• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi20
Bugün Toplam1273
Toplam Ziyaret3203597

Paul Valéry


Paul Valéry

25 Ağustos 2018

Aç ve susuz kalmamak için şiirlere devam ediyorum… Tabii ki buradaki ‘’aç ve susuz’’ kalmaması gereken bedenimiz değil, ruhumuz oluyor… Bugün de bir Fransız şairinden ve Fransız şiirinden bahsedeceğim...  

Fransız şiiri

Fransız şiiri; okudukça derinleşen, anladıkça genişleyen, içselleştirdikçe içinde kaybolunan sonsuz bir umman gibi oluyor. Zaman zaman bu sitemde Louis Aragon’dan, Arthur Rimbaud’an, Charles Baudelaire’den, Gerard de Nerval’den ve Paul Eluard’dan örnekler verdim. Özellikle Charles Baudelaire’den… Bugün ise Fransa’nın yetiştirdiği en büyük şairlerden ve düşünce insanlarından birisi olan Paul Valéry’den bahsetmek istiyorum…

Paul Valéry

Paul Valéry (1871 - 1945), Fransa’nın, 20. yüzyılın en büyük şairlerinden, en büyük sanatkârlarından, en büyük düşünürlerinden, şiirini  musiki üzerine bina etmiş ve onu bir hayal dünyası ile yoğurmuş, Sembolizm akımının en önemli temsilcilerinden biri oluyor. 1894'ten başlayıp ölünceye kadar her gün düşüncelerini defterlerine not ediyor. Valéry, bu şekilde kaleme aldığı 271 adet defterde insanın bilinç tahlilini yapıyor. Söz konusu defterlerin içeriğinde din, siyaset, kültür, sanat, felsefe konularında birçok yazı bulunuyor.  Paul Valéry, bilincini kaydettiği ve yazarın kimliğinin aynası sayılan bu defterleri “Cahiers” adıyla yayınlanıyor… Bu kitap ülkemizde ‘’Defterler / Cahiers’’ (Ankara Üniversitesi Basımevi, 1965) adıyla  yayınlanıyor…

Paul Valéry  şairliğinin yanında, sanattan bilime, psikolojiden dil konusuna dek pek çok alanda özellikle felsefe ve eğitim üzerine de yazılar yazıyor. Paul Valéry bu düşünce zenginliğini beş kitaplık “Variétés” (Çeşitlemeler) adlı yapıtında topluyor... Ancak ne yazık ki bu kitap ülkemizde yayınlanmıyor… Ne de olsa içinde felsefe vardır, zararlı olabilme ihtimali bulunuyor!...  

Hayatının son dönemlerinde College de France’da Şiir Kürsüsü Profesörlüğü ile onurlandırılıyor…

Paul Valéry’nin ülkemizde Türkçe olarak şu kitapları yayınlanıyor:  ‘’Monsieur Teste’’ (Everest Yayınları, 2016), ‘’Eupalinos ve Öteki Söyleşimler’’ (Yapı Kredi Yayınları, 1992), ‘’Degas Dans Desen’’  (Yapı Kredi Yayınları, 2018), ‘’Mimar Üzerine Aykırı Düşünceler’’ (Janus Yay. 2018), ‘’Bugünkü Dünyaya Bakış’’ (Çan Yayınları, 1972) ve ‘’Tinsel Kriz’’ (Afa Yayınları, 1996)

Paul Valéry, şiirde sembolizm akımının öncülerinden birisi olarak kabul ediliyor. Paul Valéry, şiirlerindeki anlamı direkt olarak okuyucuya vermiyor… Paul Valéry’nin şiirlerinde okuyucu şiiri anladığı şekilde hayal ediyor. Paul Valéry, şiirdeki anlamı okuyucunun avcuna bırakmayarak, anlamı okuyucunun kendi iç dünyasında aramasını sağlıyor. Paul Valéry’e göre anlam, şiirin sunduğu imgeden, hayalden başka bir şey olmuyor. Bunun için Paul Valéry; "Bir edebi eserin değeri, her kişiye göre ayrı bir yoruma meydan vermesidir" diye düşünüyor… Bu düşünceyi bizden Ahmet Haşim de savunuyor.

Paul Valéry’e göre şiirler ilerlemezler ve aşılmazlar… Onlar yeniden doğarlar… Bu düşüncesini Valéry şöyle ifade ediyor: "Bir şiir asla bitmez, sadece terkedilir." Paul Valéry'e göre şiir ile düz yazı arasındaki farklılık, yürümekle dans etmek arasındaki farklılığa benziyor.


