• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi20
Bugün Toplam484
Toplam Ziyaret3153992

Leylekler ve Yılanlar


Leylekler ve Yılanlar

06 Eylül 2020

İki gün önce gazetelerde, iktidara mensup siyasetçilerin kendisiyle içli dışlı olduğu ve devlet protokolünde yer verilen bir tarikat şeyhi ile ilgili olarak bir haber vardı: ‘’Bilmem ne tarikatının lideri bilmem kim 12 yaşındaki bir kız çocuğuna cinsel istismar suçundan dolayı tutuklandı…’’ (04 Eylül 2020)

Bu haber ülkeyi sarstı mı? Tabii ki hayır... Çünkü bu haberlere ülke kanıksadı artık… Bundan dört yıl önce Karaman’da iktidarın pek de sevdiği dinci bir vakıfta bir öğretmenin 45 erkek çocuğa tecavüz ettiği ortaya çıkmıştı da o zamanki Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı bir açıklama yaparak ‘’Bir kerecikten bir şey olmaz’’ (Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz. Biz ….. Vakfı'nı da tanıyoruz, hizmetlerini de takdir ediyoruz) demişti…

Kısa süre önce gazeteci İsmail Saymaz, ‘’Şehvetiye Tarikatı’’ (İletişim Yayınları, 2019) diye bir kitap yazdı… Bu kitabında İsmail Saymaz, incelediği altı tarikattaki şeyh, şıh tayfasının kadın erkek fark etmeksizin ‘’bademleme’’ adı altında kendi müritlerine olan tecavüzlerini anlatıyor…

Timur Soykan, ‘’Badeci Şeyh’in Sır Odası’’ (Kırmızı Kedi Yayınevi, 2019) adlı kitabında da, Bursa’da bilmem ne tarikatının bilmem ne kolunun şeyhi bilmem kimin müritlerine “cennet” vaat ederek bazıları karı-koca olmak üzere tarikat üyesi en az 17 kişiye tecavüz ettiği için yargılandığını yazdı… Bu kitapta, nişanlısına, karısına şeyh ile cinsel ilişki yaşaması için baskı yapan müritlerin ifadelerinde eylemlerinden dolayı pişman olmadıkları da anlatılıyor…

Gazeteci Saygı Öztürk de ‘’Menzil: Bir Tarikatın İki Yüzü’’ (Doğan Kitap, 2019) adlı kitabında bir tarikatın iktidar desteği ile nasıl holdingleştiğini ve bu tarikatın Sağlık Bakanlığı’nı nasıl ele geçirdiklerini anlatıyor…

Barış Pehlivan ile Barış Terkoğlu, beraber yazdıkları ‘’Metastaz’’ (Kırmızı Kedi Yayınevi, 2019) adlı kitapta, 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminin ardından, devletin FETÖ’den boşalan kadrolarına diğer tarikat ve cemaatlerin nasıl doldurduklarını anlatıyorlar…

Murat Ağırel de “Sarmal” (Kırmızı Kedi Yayınevi, 2020) isimli kitabında kamu kaynaklarının cemaat vakıflarına nasıl peşkeş çekildiğini yazıyor…

Gazete arşivlerini karıştırmaya kalksak bu liste çooook uzar…

İktidarın bir vakitler kuzu sarması kardeş olduğu, kol kola yürüdüğü, ne istedilerse verdiği, devleti adeta kendisine teslim ettiği FETÖ denilen tarikatın 15 Temmuz’da ne yapmak istediğini hepimiz gördük…

Peki bu tarikatları, bu cemaatleri kim korudu, kim palazlandırdı ki başımıza böylesine musallat oldular?…

Yine uzaklara gitmeye gerek yok. Tarih 26 Ocak 2014... Yer Bursa… Bursa’nın 17 ilçe belediye başkan adayının tanıtım toplantısına katılan o zamanki Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Bursa’dan cemaatlere şöyle sesleniyordu: "Her şeyin garantisi biziz. O cemaatler beni çok iyi bilir. Ben onları çok iyi biliyorum. Bursa’dan bu cümleme dikkat etsinler; Biz varsak, siz de varsınız. Biz yoksak siz de yoksunuz…"

