Dorian Gray'in Portresi
18 Nisan 2017
Dünkü yazımda İrlandalı oyun yazarı, romancı ve şair Oscar Wilde'ın (1854-1900) ‘’Salomé’’ isimli oyununu anlatınca Oscar Wilde'ın Nisan 1891'de yayımlanmış tek romanı olan ‘’Dorian Gray'in Portresi’’ (Can Yayınları, 2002) isimli eserini de anlatmasam olmazdı!...
Romanın kaynağı
Oscar Wilde bu romanında çıkış noktası olarak, antik Yunan’da geçen bir efsaneyi konu alır. Roma imparatorluğunun "Beş İyi İmparator'’un üçüncüsü olan Hadrianus’un saltanatının sendeleyen bir başlangıcı, şanlı bir ortası ve trajik bir sonu vardır. İşte bu İmparator Hadrianus, güzelliği ile nam salan, genç yağız bir delikanlı olan Yunanlı gözdesi Antinous ile aşk yaşar. Rivayete göre gözde Antinous yaşlanmakta olan ve yaşlanmaktan korkan Hadrianus için kendini Nil Nehri'nin azgın sularına bırakarak, kalan ömrünü sevgilisine armağan eder. İşte Oscar Wilde'ın bu romanın çıkış noktası antik Yunan’da geçen bu efsaneye dayanır.
Romanın konusu
Romanın kahramanı Dorian Gray çok yakışıklı genç bir adamdır. Dorian Gray'ın hayranı olan ressam Basil Hallward, onun güzelliğinden çok etkilenir ve sanatında yeni bir akım oluşturduğuna inanır. Basil'in evinin bahçesinde, Dorian Gray, Basil'in arkadaşı hedonist Lord Henry Wotton ile tanışır ve onun dünya görüşünden adeta büyülenir.
Lord Henry Wotton, hayatta en önemli değerlerin zevk ve güzellik olduğunu düşünür ve ‘’Hazcılık’’ üzerine kurulu bu düşüncelerini Dorian Gray'a anlatır. Dorian Gray bunun üstüne güzelliğini bir gün yitireceğini fark eder ve ağlayarak onun yerine Basil'in çizdiği resminin yaşlanmasını ne kadar çok istediğini dile getirir. Bu isteğini şöyle seslendirir Dorian Gray; "Keşke tersi olabilseydi! Keşke her zaman genç kalacak olan ben olsaydım da portrem yaşlansaydı! Bunun için... Bunun için her şeyi verirdim!"
Dorian Gray'ın bu dileği gerçekleşir. Portresi işlediği her günahın izini taşımak üzere işaretlenir ve bu günahların her biri portresinde kusur veya yaşlanma belirtisi olarak yer alır. Dorian Gray, sansasyonlarla dolu bir hayat yaşar ama bir türlü yaşlanmaz. Ancak Dorian Gray’ın kalan dış güzelliği yanında iç dünyasının çirkinleşmesi bu resimde canlandırılır…
Romanda; başlangıçta olağanüstü güzellikte ve saf bir ruha sahip olan Dorian Gray'in güzellik ve gençlik uğruna ve çekiciliğinden aldığı güçle zaman içinde yozlaşmasını ve şeytani bir ruha bürünmesi anlatılır. Dorian Gray'in isteği (daima genç ve güzel olmak) gerçekleşir ama her şeyin bir bedeli vardır ve bu bedel bazen ağır bir biçimde ve geç bir dönemde ödenir. Romanın başında masum Dorian Gray vardır. Sonrasında ise Dorian Gray''ın ruhu ilmek ilmek karanlıkla işlenir. Dorian Gray'in başlangıçta saf ve güzel olan portresi ise Dorian Gray'in şeytani ruha bürünmesi ile zamanla çirkinleşip şeytani bir hal alır...
Oscar Wilde romanının ilerleyen sayfalarında Dorian Gray’in şahsında insan ruhunun derinliklerinde ne menem bir karanlığın bulunduğunu oldukça etkileyici bir şekilde ortaya koyar. Dorian Gray bu karanlığı kontrol edemez. Çünkü manik depresif- psikotik örüntüleri onu şehvet, güç ve haz dolu kaotik bir evrene hapseder…
Romanın da özünü sanırım şu iki dize çok net bir şekilde anlatır:
"Bir hüznün resmi gibi
Kalbi olmayan bir yüz."
Sonuç olarak Dorian Gray’in dileği gerçekleşmiş, zevk peşinde koşarak geçen sefih hayatına karşın hep genç ve yakışıklı kalmıştır. Fakat bu arada portresi geçen zamanın ve bu genç adamın yaşadığı sefih hayatın izleriyle giderek yaşlanıp çirkinleşmiştir.
Ancak; Oscar Wilde'nin ''Dorian Gray’in Portresi'' romanı için ilham aldığı antik Yunan efsanesindeki Roma imparatoru Hadrianus'ta olduğu gibi her Dorian Gray'ın saltanatının sendeleyen bir başlangıcı, şanlı bir ortası ve trajik bir sonu vardır.
