• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi27
Bugün Toplam627
Toplam Ziyaret3154135

Mehmet Rauf ve ‘’Eylül’’


Mehmet Rauf ve ‘’Eylül’’

01 Eylül 2016

Her yıl Eylül gelince aklıma Selim İleri’nin ‘’Aşk Vurgunu Bir Yazar’’ diye tanımladığı bir yazar, Servet-i Fünûn yazarı, ‘’Siyah İnciler’’in, artık kimseciklerin pek bilmediği ‘’Ferdâ-yı Garam’’ ve ‘’Kimsesizliklerim’’in yazarı Mehmet Rauf gelir. Ve Mehmet Rauf her aklıma geldiğinde de yine aklıma onun o muhteşem eseri ‘’Eylül’’ gelir.

Mehmet Rauf

Mehmet Rauf 1875’de İstanbul’da doğar. Bahriye Mektebini (Deniz Harp Okulu) bitirir. Deniz zabiti olur. 1931 yılında vefat eder. Teşvikiye Camiinde kılınan cenaze namazını müteakip Maçka Kabristanına defnedilir. Nûr içinde yatsın.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, cenaze törenine katılan bir yakınından şu ifadeyi dinler: ‘’Mehmet Rauf’un genç karısı (Muazzez) gözleri tabuta dikili olarak tâ önde yürüyordu ve tabutu sanki bu gözlerden çıkıp uzanan bir sevgi bulutu taşıyor gibiydi.’’

Mehmet Rauf, sağ koluna felç gelip yazamaz olduktan sonra bütün yazılarını Muazzez Hanıma yazdırır. Bu nedenle yakın çevresine Muazzez Hanım için; ‘’Bu benim sadece eşim değil, aynı zamanda sağ kolum’’ der.

Mehmet Rauf’un ilk eşi Tevfik Fikret’in halasının kızı Ayşe Sermet Hanım’dır. Bu evlilikten olan kızı Fatma Nihâl yazar Selami İzzet Sedes ile evlenir. İkinci eşi; yazılarından etkilenip mektupla kendisine evlenme teklifi yapıp evlenen ve daha sonra ayrılmayı kendisi isteyip ayrılan Besime Hanım’dır. Muazzez Hanım Mehmet Rauf’un üçüncü eşidir ve Mehmet Rauf ona ‘’Zezi’’ diye hitap eder.  Mehmet Rauf, Zezi’sine; ‘’Sen benim ilk veya son değil, bütün hayatımın bir tek yıldızısın’’ diye yazar bir kitabını Zezi’sine atfederken.

Bir vakitler Rahim Tarım’ın Mehmet Rauf’u tanıtan bir kitabı yayınlanmıştı. (‘’Mehmet Rauf; Hayatı, Sanatı, Eserleri’’, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1998) Depolarda, vitrinlerde kaldı mı bilmiyorum. Zaten buradaki bilgilerin çoğu da bu kitaptan alınmıştır.

Mehmet Rauf’un kitaplarından ‘’Ferdâ-yı Garam’’ şimdilerde hiçbir yerde bulunmaz. ‘’Siyah İnciler’’i şimdilerde pek bir kimse okumaz. ‘’Eylül’’ ise, çok şükür hâlâ kitapçı vitrinlerini süsler. ‘’Eylül’’ okunmalı diye düşünürüm. ‘’Eylül’’deki roman kahramanları olan Necip’le Suad tanınmalı diye düşünürüm.

Mehmet Rauf’un hemen hemen hiç bilinmeyen diğer romanları: ‘’Genç Kız Kalbi’’, ‘’Bir Aşkın Tarihi - Mültehip-‘’, ‘’Menekşe’’, ‘’Böğürtlen’’, ‘’Define’’, ‘’Kan Damlası’’, ‘’Karanfil ve Yasemin’’, ‘’Son Yıldız’’ ve ‘’Halâs’’

Romanlarının adları bile Mehmet Rauf’u anlatır.

Mehmet Rauf sadece edebî eser vermekle kalmaz, okur, sever, hisseder, yaşar ve bütün yaşadıklarını edebiyata aktarır ve çoğu zaman da kahramanlarını kendi duygu ve düşüncelerini aktarmak için araç olarak kullanır.

