• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi19
Bugün Toplam475
Toplam Ziyaret3153983

Sevgim acıyor!


Sevgim acıyor!

22 Ağustos 2018


Mademki söz şiirlerden ve şairlerden açıldı. Mademki ‘’ekmek yemeden üç gün hayatta kalabiliriz ancak şiirden mahrum kalarak bir gün bile yaşayabilmemiz imkânsız’’ (Baudelaire). Bugün de şairlere devam edeyim o zaman. Çünkü bir şairin bir dizesi günümüzde şu veya bu şekilde duyduğunuz her şeyden daha bir naif, daha bir güzel oluyor. Çünkü şiirlerin okunduğu her yerde o güzel şairlerin ruhları dolaşıyor.

Bugün de ‘’İkinci Yeni’’ akımından bir şairimizden bahsedeyim. Bu şairimizi anayım. Çünkü bugün onun vefat yıldönümü (22 Ağustos 1985).

Önce kısaca ‘’İkinci Yeni’’.

İkinci Yeni

‘’İkinci Yeni’’, Türk şiirinde değişik imge, çağrışım ve soyutlamalarla yeni bir söyleyiş bulma amacında olan ve 1950'li yıllarda Edip Cansever, İlhan Berk, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Sezai Karakoç, Ece Ayhan ve Ülkü Tamer gibi şairlerin oluşturduğu bir topluluk oluyor. İsim babası Muzaffer İlhan Erdost'tur. Akımın öncü şairi Ece Ayhan'a göre ise az kullanılan adıyla '’Sivil Şiir’' oluyor.

Şiirde hayal gücüne ve duyguya ağırlık veriyorlar. Bireyin yalnızlığı, sıkıntıları, çevreye uyumsuzlukları gibi temaları sıklıkla işliyorlar. Söylemek istediklerini soyut bir dille anlatmaya çalışıyorlar. Amaçları verilmek istenilen duyguyu anlatmaktan ziyade hissettirmek oluyor.

İşte bu ‘’İkinci Yeni’’ şairlerden en yalnız, en içli, en duyarlı olanı, bugün de vefat yıldönümü olan Turgut Uyar oluyor.

Turgut Uyar

Turgut Uyar, (1927-1985) şimdi kapatılan Bursa Askerî Lisesinden mezun oluyor. Harbiye’yi de bitirip subay oluyor.  (Demek ki o zamanlar askerî okullardan her şey çıkıyor, arada bir de sadece subay çıkıyormuş!) Ancak Turgut Uyar, subaylıktan istifa ederek ayrılıyor… Hemen hemen her subay gibi şairdir. Ama acının coğrafyasında yaşayan bir şairdir Turgut Uyar. Aşk ve sancılı ayrılık şiirlerinin ölümsüz şairi oluyor Turgut Uyar. Türk şiirinin belki de en yalnız, en mutsuz, en umutsuz şairi oluyor Turgut Uyar. Belki de Türk şairlerin arasında en içli olan şairi oluyor Turgut Uyar. Turgut Uyar çocukluğundan şöyle bahsediyor: “Hüzünlü bir çocuktum. Nedense hep ağlamaya hazır. Ağabeyim bana sataştıkça annem: ‘Yapma oğlum’ derdi ona, ‘O, içli bir çocuk’ ”. Turgut Uyar hep o çocuk oluyor ve o çocuk gibi hep içli bir şair oluyor.

Subaylıktan istifa ederek ayrılıyor ya. ‘’Federico Garcia Lorca için üç şiir’’ (*) isimli şiirinde şöyle diyor:

‘’Ah işte herşey orda...
Ben severim omuzlarımı bir gün
Sırmaları, apoletleri olmasa da.’’

Hani Hacı Bektaşi Veli’nin bir deyişi bulunuyor:

‘’Hararet nardadır sacda değildir
Keramet baştadır tacda değildir
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüs’te Mekke’de Hacda değildir.’’

İşte Hacı Bektaşi Veli gibi kerameti sırmalarda, apoletlerde görmeyip, omuzlarında görenlerden birisi oluyor Turgut Uyar.

Dört kutsal kitap üzerine engin bir bilgisi olduğu söyleniyor. Şiirleri, işte böyle bir birikimin ürünü oluyor.

Cemal Süreya’dan ayrılan Tomris Uyar ile ikinci evliliğini yapıyor Turgut Uyar. Turgut Uyar, severken de içli seviyor, içerken de içli içiyor. Severken de içerken de sevginin ve içkinin dozunu hiç ayarlayamıyor. Bir gün bu ikisinden birinin başına bir iş açacağını biliyor. Turgut Uyar, 33 yıl önce bugün, 22 Ağustos 1985’te 58 yaşında iken evinde vefat ettiğinde oğlu ardından şöyle diyor: “Sevmek ve içmek, ikisini de sonuna kadar kullandı. Ama sevdiği için değil, içtiği için öldü”.