Portreye odaklanan, sonsuz gençlik karşısında ruhunu satan ve ruhunun ölmüş olmasından korkan Dorian Gray için artık kurtuluş yoktur. Sonunda Dorian Gray bu çirkin tabloyu ortadan kaldırmaya karar verir ve tabloyu bıçakla parçalar. Ancak tabloyu ortadan kaldırmak için onu bıçaklayıp parçalayan Dorian Gray’ın bıçakla parçalayıp öldürdüğü aslında kendisidir...
Cinayet yerine gelenlerin orada gördükleri ise yaşlı ve çirkin bir adamın cesediyle genç ve yakışıklı bir adam portresidir…
Roman bu kadardır.
Romandan alıntılar
Romandaki hemen her cümle bir aforizma gibidir.
“Yaşlılığın trajedisi insanın yaşlanması değil, genç kalmasıdır.”
“Aslında her zaman kendimizi yanlış anlıyor ve başkalarını ise nadiren anlıyorduk..”
“Şu var ki deneyimde itici güç yoktur. Oynadığı etkin rol vicdanın rolü kadar önemsizdi. Ortaya koyduğu tek gerçek, geleceğimizin de geçmişimize eş olacağıydı; bundan önce bir kez, tiksinerek işlediğimiz günahı bundan böyle birçok kez işleyecektik, hem de seve seve.”
"Vicdan hepimizi bencil insanlara dönüştürür."
"Çünkü birisini etkilemek, ona ruhunu vermektir."
“Bir kişiliği mahvetmek istiyorsan, yapacağın tek şey, onu değiştirmeye çalışmaktır.”
"Başkaları alır diye korkmasak çoktan atacağımız bir sürü şey var."
“Derler ki kadınlar kulaklarıyla, erkekler gözleriyle severmiş.”
"İnsan âşık olduğu zaman kendini aldatmakla işe başlar, başkalarını aldatmakla sona erdirir."
"Erkek yorulduğu için, kadın da merak ettiği için evlenir, sonunda ikisi de düş kırıklığına uğrar."
"Çok güçlü olan duyguları ya incitir ya eğilir, ya öldürür ya da ölür. Sığ hüzünler, sığ aşklar uzun ömürlüdür. Büyük aşklar, büyük hüzünlerse kendi büyüklüklerinin kurbanı olurlar."
"Bilmek her şeyin sonu olur. Çekici olan bilmemektir. Sis, her şeye harika bir güzellik katar."
"Geçici bir heves ile ömür boyu süren tutku arasındaki tek fark, geçici hevesin biraz daha uzun ömürlü olmasıdır."
“Bazı günahlar vardır ki onları hatırlamak, işlemekten daha büyüleyici.”
"Başkaları hakkında bu kadar iyi şeyler düşünmeyi tercih etmemizin sebebi kendimizden korkmamızdır."
‘’Kötülüklerimiz, görüntümüze yansısa utancımızdan birbirimize bakamazdık.’’
‘’Dünyada insanın kendisi hakkında konuşulmasından daha kötü tek bir şey vardır ve o da hakkında konuşulmamasıdır.’’
“Mutluyken hep iyi insan oluruz; ama iyi insan olduğumuzda illa mutlu değilizdir.”
“Erkek mutlu olmak ister, toplum ise erkekten ‘iyi’ olmasını bekler, iyi erkek nadiren mutludur, ama ‘mutlu’ bir erkek, her zaman iyi bir adamdır..”
"Var olan her kusursuz şeyin ardında acılar gizliydi. En sıradan çiçeğin açması için dünyanın çile çekmesi gerekiyordu sanki.."
‘’Sanat? ‘’Bir hastalıktır.’’ ‘’Aşk?’’ ‘’Bir yanılsama.’’ ‘’Din?’’ ‘’İnancın yerine geçen moda bir şey.’’ ‘’Kuşkucusunuz.’’ ‘’Asla! Şüphecilik inancın başlangıcıdır.’’ ‘’Nesiniz o halde?’’ ‘’Bir şeyi tanımlamak, onu kısıtlar.’’ ‘’Bir ipucu verin.’’ ‘’İlmekler kopar. Labirentte yolunuzu kaybedersiniz...’’
‘’Şeytandan kurtulmanın tek yolu şeytana uymaktır. Karşı gelindi mi ruh kendine yasakladığı şeyin özlemiyle hasta düşer. Kendi ürkünç yasalarının korkunçlaştırdığı ve yasallıktan çıkardığı şeye karşı duyduğu arzuyla marazileşir.’’
"Bizim neslimizde cesaret tükenmiştir. Belki de hiçbir zaman ona sahip olamamıştık. Toplumun ahlaki kaideler üzerinde sürdürdüğü zulüm ve Tanrı’nın dinin gizleri ile yarattığı korku... İşte bu ikisi bize hükmeden şeydir."
"Kişinin kendi kendini suçlaması doyum verici bir lükstür. Kendimizi suçladığımız zaman başka hiç kimsenin bizi suçlamaya hakkı yokmuş gibi gelir."
