• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi8
Bugün Toplam795
Toplam Ziyaret3154303

Aşk-ı Memnu


Aşk-ı Memnu

01 Kasım 2015

TV pek izlemem, hele hele dizi hiç mi hiç izlemem. Ancak bu kuralımın dizi yönünden bir istisnası oldu: O da Halid Ziya’nın ‘’Aşk-ı Memnu’’ eserinden uyarlanan - ilki değil de ikincisi- dizi oldu. Onun da birkaç bölümünü izledim. Tamamını izleyemedim çünkü gözlerimin önünde sevdiğim bir eser yakılıyormuş gibi, sevdiğim roman kahramanları Bihter, Behlül, Peyker, Nihal, Habeş Beşir ve diğerleri katlediliyormuş gibi hissettim.

Romanda her cümlesi, her sözcüğü özenle kaleme getirilmiş betimlemeleri, anlatımları dizide görmek imkânsız. Ve kitapta anlatılan illaki Habeş Beşir. Kitaptaki o gururlu, o onurlu, o içten, o duygusal, o platonik aşkıyla ve o dik duruşuyla özleştiğiniz Habeş Beşir dizide silik bir karakter olarak sahnelenir, bu haksızlığa isyan edersiniz. Habeş Beşir, veremli o yeniyetme çocuk, doğduğu yerlerin çöl güneşini özleyerek ölür. Habeş Beşir’in doğduğu yerleri özleminde Beşir ile özleşip hem platonik aşkınızı hem de doğup büyüdüğünüz ancak hep ayrı kaldığınız kendi memleketinizin ve memleketinizin güneşinin özlemiyle yanıp tutuşan kendinizi görürsünüz.

Dizide Bihter, hiç anlaşılmadan bir ahlâksızlık abidesi olarak, bir ihanet sembolü olarak sunulur. Kitabı okumayanlar için Bihter’e bir haksızlık bu, bir saygısızlıktır bu. Bihter'in safına geçer bu haksızlığa isyan edersiniz.

Kitapta anlatılan Bihter – Behlül aşkının bir benzerini Mehmet Rauf’un ‘’Eylül’’ünde Necip ile Suad arasında görürsünüz, Franz Kafka ile Milena arasında görürsünüz, Goethe'nin ''Genç Werther'in Acıları''nda Werther ile Lotte arasında görürsünüz, Halil Cibran ile Mey Ziyâde arasında ve Şeyh Galip’in ‘’Hüsn-ü Aşk’’ında görürsünüz.

Kitapta aşkın soyluluğu anlatılırken dizide aşkın soysuzluğu sergilenir. Kitapta aşkın; dehâ dâhil hiç bir olgunun durduramadığı, en irrasyonel, en zehirli tutsaklık olduğu anlatılır. Kitapta Louis Aragon'un, "aşk insana güç veren tek özgürlük yitimidir" sözünün romantik ve beyhude bir temenni oluşunu okuyarak yaşarsınız. Kitapta âşık olan bir insanın kalbini, ruhunu ve iç dünyalarını tüm çıplaklığı ile görürüsünüz. Ancak dizide sadece rengârenk giysiler, güzel kadınlar, yakışıklı erkekler ve cinsellik sergilenir.

Dizide Bihter’in trajik yaşamına –âdeta merhametsizce- kayıtsız kalınır. Hiç üzülmezsiniz Bihter'e. Hatta ''oh olsun!'' geçer içinizden. Ancak kitapta bu trajik yaşama içiniz parçalanır, yüreğiniz dağlanır, hatta oturur hüngür hüngür ağlarsınız. Kitapta, Bihter’e dizide olduğu gibi ‘’yapma’’ diyen bir Behlül de yoktur. Kitapta her daim Behlül’e kızar, Bihter’e acırsınız.

Aşk-ı Memnu; kanımca dil, anlatış, canlandırış açılarından Halid Ziya’nın Türk romanının bugüne kadar yazılmış en değerli eseridir. Gönül isterdi ki orijinal diliyle anlayarak okuyasınız. Halid Ziya'nın orjinal diliyle basılmış bu eserin ilk baskısını, bir vakitler emlâk komisyonculuğu yaparken bir evde kıymeti bilinmeyip terk edilmiş halde bulan sevgili arkadaşım İlhan Tellioğlu bana hediye etmişti.

Bu eseri neden orijinal diliyle okumanız istiyorum biliyor musunuz?

