
Bir mektup!
28 Kasım 2012
Ya Habibi,
Çok uzun zaman olmuştur sana yazmayalı...
Hani köprüde durursun da altında azgın sular akıp gider de gözlerin kararır ya... Hani işlek bir otoyol kenarında durursun da araçlar hızla akıp gider de sayamazsın ya... Hani sağnak bir yağmur yağar da damlalarını tutamazsın ya... İşte aynen böyle ya Habibi, memleketimizdeki mevzular öyle bir mebzullar, öyle bir mebzullar ki; ne tutabilirem ne de sayabilirem ancak gözlerim kararır...
Be sefer de dedim ki kendime hem ne gözüm kararsın ne de Habibi'ye memleket mevzularını anlatıp da içi kararsın...
Öylesine mebzul ki mevzuular; harici siyasetten dâhili siyasete, iktisattan ziraata ve ticarete say say bitmez...
Ancak öyle möhüm bir mevzuu var ki ya Habibi, arz etmeden bu yazıyı nihayete erdiremem.
Dünya alem bilir ki ya Habibi, dedelerimiz, atalarımız, ceddimiz, ecdadımız tarihte iki yüzyıl süren Haçlı Seferlerine karşı göğsünü siper etmiş ve İslam’ı bu Haçlı Ordularına karşı korumuştur.
Ancak, günümüzde, 21'inci yüzyılda Afganistan'a, Irak'a, Libya'ya ve şimdi de Suriye'ye karşı yapılan Haçlı Seferinin eşbaşkanı olarak Haçlı Ordularına en büyük desteği ve himayeyi biz sağlamaktayız ya Habibi...
İmdi bu vaziyet; ceddimize, ecdadımıza, atalarımıza yakışır mı ya Habibi?
Huzur-u mahşerde sual edilirsek bizler, Yüce Rabbimize ne diyeceğiz ya Habibi?
Ancak Habibi, son mevzuu üzerinde fikir beyan edecek olursam;
Habibi, malumdur ki, 1923 ile 1938 arasındaki asrı saadet zamanı hariç olmak üzere, 1938'den sonrası için diyebilirim ki, ülkem usul usul, azar azar, yavaş yavaş, dönüşüm geçire geçire aslına rücu etmededir.
Yine malumdur ki ya Habibi, bu mekân Şark-ıl Avsat'dır ve bu diyar Firavunların, Nemrutların, Şahların, Padişahların ve Sultanların diyarıdır... Bu diyarda Firavunlar, Nemrutlar, Şahlar, Padişahlar ve Sultanlar aynı zamanda emirdiler, amirdiler, halifeydiler, serdar-ı asker idiler...
Sadece merak ettiğim ve de bilmediğim şu ki ya Habibi, memleketimizin, bu ''muhteşem'' dönüşümü sonucunda neye sahip olacağımızdır. Dönüşüm sonucu artık bir muhteşem Sultanımız mı olur, bi muhteşem Padişahımız mı olur, bi ihtişamlı Şahımız mı olur, bir ceberut Nemrut’umuz mu olur, yoksam yoksam bir Müslüman Firavunumuz mu olur şimdilik bilmiyirem...
Ancak ahali, TV denen beyaz camın karşısında dizi dedikleri top ve et suretleri ile vecd halinde başka hiçbir şey tefekkür etmeden temaşa etmedeler... Ceridelerde ve mecmualarda da mebzul miktarda bulunan top ve et suretlerine de baygın baygın bakmadalar...
Yine sadece merak ettiğim ve de bilmediğim yine şu ki ya Habibi, memleketimizin bu ''muhteşem'' dönüşümü sonucunda ''nasıl bir insana sahip olacağımız''dır. Korkarım ki ya Habibi benim saf ahalim hayranı olduğu ''inek Şaban'' tipinden meftun olduğu ''Recep İvedik'' profiline doğru doludizgin gitmededir...
Yüce Rabbim, büyük Allah'ım sonumuzu hayreylesin ya Habibi...
Camilerimizin artması, buna mukabil Müslümanlığımızın azalması pek bi hayra alamet değildir ya Habibi...
Seni Cenab-ı Hakk'ın lütuf ve himayesine tevdi ediyorum ya Habibi... Yüce Rabbim diyarı gurbette seni korusun ve sana yardımcı olsun.
Osman AYDOĞAN
(Mektup gerçek olup tarafımdan zamanında yurt dışındaki arkadaşıma ulaştırılmıştır)