• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam419
Toplam Ziyaret3153927

ABD ile Kriz - III

ABD ile Kriz - III

07 Ağustos 2018

ABD ile yaşanan krize odaklandık. Sanki detaylarda, isimlerde, rahiplerde, Dolardaki artışta kaybolduk… Detaylarda ve ayrıntılarda kaybolmadan olaya daha bir yukarıdan bakmak, büyük resmi görmek gerekiyor diye düşünüyorum...

Bu nedenle de önce çok geriye gitmeden çok yakın bir geçmişte yaşananları bir anımsamak istiyorum...

Türkiye, 2004 yılı Nisan ayında yapılan Annan Planı referandumunda Denktaş’ı dışlayarak referandumda Kıbrıs Türklerinin Annan Planına evet demeleri için çalıştı. 2009 yılı Ekim ayında Ermenistan’a şirin gözükmek için Bursa’da yapılan milli maçta Azerbaycan bayrakları toplatıldı. 2014 yılı Ekim ayında PYD lideri Salih Müslim’i Ankara’da ağırladı. Irak’ta Türkmenler ihmal edilirken IKBY (Barzani) yıllarca desteklendi. 2011 yılı Şubat ayında Barış Süreci çerçevesinde Oslo’da Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) temsilcileriyle Türk Devlet görevlileri arasında müzakereler yapıldı.

Daha bu yılbaşında (08 Ocak 2018) İdlib konusunda Türkiye; Rusya ve İran ile ters düştü… Rusya ile uçak krizi zaten daha tam çözümlenmemişti. İran ile Türkiye'nin arası zaten iyi değildi.

25 Eylül 2017 tarihinde yapılan referandum konusunda IKBY (Barzani) ile Başika nedeniyle Irak (İbadi) ile Katar nedeniyle Suudilerle, BAE ile Mursi -Sisi nedeniyle Mısır ile Türkiye’nin arası bozuldu.. 

Daha bu yılbaşında (15 Ocak 2018) Türkiye Afrin konusunda ABD ile bozuştu… ABD ile FETÖ, Zarraf, Halkbank, Suriye, PYD/YPG nedenleriyle zaten ilişkiler sorunlar yumağı halinde... Daha geçen yılsonunda (Aralık 2017) Türkiye Kudüs konusunda hem ABD hem de İsrail ile papaz oldu… Ve sonunda 13 Mayıs 2018 tarihinde de İsrail başkentini Kudüs’e taşıdığında ne İslam dünyasının önde gelen ülkelerinden ne Suudilerden ne de Mısır'dan karşı bir bir ses çıkmazken -gerçi başkentini Kudüs’e taşıyan İsrail idi ama- Türkiye ABD'ye karşı sesini en üst perdenen çıkaran ülke oldu. Ve en son da 01 Ağustos 2018 tarihinde ABD bir rahibi gerekçe göstererek Türkiye'nin iki bakanı hakkında yaptırım kararı aldı...

Türkiye zaten Suriye ile savaş halinde... AB dersen, başta Almanya olmak üzere tümden düşman… Yunanistan, Ermenistan ebedî düşman… AB, Almanya bizi bölmek istiyor… ABD, İsrail bizi yok etmek istiyor… 

Bütün bunlar bana bir Karadenizli Temel fıkrasını hatırlatıyor…

Temel, otobana ters istikametten girmiş. Polis hemen anonsa başlamış: ‘’Bütün sürücüler, dikkat! Bir araç yola ters girmiştir!’’ Yola bakan Temel kendi kendisine söylenmiş: ‘’Ne birisi? Hepisi, hepisi!’’

Şaka bir yana bütün bu yaşananlar beni yine -mutad olduğu üzere!- tarihe götürüyor ve bana tarihin aktörü ve tanığı Ebû Müslim Horasanî’nin Emevîlerin yıkılışı ile ilgili ve her türlü ittifaklar konusunda bir strateji ilkesi olan bir sözünü hatırlatıyor.

