George Bernard Shaw
16 Ekim 2016
George Bernard Shaw oyun yazarı olarak ünlenen İrlandalı bir yazardır. Bernard Shaw, yazarlığının yanında siyaset ve düşünce adamı, tiyatro kuramcısı, müzik ve sanat eleştirmeni ve çağdaş İngiliz tiyatrosunun kurucusudur. 1856'da, Dublin, İrlanda doğumludur. 2 Kasım 1950’de, İngiltere’de, 94 yaşında bahçesinde bir erik ağacını budamak için çıktığı merdivenden düşerek yaralanması sonucu vefat eder. Son nefesini verirken "bu da benim için bir deneyim olacak" der.
Bernard Shaw, başyapıtı olan ve pek çok kişi tarafından da yüzyılın en büyük oyunu kabul edilen ‘’Jan Dark’’ oyunu ile hem 1925 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü hem de 1938 yılında (1913’de yazdığı) ‘’Pygmalion’’ adlı oyunu ile Senaryo Oscar'ı alarak, bu iki ödülü de alabilen ilk ve tek insandır.
Shaw’ın oyunları insanları düşünmeye yöneltmesiyle özellik arz eder.
Yılmaz bir kadın hakları savunucusudur Bernard Shaw.
Bernard Shaw’ın insan, toplum, aile, din, bilim, uygarlık, kültür, sanat, eğitim, devlet, siyaset, savaş ya da barış gibi sayısız kavramlar hakkındaki düşüncelerini ülkemizde Şakir Eczacıbaşı ‘’Bernard Shaw: Gülen Düşünceler’’ (Remzi Kitabevi, 2010) adıyla yayınladı. Bu kitapta Bernard Shaw’ın bu kavramlarla ilgili özlü sözleri yer almaktadır. Bernard Shaw’ın düşünce yapısını tanımak için bütün eserlerini okumaya zaman bulamayanlar için bu kitap okunması gereken güzel bir başucu eseridir…
Bernard Shaw’ın önemli iki eseri
Pygmalion
Shaw'un, ‘’Pygmalion’’ adlı oyunu (daha sonra ‘’Bir Kadın Yarattım’’ özgün adıyla da Türkçeye çevrilir) 1938'de sinemaya uyarlanır ve Shaw işte bu filmle senaryo dalında Oscar kazanır. Shaw bu eserinde bir insanı değiştirmede dilin ve çevrenin ne derecede önemli olduğunu vurgulamaktadır.
Oyun 1964'te ‘’My Fair Lady’’ adıyla müzikal olarak yeniden filme çekilir.
Oyunun konusu şu şekildedir; Üst tabakadan bir bilim adamı, bataklıktan çıkaracağı kaba saba konuşan eğitimsiz bir kadını kısa süre içinde büyüleyici bir sosyete gülüne dönüştüreceğine dair arkadaşı ile iddiaya girer ve sonunda yarattığı bu eserine âşık olur. Oyunun dayandığı Yunan mitolojisinde ise, Kıbrıslı bir heykeltıraş olan Pygmalion kendi yonttuğu bir heykele âşık oluyordu.
İşte 1964'te ‘’My Fair Lady’’ adıyla müzikal olarak yeniden filme çekilen oyun, 1956 tarihli ‘’My Fair Lady’’ adlı Broadway müzikalinin filme uyarlamasıdır. George Cukor'un yönettiği Audrey Hepburn ve Rex Harrison'lu bu film tam sekiz Oscar kazanır.
Bernard Shaw’ın bu eseri Türk filmlerine de uyarlanır... Bunlardan birisi ‘’Benim Tatlı Meleğim’’ adıyla gösterilen film, diğeri de 1942 yılında çevrilen ‘’Sürtük’’ filmidir. Filmde Avni Dilligil, Halide Pişkin ve Hulusi Kentmen gibi oyuncular rol alırlar.
Eserin bir diğer Türk uyarlaması da 1960 tarihli ‘’Aslan Yavrusu’’ adlı Hulki Saner filmidir. Bu filmde de Orhan Günşiray, Leyla Sayar, Suphi Kaner, Ahmet Tarık Tekçe, İsmet Ay, Sami Hazinses ve Mualla Sürer oynarlar. Ayrıca; bu oyunun konusu Yeşilçam sinemasında birçok filmde de işlenir.
