İbrâhim bin Edhem
18 Nisan 2021
Ramazan ayı vesilesiyle İslam üzerine, İslam edebiyatı, İslam tarihi, İslam düşünürleri, İslam felsefesi, camileri ve menkıbeleri üzerine yazacağımı ifade etmiştim…
Bugün İslam Dünyası’nın önemli bir sultan dervişinden bahsedeceğim… Ancak yazılarımda mutat olduğu üzere tarihten ve edebiyattan, şiirden bahsetmesem, yazılarımı tarihle, edebiyatla, şiirle süslemesem, yazılarıma onlarla giriş yapmasam olmaz!...
Bir İngiliz şair ve onun bir şiiri
Londra yakınlarındaki Kensal Green Cemetery’deki mezarlıkta onca süslü mezar taşları arasında düz bir mezar taşı dikkat çeker. Mezar taşı üzerinde bir çömlek ve üstünde bir defne dalı kabartması ve şu yazı vardır: “Write me as one that loves his fellow men” (Yaz beni de, O’nu sevenleri sevenlerden biri). (Mezar taşının fotoğrafını yazımın sonuna ekledim.) Bu yazı İngiliz eleştirmen, denemeci, şair ve yazar James Henry Leigh Hunt’un (kısaca Leigh Hunt diye anılır) (1784 - 1859), çok sevdiği “Abou ben Adhem” (İbrâhim bin Edhem) isimli kendi şiirinden alınmıştır. Bu şiirin hem orijinal İngilizce'sini hem de Türkçe'si:
Abou Ben Adhem İbrâhim bin Edhem
Abou Ben Adhem (may his tribe increase!) Ebû bin Edhem (kabilesi yücelsin!)
Awoke one night from a deep dream of peace, O gece sakin ve derin bir rüyadan uyandı.
And saw, within the moonlight in his room, Odasına ay doğmuştu sanki zambaklar patlamakta
Making it rich, and like a lily in bloom,
An angel writing in a book of gold: Bir melek altından deftere satırlar sıralamakta.
Exceeding peace had made Ben Adhem bold, Bu huzur Ebû bin Edhem’i yüreklendirdi,
And to the presence in the room he said,
"What writest thou?" The vision raised its head, Sorma cesareti buldu, “yazdıkların neydi?”
And with a look made of all sweet accord, Melek kaldırdı başını, sevimli, müşfik, ahenkli,
Answered, "The names of those who love the Lord." Nezaketle cevap verdi, “Allah’ı sevenlerin isimleri”
"And is mine one?" said Abou. "Nay, not so," “Aralarında ben de var mıyım peki?” “Yok, ne yazık ki”
Replied the angel. Abou spoke more low, Yaz beni de, “O’nu sevenleri sevenlerden biri” diye!
But cheerly still; and said, "I pray thee, then,
Write me as one that loves his fellow men."
The angel wrote, and vanished. The next night Melek yazdı ve kayboldu. Ve ertesi gece
It came again with a great wakening light, Geldi yine uyandıran parıltının haşmetiyle
And showed the names whom love of God had blest, Defteri gösterdi “bunlar ise Allah’ın sevdiklerinin isimleri”
And lo! Ben Adhem's name led all the rest. Bakın şuna ki! Bin Edhem öncülük etmekteydi hepsine.
Şiiri açıklamadan önce şiirde ismi geçen İbrâhim bin Edhem’i kısaca anlatmam gerekiyor…
İbrâhim bin Edhem
Şiirde ismi geçen İbrâhim bin Edhem (718-782) Belh Sultanı idi. (Belh; Horasan'ın bir şehridir. Şimdi Afganistan sınırları içindedir.) İbrâhim bin Edhem'in babası da Belh Sultanı, padişahı idi fakat o unutuldu gitti. Babasının yerine sultan olduktan sonra oğlu İbrâhim tahtından, padişahlıktan vazgeçer. Ancak onu -unutulmak bir tarafa- dünya tanıdı, bildi.