Bu nedenle ‘’Eylül’’deki roman kahramanı Necip’in kendisi olduğu iddia edilir. ‘’Bir Genç Kız Kalbi’’ adlı romanının yazarın ikinci evliliği ile sonuçlanan aşkını anlattığı ileri sürülür. ‘’Ferdâ-yı Garam’’ adlı romanı, kurtuluşu ölümde görecek kadar derin bir aşkla birbirini seven iki gencin aşklarının hikâyesidir. Kendi aşkını anlattığı söylenir.

Selim İleri doğru teşhis koymuştur: Mehmet Rauf ‘’aşk vurgunu bir yazar’’dır.

Halid Ziya bir yazısında Mehmet Rauf’un aşk vurgunluğunu şöyle anlatır: ‘’Onun için aşk, ciğerlerinin nefes alması, damarlarındaki kanın durmadan akması demekti. Bir daha kalkmamak üzere döşendiği o yatakta bile hayatını anlatan itirafları hep böyle baştanbaşa aşk iptilasının kasideleriyle doluydu.’’

‘’Bir Zambak’ın Hikâyesi’’ adlı müstehcen romanı ile düşüşe geçer Mehmet Rauf.

Yine Halid Ziya onun ‘’sevimliliğini’’ ve ‘’zavallılığını’’ bu aşk tutkusuna bağlar ve şöyle yazar: ‘’Aşkları, sanatını kemire kemire ve onu kemirirken kendi mevcudiyetini yıprattıra yıprattıra akıbetlerin en feciine uğrattı.’’

Hüseyin Cahit Yalçın da onun aşklarını bir mecusî tapınağının sönmez ateşine benzeterek ‘’onda esas olan yanmaktı’’ der.

Agâh Sırrı Levend’e göre Mehmet Rauf’ta asıl amaç sevmek ve sevilmektir. Buna ulaşmak her zaman kolay olmadığı için yaşamın türlü emelleriyle karşılaşıldığında Mehmet Rauf’ta pişmanlıklar ve şikâyetler başlar.

Tevfik Fikret’in aracılığı ile kurduğu aile ocağını ilk yıllarından itibaren harabeye çevirir, genç karısını küçücük çocuğu ile ortada bırakarak o kadından bu kadının peşinde dolaşmaya başlar ve bu sıralarda İstanbul’un güzelliği, zarifliği, kibarlığı ile tanınmış hanımlardan birine âdeta karasevda denilebilecek bir aşkla tutulup meramına eremeyince intihara kalkışır.

Şu söz Mehmet Rauf’a aittir: ‘’Her güzel şey kalbimde başka bir yara açar.’’ Mehmet Rauf aslında aşka âşıktır.

Mehmet Rauf annesini çocuk denecek yaşta kaybeder. Bu nedenle o âşık olduğu kadınlarda anne şefkati ararken, bunun yanında kadında bilgi, kültür, incelik ve zarafet de arar. Mehmet Rauf bu arayışını ‘’Siyah İnciler’’de şu şekilde ifade eder:

‘’Bir ihtiyaç, derin, dayanılmaz, zalim bir ihtiyaç, ele geçmesi hayal olan bir kadın ihtiyacı ruhumu yakıyor; bir kadın, kalbimin bütün yaralarını saracak nazik ellerle, avutulmaz yaşlarını unutturacak sıcak bakışlarla, ruhumun bu hüzün boşluğunu dolduracak ince bir kalple bir kadın; bir kadın ki bütün harap olmuş gençliğime samimi gözyaşlarla ağlasın, dizinde hayatımın bütün elemlerini ağlayabileyim; bir kadın ki bu yalancı sözlerin, ağlayan emellerin, âh eden ümitlerin yaslarını şefkat ve bağlılığı ile avutsun. Bu vefasız, bu kalpsiz kadınlardan, hatta aşklarıyla, hatta vefalarıyla bile zehirli yaralar açan, gençliğimin bütün hararet ve sevgisini söndüren bu kadınlardan gelen acılarımı göğsünün üstünde ağlaya ağlaya unutayım... Böyle bir kadın ihtiyacı ile bütün gençliğim işte mahvoluyor: Ölüyorum. Bir kadın ki bir kardeş olsun, bir eş olsun; yok yok bir anne olsun, bir anne ki her şeyiyle bir kadın, fakat kalbiyle, vefasıyla bir anne...’’