Paul Valéry dil için; "ete saplanmış Tanrı" diyor. Bu şekilde dile hâkim olmanın yabana atılmayacak bir güç ve iktidar kaynağı olduğunu ifade ediyor. (Bu sözü desteklercesine bir Yunan atasözü de bulunuyor: ''Kelimenin gücü Tanrı'nın gücüne eşittir.'' 

Paul Valéry, Andre Gide'nin yakın arkadaşı oluyor. Andre Gide’ye adadığı ‘’La jeune Parque’’ (Genç Park) ile ''Le Cimetière marin'' (Deniz Mezarlığı) adındaki şiirleri, Fransız çağdaşlarını olduğu kadar bizden Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Hamdi Tanpınar gibi şairleri de etkiliyor… Ahmet Hamdi Tanpınar kendisinden ‘’üstat’’ diye bahsediyor.

Protest müzik grubu olan ‘’Ezginin Günlüğü’’nün müziği Cüneyt Duru’ya ait ‘’Cin’’ isimli şarkısı Paul Valéry’nin ‘’Le Sylphe’’ isimli şiirinden alınıyor... Şarkıda kullanılan Valéry’nin bu şiirini, şarkının bağlantısını ve Andre Gide’ye adadığı ''Le Cimetière marin'' (Deniz Mezarlığı) adındaki şiirlerini yazımın sonunda veriyorum…

Çeviri şiiri öldürüyor

Her ne kadar Alman ekolünden de olsam şiir denilince illaki de Fransız şiiri diyorum. Bertolt Brecht'in en güzel şiirlerinden birisi olan ‘’Erinnerung an die Marie A. (Marie A.'nın Anısına) şiiri teee lise yıllarımdan beridir ezberimde bulunuyor… Kim çevirirse çevirsin şiirin hiçbir çevirisi şiirin orijinal dili kadar bana ne tat veriyor ne de anlam veriyor da bu şiir bundan dolayı ezberimde duruyor. Bu noktada şunu söyleyebilirim ki şiir çevrilemiyor, çevrileceği dilde yeniden yaratılıyor, o dile adapte ediliyor… İşte bu nedenle sırf Fransız şiirlerini Fransızcasından okumak için Fransızca öğrenmek isterdim...

Paul Valéry, bu düşüncemi desteklercesine ‘’çeviri şiiri öldürür’’ diyor ama ben yine de şiir severler için Valéry’nin bahsettiğim iki şiirinin hem Türkçe çevirisini hem de orijinal halini yazımın sonunda veriyorum.

‘’Çevirinin şiiri öldürdüğü’’ konusunu Edip Cansever’in ‘’ Şiiri Şiirle Ölçmek Şiir Üzerine Yazılar, Söyleşiler, Soruşturmalar’’ (YKY, 2017) isimli kitabında geçen bir hatırasıyla açıklamak istiyorum:

Edip Cansever, ilk şiir kitabı basıldıktan sonra bir tanıdık sayesinde Ahmet Hamdi Tanpınar’la buluşmaya gidiyor. Narmanlı Han’da buluşuyorlar ve Tanpınar, Edip Cansever’in şiirlerini okuduktan sonra; "Bunlar muhteşem şeyler ama şiir değiller" diyor. Ve Tanpınar okuması için Edip Cansever’e Paul Valéry'nin bir kitabını veriyor. Edip Cansever, o sıralarda Fransızca dersi almaktadır ancak Fransızcası Valéry okuyacak kadar iyi bulunmuyor. Fransızca dersi aldığı hocasından Valéry’nin bazı şiirleri çevirmesini istiyor.. Ancak hocasının yaptığı çevirileri okuyunca hayal kırıklığına uğruyor. Bu olaydan sonra Edip Cansever uzun süre Paul Valéry'nin şiirleriyle ilgilenmiyor. Sonunda anlattığı bu anısını şu cümlelerle tamamlıyor; "Yıllar sonra anladım ki, hocamın Fransızcası kusursuzdu ama hiç şiirce bilmiyordu. Bu yüzden Valéry'i uzun süre fark edemedim…"

Paul Valéry’nin üzerinde düşünülmeye değer sözleri:

Bir benzetme yapmam gerekirse Paul Valéry, Fransa'nın Attila İlhan'ı oluyor... Paul Valéry, 1945 yılında vefat ettiğinde devlet töreni ile defnediliyor... Ne de olsa Fransa şairlerinin, düşünürlerinin kıymetini biliyor.

