkiyet daha önceden var olmuşlardır; bunlar insanların kanunlar yapmasına neden olmuştur.”
“Sayın demokratlarımıza göre halkın şaşmaz içgüdüsel bir zekâsı vardır, en ince algılama yeteneği ile donatılmıştır. Toplum iradesi daima haklıdır; genel irade hata yapmaz.”
Hukuk
Frédéric Bastiat, ekonomist olmasına rağmen liberalizme asıl katkısı ‘’La Loi’’ (The Law) (Hukuk) (Liberus Yay. 2021) eseri ile oluyor. Frédéric Bastiat’in ‘’Hukuk’’ adlı eseri liberal iktisatçıların başucu kaynaklarından birisi haline geliyor. Frédéric Bastiat, bu eserinde en çok, hukukun başkalarının mülkünü "yağmalamak" yerine özel mülkiyet gibi hakları koruması gerektiğini savunuyor. Frédéric Bastiat, bu eserinde hukuku; ‘’hukuk, bireyin meşru haklarının kollektif organizasyonudur" diye tanımlıyor. Frédéric Bastiat, bu eserinde yasayı, ‘’adalet’’ olarak tanımlıyor: ‘’Yasa, adalettir.’’
Frédéric Bastiat, bu eserinde; tüm totaliter ve baskıcı rejimler tarafından yozlaştırılan hukuku, hukukun siyasi amaçlara alet olmasını, kanunların, soygunları yasal hale getirdiğini, devlet okullarının, asgari ücretin, faizsiz kredinin, yoksullara yardımın, gümrük vergilerinin yasal yağmanın bir aracı hali haline geldiğini, serbest piyasa ekonomisinin, bireysel hak ve özgürlükler ile anayasal hukukun önemini örnekleriyle anlatıyor. Frédéric Bastiat, bu eserinde "yasal yağma" kavramını açıklıyor. Frédéric Bastiat, bu kitapta vergilerin hırsızlık olduğunu ve hukuku sağlaması gereken devletin, vergi alarak hukuksuzluğun kaynağı haline geldiğini iddia ediyor. Frédéric Bastiat’a göre göre tek suç hırsızlıktır. Zira cinayet bile birinin canını çalmak anlamına geliyor.
Frédéric Bastiat, ‘’Hukuk’’ adlı eserinde şu görüşlere yer veriyor:
"Bir toplum ahlak ve hukuk içinde olmadığı zaman, vatandaşlar kendilerini bir çıkmaz içinde bulurlar. İnsanlar ya ahlaki değer yargılarını veya hukuka olan saygılarını yitirirler."
''Herkes devletten geçinmek ister fakat unuturlar ki devlet herkesten geçinmektedir.''
‘’Toplumsal sorunun çözümü özgürlüktedir.’’
"Hukuk birilerinden alıp başkalarına verdiği zaman adaleti, eşitliği sağlamış olmaz, aksine yasal gaspın aracı haline gelmiş olur."
"Hukukun amacı, adaletin hükmetmesini sağlamaktan ziyade adaletsizliğin hükmetmesini engellemektir."
"Yağma, bir toplumdaki bir grup insan için bir yaşam biçimi haline geldiğinde, zamanla kendileri için onu yetkilendiren bir hukuk sistemi ve onu yücelten bir ahlaki kod yaratırlar."
" ‘Aramızda hiç parası olmayan insanlar var’ deyip hemen hukuka yönelirsiniz. Oysa hukuk herkese memesinden süt veren sağmal bir inek değildir. Süt veren damarları besleyen toplumun kendisidir. Toplumda, hangi grup ve sınıftan olursa olsun hiçbir vatandaş, kendisine zorla dayatılmadıkça başkalarının çıkarı için devlet hazinesine para aktarmak istemez. Herkes, ancak, devletin hazinesine koyduğu kadar çekmek istediği takdirde, hukukun kimseyi dolandırmadığı iddia edilebilir. Ancak böyle bir uygulama hiç parası olmayana katkıda bulunmayacağı için gelir adaletini sağlama amacı gütmez. Hukuk, ancak bazılarından alıp başkalarına verdiği takdirde gelir eşitliği sağlayan bir araç haline getirilir ki bu haliyle o, artık bir yasal soygun cihazına dönüşmüştür. Bu tespiti aklımızdan çıkarmadığımız sürece koruyucu gümrük, sübvansiyon, kâr güvencesi, refah ve yoksullara yardım programları, kamu eğitimi, artan oranlı vergiler, faizsiz krediler gibi kamu girişimlerinin birer organize edilmiş adaletsizlik yani yasal soygun türleri olduğunu anlamakta gecikmeyiz.’’
Hukukun yozlaşması
Frédéric Bastiat, bu eserinde hukukun yozlaşmasına özel bir önem verir ve hukukun yozlaşması konusunda şu tespiti yapar:
“Hukukun yozlaşmasıyla birlikte, devletin güvenlik fonksiyonu da bozulma sürecine girmiştir. Hukuk, kendi asli amacının tam aksi bir istikamete yöneltilerek her türlü hırs ve açgözlülüğün silahı haline dönüştürülmüştür. Sonunda, suçu denetim altına alarak azaltması beklenen hukukun kendisi, cezalandırılması gereken kötülüklerin kaynağı haline gelmiştir.”
Sonuç
Frederic Bastiat’ın “Hukuk” adlı eserinde yer alan bu tespiti, 21. yüzyılın Türkiye’sinde, Balyoz ve Ergenekon davalarıyla hukukun dışına, siyasetin içine düşmüş, yasaları ve anayasayı tanımayan yürütme erkinin emrine girmiş yargı erkinin bir vahim halini anlatıyor. Zira siyasallaşmış, yozlaşmış, iktidarın hırslarına payanda edilmiş bir yargı erkinin kaygı verici bu hali, öncelikle, devletin başta güvenlik ve adalet olmak üzere, tüm fonksiyonlarını yok ediyor ve Türkiye’nin önünde gerçek bir bekâ sorunu olarak duruyor. Çünkü ''hukuk güvenliği'' olmayan bir ülkeyi hiçbir güç bir arada tutamıyor.
Ben gevezelik ettim (zaten hep öyleyimdir) ama hepimizden daha fazla inançlı olduklarını iddia edenlere, anlayacakları dilden şu Hadis-i Şerif’i hatırlatmam gerekiyor: ‘’Ümmetimden iki sınıf ilmi ile amel ederse, insanlar kurtulurlar: Âlimler ve hâkimler. Eğer bu iki sınıf bozulursa, bütün halk bozulur ve ortalığı fesad kaplar.”
Âhir zaman içerisindeyiz zaten. Etrafta ne âlim kaldı ne de hâkim. Bozuldu hepsi. Etrafta bozulmayan ne âlim ne de hâkim kaldığı ve ortalığı fesad kapladığı içindir ki zaten; elin gâvuru ''Berlin'de hâkimler var'' diye yarınına güven duyup huzur içerisinde uyurken biz de insanlar ''Allah hâkime düşürmesin'' diye dua edip geceyi uykusuz geçirip yarınlardan endişe ediyor. Ve muhtemel olarak da sebep olanlara ''zulmün artsın da tez zeval bulasın'' diye beddua ediyor.
Bu hazin durumu vatanı ve milleti için kaygı duyanlara hatırlatmak da bana kalıyor.
Osman AYDOĞAN