• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam296
Toplam Ziyaret3335228

Kar Mûsikîleri


Kar Mûsikîleri


08 Ocak 2017

''Her yerde kar var'' değil mi? Belki de kulaklarınızda şarkısı da vardır: ''Her yerde kar var''. ''Kar'' ve ''Kış'' gelince benim de aklıma şarkısından ziyade öncelikle Cenap Şahabettin'in ''Elhan-ı Şita'' (Kış Ezgileri), Yahya Kemal Beyatlı'nın ''Kar Mûsîkileri'' ve Ahmet Muhip Dranas'ın ''Kar'' adlı şiirleri gelir. Ancak Türk şiirinde ''Kar'' ve ''Kış'' denince Tevfik Fikret'in hakkını yememek gerekir. Çünkü Türk şiirinde, kışı ve onun hallerini ilk keşfeden Tevfik Fikret'tir. 

Ahmet Muhip Dranas'ın ‘’Kar’’ adlı şiirini dün vermiştim. Bugün de Yahya Kemal Beyatlı'nın ''Kar Mûsîkileri'' adlı o muhteşem şiirini vermek istiyorum. Cenap Şahabettin'in Türk Edebiyatında yine muhteşem kış ve kar şiiri olan ''Elhan-ı Şita''sını ise yarına bırakayım.

Yahya Kemal Beyatlı, 11 yıl Paris’te yaşar ve alafranga biri haline gelmiş olarak Paris’ten geri döner. Döndüğünde ise İstanbul’da her şeyi Fransa ile mukayese eder ve en salaş dönemini yaşayan Osmanlı’nın hiçbir şeyini beğenmez. Bir toplantıda Tanburi (*) Cemil Bey ile tanışır. Tanburi Cemil Bey’in taksimleri, müziği Yahya Kemal’i mest eder. Kendisi bu hadiseyi “o gün benim önümde altın bir kapı açıldı. Ben o gün memleketimin kültürüne döndüm” diye anlatır. Ve sonrasında Cemil Bey’in tutkulu hayranlarından olur.

Turgut Uyar, ‘’Bir Şiirden’’ (Yapı Kredi Yayınları, 2017) adlı eserinin 28. sayfasında Yahya Kemal’den şu şekilde bahseder: ‘’ Yahya Kemal bir tutarlılıktır… (…) Hele Batıyı gördükten, daha doğrusu Batıyla, Batı kültürü ile temastan sonra, bir mirasa yaslanmanın rahatlığını ve gerekliliğini daha iyi fark eder. Ortalıkta ve köksüz bulur sanki kendini. ‘Kökü mazide olan âti olmak’ onu bu duygudan kurtarmaya yetmez. Çünkü kökünün içinde bulunduğu mazi, bereketli ve sağlam değildir… (…) Osmanlı-Bizans derbederliğini, sorumsuzluğunu sürdürmesi pek boşuna değildi. Bu davranışıyla, bir ‘yaşama biçimi’ni kabul ettirmek ister sanki. Büyükelçilikleri belki bu yüzden kabul eder. ‘Kar Musikileri’ çok anlamlı bir belge niteliğindedir bu konuda.’’

İçinde Tanburi Cemil Bey'den ve onun müziğinden bahsettiği ve Türk şiirinde en iyi ''kar'' şiirlerinden birisi olan ‘’Kar Mûsikîleri’’ adlı şiirini Yahya Kemal 1927 yılında Varşova`da büyükelçi iken kaleme alır. Yahya Kemal Beyatlı Varşova’da iken karlı, hüzünlü bir havada Klasik Batı Müziği yerine Tanburi Cemil Bey’i dinleyerek ve o müzikle hem Avrupa’dan hem de yaşadığı çağdan uzaklaşır.  

Şair, kendisine ilham veren kar havasını şöyle anlatır: ''Varşova`da elçilikte bulunduğum bir akşam odamda çalışıyordum. Dışarıda kar yağıyordu. Orada kar başladı mı günlerce aylarca durmadan yağar. İnsanda bin yıl sürecek bir yağış tesiri bırakır. Bir kuytu manastırda koro halinde söylenen dualar gibi gamlı ve bir erganun ahengi insanda ne tesir yaratıyorsa orada yağan karın öyle hüzünlü ve devamlı bir sesi vardır... Kar mûsikîsi işte bu atmosferin ürünü...” Varşova 1927

Şiirde, Yahya Kemal’in çok etkilendiği Fransız şairler Baudelaire, Mallarme ve Verlaine’nin izleri de görülür.  

‘’Kar Mûsikîleri’’ şiiri aynı zamanda Yahya Kemal’in İstanbul’a, vatanına, memleketine duyduğu hasreti ve özlemi de yansıtır. Bu anlamda şiir bir gurbet şiiridir.

Şiir aruz ölçüsünde yazılmış olup, kafiye düzeni nedeniyle biraz da mesneviye benzer. Şiir, aruzun 14'lü kalıplarından biri olan;

Mef'ûlü / Mefâîlü / Mefâîlü / Feûlün (_ _. / . _ _ . / . _ _ . / . _ _ )

Mef’ûlü / Fâilâtü / Mefâîlü / Fâilün (_ _. / _ . _ . / . _ _ . / _ . _ )

kalıbıyla yazılır. Şiirin bu kalıba uyması için de üçüncü beyitteki "Slav" kelimesi "İslav" olarak değiştirilir. Yahya Kemal bu kalıbı çoğu şiirlerinde kullanır.

