• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi15
Bugün Toplam587
Toplam Ziyaret3154095

Hamlet


Hamlet

07 Ekim 2016


Shakespeare’in eserlerine devam!... Bugün de Shakespeare’in 1601 yılında yazdığı ve İngiliz edebiyatının en ünlü trajedilerinden birisi kabul edilen eseri: ‘’Hamlet’’ (Türkiye İş Bankası Yayınları, 2008)

Fransız besteci, yazar ve müzik eleştirmeni Louis Hector Berlioz (1803-1869) bir makalesinde; ‘’Eğer bir insan Hamlet’i okumadan yaşamını tamamlıyorsa, o kişi ömrünü bir kömür madeninin dibinde geçirmiş demektir" diye anlatır Hamlet'i...

‘’Hamlet’’ oyunun en belirgin teması “intikam”dır. Bu açıdan bakıldığında eser çok güzel bir intikam başyapıtıdır.

Oyunun başlıca karakterleri:

Hamlet: Eski kralın oğlu yeni kralın yeğeni,

Claudius: Danimarka Kralı ve Hamlet'in amcası,
Gertrude: Danimarka Kraliçesi ve Hamlet'in annesi,
Horatio: Hamlet'in gerçek dostu,
Marcellus: Subay

Oyunda geçen hikâye de özetle şöyledir:

Zamanın Almanya’sında, Wittenberg Üniversitesini bitiren Danimarka Prensi Hamlet, ülkesine geri döner. Wittenberg, Martin Luther’in üniversitesidir. Dolayısıyla Hamlet, bir ayağı ile Rönesans’ta ve Luther’in Reform hareketinin içerisindedir.


Hamlet ülkesine döndüğünde şunu görür: Amcası, kendisinin öz kardeşi olan Hamlet’in babasını öldürerek tahta geçmiş ve Hamlet’in annesiyle evlenmiştir. Danimarka’daki Elsinore Şatosu da bu olup bitenlerin geçtiği sahnedir.

İşte Danimarka'da geçen bu oyunda; Prens Hamlet'in, kral olan babasını öldürdükten sonra tahta geçen ve annesi Gertrude ile evlenen amcası Claudius 'tan nasıl intikam aldığını anlatılır.

Ancak oyun esnasında eline birçok fırsata geçmesine rağmen Hamlet babasının öcünü almayı sürekli erteler. Bu anlamda oyun ayrıca eylemsizliğin destansı bir anlatımıdır.

Oyundaki bu eylemsizlik şu mesajı verir: Çok düşünmek ve kendini dinlemek eyleme geçmeyi engeller. Dolayısıyla gerçekleşen eylemler düşünülmeden yapılan eylemlerdir. Bir sahnede Hamlet: "Bilinç insanı ödlekleştirir" der. Bu anlamda da oyun aslında eylem karşısında aydın kararsızlığının da bir simgesidir.

Hamlet, anlatıldığı gibi bir kararsızlığın, bir eylemsizliğin tragedyası olarak bilinse de Hamlet’ in kafası hızlı ve gereğinden çok çalışır ve böyle bir iktidar yozlaşmasına karşı bir Rönesans aydını kafasıyla savaşım verilemeyeceğinin de farkındadır. Çünkü geri döndüğü ülkesi Danimarka’da iktidar mekanizmasına egemen olan anlayış, henüz Ortaçağın sınırlarını aşamamıştır.

Oyunda verilmek istenilen mesaj:

Bu yüzden eserde geçen “Çürümüş bir şeyler var şu Danimarka krallığında…” söylemi, o iklimlerde bir siyasi uyarı ifadesidir. O da şudur: Şatolar ve saraylar içindekilerle beraber çürür… Bu nedenle aradan geçen beş yüz yıllık süreçte bunu bilen ve unutmayan Batı siyasi düşüncesi, yeni Elsinore saraylarının inşasına izin vermez. Çünkü Dünya tarihi, şatoların ve sarayların içindekilerle beraber çürürken toplumu da beraberinde çürüttüğünü göstermiştir… İşte bu nedenle de Rönesans ve onunla birlikte inancın karşısında doruklarına ulaşan '’eleştirel düşünce’’, sarayların değil, sadece özgür parlamentoların ve demokrasinin filizlenebileceği zeminleri yaratmıştır.

Oyunda geçen bazı tiratlar:

‘’Olur ya, doğruluğun gücü güzelliği kendine benzetinceye kadar, güzelliğin gücü doğruluğu bir kahpeye çevirebilir. Olmayacak bir şeydi bu eskiden, ama şimdiki zamanda oluyor, görüyoruz.’’


‘’Öyle çarpık bir dünyada yaşıyoruz ki, namus günahtan özür dilemek zorunda kalıyor, eğilip izin istiyor ona yardım etmek için.’’

"Pisliğin ortalığı sardığı bu zamanda, iyiliğin af dilemesi gerekiyor kötülükten."

"Kötü işler gömülse de yerin dibine çıkar bir gün insanların gözü önüne.''

‘’Büyüklerin cinneti başıboş bırakılmaya gelmez…’’

''İnanma gerçeğin gerçekliğine!''

"Bu dünyada namuslu olmak on binde bir olmaktır."

"Yeryüzünde de gökyüzünde de felsefenizin tasarladığından daha çok şey var Horatio.."