Bu nedenle Paul Valéry’yi daha iyi tanımak için üzerinde düşünmeniz dileği ile aşağıda yer verdiğim her birisi aforizma niteliğindeki sözlerini aktarmak istiyorum:

* Savaş, birbirini tanımayan insanların, birbirini tanıyıp gayet iyi geçinen insanların çıkarı için birbirlerini katletmesidir.

* Sertlik, bir çeşit ahmaklıktır.

* Velev ki rüyalarını yazmak isteyen adam bile, azami şekilde uyanık olmalıdır.

* Bir şey arzu etmek, mutlu olmamak demektir.

* Eğer devlet güçlü olursa, o bizi ezer. Eğer o zayıf olursa biz yok oluruz.

* Politika, insanları kendilerini ilgilendiren işlerden alıkoyma sanatıdır.

* Hayatta en hızlı eskiyen şey, yeniliktir.

* Toplumun en büyük kötülükleri seçim ve diplomadır.

* Yoksulluk deyip de geçme; en büyük zenginlik onun zenginliğidir, bir kez olsun sofrasına oturmadan, onun ekmeğini yer herkes; yerler yerler, tüketemezler.

* Düşünür; yeniden düşünen ve şimdiye kadar üzerinde düşünülmüş şeylerin asla yeterince düşünülmemiş olduğu kanısına varan kimsedir.

* En önemli düşüncelerimiz, duygularımızla çelişenlerdir.

* Her zaman yazabileceğimi hiçbir zaman yazmam.

* Herkes tarafından doğru kabul edilen şeyler büyük olasılıkla yanlıştır.

* Yazmak, geleceği görmektir.

* Yaşamak için unutmak lazımdır.

* Kendimizden ne kadar habersiz olduğumuzu, yazdıklarımızı tekrar okurken anlarız.

* Başarı, insanın isteğini elde etmesi, mutluluk ise, elde ettiğini istemesidir.

* Kitapların gayesi insanlara dürüst, terbiyeli ve çalışkan olmayı öğretmektir.

* İçimde bir ada yapmıştım; zamanımı onu tanımak, onu tahkim etmek için kullanıyordum.

* Ciddi insanlardan pek az fikir çıkar. Fikirlerle dolu insanlar, asla ciddi olmazlar.

* Bir budalanın aklından neler geçer bilmiyorum ama zeki bir adamın aklı budalalıklarla doludur.

* ... Buradan yola çıkarak, en güçlü zihinlerin, en öngörülü mucitlerin, en bilge düşünce âlimlerinin meçhul yaşamları boyunca cimri davranmış ve sırlarını kimselere açmadan ölüp gitmiş insanlar oldukları kanısına vardım...

* Söylediğin her şey seni anlatıyor. Özellikle başka birinden söz ettiğinde…

* Yüksek seviyede olan hiçbir kültür "saf" değildir. Medeni milletlerin istisnasız hepsi başka milletlerin kültürlerinden istifade etmişlerdir. Arslanın vücudu yediği ve sindirdiği hayvanlardan oluşur.

* Ne mutlu kendileri ile barışık olanlara, kendileri ile diyalog içinde olanlara!

* Gördüklerim beni kör ediyor, işittiklerim sağır. Bilginlerimse zır cahil.

* Bulmak bir şey ifade etmez. Zor olan bulunanı tamamlamaktır.

* Bir zafer takının alından geçmek, bir boyunduruğun altından da geçmektir.


* Kesin düşünceler, çok geçmez, hiç bir şey yapmamaya götürürler.

* Dostlarımızın yürekleri çok kez düşmanlarımızın yüreklerinden daha kapalıdır bize.

* Kendine yaranma gurur, başkalarına yaranma ise boş gururdur.

* Gücün güçsüzlüğü, güçten başka bir şeye inanmamasındadır.

* Dünyada en çok kötülük yapanlar hiç de en ‘’kötüler’’ değildir; beceriksizler, savsaklar ve safdillerdir.

* Aşk ve düşünce karışımı içkilerin en sarhoş edenidir.

* Sözün anlatmak istediğini anlattığı binde birdir.

* Sanattaki güçlük, şair olana düşünceler getirir; şair olmayanın elinden düşüncelerini alır.

* Tanrı erkeği yarattı; yalnızlığını yeterli bulmadı; ona bir de eş yarattı ki, yalnızlığını daha iyi duyabilsin.