Jan Dark
Shaw’ın başyapıtı olan ‘’Jan Dark’’ (Fr.: Jeanne d'Arc – İng.: Joan of Arc) ilk kez 1924'te sahnelenir. Zamanın en iyi oyunu olarak kabul edilen bu yapıtta Shaw, kendine özgü anlatımıyla Fransa tarihinin ünlü genç kadın kahramanı Jan Dark'ın kahramanca yaşamı ve ölümünü öyküleştirir. İşte Shaw’ın 1925'te kazandığı Nobel Edebiyat Ödülü bu oyunun başarısı üzerine verilir, ama o bu ödülü geri çevirir.
Bu oyunun kahramanı olan Jan Dark (1412 - 1431) Fransız milli kahramanıdır. Bir köylü kızıdır aslında. Jan Dark onüç yaşında iken Tanrı'dan geldiğine inandığı sesler duymaya başlar. Bu sesler ona İngilizler tarafından kuşatılan Orléans şehrini ve bütün Fransa'yı kurtarmasını söyler. O sırada Fransa çok güç durumdadır. Kral akli dengesini bozmuştur. İngilizler bütün kuzey Fransa'yı ele geçirmişlerdir. Silah kuşanarak asker kılığına girer. Orléans şehrini İngilizlerden kurtarır. Jan Dark VII. Charles'ın kral olmasını sağlar. Ancak Jan Dark savaş sonunda bir entrika ile 1430 yılında İngilizlere satılır. Büyücülükle ve dine karşı gelmekle suçlanarak 1431 yılında Rouen şehri meydanında henüz 19 yaşındayken yakılarak öldürülür. Jan Dark'ın yakılmasını Bernard Shaw eserinde "çünkü dünya erdemlileri istemiyordu" diye açıklar. Adını korumak için ölmeden önce ve öldükten sonra görülmüş tüm mahkeme kayıtları bugün Fransa Millî Kütüphanesi'nde saklanmaktadır.
Batı’nın Jan Dark'ı yakmaları sadece yarım saat, ancak onun kim olduğunu anlamaları ise tam beş yüz yıl sürer. "Orleans Bakiresi" adıyla Fransa'nın yurtseverlik simgesi haline gelen Jan Dark, ölümünden beş yüzyıl sonra 1920'de Papalık tarafından azize ilan edilir.
Fransa'da, Orleans Kalesi'nin İngilizlerden kurtarıldığı 8 Mayıs 1429 gününü anmak için, halen her yıl mayıs ayının ikinci pazarı ulusal bayram olarak kutlanmaktadır.
Bernard Shaw’un Jan Dark oyunu 1928 yılından beri birçok defa sinemaya uyarlanır. En son 1999 yılında ‘'Jeanne d'Arc’’ (The Messenger: The Story of Joan of Arc) adıyla sinemaya aktarılır. Görülmeye değer bir sinema filmidir. Özellikle ‘’liderlik’’ nedir, nasıl bir şeydir, liderlikten en çok bahsedenlerin, bu konuda ahkâm kesenlerin görmesi gereken bir filmdir. Dünyada Jan Dark’ın tanınmasına ve üzerinde çokça film çevrilmesine Bernard Shaw’ın bu oyununun büyük etkisi olduğu düşünülür.
Diğer eserleri
‘’Silahlar ve Kahraman’’, ‘’Kandida’’, ‘’Hiç Belli Olmaz’’, ‘’Caesar'la Kleopatra’’, ‘’İnsan, Üstün İnsan’’ ve yukarıda bahsedilen ‘’Bir Kadın Yarattım’’ adlı eserleri Bernard Shaw’ın Türkçeye de çevrilen yapıtlarıdır.
Bernard Shaw’a ait anekdotlar
Bernard Shaw'ın nüktedan, esprili ve hazırcevap bir özelliği vardır. Aşağıda Bernard Shaw’ın bu özelliğinden birkaç anekdotu sunuyorum;
1926’da Nobel ödülünü kazandığı açıklanınca: ''Bu Nobel ödülü, başıma bela oldu. Hâlbuki 1925’te hiçbir şey yazmadım. Belki de ödülü ondan vermişlerdir'' der.
Londra da Corno di Basetto takma adıyla yazdığı müzik eleştirileri ilk sürekli yazılarıdır. Bir resital sonrası yaşlı, zengin bir Fransız madamla arasında şöyle bir diyalog geçmiştir. ''Nasıl buldunuz Mr. Shaw?'' ''Bana Victor Hugo’yu hatırlattı.'' ''İyi ama Victor Hugo keman çalmazdı.'' ''Bu da çalmıyor.''