‘’Kavgaya girmekten sakın, fakat içinde bulunduğun bir kavgada karşı taraf senden sakınsın…''

‘’Herkesi sev, birkaçına güven, hiçbirine yanlış yapma.’’

‘’İyi ve kötü diye bir şey yoktur, düşünce onu öyle yapar.’’

"Kadınlar ne kadar severse o kadar korkar. Sevgileri de kuşkuları da varsa aşırı var. Yoksa hiç yoktur."

‘’İnsan insan mıdır, yalnızca yiyip içmek ve uyumakla geçiriyorsa hayatı?’’

‘’Kader mi aşkı kovalar, yoksa aşk mı kaderi, kimseler çözemedi bu bilmeceyi…’’

''...Kötü fallar umurumda değil benim. Serçenin ölmesinde bile bildiği vardır kaderin. Şimdi olacak bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa, bugün olmaz. Bütün mesele hazır olmakta...''

"Kendi içindeki dikenler kanatsın vicdanını! "

‘’Altın dolu eller, adaleti yanıltabilir.’’.

‘’Düşen büyük adamı en sevdiği unutur, yükselen züğürde düşmanları dost olur.’’

"Kendi içinde ki dikenler kanatsın vicdanını."

"Fazla mutlu olmamaktan mutluyuz."

Hamlet, Selim ve gerçek tragedya:

Shakespeare'in ''Hamlet''i bana bizden bir roman kahramanını hatırlatır. Hamlet bana bu sayfalarda çooook önceleri yazdığım Oğuz Atay'ın ''Tutunamayanlar'' (İletişim Yayınları, 2016) isimli romanının kahramanı Selim'i hatırlatır. Selim gibi Hamlet de tutunamaz bu dünyaya...


Shakespeare'in ''Hamlet'' oyunu bir tragedyadır. Ancak ''Hamlet'’in bir tragedya oluşu oyun içindeki cinayetler serisi değildir. Oyunda bundan daha farklı, daha derin, daha anlamlı bir şey vardır oyunun tragedya olmasında. O da asil ruhlu bir insanın, Hamlet'in mahvoluşudur, yok oluşudur, per perişan oluşudur, Selim gibi tutunamamasıdır... İşte gerçek trajedi budur.

‘’Olmak ya da olmamak, budur işte bütün mesele…’’

Oyundaki tiratlardan birisi “olmak ya da olmamak, budur işte bütün mesele” ("to be, or not to be, that is the question) diye başlıyordu. O zaman da bu zaman da geçerli bir sözdür bu söz: "Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu!'' 


“Çürümüş bir şeyler var şu Danimarka krallığında…”

Oyunun ilk perdesinin dördüncü sahnesinin sonunda, Horatio’nun: “Nereye varacak bunların sonu?” sorusuna Marcellus, şu yanıtı verirdi: “Çürümüş bir şeyler var şu Danimarka krallığında…”

Gerçekten de çürümüş bir şeyler var şu Danimarka krallığında…

Oyun biterken ise Can Yücel’in ''Shakespeare'' ile ilgili iki kısa şiiri çın çın çınlıyor seyreden ve okuyanların kulağında:

Shakespeare Üzre 

‘’Türkiye'nin Manimarkası'nda birşeyler kokuyor

Kimine göre tuz, kimine göre et,
Hamlet!
Hamleeeeet!’’

Türkiye'de Shakespeare

''Hamlet'in tiradı başlamadan bitti:

Bundan böyle to be or not to be
Not to be or not to be...''

Arz ederim…

Osman AYDOĞAN

Aşağıda verdiğim yazımda bahsi geçen bu tiratın tamamını üzerine basa basa, her bir söz üzerinde düşünerek okumanızı isterim!

Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin.

Şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz.
Yarına kalacaksa, bugün olmaz.
Bütün mesele hazır olmakta.
Madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış,
erken bırakmış ne çıkar.

Evet, tabiatından ya da bahtından gelen
bir tek kusurla damgalandı mı insan
başka değerleriyle bir melek olsa,
bir insanın olabileceği kadar büyük olsa,
yalnız o kusurundan ötürü
düşer insanların gözünden.

Olmak ya da olmamak, işte bütün sorun bu! 
Düşüncemizin katlanması mı güzel 
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına 
Yoksa diretip bela denizlerine karşı 
Dur, yeter demesi mi?

Ölmek, uyumak sadece! 
Düşünün ki uyumakla yalnız 
Bitebilir bütün acıları yüreğin, 
Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun. 
Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü. 
Çünkü, o ölüm uykularında 
Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından 
Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu. 
Bu düşüncedir felaketleri yaşanır yapan.

Yoksa kim dayanabilir zamanın kırbacına? 
Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine 
Sevgisinin kepaze edilmesine 
Kanunların bu kadar yavaş 
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine 
Kötülere kul olmasına iyi insanın.

Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken? 
Kim ister bütün bunlara katlanmak 
Ağır bir hayatın altında inleyip terlemek 
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa 
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya 
Ürkütmese yüreğini?

Bilmediğimiz belalara atılmaktansa 
Çektiklerine razı etmese insanları? 
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi: 
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor 
Yürekten gelenin doğal rengini. 
Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar 
Yollarını değiştirip bu yüzden 
Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.

 


Yorumlar - Yorum Yaz