''Millî'', ‘’Millet’’, ‘’Ulus’’ ve ‘’Türk’’ kavramları üzerine
05 Nisan 2017
Okullarda 1933 yılından bu yana söylenen ‘’Öğrenci andı’’, 08 Ekim 2013 tarihinde Millî Eğitim Bakanlığının yönetmelik değişikliğiyle ilköğretim okullarından kaldırır. Bu değişikliğin ardından artık okullarda öğrenci andı okunmayacaktır!
Burada sorulması gereken en basit soru şudur: Öğrenci andı niye kaldırıldı? Bu soruya verilecek en basit cevap da şudur: İçinde ‘’Türk’’ var diye. Kaldırılan sadece öğrenci andı mıydı? Hayır. Bu sürede devletin bütün kurumlarından, bankalarından okullarına kadar ‘’Türk’’ adı kaldırıldı. Kızılay’ın maden suyunun etiketinden bile ‘’Türk’’ ismi kaldırıldı.
İçinde ‘’Türk’’ sözcüğü geçiyor diye kaldırılan sadece ‘’Öğrenci Andı’’ değildir. Devlet Nişanı, Cumhuriyet Nişanı, Liyakat Nişanı'nda bulunan Atatürk kabartması da 15 Aralık 2013 tarihinde yönetmelikte yapılan değişiklikle kaldırılmıştı.
Her şey tanım ile başlar, araçlar ile yola devam eder...
Cumhurbaşkanı Erdoğan 1 Nisan 2017 tarihinde Diyarbakır’da yaptığı konuşmada “Dikkat ediniz. Türk demiyoruz, Kürt demiyoruz. Çerkez, Laz, Boşnak, Roman demiyoruz. Hepsini birden içine alan bir ifade kullanıyoruz. Tek millet, diyoruz. 80 milyonuyla tek millet” ifadelerini kullanmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 2013 yılı Şubat ayı ortalarında ise Başbakan iken Midyat’ta konuşurken de şöyle demişti: “Biz Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde hep beraber tek bir milletiz. Bu milletin içinde Türk’ü, Kürt’ü, Arap’ı, Laz’ı, Çerkez’i, Gürcü’sü, Abaza’sı var...”
Daha fazla örnek vermeğe gerek yok. Açın gazete arşivlerini bu sözlerin onlarcasını bulabilirsiniz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘’Tek bir milletiz’’ diyor, bunu her konuşmasında söylüyor; ‘’bu millet’’ diyor ama bu milletin adını bir türlü söylemiyor. Arap milleti mi? Afgan milleti mi? Acem milleti mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘’Türk’’ adını ağzına almadığına göre, bu millet Türk milleti değilse bu milletin adı nedir?
Gazete makalelerine baktığımızda, TV’deki bu konudaki programları izlediğimizde her seviyede büyük bir kavram karışıklığı yaşandığı görülmektedir. Çünkü bu tartışmalarda genel anlamda ‘’millet’’, “Millîyet”, Millîyetçik’’ sözcüklerinin ‘’ulus’’, “ulusal” ve ‘’ulusalcılık’’ sözcükleri ile eşanlamlı olduğu gibi bir yanılgı yaşandığı gözükmektedir. Ancak bu sözcüklerin anlamları tamamen apayrıdır.
Bu noktada ''millî'', ‘’millet’’, “milliyet”, ''milliyetçik’’ ile ‘’ulus’’, “ulusal” ve ‘’ulusalcılık’’ kavramlarının açıklanması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü her şey tanım ile başlar, araçlar ile yola devam eder.
Millet ve ulus kavramları
“Millet” kavramı, feodal toplum döneminde de kullanılan ve toplumda karşılığı olan Arapça bir kavramdır. Arapçada “millet”, aynı dinden olanların ortak adıdır ve genel olarak dinsel birliği anlatır, Osmanlılar da “millet” sözcüğünün “bir dinden olanların topluluğu” anlamında kullanıldığı gibi. “Osmanlı Milleti” dendiğinde, Osmanlı Hanedanı’na bağlı olan Müslümanlar anlaşılır. “Milliyet” sözcüğü se “ümmet” anlamında kullanılmıştır. ‘’Milliyetçik’’ ise sözcüğün bu anlamıyla, dinciliktir; din ayrımcılığıdır.