19. yüzyılda hazırlanmış bir Osmanlıca - İngilizce sözlük var: ‘’Redhouse – Osmanlıca İngilizce Sözlük ve Gramer Kitabı’’. Bu sözlük Osmanlıca – İngilizce sözlük niteliğinde Osmanlıcadan İngilizceye yapılan ilk ve kapsamlı lügattir. 1890’da 12 cild halinde yayımlanır. Sir James W. Redhouse’ın el yazması olan eserinin orijinal bu gün British Museum’da dır. Bu sözlük 150.000 kelime içerirken, şimdi en babayiğit Türkçe - İngilizce sözlük en fazla 30.000 kelime içermektedir. Aradaki fark, kaybettiğimiz 120.000 kelime ne idiler? Kaybettiklerimiz sadece kelimeler değildiler ki! Kaybettiklerimiz; sanatımızdı, edebiyatımızdı, felsefemizdi, tarihimizdi, kültürümüzdü, ruhumuzdu, ufkumuz, âfâkımız, duygumuz, düşünme kapasitemiz, muhakeme yeteneğimizdiler, nezaketimizdiler, letafetimizdiler, sevgi ifademizdiler! Bizi bırakıp da gittiler.

İşte bu nedenledir ki bugün Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘’Gençliğe Hitabesi’’ ilk hali ile okunduğunda verdiği anlamla Türkçeleştirilmiş hali ile okunduğunda verdiği anlam bir değildir. ‘’Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur’’ ifadesindeki anlamı, ‘’Gereksinim duyduğun güç damarlarındaki soylu kanda bulunmaktadır’’ ifadesi vermemektedir. Çünkü cümlede geçen ''muhtaç'' farklıdır ''gereksinim'' farklıdır, ''kudret'' farklı anlamdadır ''güç'' farklı anlamdadır, ''asil'' ile kastedilen ile ''soylu'' ile kastedilen aynı şeyler değildir.

İşte bu nedenledir ki ‘’Aşk-ı Memnu’’nun günümüz Türkçesine çevrilmiş hali hiç mi hiç orijinal halinin verdiği içtenlik, duygu, anlam ve düşünce derinliğini vermiyor. Kitabın anlamı ile dizinin anlamı nasıl ki birebir örtüşmüyorsa kitabın orijinal hali ile sadeleştirilmiş hali yine birbiriyle örtüşmüyor.

Halid Ziya Uşaklıgil’in hayatının son yıllarında Suut Kemal Yetkin’e yazdığı ve 5 Eylül 1943’te Ulus gazetesinin Güzel Sanatlar sayfasında yayımlanan mektubunda diyor ki: "Firdevs Hanım, Nihal, Bihter, hele bedbaht Beşir, şimdi uzaktan bunları düşünürken hepsini ayrı ayrı görüyor zannındayım. Hele Nihal gözlerimin önünde sapsarı, süzgün simâsıyla hep Ada çamlıklarında babasının yanında dolaşıyor gibidir. Beşir'in öksürüklerini işitiyorum..." Ve yazar Selim İleri bir yazısında bu mektup üzerine der ki: ''Büyük bir kıskançlıkla ben de görüyor ve işitiyorum. Fakat sizin televizyonda ne görüp ne işittiğinizi ise bilmiyorum.''

Selim İleri'nin sorduğu gibi sizin televizyonda ne görüp ne işittiğinizi ben de bilmiyorum ama beni sorarsanız; ben, ülkemde yaşanan her şeyi TV'de bu diziyi izler gibi izliyorum ama içimde Halid Ziya’nın ‘’Aşk-ı Memnu’’ kitabının orijinal diliyle akışı; kümesine sırtlan girmiş tavuklar gibi çığlık çığlığa geçiyor, kalbim kafesinde çırpınan yabani kuşlar gibi çırpın çırpın çırpınıyor ve içimde yağmur yağmış, güneş vurmuş ve ardından sam yeli görmüş bir kar topu gibi her daim ılgıt ılgıt birşeyler eriyor.

Kitabı okurken görürsünüz ki Halid Ziya’nın orijinal halindeki ‘’Aşk-ı Memnu’’ bir kurgu iken, TV dizisindeki ''Aşk-ı Memnu'' sanki günümüzde yaşadığımız gerçek Türkiye'yi birebir anlatıyor.

Beşir’in öksürükleri ise aslında derinden derine Cumhuriyetin öksürükleri gibi geliyor.

Osman AYDOĞAN



Yorumlar - Yorum Yaz