Biraz uzun olacak ama bu sözü anlayabilmek ve sözün ağırlığını idrak edebilmek için önce bu söz sahibi Ebû Müslim el-Horasanî’yi tanımamız ve iyi anlamamız gerekir diye düşünüyorum…

Ebû Müslim el-Horasanî, Emevîler ve Abbasiler döneminin bir halk kahramanıdır. Isfahan’da doğmuş, Kufe’de büyümüştür. (718-755) Asıl adı Abdurrahman, asıl künyesi ise Ebû Müslim Abdurrahman bin Müslim el-Horasanî şeklindedir. Ebû Müslim ismi ile tanınmış ve meşhur olmuştur.

Köle iken ihtilal önderliğine yükselir. Emevîlerin devrilmesi ve halifeliğin Abbasîlere geçmesiyle sonuçlanan Horasan ayaklanmasının önderidir. Ebû Müslim; tarihin bir figüranı değil bir baş aktörüdür, gerçek bir tarih yaratıcısıdır. Bu nedenle Horasan Spartaküsü de derler adına…

Ebû Müslim, adı gibi kökeni de esrar perdesiyle örtülüdür. Türk kökenli olduğu söylenir, ancak Fars kökenli olduğu iddiaları da vardır… Siyasi ve askerî faaliyetlerinin yanında Horasan'ın imarı ve kalkınmasında da müspet etkisi olan, Arapça ve Farsça dillerini iyi konuşabilen ve iyi bir eğitimden geçen birisi olarak ve soğukkanlılığı, acımasızlığı, ketumluğu, akıllı ve ileri görüşlülüğü ile tanınır. Hayatı gizem doludur. Tarihte böylesine aktif rol oynayıp, yaşam öyküsü pek bilinmeyen çok az insan vardır. Orta Doğu ve İslam tarihinde Ebû Müslim kadar efsanelere ve spekülasyonlara konu olan başka bir kişilik de yoktur...

Köle iken ihtilal önderliğine yükselmesi nedeniyle o bölgedeki her kavim kendisine sahip çıkmış, onu öz evlatlarıymış gibi benimsemişlerdir. Her kavim ‘'Ebû Müslim bizdendir’' iddiasında bulunmuşlar ve adına hikâye, masal, menkıbe ve destanlar yazmışlardır.

Ebû Müslim’in en büyük meziyeti örgütçülüğü ve birleştirici özelliğidir.  Emevî zulmünden rahatsızlık duyan tüm kesimleri birlik olmaya ikna ederek onları birleştirir. 747 yılında ise tüm Emevîlere karşı olan güçler, onun bayrağı altında toplanır. Merv ve Nişabur kısa süre içinde Ebû Müslim’in eline geçer. Bütün Emevî ordularını yener. Emevî hanedanı ortadan kalkar.

Emevî hanedanının ortadan kalkmasında ve Abbasi Devleti'nin kurulmasında önemli katkısı olan Ebû Müslim giderek güç kazanır… Abbasi Devleti'nin kuruluşundan sonra da haksızlıklara ve adaletsizliklere karşı çıkar. Gücü ve adaleti nedeniyle nüfuzunun giderek artması ve devlet yönetiminde etkisinin güçlü hale gelmesi bu sefer de Abbasi yönetimi rahatsız eder.

Ebû Müslim’in giderek güçlenmesi, Halife Mansur’u iyice kaygılandırır. Harp meydanlarında yenilemeyen bu büyük komutan bir görüşme bahanesiyle davet edildiği Irak’ta hileyle öldürülür...

İşte Ebû Müslim’in en büyük talihsizliği de onun Abbasi hanedanlığı tarafından kullanılmış olmasıdır. Ebû Müslim, Abbasiler lehine Emevî devletini ortadan kaldırmış, Abbasilerin kurulmasına katkı sağlamış, Abbasilere hilafet makamını altın tepsi içinde sunmuş fakat onlar tarafından katledilmekten kurtulamamıştır. Ebû Müslim, Abbasiler tarafından kullanılmış, ancak tarihteki her örnekte olduğu gibi kullanım süresi bitip de tehlikeli olunca da ortadan kaldırılıp çöpe atılmıştır…