Ve en önemli sözü:

* Düşüncenin üstesinden gelemeyen, düşünenin üstesinden gelir.

Zaten yaşayarak görüyüruz değil mi?

Osman AYDOĞAN


''Le Cimetière marin'' (Deniz Mezarlığı) adlı şiiri ile Paul Valéry şiir sanatının doruklarına çıkıyor... Bu şiirini Paul Valéry, orta yaşlarda iken Cahit Sıtkı Tarancı’nın ifadesiyle ‘’'olgun, kâmil çığlıklarını savurmaya hazırlandığı’' yaşlarda yazıyor. ‘’Deniz Mezarlığı’’ isimli şiiri Valéry’nin şiir hakkındaki görüşlerinin en iyi örneklerinden birisi oluyor…

Deniz Mezarlığı

Üstünde güvercinler gezen şu rahat damın
Kalbi atar ardında birkaç mezarla çamın
Şaşmaz öğle zamanı ateşlerle yaratır
Denizi, denizi, hep yeni baştan denizi
Tanrıların sükûnu çeker gözlerimizi
Bir düşünceden sonra, ah o ne mükâfattır

İnce pırıltıların o ne saf hüneridir
Bir seçilmez köpükte nice elmas eritir
Nasıl bi sükûn sanki peyda olur o demde
Ve güneş uçurumun üstüne gelir durur
Ebedi bir davanın saf marifeti budur
Zaman kıvılcım, hülya bilmek olur âlemde

Basit Minerva mabedi tükenmeyen hazine
Yığın halinde sükûn, göz önünde define
Kaşlarını çatan su, bi alev perde altı
Kendine nice uyku saklayan göz, ey bana
Mukadder olan sükût… Ruhta yükselen bina
Fakat bin kiremidi yaldızlı dam, ey çatı.

Bir tek ahın içinde belli zaman mabedi
Etrafımda denize bakışlarımın bendi
Çıkarım o saf yere artık bütün bütüne
Ve bütün tanrılara son adağım olarak
Asude bir meneviş dağıtır kucak kucak
Şahane bir istihkar irtifalar üstüne

Nasıl ağızda yemiş zevk olup da erirse
O yokluğunu nasıl lezzete çevirirse
Varsın şekli mahvolsun, orda içime siner
Benliğimin ilerde duman olacak özü
Eriyen ruha söyler bir şarkıyla gökyüzü
Nasıl değişmededir ulu sahiller…

Güzel gök, gerçek gök, gör bende değişmeyi
Ne kaldı onca gururumdan, ve hünerliyse de
Gör aylaklığımdan geriye ne kaldı şimdi
Kapıldım ışıl ışıl boşluk derinliklerine
Ölülerin evleri üzerinden gölgem geçmede
Alıştırarak beni o ince, o tüy ilerleyişe.

Güneşin alevleri altında böyle ruhum
Ey güzelim adalet sana tutunuyorum
Senin o ışıktan amansız silahına
Ruhum! Getirmekteyim seni ilk durumuna
Gör kendini! Ama bil, dönüşsen de ışığa
Bir gölgesin, donuksun işte yarı yarıya.

Bilir misin, yaprak ve dalların düzme tutsağı
O cılız parmaklıkları yiyen girinti
Yumulu gözlerimi kamaştıran gizler
Hangi ten çekmekte tembel sınırına beni
Hangi tutkudur o kemikli toprağa sürükler?
Bir kıvılcım tende anar yitişlerimi.

Örtük kutsal maddesiz bir ateşle
Bağrını vermiş şu toprak köşesine
Bayılıyorum üstünde meşaleler yükselen
Bu yere ki altındandır, taştan, loş ağaçlardan
Ne mermerler titreşir uyup da gölgelere
Uyur vefalı deniz, mezarlarımın üstünde!

Korkularına karşı elinde tek ben varım!
Pişmanlıklarım, kuşkularım, ayak bağlarım.
Hepsi de o senin iri elmasının kusuru
Ama onların o ağır mermer gecelerinde,
Ne olduğu bellisiz bir kavim bitki köklerinde
Nicedir usul usul senden yana doğruldu.

Kopkoyu bir yoklukta eriyip gitti,
İçti kırmızı, kil beyaz niteliği,
Ve çiçeklere geçti yaşama yeteneği!
Nerede sözcükleri ölülerin, o senli benli
Kişisel yol yordam, tek tek kişiler nerde?
Kurt düşmüş gözyaşlarının doğduğu yere.