Bir şiirinde kendi ölümünü anlatıyor:

"Ben bir gün giderim ki neyim kalır
eksik bıraktığım her şeyim kalır."

Zaten o gidince her şey de eksik kalıyor...

Turgut Uyar, Aşiyan mezarlığına defnediliyor. Mezar taşında ismi dışında tek bir sözcük yazılı bulunuyor: ‘’Ağustos’’ Çünkü Ağustos Turgut Uyar'ın ayı oluyor: 04 Ağustos'ta doğuyor (1927) ve 22 Ağustos'ta da vefat ediyor.

Acıyor

1982 yılında bir şiir kitabı yayınlıyor Turgut Uyar: ''Kayayı Delen İncir'' (Can Yayınları, 1993) Bu kitabında da bir şiiri yer alıyor Turgut Uyar’ın: ‘’Acıyor’’.  Hoş, günümüzde neler acımıyor ki!

Turgut Uyar bu şiirinde iki kelimeye dünyaları sığdırıyor: ‘’Sevgim acıyor!’’ Öyle ya, başka türlü nasıl şair olunurdu ki? Subaydır ya. Turnaların peşi sıra ülkenin dört bir yanını gezip, tüm güzellikleri şiirinin içine içli bir dille serpiştiriyor Turgut Uyar:

‘’Ben neye sevdalıyım böyle, bilmem
Binlerle yıldız kayıyor kanımda.
Şöyle dolaşmak, yıllarca, yüzyıllarca
Hür, yayan yapıldak vatanımda…’’ (**)

Diğer şiirleri anlattığım gibi Turgut Uyar’ın bu şiirini (Acıyor) uzun uzun anlatmama gerek yok diye düşünüyorum. Şiiri açık açık tanımlamış zaten o, gayet kısa ve net: ‘’Sevgim acıyor!’’  Bu iki sözcüğün açıklaması olur mu? Olmuyor!; ''Sevgim acıyor, kimi sevsem kim beni sevse.'' Acıyor işte, sevgim acıyor!

Sevginin acıması da yüreğin burkulması gibi bir şey oluyor zahir. Zaman hızla meçhule doğru akıp gidiyor. Ağustos’tayız ama zaman çok çabuk geçiyor. Önümüz Eylül. Eylül toparlanacak derken Ekim filan da çabuk gelir gider bu gidişle. Sevgim acıyor. Acıyor işte sevgim acıyor!

Zaten günümüzü anlatıyor bir şiirinde:

"Hâlbuki korkulacak hiç bir şey yoktu ortalıkta
her şey naylondandı o kadar." 

Evet, korkulacak hiç bir şey yoktu ortalıkta hâlbuki. Artık her şey naylondandır. O kadar. Sevgimizin acıması da zaten bundan oluyor!

Hani Cicero derdi ya; ‘’ölmüşleri yaşatan, yaşayanların bellekleridir’’ diye. İşte bu nedenle anmak, hatırlamak, hatırlatmak istedim bu içli şairimizi! Ruhu şâd olsun.

Ama benim sevgim acıyor!

Osman AYDOĞAN

Acıyor

Mutsuzlukdan söz etmek istiyorum

Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insan soyunun
Sevgim acıyor

Biz giz dolu bir şey yaşadık
Onlar da orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını
bir sevinç sanarak

En başta mutsuzluk elbet
Kasaba meyhanesi gibi
Kahkahası gün ışığına vurup da
öteden beri yansımayan
Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
Öbürünün bir kadından aldığı verem
Bütün işhanlarının tarihçesi
sevgim acıyor

Yazık sevgime diyor birisi
Güzel gözlü bir çocuğun bile
O kadar korunmuş bir yazı yoktu
Ne denmelidir bilemiyorum
sevgim acıyor
Gemiler gene gelip gidiyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar
Ve o kadar

Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
İlkbahar geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi dünyanın
Bazen yaz ortasında gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse

Eylül toparlandı gitti işte
Ekim filan da gider bu gidişle
Tarihe gömülen koca koca atlar
Tarihe gömülür o kadar

Turgut UYAR

(*) 20. yüzyılın en büyük İspanyol şairi, çağdaş İspanyol şiirinin en önemli temsilcisi olan ve İspanya İç savaşının başında faşistler tarafından 38 yaşındayken, sabahın köründe, sokakta kurşuna dizilen şair Federico Garca Lorca’nın ölüm haberinden sonra Turgut Uyar’ın Lorca için yazdığı şiirdir: ''Federico Garcia Lorca İçin Üç Şiir'' (Ahmet Arif de ‘’Karanfil Sokağı’’ isimli şiirinde Lorca’dan bahsediyor: ‘’Garcia Lorca’nın mezarı / Ve gözbebekleri Pierre Curie’nin / Kar altındadır.’’) 

