• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi28
Bugün Toplam638
Toplam Ziyaret3154146

Mevlânâ’dan öğütler; üç balık


Mevlâna’dan öğütler;  üç balık

27 Haziran 2019

Son yazılarımda ‘’fabl’’lara daldım… Bu fablların sadece ders vermediklerini aynı zamanda bir düşünceye ya da kavrama güç kazandırmak isteyen bir çeşit masallar olduğundan bahsetmiştim…

Bir düşünceye ya da kavrama güç kazandırmak isteyen masallara Mevlânâ’nın Mesnevi’sinde geçen bir hikâye örnek olarak gösterilebilir… Bakalım Mevlânâ; ‘’feraset’’, ‘’cesaret’’ ve ‘’pişmanlık’’ kavramlarını bir hikâye içerisinde nasıl açıklamış: (Mesnevi: 4.Cilt - Sayfa: 178-184) 

İçinde üç balık bulunan gölcüğün hikâyesini duydun mu sen? Bak dinle...

Bir kaç balıkçı gölcüğün yanından geçerken balıkları gördüler, üç tane idi, lakin üçü de bir birinden güzel ve iştah açıcıydı. Derhal koşup ağ getirmeye gittiler. Balıklar anladılar durumu.

İçlerinde akıllı olan yola düştü; gidilmesi gönüle hiç de hoş gelmeyen yola koyuldu. Aklından dedi ki: “Bunlara danışmayayım, türlü türlü fikirler ileri sürerek azmimi gevşetirler, tembellikleri, bilgisizlikleri bana da sirayet eder. Danışmak, akıl almak için diri kişi lazım ki, başvurasın amma... Nerede öyle bir diri. Bunlara danışmanın zamanı değil! Kendine gel, yola düş. Bu gölcükten denize doğru git, denizi ara. Şu girdaplara kapılma.”

Derken balıkçılar ağ getirdiler...

İkinci balığın, yarı akıllının ağzının tadı kaçtı. Dövünmeye başladı: ‘’Eyvahlar olsun, fırsatı teptim. Nasıl oldu da o yol gösteren akıllı diriye arkadaş olmadım, ona uymadım! Ansızın gitti, lakin benim de hararetle ardına düşmem gerekirdi! Fakat geçene acınmak, dövünmek hatadır. Gitti mi, gider! Gayrı onu anmanın hiç bir yararı yoktur. Şimdi denizlere,  emniyet yurduna ulaştı o, bize düşen de onun yolundan yürümektir. Bir çare bulmalıyım, en iyisi kendimi ölmüş gibi göstereyim, suyun üzerine çıkıp karnım yukarıda, sırtım aşağıda olduğu halde kendimi salıvereyim. Su nereye götürürse, gideyim. Yüzen kişi gibi değil de, âdeta bir saman çöpü gibi su üstünde sürükleneyim .”

Dediği gibi de yaptı. Ölü taklidi ile su yüzüne çıktı, sürüklenirken aynı çöp gibi, kendini tamamen suyun akışına, bırakmış öylece gidiyordu, bata çıka. Balıkçıların biri gördü: ‘’Eyvah, dedi, en iyi balık öldü!’’ Balıkçıların hepsi kederlenirken, balık onların “eyvah” demelerine sevindi. “Galiba kurtuluyorum...” dedi içinden. Balıkçılardan biri suya girdi, yakaladı onu, fırlattı kıyıya. Balık; çırpına çırpına gizlice suya fırladı, gitti.

Üçüncü balık, o ahmak; ıstıraplar içinde kalakaldı. Kurtulmak için sağa sola çırpındı durdu, fakat avcılar ağ atıp yakaladılar.  Ateş üstündeki tava içinde ahmaklıkla eş oldu.

Ateşin hararetiyle kızıp kaynadıkça akıl ona: “Sana hiç korkutucu bir zat gelmedi mi?” diyordu. O da işkence ve belanın içinde: “Evet geldi! Eğer bu sefer, şu boynumu kıran mihnetten kurtulursam; denizlerden başka yeri yurt tutmam. Bir gölcükte oturmam artık. Uçsuz bucaksız bir su arar, emniyette ve sıhhat içinde ömür sürerim….’’ demekteydi ahmakça! 

Bela gelmeden tedbir için feraset, bela gelince cesaret gerekir. Pişmanlık; cesareti ve feraseti olmayan ahmağın tesellisidir.

Osman AYDOĞAN



Yorumlar - Yorum Yaz