“Ulus” sözcüğü ise Orhun Yazıtlarında geçer. Ancak “ulus” sözcüğü bir ırkı tanımlamak için kullanılamamıştır. ‘’Ulus’’ sözcüğü halkın yaşadığı ve belli sınırları olan toprak parçasına yani ülkeye denirken zamanla anlam genişlemesi ile bir ülkede yaşayan halkların tamamını tanımlayan bir sözcük haline gelmiştir. Bunun nedeni de ‘’ulus’’ sözcüğünün daha kapsayıcı olması, ırk ve din ayrılığı gözetmemesi, yani ayrımcılıktan uzak olmasıdır. “Ulus” sözcüğünün, ‘’Bilim ve Sanat Terimler Sözlüğü’’ / Halkbilim Terimlerindeki anlamı şöyledir: ‘’Ulus: Belli bir sınır içende yaşayan ve halk kültürüyle seçkin kültürünü yaratan insanların oluşturduğu siyasal toplum.’’ Bu bağlamda “ulusal” sözcüğünün de ırkla, etnik yapıyla hiçbir ilişkisinin olmadığı da aşikârdır.
‘’Ulusal’’; “bir ülke sınırları içerisinde yaşayan topluluklarla ilgili” anlamındadır. ‘’Ulusalcı’’ ise “yaşadığı ülkenin topraklarına ve halklarının çıkarlarına duyarlı” demektir. Ulusalcılığı, ırkçılıkla bağdaştırmak kastın değilse cehaletin ürünüdür. ‘’Ulusal’’ sözcüğünün altında ‘’etnik kimlik’’ arayışı ilkel bir ırkçılık türüdür.
Bu anlamda “Türk Ulusu” kesinlikle ırkı çağrıştıran bir söylem değildir. Sözü edilen bir ırk değil tüm Türkiye halkıdır. Burada sorun olan dil, tanım ve anlam sorunudur. Burada bahsi geçen sözcüklerin dil, tanım ve anlamlarının yerli yerine oturtulması gerekmektedir. Çünkü her şey tanım ile başlar, araçlar ile yola devam eder.
Ernest Renan ve ulus, ulusal ve ulusçu kavramı
Fransız filozof, tarihçi, filolog ve sosyal bilimci Ernest Renan da ''Ulus Nedir?'' (Pinhan Yayıncılık, 2016) adlı kitabında ulusu şu şekilde tanımlıyor; “Geçmişte kalan ortak şan, şeref ve acılar mirası ve gelecek için gerçekleştirilecek bir program.” Toplumu ve milliyetleri ulus yapan ortak unsurlar işte bunlardır. Ernest Renan’ın kastettiği ‘’ulus’’ sözcüğünün Fransız dilindeki karşılığı olan “la nation” sözcüğün tanımı ise şöyledir: “Birliğinin bilinci ve birlikte yaşama arzusuyla nitelik kazanan oldukça büyük insan topluluğu.’’ Bu tanımlarda geçen ‘’millet’’, ‘’toplum’’ ve ‘’topluluk’’ içinde hiçbir şekilde “etnisite” anlamı yoktur. Ernest Renan’ın kitabında geçen “la nation” ana sözcüktür ‘’ulus’’ anlamına gelir. Renan’ın kitabında geçen Fransızca “nationale" sözcüğü; “ulusal” ve “millî”, ‘’nationaliste’’ sözcüğü ise ‘’ulusçu’’, ‘’millîci’’ anlamına gelir. Fransızcada ve Renan’ın kavramları arasında ‘’milliyetçi’’ veya ‘’milliyetçilik’’ diye bir kavram yoktur. Dolayısıyla Fransızcada ve Renan’ın kavramları arasında sadece ‘’ulus’’, ‘’millî’’ ve ‘’millîci’’ kavramları vardır ve bu kavramların da bir “etnisite” anlamı yoktur. Mustafa Kemal Atatürk’ün kullandığı ‘’ulus’’ kavramı ‘’millî’’ anlamındadır. Mustafa Kemal Atatürk, millicidir. İşte bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk’ün kurtuluş için yaptığı mücadele ‘’Millî Mücadele’’, bu maksatla kullanılan kuvvetin adı ‘’Kuvayı Millîye’’dir. Mustafa Kemal Atatürk için sadece ‘’millî’’ kavramı vardır.
Tekrar olacak ama vurgulamam gerekiyor: Burada bahsi geçen sözcüklerin dil, tanım ve anlamlarının yerli yerine oturtulması gerekmektedir. Çünkü her şey tanım ile başlar, araçlar ile yola devam eder.