Belki tiksinme kendimden, öz sevgisi belki,
Görünmez dişleriyle bana öyle yakın ki!
Akla gelen her ad uygun düşmekte ona;
N’olsa görüp istiyor, düşlüyor, dokunuyor!
Ben uyurken hatta, gövdemden hoşlanıyor.
Temelden ilişkindir yaşamam o canlıya.

Rüzgâr çıkıyor… Yaşamaya dadanmak gerekir!
Sonsuz meltem kitabımın sayfalarını çeviriyor.
Toz toz kayalardan fışkırıp durur sular;
Uçun, hadi uçun, göz kamaştıran sayfalar;
Yıkın dalgalar; şenlikli sularınızı akıtın.
Yelkenlerin yemliği şu rahat çatıyı yıkın!

Paul Valéry
Çeviri: Sabri Esat Siyavuşgil

Le Cimetière marin 

Ce toit tranquille, où marchent des colombes,
Entre les pins palpite, entre les tombes ;
Midi le juste y compose de feux
La mer, la mer, toujours recommencée !
O récompense après une pensée
Qu'un long regard sur le calme des dieux !

Quel pur travail de fins éclairs consume
Maint diamant d'imperceptible écume,
Et quelle paix semble se concevoir!
Quand sur l'abîme un soleil se repose,
Ouvrages purs d'une éternelle cause,
Le temps scintille et le songe est savoir.

Stable trésor, temple simple à Minerve,
Masse de calme, et visible réserve,
Eau sourcilleuse, Oeil qui gardes en toi
Tant de sommeil sous une voile de flamme,
O mon silence! . . . Édifice dans l'âme,
Mais comble d'or aux mille tuiles, Toit !

Temple du Temps, qu'un seul soupir résume,
À ce point pur je monte et m'accoutume,
Tout entouré de mon regard marin ;
Et comme aux dieux mon offrande suprême,
La scintillation sereine sème
Sur l'altitude un dédain souverain.

Comme le fruit se fond en jouissance,
Comme en délice il change son absence
Dans une bouche où sa forme se meurt,
Je hume ici ma future fumée,
Et le ciel chante à l'âme consumée
Le changement des rives en rumeur.

Beau ciel, vrai ciel, regarde-moi qui change !
Après tant d'orgueil, après tant d'étrange
Oisiveté, mais pleine de pouvoir,
Je m'abandonne à ce brillant espace,
Sur les maisons des morts mon ombre passe
Qui m'apprivoise à son frêle mouvoir.

L'âme exposée aux torches du solstice,
Je te soutiens, admirable justice
De la lumière aux armes sans pitié!
Je te tends pure à ta place première :
Regarde-toi! . . . Mais rendre la lumière
Suppose d'ombre une morne moitié.

O pour moi seul, à moi seul, en moi-même,
Auprès d'un coeur, aux sources du poème,
Entre le vide et l'événement pur,
J'attends l'écho de ma grandeur interne,
Amère, sombre, et sonore citerne,
Sonnant dans l'âme un creux toujours futur !

Sais-tu, fausse captive des feuillages,
Golfe mangeur de ces maigres grillages,
Sur mes yeux clos, secrets éblouissants,
Quel corps me traîne à sa fin paresseuse,
Quel front l'attire à cette terre osseuse ?
Une étincelle y pense à mes absents.

Fermé, sacré, plein d'un feu sans matière,
Fragment terrestre offert à la lumière,
Ce lieu me plaît, dominé de flambeaux,
Composé d'or, de pierre et d'arbres sombres,
Où tant de marbre est tremblant sur tant d'ombres ;
La mer fidèle y dort sur mes tombeaux !

Chienne splendide, écarte l'idolâtre !
Quand solitaire au sourire de pâtre,
Je pais longtemps, moutons mystérieux,
Le blanc troupeau de mes tranquilles tombes,
Éloignes-en les prudentes colombes,
Les songes vains, les anges curieux !

Ici venu, l'avenir est paresse.
L'insecte net gratte la sécheresse ;
Tout est brûlé, défait, reçu dans l'air
A je ne sais quelle sévère essence ...
La vie est vaste, étant ivre d'absence,
Et l'amertume est douce, et l'esprit clair.

Les morts cachés sont bien dans cette terre
Qui les réchauffe et sèche leur mystère.
Midi là-haut, Midi sans mouvement
En soi se pense et convient à soi-même ...
Tête complète et parfait diadème,
Je suis en toi le secret changement.