Şiir, edebi sanatlar açısından da büyük zenginlik içerir. Bu zenginlik, anlatımın daha yoğun, daha etkili ve imgeli olmasını sağlar. Şiir, edebi sanatlar yönüyle incelendiğinde:

Mübalağa sanatı: "Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu".
Teşbih sanatı: Karın sesi besteye ve kar sesleri dualara benzetilerek yapılır.
Tenasüp (uygunluk) sanatı: İkinci beyitte "Manastır, dua, koro" sözcükleri birbiriyle ilişki içinde verilir.
Teşbih sanatı: ‘’Dualar gibi gaml’’ ifadesinde yapılır.
Telmih sanatı: “Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski plâkta” dizesinde Tanburi Cemil Bey hatırlatılır.
Ad aktarması (mecazımürsel): "Tanbûri Cemil Bey çalıyor" ifadesinde ve “Gönlüm dolu İstanbul’un en özlü sesiyle” dizesinde "gönül" ifadesinde yer alır.
Teşhis sanatı: İstanbul ile kişileştirilerek yapılır.

İşte Yahya Kemal'in ''Kar Mûsikîleri'' şiiri adını da hakedecek derecede bir musiki ahengini bünyesinde barındıran bir şiirdir. ‘’Kar Mûsîkileri’’ şiiri, Yahya Kemal Beyatlı’nın ‘’Kendi Gök Kubbemiz’’ (Yapı Kredi Yayınları, 2003) adlı eserinde yer alır.

Ahmet Hamdi Tanpınar ''Huzur'' (Dergâh Yayınları, 2000) adlı romanında Yahya Kemal'in bu şiirinden bahseder. (s.321): “Bütün hakikatler burada, bu engin manada. Halkımıza ve hayatımıza ne kadar yaklaşırsak o kadar mesut olacağız. Biz bu türkülerin milletiyiz. Sonra birdenbire Yahya Kemal'in mısrasını hatırladı: Duydumsa da zevk almadım İslav kederinden”. 


Yahya Kemal, şiirlerinin bestelenmesini istemez. Yahya Kemal'e göre şiire giydirilen müzikal bir melodi ve bir ezgi şiire artı bir değer kazandırmaz. Ona göre şiirin kendisi zaten mûsiki ahengini özünde barındır. Yahya Kemal, şiiri ''mûsikî içinde mûsiki" olarak görür. Yahya Kemal, “şiiri hâlis olmayan unsurlardan kurtarmak ve ona asıl unsuru olan ritmi bahşetmek” düşüncesindedir. Yahya Kemal'in bu isteğine rağmen ‘’Kar Mûsikîleri’’ şiiri, başta Bestekâr Cinuçen Tanrıkorur olmak üzere birçok besteci tarafından bestelenir. Bu şiirden bestelenen iki şarkının bağlantısını da yazımın sonunda veriyorum. 

‘’Kar’’ eskiden güzeldi. Şimdi ‘’son dakika’’, ‘’geliyor’’, ‘’AKOM tetikte’’ teraneleriyle, çığırtkanlıklarıyla insanlar artık bir parmak kalınlığında yağan kardan bile korkar oldu.

Zaten nerdeee eski yağan karlar. Eskiden yağmur ‘’rahmet’’, kar ‘’bereket’’ idi. Şimdi ne o kar kaldı, ne o rahmet, ne de o bereket… Değil mi?

''Kar'' ile ilgili yazılarım devam edecek.

Osman AYDOĞAN


Kar Mûsikîleri

Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu.
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.

Bir kuytu manastırda duâlar gibi gamlı,
Yüzlerce ağızdan koro hâlinde devamlı,

Bir erganun âhengi yayılmakta derinden...
Duydumsa da zevk almadım İslav kederinden.

Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta,
Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski plâkta.

Birdenbire mes'ûdum işitmek hevesiyle
Gönlüm dolu İstanbul'un en özlü sesiyle.

Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık,
Uykumda bütün bir gece Körfez'deyim artık!

Yahya Kemal BEYATLI

‘’Kar Mûsîkileri’, Cinuçen Tanrıkorur’un bestesi. Ayfer ER'in sesinden:
https://www.youtube.com/watch?v=Al0avYI4FXM

’Kar Mûsîkileri’’, İsmail Birateş’ın bestesi Aylin Şengün Taşçı’nın sesinden:
https://www.youtube.com/watch?v=WB-agGHhDWI

(*) Bir küçük not: Osmanlıcaya Arapçadan geçen bir özellik olarak ''n'' harfi (nun) ''b'' harfinden (be) önce kapalı hece olarak bulunursa ''nb'' şeklinde yazılır fakat ''mb'' şeklinde okunur. Örneğin: penbe - pembe, çârşenbe – çarşamba, pençşenbe – perşembe ve tanbur - tambur gibi… Dolaysıyla ‘’tanbur’’ diye yazılır ancak ‘’tambur’’ diye okunur.


Yorumlar - Yorum Yaz