Burada Necip Fazıl’ın ‘’Sayıklama’’ adlı şiirinde son dizesinde geçen;

‘’Ne olurdu bir kadın, elleri avucumda,
Bahsetse yaşamanın tadından başucumda...’’

ifadeleriyle bir benzerlik vardır ki Necip Fazıl, bu dizeleri Mehmet Rauf’tan sonra yazar.

Mehmet Rauf’un romanları dışında yazdığı yüz otuz iki hikâyesi vardır. Bu hikâyelerinin hepsinde kadın, aşırı duyarlılık, karşılıksız aşklar, ihanetler, alınganlık, hastalık, ölüm fikri ve intihar gibi kötümser bir atmosfer hâkimdir.

Mehmet Rauf, ‘’Yarıda Bırakılmış Bir Romanın İlk Bâbı’’ aslı hikâyesinin karamsar kahramanını şöyle konuşturur: ‘’Zavallı şair, sen hastasın, ben hastayım, hepimiz hastayız... Çünkü asrımız hasta.''

Eylül

Edebiyatçı Selim İleri’nin yazar Mehmet Rauf’u anlattığı, yazarın ''Eylül'', ''Kimsesizliklerim'' ve ''Siyah İnciler'' adlı eserleri üzerine seksenli yıllarda yazdığı ‘’Aşk vurgunu bir yazar’’ adında güzel bir yazısı var. Selim İleri bu yazısında Mehmet Rauf’un ‘’Eylül’’ü ile ilgili şu değerlendirmeyi yapar;

‘’İşte Mehmet Rauf Bey her Eylül renklerin son bir kez canlandığını iniltili inildeyişli bir sesle söylüyor. Bu canlanışta matem neşidelerinin gizli çığlığını duymaktadır. Kıpkırmızı yapraklar birden sararacak, dökülüşüp çamurlarda çürüyecek, son güneşlerde kaskatı kesilecektir. Yalnız yaprak dökümü mü, itiraf edelim ki Eylül ayrılıkların ayıdır.

Herkesin kısa boyundan dolayı cüce sandığı romancımız -Siyah İnciler şairi - üzüntüyle başını sallar. Zira hangi ayrılık yürek yakmaz!

Necip’le Suad’ı karşısına almış, ille ayrılmaları gerektiğini belirtmektedir. Bu sahne Eylül’de geçer. Necip, Suad’dan yana yana son bir lütuf daha istirham eder: Onu gözlerinden bir kere, son bir kere öpmek istemektedir.

- Madem ki ayrılıyoruz...

Bu nihayetsiz saadet rüyasından geriye dönüş pek zalim, pek yırtıcı bir şeydir. Dört bir yanda Ekim ayının - çünkü Eylül de geç gelmiştir - ürpertici rüzgârları esmektedir. Dört bir yanda doğa kışların zalim uykusuna yatar. Suad zehir dolu, mahveden bir yara gibi yanmaya başlamış yeni hayatının eşiğinde herhalde ağlamaya, hıçkırmaya koyulacaktır.

Anlıyor musunuz? Eylül romancısı için hayat karanlık ‘mağmum’, boş, çorak bir çölden ayırt edilemez. Aşk uğruna her şey feda edilir, kimselere yaranılmaz, derken sonsuz bir pişmanlıkla ezilip kalır insan.’’ 

‘’Her güzel şey, kalbimde başka bir yara açarak geçer’’ diyen, duyarlı, içten bir kalbi olan, güzelliğe ve aşka tutkun bu yazar unutulmamalı diye düşünüyorum. Mehmet Rauf’un yazıları onun kalbinden ve ruhundan kopmuş birer parçalarıydı. Hangi güzel şey kimin kalbinde bir başka yara açmazdı ki? 

‘’Zavallı şair, sen hastasın, ben hastayım, hepimiz hastayız... Çünkü asrımız hasta.’' diye ‘’Yarıda Bırakılmış Bir Romanın İlk Bâbı’’ adlı hikâyesinin karamsar kahramanını böyle konuşturuyordu ya Mehmet Rauf. İşte bu hastalığa ilaç niyetine en azından ‘’Eylül’’, Eylül’ün ilk günlerinde değilse de geçmeden Eylül okunmalı, daha önce okunmuşsa tekrar okunmalı diye değerlendiriyorum.

Zavallı şair, sen hastasın, ben hastayım, hepimiz hastayız... Çünkü asrımız hasta.

Osman AYDOĞAN

 


Yorumlar - Yorum Yaz