Federico Garcia Lorca İçin Üç Şiir

Sessiz Akan Sulara Gazel

Ah işte herşey orda...

Ben severim omuzlarımı birgün
Sırmaları, apoletleri olmasa da.

Ben severim omuzlarımı birgün
Göçen bir maden direğinin altında

Su akar kendir tarlalarından
Ah her şeyim ...
Ben severim omuzlarımı birgün
Savaşta bir başka omuzun yanıbaşında
Yatakta bir ince omuzun yanıbaşında

Yol uzun, hava sıcak
Kırbaçlarım atımı varırım Kurtuba'ya...

İndiğini görürsem birgün sığırcıkların
ve sürüler halinde, ovaya
İnsanların dünyayı bölüştüklerini hatırlarım
Bir daha ...

Sevişirim ölürüm, savaşırım ölürüm
Doldururum çantama kara ekmek ve peynir
Varırım Kurtuba'ya...

Saat Beşte
Akşamleyin

Ah ellerim ve kalbim

Herşey orada kaldı.
Keçeler keçeler ve portakallar
Kireç döktüler yere. Kara gözlüm, kalbim,
Halkımın fakir akşamlarıdır, biliyorum
Kanlı bir mendil diye bağlanan gözlerime
Kireç döktüler yere,
Bir duvarın dibinde
Bir deppoy'un önünde
Kiraz ağaçlarına ve sığırcıklara karşı

...............
Bir halkın gösterişsiz, sessiz cömertliğinde
Ölüm nasıl söylenirse öyle
İspanyol dilinde
ve her dilde ...

Obra
Completas

Artık kat'iyen biliyoruz;

Halk adına dökülen kan
Sapı güldalı güzelliğinde bir bıçaktır.
Dişlerin arasında ...
İspanya' da
ve her yerde ...

(**) Yazımda ''Turnaların peşi sıra '' diye verdiğim şiirin tamamını da vermesem olmazdı. Bu çölde susuz kalmış bir insana bir yudum su vermek gibi bir şey olurdu. Bu şiirde Turgut Uyar gibi benim ve çoğu subayların yaşadığı bir hayatı anlatır.

Turnam Seninle

Bir rüzgâra kapıldım da dolandım durdum

Ankara’nın İstanbul’un dışında.
Mecnun gibi mi dersiniz, Kerem gibi mi
Bir telli, turnanın peşinde?

Aman turnam telin, teleğin olayım
Yollarda koma beni.
Derdinmişim gibi taşı, palazınmışım gibi
Aman turnam telin, teleğin olayım…

Bir çalı dibinde, bir dağ başında
Öğlen uykularına varayım.
Turnam benim, canım turnam, hanım turnam
Bilirsin ben garibim, fukarayım…

Eksilmesin üstümden gölgen, rüzgârın
O günler içim alav alav yanıyordu.
Biz Sakaltutandan inerken sabağnan
Kars yeni yeni uyanıyordu…

Neresi olursa olsun, eyvallah
Şu gözün alabildiğine bizim memleket, turnam
Yol var – Dağdevirene artık tesviyei türabiyede
İkibuçuk kâğıda Pasinler, yallah..

Pasinlerde Ali Efendinin hanında
Bir uyku çektim doyasıya.
Hasırın üstünde, öyle rahat, kaygısız
Gölebertli Mustafa’nın yanında..

Otursam da sabahlara kadar ağlasam
Yollar geçiyor içimden yollar, uzak yakın
Ah, doyamadım daha, doyamadım doyamadım
Aman turnam, aman bu düş olmasın sakın..

Ben neye sevdalıyım böyle, bilmem
Binlerle yıldız kayıyor kanımda.
Şöyle dolaşmak, yıllarca, yüzyıllarca
Hür, yayan yapıldak vatanımda..

Aman turnam telin teleğin olayım
Beni kaçır, beni götür bırakma.
Kars olsun, Sivas olsun, Edirne olsun
Gözüm yok hiçbir şeyin yeşilinde, ağında
Beni taşı, bitin olayım, kölen olayım
Bir arpa tanesi gibi kursağında…

Turgut UYAR


Yorumlar - Yorum Yaz