Kendisine ‘’sir’’ unvanı vermek isteyen kraliçeye, '’George Bernard Shaw olmak benim için yeterli bir onurdur'’ cevabını verir.
‘’Arms and the Man’’ adlı eseri çok beğenilir, oyunun yazarı olarak sahneye çağrılır. Sağa sola selam verirken, bir seyirci arkalardan ''yuh'' çeker. Shaw seyirciye döner ve "ben de tastamam sizin fikrinizdeyim. Ama ikimiz bir tiyatro dolusu halka karşı ne yapabiliriz?" der.
‘’Jan Dark’’ oyunundan bir bölümü okul kitabına almak isteyenlere karşı şu yanıtı verir; "Kim benim oyunlarımı okullarda zorla okutur, benden de Shakespeare den nefret edildiği kadar nefret edilmesine neden olursa, Allah’ından bulsun! Benim oyunlarım işkence aracı olmak için yazılmamıştır."
İkinci Dünya Savaşı başlamış ama İngiltere henüz savaşa girmemiş. Bir gazeteci Bernard Shaw’a sorar: ''İngiltere İkinci Dünya Savaşı’na girmeli mi?'' Bernard Shaw der ki: ''Birinci Dünya Savaşı’nda üç imparatorluk yıkıldı. Çarlık yıkıldı, Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı, Avusturya - Macaristan İmparatorluğu yıkıldı. Eğer bu savaşta da Büyük Britanya İmparatorluğu yıkılacaksa girelim o savaşa...'' O zaman der ki gazeteci: ''Siz sürekli basın özgürlüğünün yetersizliğinden yakınmaktasınız. Oysa imparatorluğumuz batsın bile diyebiliyorsunuz. Nasıl olur da hâlâ basın özgürlüğü yok diyebilirsiniz?'' Shaw gülümser: ''Siz benim neleri söylediğimi biliyorsunuz ama neleri söyleyemediğimi bilmiyorsunuz...''
Bernard Shaw’ın bazı sözleri;
‘’Tarihten hiçbir şey öğrenilemeyeceğini, tarihten öğreniriz. Hukukumuzu yargıçlara, dinimizi rahiplere bırakırsanız, kısa sürede hem hukuksuz, hem de dinsiz kalırsınız. Hatalarla dolu bir hayat, bomboş geçirilmiş bir hayattan çok daha faydalı ve onurludur.’’
‘’Komik bir şeyle karşılaştınız mı, arkasına gizlenmiş gerçeği arayın...’’
"Yaptığınızı, bir başka budalanın bunları sizden beklediğini düşündüğünüz için yapıyorsanız, onun sizden bunları beklemesi de, sizin onun bunları beklediğini umduğunuzu sandığından ileri geliyorsa, herkes istemediği bir şeyi yapıyor demektir... O zaman ortaya budalaca bir durum çıkar."
“Havada kuşlar gibi uçmayı, suda balıklar gibi yüzmeyi öğrendik. Tek eksiğimiz kaldı: Bu dünyada insan gibi yaşamayı öğrenmek.”
”Hareket halindeki cehaletten daha korkunç bir şey yoktur.”
"İlk aşk, birazcık aptallık ama çok miktarda meraktan doğar."
"Köle gibi yetiştirilenler köle gibi yönetilirler ancak..."
"Sorun çaresizlik değil isteksizlik... İsteksiziz, çünkü çocuklukta bize uygulanan şey içimizdeki isteği öldürmektir."
"Hayatta hiç hayal kırıklığına uğramamış insanlar hiç hayal kurmamış olanlardır."
‘’Dürüst insan her zaman gerçeği söyler, akıllı ise yalnız zamanında.’’
‘’İşleyebileceğiniz en büyük günah, başkasından nefret etmek değil, ona kayıtsız kalmaktır. İnsanlık dışı olmanın özü nefret değil kayıtsızlıktır.’’
"Bir işin nasıl yapılabileceğini biliyorken, bir başkasının yapamadığını görüp dilini tutmak imkânsızdır!"
"Attığınız tokada karşılık vermeyen kişiden sakının. O hem sizi bağışlamaz hem de kendinizi bağışlamanıza olanak bırakmaz."
"Deneyimden daha güçlü bir öğretmen yoktur; ama öğrenme isteği bulunmadıkça deneyimden bir şey öğrenilmez."
"Bu dünyada ilerleyen kişiler kollarını sıvayıp istedikleri ortamı arayan, bulamayınca da yaratan kişilerdir."