Ebû Müslim hakkında yazılı eser pek azdır. Ebû Müslim’i roman şeklinde anlatan iki kitap bulunmaktadır; Birincisi Faik Bulut’un ‘’Ebû Müslim Horasânî, Bir İhtilalcinin Hikâyesi’’ (Su Yayınları, 1999) isimli kitabı, diğeri ise Corci Zeydan’ın ‘’Ebû Muslim Horasânî’’ (Milenyum Yayınları, 2010) isimli kitabıdır. Ebû Müslim hakkındaki diğer bir kaynak kitap da Mesruri Geda’nın ‘’Eba Müslüm'ün Tabutu’’ isimli kitabıdır. (Can Yayınları, 1996)

Ayrıca Türkolog Prof. Dr. İrene Melikoff’un, 1962'de Fransızca yayınladığı "Türk-İran Epik Geleneği İçinde Horasan Teberdarı Ebû Müslim'’ (Abu Muslim, le "Porte-Hache" du Khorassan dans la tradition épique turco-iranienne) adlı bir kitabı bulunmaktadır.

1969 yılında Tamer Yiğit’in başrolünü oynadığı bir Yeşilcam filmi de vardır; Eba Müslim-i Horasan-i (Kimi bölgelerde Ebû yerine Eba denilir.)

Şimdi artık gelelim Ebû Müslim Horasânî’nin o meşhur sözüne…

Ancak Ebû Müslim Horasânî’nin birazdan vereceğim o meşhur sözünü de; yazımın girişinde anlattığım Türkiye’nin; AB, Almanya, ABD, İsrail, Suriye, Irak ve Mısır ile olan kavgaları ile; Rusya, İran, Çin, Ermenistan ve Katar ile olan yakınlığı ile; Suudiler, BAE, Azerbaycan, KKTC, Oslo, Barış Süreci, PKK/PYD, Salih Müslim, IKBY (Barzani) ve Türkmenler ile olan ilişkileri ile beraber değerlendirilmeli diye düşünüyorum.

Tarihin aktörü ve tanığı Ebû Müslim Horasanî’nin Emevîlerin yıkılışı ile ilgili ve her türlü ittifaklar konusunda bir strateji ilkesi olan o sözü şuydu:

''Onlar (Emevîler); zararından emin oldukları için dostlarını uzak tuttular. Düşmanlarını kazanmak için yakınlarına aldılar. Yanlarına aldıkları düşmanları dost olmadığı gibi, uzakta tuttukları dostları da düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince, yıkılmaları mukadder oldu.''

Şimdi Türkiye’nin günümüzde uluslararası ilişkilerde ulaşmış olduğu ‘’değerli ve tehlikeli yalnızlığı’’nı daha iyi anlıyorsunuz değil mi?

Ayrıca Ebû Müslim el-Horasanî'nin hayatı ve sonu da ibret alınması gereken bir konudur.

Hep yazarım ya: Hayat ileriye doğru yaşanır, ancak geriye doğru anlaşılırmış... Geleceğe ilişkin öngörüler kökleri tarihte olan ve buradan beslenen bitkiler gibiymişler... Tarih insana ne olduğunu öğrettiği gibi ne olacağını da öğretirmiş... diye…

İbn-i Haldun ünlü Mukaddime’sinin giriş bölümünde tarihin zahiri, açıkça görülen anlamı dışında bir de saklı anlamı olduğuna dikkat çeker ve derdi ki: “Tarihin içinde saklanan mana ise incelemek, araştırmak, düşünmek (...) hadiselerin vuku ve cereyanın sebep ve tertibini inceleyip bilmekten ibarettir.” 

Çok şükür ki bizim incelemek, araştırmak, düşünmek gibi bir kaygımız yoktur!

ABD ile yaşanan krizde bu rahibin bir kıymeti harbiyesi yoktur. Bu rahip olsa olsa bir figürandır, sadece bardağı taşıran son damladır. Bütünü görmeden kriz diye sadece ABD üzerinde odaklanmak bizi yanlış yöne sevk eder diye düşünüyorum. Biz büyük resme bakalım!

Allah sonumuzu hayreylesin!

Osman AYDOĞAN


Yorumlar - Yorum Yaz