Arap milleti vardır, ancak bir Arap ulusu yoktur
Bu noktada şu hususu da açıklamak gerekir: İnsan topluluklarını ulus ya da millet yapan sadece din, dil, ırk unsurları değildir. Renan’ın söylediği gibi ulus; geçmişte kalan ortak şan, şeref ve acılar mirası ve gelecek için gerçekleştirilecek bir programdır. Toplumu ve milletleri ulus yapan ortak unsurlar işte bunlardır. Örneğin din, dil, ırk ve kültür açısından oldukça homojen olan Araplar, tek bir ulus devlet içinde birleşemiyorlar. Şimdiki sayısı 22’ye ulaşan Arap devletleri Arap milliyetinden bir Arap ulusuna dönüşemedikleri için de emperyalist güçlerin ayakları altında sömürülmekte ve ezilmektedirler. Nasır’ın, Saddam’ın, Esad’ın ve Kaddafi’nin bir Arap Bismark’ı olma hayalleri, Renan’ın söylediği gibi “Birliğinin bilinci ve birlikte yaşama arzusuyla nitelik kazanan oldukça büyük insan topluluğu’’ olamadıkları için hep bu nedenle serapa dönüşmüştür. Zaten bu nedenle emperyalist güçler (Amerikan, İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Rus vb.) sömürmek istedikleri milletlerin ulus devlet olmalarını istemezler ve bu nedenle de Osmanlının bakiyesi bir ümmet topluluğundan çağdaş bir Türk ulusunu yaratan Mustafa Kemal Atatürk’ten bu emperyalist güçler ve onların işbirlikçileri pek hazzetmezler.
Tanımları şimdilik burada bırakıp isterseniz –mutat olduğu üzere!- şöyle bir Tarih turu yapalım.
Tarihte Türkler
Batı kaynakları Viyana kapılarına dayanan güce çok uluslu olmasına rağmen Osmanlı demezler, ‘’Türkler’’ derler. Avrupalılar Osmanlı ile yaptıkları savaşa da Osmanlı savaşları değil ‘’Türkenkrieg’’ (Türk savaşları) derler. Viyana’yı 1529 ve 1683 yıllarında iki kez kuşatan Osmanlı olmasına rağmen bu kuşatmanın Batı’daki adı ‘’Türkenbelagerung’’ (Türk kuşatması)dır. Avusturya’nın kırsal kesimlerinde çocukların “Es ist schon dunkel. Türken kommen. Türken kommen” (Hava karardı. Türkler geliyor. Türkler geliyor) diye tekerleme söyledikleri bugün de duyulabiliyor. Fransızcada “Turc” kelimesi eskiden “C’est un vrai Turc’’ (Tam bir Türk) olarak kullanılıyordu. Norveççede “Sint som en tyrker” (Bir Türk kadar kızgın) deyimi bulunuyor. İtalyanların meşhur ‘’Mamma li Turchi ‘’ (Anne Türkler geliyor) sözü ve daha nice binlercesi var, bunların hepsinde Osmanlı denmez, hep ‘’Türk’’ denir. Avrupalılar bütün haritalarında, atlaslarında hep ‘’Türk’’den bahsederler. Avrupa’ya yapılan Osmanlı değil ‘’Türk akınları’’, ‘’Türk seferleri’’dir. Çin seddinden Viyana kapılarına kadar bu böyledir.
Bütün Tarih kitaplarında bugün Orta Asya diye ifade ettiğimiz bölgenin adı 18’inci yüzyıla kadar ‘’Türkistan’’dı. ‘’Orta Asya’’ ifadesi İngilizlere aittir. Doğrudur, Londra’dan bakarsanız orası Orta Asya’dır. Bizler de İngilizlerin ifadesiyle bu bölgeye ‘’Türkistan’’ yerine ‘’Orta Asya’’ diyerek, Türk milletinin üç bin yıllık tarihini ve bu bölge ile olan bağını bir sözcükle silip attık.
Şimdilerde ne Doğu Türkistan’ı bilen var ne de Batı Türkistan’ı. Mitolojide geçen bir Yunan atasözüdür: ‘’Sözcüğün gücü Tanrı’nın gücüne yakındır.’’ Atasözünün ne demek istediğini anlıyorsunuz değil mi?