Tu n'as que moi pour contenir tes craintes !
Mes repentirs, mes doutes, mes contraintes
Sont le défaut de ton grand diamant ...
Mais dans leur nuit toute lourde de marbres,
Un peuple vague aux racines des arbres
A pris déjà ton parti lentement.

Ils ont fondu dans une absence épaisse,
L'argile rouge a bu la blanche espèce,
Le don de vivre a passé dans les fleurs !
Où sont des morts les phrases familières,
L'art personnel, les âmes singulières ?
La larve file où se formaient les pleurs.

Les cris aigus des filles chatouillées,
Les yeux, les dents, les paupières mouillées,
Le sein charmant qui joue avec le feu,
Le sang qui brille aux lèvres qui se rendent,
Les derniers dons, les doigts qui les défendent,
Tout va sous terre et rentre dans le jeu !

Et vous, grande âme, espérez-vous un songe
Qui n'aura plus ces couleurs de mensonge
Qu'aux yeux de chair l'onde et l'or font ici ?
Chanterez-vous quand serez vaporeuse ?
Allez! Tout fuit! Ma présence est poreuse,
La sainte impatience meurt aussi !

Maigre immortalité noire et dorée,
Consolatrice affreusement laurée,
Qui de la mort fais un sein maternel,
Le beau mensonge et la pieuse ruse !

Qui ne connaît, et qui ne les refuse,
Ce crâne vide et ce rire éternel !
Pères profonds, têtes inhabitées,
Qui sous le poids de tant de pelletées,
Êtes la terre et confondez nos pas,
Le vrai rongeur, le ver irréfutable
N'est point pour vous qui dormez sous la table,
Il vit de vie, il ne me quitte pas !

Amour, peut-être, ou de moi-même haine ?
Sa dent secrète est de moi si prochaine
Que tous les noms lui peuvent convenir !
Qu'importe! Il voit, il veut, il songe, il touche !
Ma chair lui plaît, et jusque sur ma couche,
À ce vivant je vis d'appartenir !

Zénon! Cruel Zénon ! Zénon d'Êlée!
M'as-tu percé de cette flèche ailée
Qui vibre, vole, et qui ne vole pas !
Le son m'enfante et la flèche me tue !
Ah ! le soleil . . . Quelle ombre de tortue
Pour l'âme, Achille immobile à grands pas !

Non, non ! .... Debout ! Dans l'ère successive
Brisez, mon corps, cette forme pensive !
Buvez, mon sein, la naissance du vent !
Une fraîcheur, de la mer exhalée,
Me rend mon âme . . . O puissance salée !
Courons à l'onde en rejaillir vivant !

Oui! grande mer de délires douée,
Peau de panthère et chlamyde trouée
De mille et mille idoles du soleil,
Hydre absolue, ivre de ta chair bleue,
Qui te remords l'étincelante queue
Dans un tumulte au silence pareil,

Le vent se lève! . . . il faut tenter de vivre !
L'air immense ouvre et referme mon livre,
La vague en poudre ose jaillir des rocs !
Envolez-vous, pages tout éblouies !
Rompez, vagues! Rompez d'eaux réjouies
Ce toit tranquille où picoraient des focs !

Paul Valéry

Protest müzik grubu olan ‘’Ezginin Günlüğü’’nün müziği Cüneyt Duru’ya ait ‘’Cin’’ isimli şarkısı Paul Valéry’nin ‘’Le Sylphe’’ isimli şiirinden alınıyor...


Cin

Ne gören var ne bilen
Bir kokuyum büyülü
Yelle savrulup gelen
Ne diriyim ne ölü

Ne gören var ne bilen
Bir düş, ya bir düşünce
Düğüm çözülür hemen
Elimi değdirince

Ne okur ne anlarsın
En iyi kafaların
Ne kolay yanılması

Ne gören var ne bilen
Çıplak bir göğüs birden
İki gömlek arası

Le Sylphe

Ni vu ni connu
Je suis le parfum
Vivant et défunt
Dans le vent venu !

Ni vu ni connu
Hasard ou génie ?
À peine venu
La tâche est finie !

Ni lu ni compris ?
Aux meilleurs esprits
Que d’erreurs promises !

Ni vu ni connu,
Le temps d’un sein nu
Entre deux chemises !

Ezginin Günlüğü, ‘’Cin’’:

https://www.youtube.com/watch?v=87ExT-QjFpM

 

 


Yorumlar - Yorum Yaz