Dedim ya... Eylül'dü…
03 Eylül 2016
Önceki yazımda Selim İleri’nin ‘’Aşk vurgunu bir yazar’’ başlıklı bir makalesine yer vermiştim. Selim İleri, bu yazısında Eylül ayının güzel bir tasvirini yapar:
‘’İşte Mehmet Rauf Bey her Eylül renklerin son bir kez canlandığını iniltili inildeyişli bir sesle söylüyor. Bu canlanışta matem neşidelerinin gizli çığlığını duymaktadır. Kıpkırmızı yapraklar birden sararacak, dökülüşüp çamurlarda çürüyecek, son güneşlerde kaskatı kesilecektir. Yalnız yaprak dökümü mü, itiraf edelim ki Eylül ayrılıkların ayıdır.’’
Selim İleri güzel tasvir etmiş ama aslında güz aylarının tamamı mahzun, mağmum, mağrur, üzgün, süzgün, nazlı Eylül ayıdır. Eylül ayı bütün bir güz mevsimi boyunca geceleri, dışarılarda hep o ürpertici güz rüzgârlarının başladığı aydır. Geceler daha da uzar. Ve dışarılarda geceleri Eylül ayının o ürpertici güz rüzgârları eserken içinizde ıssız bir sessizlik kalır. Ve önce içinizden katar katar bir sonbahar geçer, sonra. Sonra da bir Eylül şiirinin dizeleri:
‘’Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
En çok sesini aradım…
Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hala…
Gözlerini sildi zaman…’’
Dedim ya... Eylül'dü…
Bu sayfalarda Nazım’ı anlatırken onun Piraye’ye yazdığı şiirlere yer vermiştim. Ve Nazım, Piraye’ye yazdığı şiirlerini nedense hep Eylül aylarında yazmıştır. Nazım hep şiirlerini altında şiirini yazdığı yeri ve tarihi de not düşer.
Nazım’ın 22 Eylül 1945’te Çankırı Hapishanesinde iken bir gece yarısı Piraye’sine yazdığı bir şiir:
"Kitap okurum:
içinde sen varsın,
şarkı dinlerim:
içinde sen.
Oturdum ekmeğimi yerim:
karşımda sen oturursun,
çalışırım:
karşımda sen.
Sen ki, her yerde "hâzırı nâzır"ımsın"
Dedim ya; güz aylarının tamamı mahzun, mağmum, mağrur, üzgün, süzgün, nazlı Eylül ayıdır. Eylül ayı bütün bir güz mevsimi boyunca geceleri, dışarılarda hep o ürpertici güz rüzgârların başladığı aydır. Geceler daha da uzar. Ve dışarılarda geceleri Eylül ayının o ürpertici güz rüzgârları eserken içinizde ıssız bir sessizlik kalır. Ve önce içinizden katar katar bir sonbahar geçer, sonra. Sonra da bir Eylül şiirinin dizeleri:
‘’Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
En çok sesini aradım...
Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hala...
Gözlerini sildi zaman…’’
Dedim ya... Eylül'dü…
Eylül ayına yakışır içinden sonbahar geçen bir Zefer Akkaş şiiri var: ‘’Eylül’’dü. Ayların en güzeli, en yalnızı, en sancılısı, en mahzunu, en hüzünlüsü, en mağmumu, en mağruru ve en utangacı Eylül’e dair bir Zafer Akkaş şiiri: ''Eylül’dü''. Ve önce içinizden katar katar bir sonbahar geçer, sonra. Sonra da bu Eylül şiirinin dizeleri:
‘’Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
En çok sesini aradım…
Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hala…
Gözlerini sildi zaman…’’
Dedim ya... Eylül'dü...
Osman AYDOĞAN
Eylül’dü
Eylül'dü.
Dalından kopan yaprakların
Sararan yanlarına yazdım adını
Sahte bir gülüşten ibarettin oysa .
Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu.
Eylül'dü.
Di 'li geçmiş bir zamandı yaşadığımız
Adımlarımızın kısalığı bundandı
Bundandı gözlerimin durgunluğu.
Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,
Ellerin kadar ıssız,
Sen kadar zamansız molalar veriyordum
Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.
Eylül'dü.
İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin,
Şimdi yoktu bir anlamı suskunluğun.
Çırılçıplak kalakaldım sessizliğin orta yerinde.
Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman
En çok sesini aradım .
Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hala.
Gözlerini sildi zaman..
Dedim ya... Eylül'dü.
Savruluşu bundandı kimsesizliğimin.
Zafer Akkaş