Çiçek değil, çocuk yetiştirdiğimizi unutmayın!
Kapı komşum Cengiz'in beş ve yedi yaşında iki çocuğu vardı.
Bir gün yedi yaşındaki oğlu Gökhan’a benzinle çalışan çalışan çim biçme makinasıyla nasıl çim biçildiğini öğretiyordu.
Makinayı çim üzerinde nasıl döndüreceğini öğretirken eşi Cansu, Cengiz’i bir soru sormak için içeri çağırdı.
Cengiz içeri girince, Gökhan makinayı çalıştırdı ve çimlerin ortasındaki çiçek tarhına daldı.
Çiçek tarhı bir anda mahvolmuştu.
Cengiz döndüğünde gördüğü manzara karşısında çılgına döndü. Bütün komşuların çok beğendiği, emek emek kedi elleriyle yaptığı çiçek tarhı yoktu artık. Cengiz tam sesini yükseltmeye başlamıştı ki, Cansu dışarıya çıktı ve Cengiz'e:
''Cengiz, çiçek değil, çocuk yetiştirdiğini unutma!'' dedi.
Cansu bu sözleriyle bana anababa olarak önceliklerimizin ne olduğunu çok güzel hatırlattı.
Çocukların kendileri ve benlik saygıları, kırabilecekleri ya da hasar verebilecekleri herhangi bir fiziksel nesneden çok daha önemlidir.
Bir futbol topunun kırdığı bir cam, dikkat edilmediği için kırılan bir lamba ya da mutfakta elden kayıp, kırılan bir tabak zaten kırılmıştır. Çiçekler zaten ölmüştür.
Verilen bu zararı, bir de ben cocuğumu inciterek, yaşam sevincini öldürerek iki katına çıkartmamalıyım.
Birkaç hafta önce kendime spor bir ceket aldım ve dükkan sahibi Çetin ile annebabalık üzerine biraz sohbet ettik. Çetin bana eşi ve yedi yaşındaki kızlarıyla dışarıya yemeğe çıktıkları bir gece kızının masadaki bardağı devirdiğini anlattı.
Masadaki su temizlenip, anne babası üzülmemesini söyledikleri zaman kızı onlara bakmış ve ''Biliyor musunuz, size diğer anne babalara benzemediğiniz için teşekkür etmek istiyorum. Arkadaşlarımın çoğunun annebabaları böyle bir durumda onlara bağırır ve bir de daha dikkatli olmaları konusunda onlara söylev çekerler. Böyle birşey yapmadığınız için size teşekkür ederim!'' demiş.
Bir seferinde ben arkadaşlarımla yemekteyken, benzer bir olay oldu. Beş yaşındaki oğulları masaya bir bardak süt döktü. Arkadaşlarım çocuklarına bağırmaya başlayınca, ben de bilerek çarptım ve kendi bardağımı devirdim.
50 yaşında olmama rağmen nasıl hâlâ aynı şeyi yaptığımı anlatmaya başlayınca, çocuğun gözleri parladı ve anne babası gereken mesajı alıp, çocuklarına bağırmaktan vazgeçtiler.
Her gün halâ yeni birşeyler öğrendiğimiz unutmak bazen ne kadar da kolay oluyor.
Geçenlerde ünlü bir araştırmacı bilimadamı hakkında bir öykü dinledim. Bir bilimadamının tıp konusunda yeni ve çok önemli buluşları olmuştu.
Bir gazete muhabiri röportaj yaparken kendisine, ortalama bir insandan nasıl olup da daha farklı ve yaratıcı bir insan olduğunu sormuş. Kendisini diğerlerinden ayıran özellik neymiş? Bilimadamı bu soruyu ''iki yaşındayken annesinin yaşadığı bir deneyim nedeniyle'' diye cevaplamış.
Bilimadamı buzdolabından süt şişesini çıkartmaya çalışırken, şişe elinden kayıp yere düşmüş ve ortalık süt gölüne dönmüş.
Annesi mutfağa geldiğinde, ona bağırmak, söylenmek ya da cezalandırmak yerine, ''Engin, ne kadar güzel bir hata yaptın! Daha önce bu kadar büyük bir süt gölü görmemiştim. Evet, olan olmuş. Şimdi birlikte burayı temizlemeden önce biraz yerdeki sütle oynamak ister misin?'' demiş. O da eğilip, oynamış yere dökülen sütle.
Birkaç dakika sonra annesi, ''Engin, bu tür bir şey yaptığında, bunu senin temizlemen ve herşeyi eski haline getirmen gerektiğini biliyor musun? Bunu nasıl yapmak istersin? Bir sünger mi kullanalım, bir havlu ya da bir bez mi? Hangisini istersin?'' demiş.
Engin süngeri seçmiş ve birlikte yere dökülen sütü temizlemişler. Daha sonra annesi, ''Biliyor musun, burada yaşadığımız olay, senin iki minik elinle bir süt şişesini taşıyamadığın kötü bir deneyimdi. Şimdi arka bahçeye çıkalım ve şişeyi suyla doldurup, senin dolu bir şişeyi düşürmeden taşımanı sağlayalım'' demiş.
Küçük çocuk şişeyi boğazından iki eliyle tutarsa, düşürmeden taşıyabileceğini öğrenmiş. Ne güzel bir ders!
Bu ünlü bilimadamı daha sonra, o anda bir hata yaptığı zaman bundan korkmaması gerektiğini öğrenmiş. Yapılan hataların yeni birşeyler öğrenmek için çok güzel fırsatlar olduğunu anlamış.
İşte bilimsel araştırmalardaki deneyler de bu temele dayanır zaten. Bir deney başarısız olsa bile, o deneyden çok değerli bilgiler elde edilir.
Bütün annebabalar çocuklarına, annesinin Engin’e davrandığı gibi davransalar çok daha iyi olmaz mı?
Son öykümüz de aynı tutumu yetişkinler bağlamında anlatıyor.
Bu öyküyü birkaç yıl önce bir radyo programında dinlemiştim.
Genç bir kadın işten evine dönerken arabasının çamurluğuyla, bir başka arabanın tamponuna vurmuş. Kadıncağız ağlamaya başlamış, çünkü arabası yeniymiş. Bu durumu kocasına nasıl açıklayacakmış? Diğer arabanın sürücüsü anlayışlı davranmış ama yine de birbirlerine plakalarını ve ruhsat numaralarını vermeleri gerektiğini açıklamış. Genç kadın, belgelerinin bulunduğu zarfı açtığında, zarftan yere bir kağıt düşmüş. Kağıtta eşinin el yazısıyla şu sözler yazılıymış:
''Sevgilim, bir kaza yaptığında, arabayı değil, seni sevdiğimi unutma!''
Şimdi bir kez daha çocuklarımızın, maddesel şeylerden çok daha önemli olduklarını hatırlayalım.
Bunu aklımızdan çıkarmadığımız zaman, çocuklarımız benlik saygısı kazanır ve yüreklerinde sevgi tomurcukları belirir.
Dünyadaki en güzel çiçek tarhlarından daha güzel bir insan olurlar.
(Alıntıdır)