‘’İnsanın dünyaya karşı ilgisi, kendine duyduğu ilginin dışarı taşmasıdır gerçekte.’’
"Eğer yürüdüğün yolda engeller yoksa o yol seni bir yere götürmez."
”İstediğinizi elde edemezseniz, elde ettiğinizi istemek zorunda kalırsınız.”
‘’İnsanların ölmesiyle yaşamın gülünçlüğü nasıl değişmezse, insanların gülmesiyle de yaşamın ciddiliği değişmez.’’
"Ben sana bir elma versem, sen bana bir elma versen, bende bir elma, sende bir elma olur. Ben sana bir bilgi versem, sen bana bir bilgi versen, bende iki bilgi, sende iki bilgi olur."
‘’Demokrasi okurken güzel, oynanırken kötüdür; bazı yazarların oyunları gibi...’’
”Sağduyulu kişi, kendini dünyaya uydurur; sağduyusuz kişi, dünyayı kendine uydurmaya çalışır. Tüm ilerlemeler o nedenle sağduyusuz kişilere dayanır.”
"Keyifler değildir yaşamı değerli yapan. Yaşamdır, keyif almayı değerli kılan."
”Sözünüz senediniz kadar sağlam olamaz; çünkü belleğiniz hiçbir zaman onurunuz kadar güvenilir olamaz…”
‘’Mutluluk ve güzellik yan ürünlerdir.’’
”Yaşlanmadan akıllanmayı çok isterdim…”
"Bir isteğin olduğu sürece, yaşamak için bir nedenin vardır. Kesin tatmin ölümdür."
"Yanılgılarla tüketilmiş bir yaşam hiçbir şey yapmadan tüketilmiş yaşamdan daha onurlu olduğu gibi daha yararlıdır da."
"İnsanlar neden ölür gerçekten bilir misiniz? Tembellikten, inançsızlıktan ve yaşamı yaşanmaya değer kılmayı becerememekten..."
‘’İnsanlar, deneyimleri değil, deneyime yetenekleri oranında akıllıdırlar…’’
‘‘Dertli olmanın sırrı, dertli olup olmadığımızı düşünecek kadar boş vakte sahip olmamızdır.”
"Yaratmanın başlangıcıdır düş gücü. Dilediğinizi düşler, düşlediğinizi amaçlar, amaçladığınızı yaratırsınız sonunda."
"Çok zor bir şeyi yapmakla uğraşan ve çok iyi yapan bir kişi, kendisine saygısını hiçbir zaman yitirmez."
”Kızın iyi bir evlilik yaparsa, bir oğul kazanırsın, yoksa kızını kaybedersin.”
‘’Suikastların en kötüsü darağacında yapılanıdır; çünkü bu tür suikast toplumun onayıyla gerçekleştirilir…’’
”Bir insanın zekâsı, bilgisine göre değil, bilgi edinme kabiliyetine göre ölçülür.”
”Akıllı adam, aklını kullanır. Daha akıllı adam, başkalarının aklını da kullanır.”
"Beden er geç bıkkınlık verir insana. Düşünceden başka hiçbir şey güzel ve ilginç kalmaz; çünkü düşüncedir gerçek yaşam.’’
‘’Mutluluk istemiyorum artık, yaşamak mutluluktan da asildir.’’
”İnsan hayatında iki feci olay vardır: Biri insanın çok istediği şeyi elde edememesi, diğeri de etmesidir.”
‘’Bir hastalıktır yaşam ve bir kişinin ötekinden farklı olması, bulunduğu hastalık aşamasından ileri gelir yalnızca.’’
“Sonsuza dek yaşamaya çalışmayın: başarılı olmazsınız”.
”İnsanlar başlarına gelenler için hep içinde bulundukları durumu suçlarlar. Ben durumlara inanmam. Bu dünyada başarılı olan insanlar istedikleri durumları arayan ve bulamadıkları zaman onları yaratanlardır.”
”Başarısızlık, başarının anahtarıdır.”
"Yaşamımız yaşadıklarımızla değil, beklentilerimizle şekillenir."
‘’Suskunluk, aşağılamanın en iyi anlatım biçimidir.’’
”Yapan yapar, yapamayan eleştirmen olur.”
"Herkesin işi gerçekte hiç kimsenin işi değildir..."