Başbakan Erdoğan, Trabzon’da yaptığı konuşmada (24 Mart 2014) ise şöyle diyordu: ‘‘(FETÖ elebaşısını kastederek) Geçenlerde benimle ilgili ‘Bu uzun bize çok hainlik yaptı’ dedi. Nasıl hainlik yaptıysak. 17 üniversite kurmak için geldiler, hepsini onadım. Bu muydu hainlik? Bu ne vicdandır be. Okullar için yer istedi, verdik. Uluslararası camiada davet ettiler, devlet hükümet başkanlarına bunları refere ettik. Olimpiyat dediler, her türlü desteği verdik. Ne nankörlük bu ya? Ne istediniz de vermedik, ne isteniz de alamadınız?”

Tabii ki bunlar ilk ve tek itiraf değildi…

Olağanüstü Din Şurası'nda konuşan CB Erdoğan (03 Ağustos 2016) FETÖ’ye daha önce destek olduklarını şöyle itiraf ediyordu; ‘Ben de katılmadığım pek çok yönleri olmasına rağmen asgari müştereklerde buluşabildiğimiz zannıyla her kesim gibi bunlara yardımcı oldum. Rabbim de milletim de bizi affetsin…”

CB Erdoğan çıktığı bir TV kanalında yine şu itirafta bulunuyordu (24 Haziran 2018): “FETÖ'nün bizim zamanımızda büyüdüğü şeyini reddetmem. Doğrudur, doğrudur. Aldatıldık…”

Hafızamızı zorlarsak ve arşivlere girersek bu liste de yine çooook uzar…

Halbuki Türkiye Cumhuriyetinde tarikatlar, cemaatler, şeyhlik, şıhlık yasaktır…

30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilip 13 Aralık 1925 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı “Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması” hakkındaki kanun halen yürürlüktedir. ‘’Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Seddine ve Türbedarlar ile Bazı Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun’’ ile bütün tarikatlarla birlikte şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük, gaipten haber vermek ve murada kavuşturmak amacıyla muskacılık gibi, eylem, unvan ve sıfatların kullanılmasını, bunlara ait hizmetlerin yapılmasını ve bu unvanlarla ilgili elbise giyilmesini de yasaklamıştır. Ve bu yasayı uygulamakla hükumetler sorumlu kılınmıştır.

Yukarıda anlatıldığı gibi 1950 yılından bu yana siyasilerin tarikatlarla içli dışlı olmaları ve tarikatları koruma ve kollamaları sonucu yasa uygulanmaz duruma gelmiş ve tarikatlar, yasaklı olmalarına rağmen yukarıda çok kısa ve yakın zamandakileri anlattığım gibi halen faaliyetlerini ve etkinliklerini sürdürebilmektedirler…

Mustafa Kemal Atatürk, Kastamonu’da 30 Ağustos 1925’te söylediği bir nutukta türbelerin, tekkelerin ve zaviyelerin kapatılmasının ve tarikatların kaldırılmasının işaretini vererek; “Ölülerden medet ummak, medeni bir cemiyet için, şindir(lekedir). Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.” demişti…

Ancak görüldüğü gibi şimdilerde memleket şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar memleketi olmuştur…

Bütün bu olanlar bana Anadolu'nun bilge topraklarında, susuz havuzlarında, gübresiz tarlalarında, çorak meralarında yetişenlerin bildiği ‘’leyleklerin yılanları nasıl avladıkları’’ bilgisini hatırlattı… Bilen bilir ama ben yine de anlatayım:

Leylek yılanı nasıl avlar?  

