Oynatmaya az kaldı!
08 Mayıs 2019
Dün Alman yazar Patrick Süskind'in ’’Koku’’ adlı romanından yola çıkarak anlattığım bir fıkra vardı ya… Hani bir lise talebesi… Bir tatilde evine gidemeyip de bir arkadaşına misafirliğe giden, sonra da gece yarısı evde tuvaleti geldiğinde sandığın, pardon saksının içine eden…
Aslında bu genç adamın bu vukuatı tek değildir. Ben size bu genç adamın bir başka vukuatını daha anlatayım…
Bu genç adam, lise yıllarında bir yaz tatilinde sırtında çantası ile seyahat etmektedir. Bir sahil kasabasına gelir. Bu kasabada bir gece kalıp ertesi günü kasabadan ayrılacaktır. O hafta ise o sahil kasabasında bir festival vardır. Bu nedenle de bütün oteller, bütün pansiyonlar doludur... Kapı kapı dolaşır ancak yatacak bir yer bulamaz… Parklarda da gecelemek istemez… Otel görevlilerine yaptığı ‘’Lobide, şu koltukta kıvrılıp uyuyayım, sabah da çeker giderim’’ teklifi de kabul görmez.
Nihayetinde anlayışlı bir otel görevlisi şöyle bir teklifte bulunur: Otelin çatı katında ayyaş, sarhoş birisi yatmaktadır. Burası ayyaşın, sarhoşun devamlı ikamet ettiği yerdir. Arzu ederse sadece bu gece için yanına kıvrılıp yatabilir. Ancak çatı katında banyo, tuvalet, lavabo yoktur. Bir de çatıya çıkan merdiven ancak sabah yerine konmaktadır. Genç çaresiz bu teklifi kabul eder. Hemen merdiven kurulur, genç çatı katına çıkar. Gerçekten de orada buram buram içki kokan sarhoş birisi bir şiltede horul horul uyumaktadır. Yanına kıvrılır yatar.
Genç adamın gece yarısı büyük tuvaleti gelir. O katta tuvalet olmadığını, çıktığı merdivenin de kaldırılıp ancak sabah tekrar yerine konacağını acı bir şekilde hatırlar. Biraz sabreder ama artık kendisini tutamayacak haldedir. Çatı katında tuvaletini yapacağı bir yer de bulamaz. Daha önce olduğu gibi bir saksı da yoktur çatı katında! Gözüne hala horul horul uyuyan sarhoş takılır. Aklına şeytani bir fikir gelir. Sarhoşun pijamasını poposundan biraz indirir, sarhoşun poposuna tuvaletini yapar ve sarhoşun pijamasını tekrar yerine yerleştirir. Sabah olup merdiven konulunca da inip aşağıya - her zaman olduğu gibi- kahvaltı bile yapmadan kasabayı terk eder…
Aradan on yıl geçer. Genç adam üniversiteyi bitirmiş, bir şirkette iyi bir yere gelmiştir. Bir gün iş için kendisini bu kasabaya gönderirler. Makam arabasıyla kasabaya gelir. On yıl önce bir çatı katında gecelediği otelin kral dairesine yerleşir. Aklına on yıl önceki çatı katında kalan sarhoş adam gelir. Otel görevlilerine bu sarhoş adamı sorar ancak kimse bu sarhoş adamı hatırlamamaktadırlar. Nihayetinde otelin en eski bir çalışanı sarhoşu hatırlar. ‘’Evet’’ der, ‘’eskiden bu otelin çatı katında bir sarhoş yaşıyordu. Ancak şimdi o sarhoş akıl hastanesinde yatıyor.’’ Genç adam; ‘’ne oldu ki?’’ diye sorar. Otel çalışanı cevap verir; ‘’vallahi beyim kimse bilmiyor, yaklaşık on yıl önceydi, bu sarhoş bir gün uyanır, gece altına yaptığını fark eder, başlangıçta ‘olur, insanlık halidir, altıma kaçırmış olabilirim’ diye düşünür. Ancak ‘nasıl olur da ben, donum ile pijamam arasına yaparım?’ diye düşünmekten kafayı yer.’’
Şimdi ben bu fıkrayı niye mi anlattım?
YSK İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri için iptal kararı alırken -diğer bütün YSK'nın kendi içtihatlarıyla çelisen ve hukuksuz gerekçeler bir tarafa- ,sandık kurullarının oluşumunda kanunsuzluk olduğunu söyledi ya…
Seçimde Büyükşehir Belediye Başkanı adaylarına, ilçe belediye başkan adaylarına, ilçe belediye meclis üyesi adaylarına ve muhtar adaylarına aynı sandıkta oylar verildi... Hatta seçimde bir zarfta dört farklı oy kullanıldı… Şimdi ister istemez kafam takılıyor; madem ki sandık kurullarının oluşumunda kanunsuzluk vardır o halde nasıl oluyor da YSK aynı sandıktan, hatta aynı zarflardan çıkan üç seçim sonucunu geçerli kabul ediyor da sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı sonucunu iptal ediyor?
6 Mayıs 2019 akşamından beridir fıkrada bahsettiğim sarhoş gibiyim... Hatta ondan farklı olarak o kadar tahsil görmüşem, o kadar mektep bitirmişem, o kadar mürekkep yalamışam, bu nedenle gece donum ile pijamam arasına işesem buna aklımla bir çözüm bulurdum da bu soruya bir türlü cevap bulamıyorum. Bunu düşünmekten kafayı yiyeceğim!…
Hani yıllar önce pop şarkıcısı Fatih Erkoç söylerdi ya: ‘’Oynatmaya az kaldı, doktorum nerde?’’ diye. Aynen ben de öyleyim: Oynatmama az kaldı!...
Tanrı, bu ülke insanlarını zihin sağlığından korusun!
Osman AYDOĞAN