Adriyatik’ten Çin seddine, Alp Dağlarında Altay Dağlarına kadar ‘’Türk’’ adı sadece etnik bir aidiyetin adı değildir, ‘’Türk’’ adı ulusal bir aidiyetin adıdır. Türk ulusunun içerisinde Kürt’ü, Arap’ı, Laz’ı, Çerkez’i, Çeçen’i, Gürcü’sü, Abaza’sı, Tatar’ı, Arnavut’u, Boşnak’ı onlarca milliyet vardır.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.
Şimdiki yaşadığımız coğrafyanın adı Türkiye’dir, burada yaşanılan Türk kültürüdür, burada yaşayanlar ise etnik kimliklerine, milliyetlerine ve inançlarına bakılmaksızın Türk’türler, bayrakları Türk bayrağıdır, dilleri Türkçedir. Edebiyatları Türk edebiyatıdır, şiirleri Türk şiiridir. Bazı kasten veya gafletten yazan ve söyleyenlerin yazdıkları ve söyledikleri gibi ‘’Türkiye Edebiyatı’’, ‘’Türkiye şiirleri’’ değildir. Bütün bunlar bu coğrafyanın bin yıllık tarihinin reddedilmesi bir mümkünsüz tabii sonucudur.
Bu nedenle Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk diyor ki; “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. Bugünkü millet siyasi ve içtimai toplumumuz içinde Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Bu millet efradı da (bireyleri de) umum Türk camiası (topluluğu) için aynı müşterek maziye (geçmişe), tarihe, ahlaka, hukuka sahip bulunuyorlar.” (Medeni Bilgiler, TTK, s. 351)
Dikkat edilirse Mustafa Kemal Atatürk “Türk halkına” demiyor, “Türkiye halkına” diyor. Bu tanımın ne ırkçılıkla ne de etnikçilikle bir ilgisi vardır. Aslında “Türk Ulusu”nu tarif ediyor Mustafa Kemal Atatürk. Atatürk’ün düşündüğü Türk ulusu da bu coğrafyada bin yıldır yaşayan ortak geçmiş, ortak tarih, ortak kültüre dayanmaktadır.
İstesek de istemesek de bilsek de bilmesek de hepimiz Türk’üz.
Roma Hukuku uzmanı İtalyan hukukçu (aynı zamanda o zamanlar Adalet ve Eğitim Bakanı) Arangio Ruiz (1884-1964)’in Roma hukuk mirası için söylediği bir deyim vardı: '’Volendo e non volendo, sapendo e non sapendo; siamo tutti Romanisti.’’ (İstesek de istemesek de bilsek de bilmesek de hepimiz Romalıyız.) Bunu Anadolu’daki, Balkanlar’daki, Ortadoğu’daki ve Orta Asya’daki Türk mirası için de kullanmak mümkündür: ’’Volendo e non volendo, sapendo e non sapendo; siamo tutti Turkisti.'' Yani; istesek de istemesek de bilsek de bilmesek de hepimiz Türk’üz.
Acı olan
Ülkenin her tarafından ‘’Türk’’ sözcüğü silinirken, içinde ‘’Türk’’ sözcüğü geçiyor diye okullarda söylenen ant kaldırılırken Millî şair Mehmet Âkif’in dizeleri geliyor aklıma:
“Ey dipdiri meyyit (ölü) ‘iki el bir baş içindir’
Davransana, eller de senin baş da senindir
His yok, hareket yok, acı yok... leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin”.
Acı olan bu konuda kimin ne söylediği veya söylemediği değildir. Acı olan Türk ulusunun bu konudaki yaşadığı sessizliktir. Herkes meşrebine göre düşünüyor, konuşuyor ve davranıyor. Acı olan içinde ‘’Türk’’ geçiyor diye okullardan öğrenci andı kaldırılırken kendisini ‘’milliyetçi’’ olarak tanımlayan partinin İktidarın ortağı olmasıdır. Acze, gaflete, delalete ve sefalete bakar mısınız!
Son söz
Cumhurbaşkanı, AKP yetkilileri, MHP lideri veya bir başkası istedikleri kadar Türk kelimesini ağızlarına almasalar, istedikleri kadar Türk olduklarını bilmeseler de yukarıda bahsettiğim Latince sözde olduğu gibi; ‘’istesek de istemesek de bilsek de bilmesek de hepimiz Türk’üz.’’
Gözünüzü sımsıkı kapatmışsanız eğer, güneş yok değildir ki!
Arz ederim...
Osman AYDOĞAN