"Her yıldızın kendi yörüngesi vardır ve onunla en yakın komşusu arasında yalnız güçlü bir çekim değil, erişilmez bir uzaklık da bulunur. Çekimin gücü uzaklığa oranla artarsa, iki yıldız kucaklaşmayıp çarpışır ve yok olurlar. Bizim de onlar gibi yörüngelerimiz var ve acıklı bir çarpışmayı önleyebilmek için aramıza erişilmez bir uzaklık koymamız gerekir. Saygılı davranmanın tüm sırrı, birbirinden yeterince uzak durabilmektedir; saygının bulunmadığı toplumda yaşam ne çekilebilir ne de sürdürülebilir."
‘’Yalancının cezası kimsenin kendisine inanmayışı değil, asıl kendisinin kimseye inanmayışıdır.’’
”İnsanın kendini berbat hissetmesi, mutlu olup olmadığına önem verecek kadar boş zamanı olmasından ileri gelir.”
‘’Savaşları kazanabilir, kentleri zapt edebilirsiniz, ama ulusları fethedemezsiniz. Hala anlamadınız mı bunu?’’
”Benim en iyi dostum terzimdir. Çünkü ne zaman beni görse, derhal o andaki ölçülerimi alır. Oysa bütün öteki tanıdıklarım, benim hala eskisi gibi olduğumu düşünürler.”
”Bir erkek veya kadının ne şekilde yetiştiğini bir kavgadaki hareketlerinden anlayabilirsiniz.’’
"Siz var olan şeyleri görür ve şöyle dersiniz: Neden? Ama ben olmayan şeyleri hayal ederim ve derim ki: Neden olmasın?"
"Para açlığı giderir; mutsuzluğu değil, yemek mideyi doyurur; ruhu değil."
‘’Kötülük yapmamış kişi iyilik yapamaz; hata yapmamış kişi hiçbir şey yapamaz..’’
"Bir adam bir kaplanı öldürürse bunun adı spordur, bir kaplan bir adamı öldürürse bunun adı vahşettir. Suç ile adalet arasındaki fark da bundan büyük değildir."
"Bir resim sergisi bir köre göre can sıkıcı bir yerdir."
"Nefret, yüreksizlerin korkutuldukları zaman duydukları bir öç alma isteğidir."
"En mutlu rüyadan daha mutludur uyanmak."
"Gençlik çocuklarca harcanmayacak kadar değerli bir şeydir.’’
"Linç edilmememin tek nedeni, her sözümün alay sanılmasıdır. Tek kelimemi ciddiye alsalardı, toplumsal düzen çoktan sarsılırdı."
"Dünyada barışı sağlamak isterseniz; politikacıları öldürün yeter, halklar anlaşır."
Bernard Shaw hakkında
Shaw kendini şu şekilde tanımlar: "Çılgın mı doğmuştum, yoksa fazla mı akıllıydım bilmiyorum; benim dünyam yeryüzüne uygun değildi... Düş dünyasından çıkıp gerçeklerle karşılaşınca tedirgin oluyordum. Toplumun dışında, siyasetin dışında, sporun dışında, kilisenin dışındaydım. O günlerde, eğer öyle bir deyim bulunsaydı, ‘her şeyin dışındaki’ denebilirdi bana..."
Gerçekten de Shaw’ın dünyası bu yeryüzüne uygun değildi, onun dünyası çoğumuzda olduğu gibi bu dünyanın dışındaydı. Ayrıca her yerde ve her zaman olduğu gibi nükteden ve espriden hoşlanmayanlar tüm iyi özelliklerine karşın onu pek de sevmezlerdi. Oscar Wilde’nin Bernard Shaw için söylediği şu söz sanırım bir cümle ile onu anlatmaya yeter; ‘’Kusursuz bir adam Shaw. Hiçbir düşmanı yok ve hiç bir dostu sevmiyor onu.’’
Günümüzde ne Avrupa’da ne de ülkemizde Bernard Shaw gibi yazarlar kaldı, bir daha gelmeyen göçmen kuşları gibi bu dünyadan göçüp gittiler. Shaw gibi düşün adamları bu dünyadan göçünce hem Avrupa’da hem de ülkemizde meydan '’Embedded journalist’' deyimi içinde ifadesini bulan ‘’siyasal güce yamanmış’’ sözde filozof, yazar, gazeteci, sanatçı müsveddelerine kaldı.
Hiçbir düşmanı olmayan, hiçbir dostunun sevmediği bu kusursuz yazarı ve düşün adamını tanımak için en azından yukarıda verdiğim sözleri üzerinde düşünülmeli diye değerlendiriyorum.
Toprağı bol olsun.
Osman AYDOĞAN