Leylek havada uçarken bir yılan gördü mü hemen üzerine atılmaz. Bulunduğu yerden daha yükseğe çıkar. Çıkabileceği en yüksek noktaya geldikten sonra birden yılanın üzerine pike yapar. Yılanı belinden kaptığı gibi tekrar eski yüksekliğe çıkıp yılanı aşağı atar. Bu kadar yüksekten düşen yılanın beli kırılır, hayvan ölür. Leylek ölen yılanı alır, yesinler diye yavrularına götürür.

Ama bu her zaman böyle olmaz, leylek bazen üşengeçlik eder, yılanı yeterli yüksekliğe çıkmadan yere bırakır. Bu durumda yılan sadece bayılır. Yılanı öldü zanneden leylek, hayvanı alıp yuvasına götürür, ''alın yiyin'' diye yavrularına bırakır. Ana leylek yuvadan ayrılınca da, ayılan yılan yavru leylekleri yer.

Şimdi, şu an Türkiye'nin mücadele ettiği FETÖ, PKK, İŞİD vb. terör örgütleri ülkemizin bekasına yönelik tehdidin buzdağının su üstünde görünen yüzüdür. Buzdağının su altında kalan kısmı ise: Cehalettir… Dinin siyasete alet edilmesidir… Çağdaş ve laik eğitim sisteminden uzaklaşmasıdır… Ortaçağa ait mezheplerin ve etnisitenin peşinden gidilmesidir… Devletin tarikat ve cemaatlerle iç içe olmasıdır… FETÖ tarikatından boşalan devletin kadrolarına adı bilmem ne olan tarikatların ve cemaatlerin doldurulmasıdır… Devletin hukuk devleti vasfından uzaklaşmasıdır… Devletin liyakate sırt çevirmesidir... Devletin çağdaş uygar dünyadan ayrılmasıdır… Devletin demokrasiden, parlamenter rejimden uzaklaşmasıdır… Devletin ve toplumun Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kendi önlerine koyduğu hedeflerden, ilkelerinden uzaklaşmasıdır. 

Eğer buzdağının altı ile de mücadele etmezseniz, buzdağının altındaki tehlikeyi de ortadan kaldırmazsanız bir başka terör örgütü, bir başka tarikat, bir başka cemaat, leyleğin o öldü zannettiği yılan gibi, o öldürmeyip de ondurduğunuz, öldürmeyip de onurlandırdığınız, öldürmeyip de himaye ettiğiniz, koruduğunuz, palazlandırdığınız yılan gelir ülkenin yavrularını, geleceğini eline alır, yer, bitirir...

Türkiye’deki bütün tarikatların, bütün cemaatlerin bir tek hedefi vardır: ‘’Devleti ele geçirmek’’… Daha yenilerde girişte bahsettiğim 12 yaşındaki kız çocuğuna cinsel istismardan tutuklanan ve hakkında dava açılan tarikat şeyhi, daha dün, Ayasofya’nın ibadete açıldığı gün ne demişti: ‘’Devletin kontrol mekanizmalarında olalım.’’ (17 Ağustos 2020) FETÖ, 15 Temmuz’u laf olsun diye mi yapmıştı? Devletin ve hükumetin, tarikatların ve cemaatlerin bu maksadını bilmeyecek kadar gafil ve bir daha aldatılacak kadar saf olduğunu düşünmek istemiyorum…

Yarın bilmem ne tarikatı, bilmem ne cemaati gelir de bu ülkeye bir 15 Temmuz daha yaşatırsa bunun müsebbibi kim olacak?

Anadolu'nun o sessiz ve ıssız havuzları, gübresiz tarlaları, çorak meraları, susuz, gübresiz ve çorak bilge toprakları hayatı ve bekayı böyle bilir, böyle anlatır...

Tabii ki ülkeyi yönetenlerin bu belalı coğrafyada ‘’var olma’’ ve ‘’beka’’ kaygısı varsa?

Osman AYDOĞAN



Yorumlar - Yorum Yaz