Babası
Bugün Cumartesi... Ülke gündemi malum... Ülke seçim sath-ı mailinde... Millet gergin... O kadar ki bu gerginlik futbol maçlarına bile yansıyor... O kadar ciddi konular arasında biraz da tebessüm edelim istiyorum... Bu nedenle zaman da fıkra zamanı diye düşünüyorum... Ancak fıkradan önce küçük bir izahat:
Türkçe’de “ve” diye seslendirdiğimiz harfe Arapça’da “vav” denir. Arapça’da on yedi tane farklı anlamda “vav” vardır. ‘’Ve’’ bizde sadece bağlaçken bu ''ve''ye Arapça’da ‘’atıfa’’ deniyor: ‘’Vav-ı atıfa’’. Arapça’da bir de ‘’yemin vav’’ı var: ‘’Vav-ı kasem’’. Vav-ı kasem: Herhangi bir kelimenin, çok defa Allah isminin evveline gelerek, yemin için kullanılan ‘’vav’’ harfidir. Vallahi, Veşşemsi, Velfecri kelimelerinde olduğu gibi. Türkçe’ye “andolsun, yemin olsun” şeklinde tercüme edilir.
Duhâ sûresi, sûre ’'Ved duhâ’’ ile başladığı için genellikle ‘’Ved duhâ sûresi’’ diye anılır. Duhâ, kuşluk vakti demektir. Ved duhâ: ''Andolsun kuşluk vaktine'' mealindedir...
Şimdi gelelim fıkraya:
Geçmiş zamanda, medresenin sınav günü gelip çatmış. Mollalar sıra ile sınav ekibinin önüne diz çöküp yöneltilen sorulara yanıt veriyor. Sıra bizim mollaya gelince ser mümeyyiz (baş ayırtman) sormuş: ''Ved duhâ’nın vavı, vav-ı atıfa mı (bağlaç mı), vav-ı kasem (yemin vav’ı) mı?''
Molla büyük bir ciddiyetle “vav-ı atıfa” demiş. Baş ayırtman yüzünde oluşan gülücüklerle ''Aferin evladım, demiş çıkabilirsin.''
Mümeyyizler şaşkın. Çünkü yanıt yanlış. Biri dayanamayıp “Yanlış söyledi ama siz aferin dediniz” diye itiraz edecek olmuş. Efendi hazretleri nedenini açıklamış: ''Yahu siz bilmezsiniz. Ben bunun babasını da sınava çekmiştim. O 'ved duha’da vav yoktur' diyordu...''
Benden bu kadar. Siz bu fıkrayı istediğinize yakıştırabilirsiniz…
Osman AYDOĞAN