Roman üzerine
Oscar Wilde’ın tek romanı olan Dorian Gray’in Portresi 1891’de yayımlandığında, Victoria döneminin ikiyüzlü ahlak anlayışının kurbanı olarak eleştirmenlerin “ahlaki ve ruhsal çürümenin zehirli kanıtı” gibi ağır eleştirilerine maruz kalır. Bu eleştiriler karşısında Oscar Wilde ise ısrarla, "toplumun ahlaka aykırı saydığı kitaplar, topluma kendi ayıbını gösteren kitaplardır" diyerek romanını “bir ruhun hikâyesi'' diye tanımlar ve romanda herkesin kendi günahını göreceğini söyler…
Oscar Wilde’ın kitabında üç asıl karakter vardır: Dorian Gray ve Dorian Gray’ın dostları olan Basil Hallward ve Lord Henry Wotton… Oscar Wilde bu karakterler hakkında şöyle söylüyor: "Basil Hallward ben olduğumu sandığım kişidir; Lord Henry Wotton dünyanın ben sandığı kişidir; Dorian Gray ise benim olmak istediğim kişidir, belki başka bir çağda..."
Günümüzde Dorian Gary’ler
Belki de Oscar Wilde’ın arzusu gerçekleşmiştir. Günümüzde de halen aramızda yaşayan nice Dorian Gray’ler, nice Dorian Gray'lerin ruhları ve bu ruhların nice hikâyeleri ve nice günahları vardır. Ve Oscar Wilde'ın dediği gibi, herkes Dorian Gray'da kendi günahını görecektir. Bu Dorian Gray'ler portrelerle tersini göstermeye ne kadar çalışsalar da ruhlarını şeytana sattıklarını gizleyemezler.
Roman içindeki karakterlerden birinde kendinizi, birinde çevrenizdeki, birinde uzaklardaki birisini bulabilirsiniz. Kimileri sanatçı ruhludur, Basil Hallward olur; kimileri hedonist düşüncededir, Lord Henry Wotton olur; kimileri ise sapkın bir ruha, iğrenilesi bir iç dünyaya sahiptir, Dorian Gray olur.
Tabii bütün Dorian Gray’ler kendisini kaybedip savrulmuyor. Ruhları karanlığa boyansa da şehvetin, gücün, kibrin, hırsın ve nefretin özgürce vals ettiği bu ruhlardan bazıları tutkularının aleviyle halen yanmaya ve yakmaya devam ediyorlar. Doymak ya da had bilmek onlar için günahın ta kendisi ama hayat denen oyunu usturuplu şekilde oynamasını da biliyorlar… Fareli köyün kavalcısı gibi hala onların ardına kapılıp gidenler oluyor...
Günümüzü anlamak
‘’Edebiyat’’ kelimesi Arapça ‘’edep’’ kelime kökünden gelir ve görgü, terbiye, yaşam tarzına ilişkin hikâye ve gözlemler anlamlarına gelen bu ‘’edep’’ kelimesinin çoğuludur. Platon, ‘’Devlet’’ isimli eserinde edebiyatı genel anlamı ile hayatın yansıması olarak tanımlar… Çünkü tarih, edebiyat ve sanat, hayatın aynasıdır.
Bakmayın siz böyle benim uzun uzun anlattığıma… Gündemi mi takip edeceksiniz? Algı yaratmak için manipüle edilmiş haber bombardımanlarının, gündemden uzaklaştırılmak için uydurulmuş cicili biçili rengârenk dizilerin, gündemin üzerini örtmek ve çarpıtmak için herbokologların atıştığı tartışma programlarının arasında kaybolmayın. Gerçeği mi görmek, günümüzü mü anlamak istiyorsunuz? Dorian Gray’lerın görünen yüzünü değil de karanlık içlerini mi görmek istiyorsunuz? O zaman tarihe, edebiyata, sanata sığının derim… Zaten ne varsa tarihte, edebiyatta, felsefede, şiirde ve sanatta vardır…Gerçeği orada görürsünüz….
Arz ederim…
Osman AYDOĞAN
Bir not:
Oscar Wilde, yazdığı haftalık dergilerdeki makalelerinde sık sık İngiltere’nin ikiyüzlü ahlak anlayışını ve kraliçeyi dengesiz yönetimini eleştirir. Tahtının ufak bir sarsılmasına dahi katlanayamayan kibirli kraliçe, iki arkadaşı ile olan ilişkisini bahane ederek Oscar Wilde’ı önce iki yıllık ağırlaştırılmış kürek cezasını çarptırır. Sonra servetine el koyar, soyadını bile geri alır. Oscar Wilde, sağlığını kaybetmiş olarak zindandan çıkar. Paris’e göçer. Paris’teki ucuz bir otel odasında beş parasız ve sefil bir halde ölü olarak bulunur… Ölümü hakkında farklı söylentiler mevcuttur. Bir rivayete göre menenjitten ölmüştür. Bir diğer rivayete göre ise otel odasında duvara “birimiz gitmeli” yazarak intihar etmiştir. (30 Kasım 1900)