Aslında İbrâhim bin Edhem’in hikâyesi tahtını bırakıp zühtü (her türlü zevke karşı koyarak kendini ibadete veren) ve derviş olmayı seçen prensin hikâyesidir. Öyle bizlere anlatılan ‘’Ferrarisini satan bilge’’ gibi maddeci değildir. (Bu sözde bilge Ferrarisini bir hayır kurumuna bağışlamıyor, ‘’satıyor’’, yani maddeden vazgeçmiyor, maddeyi maddeye -paraya- çeviriyor.) Oysa. İbrâhim bin Edhem tahtını bırakıp, ondan feragat edip zühtü ve derviş olmayı seçiyor…
Tekrar Leigh Hunt'un şiiri
Leigh Hunt'un şiirinde bahsettiği melek Cebrâil'dir. Leigh Hunt'un şiirine konu olan olayı İbrâhim bin Edhem şöyle anlatır; "Bir gece rü'yâmda, elinde bir defter olduğu halde Cebrâil'in (a.s.) yeryüzüne inmekte olduğunu gördüm. 'Burada ne yapacaksın?' diye sordum. Cebrâil (a.s.); 'Bu deftere Allahü teâlânın dostları kim ise onların isimlerini yazacağım' diye buyurdu. 'Peki, beni de yazacak mısınız?' diye sordum. Cebrâil (a.s.); 'Sen, o dostlardan birisi değilsin ki' diye buyurdu. 'İyi ama ben o dostların dostuyum' dedim. Bundan sonra Cebrâil (a.s.) biraz düşündü ve 'şimdi ilk önce İbrâhîm'in ismini kaydet' diye bir ferman geldi'' diye buyurdu.’’
İbrâhim bin Edhem’in sultanlığını bırakması
İbrâhim bin Edhem’in sultanlığını bırakması hakkında çok çeşitli rivayetler varsa da ben bunlardan üçünü anlatacağım.
Bunlardan birincisi şu şekildedir:
Belh Sultanı Edhem, oğlu İbrâhim’in üzerine titrer âdeta. Önüne kırk altın kalkanlı fedai koyar, ardına kırk altın gürzlü cengâver takar. Geçtiği yer panayır kesilir, tuğlar, ziller, davullar... Saray’da ziyâfet eksik olmaz. İşte akça pilavların, kızarmış etlerin, serin şerbetlerin koşuşturulduğu gecelerden birinde kimsenin tanımadığı bir zat çıkagelir, oturur sofraya. Muhafızlar tutulup kalır, mani olamazlar. İbrâhim bin Edhem şaşkındır, sorar “Sizi tanıyor muyuz acaba?”
- Sanmam! Öylesine bir yolcuyum, sadece konaklayacağım burada.
- İyi ama burası han değil ki?
- Ne ya?
- Saray!
- Sizden evvel kim oturuyordu burada?
- Filan kişi!
- Ondan evvel
- Feşmekân!
- Bu nasıl saray ki biri gidiyor biri geliyor. Söyle farkı ne handan?
Genç şehzade hadisenin tesirinden kurtulamaz. Gece dön o tarafa, dön bu tarafa, bir türlü uyku tutmaz. Sahi nereye gitmektedir böyle? Ye, iç, eğlen, nereye kadar? Gecenin ilerleyen vakitleri tavanda ayak sesleri duyar. Pencereyi açar:
- Hey! Kim var orada?
- Kervancı! Develerimi arıyorum da!
- Devenin ne işi var damda?
- Bunu kuş tüyü yatakta hakikat arayan biri mi soruyor bana?
Kalbine bir ateştir düşer, yanıp tutuşmaya başlar.
İşte bu olay üzerinedir ki İbrâhim Bin Edhem sultanlığı, padişahlığı bırakıp derviş olup, zühtü olup yollara düşer…
İbrâhim Edhem’in tahtından vazgeçmesine sebep olan diğer bir rivayet ise şöyledir: Belh’te hükümdar iken avlamak için bir ceylanı takip eden İbrâhim bin Edhem, vadiye indiğinde eli ayağı bağlı bir kişiyi bir karganın beslediğini görür. Adamın eşkıyalar tarafından bu hale getirildiğini, karganın da Allah tarafından gönderildiğini öğrenince tahtından vazgeçer…
İbrâhim bin Edhem’in sultanlığını bırakması hakkında bir diğer ve en meşhur rivayet de hizmetçisi İbrâhim bin Beşşâr’ın bizzat kendisinden dinleyip naklettiği rivayettir. Buna göre İbrâhim bin Edhem gençlik çağında avlanırken iki defa, “Sen bunun için mi yaratıldın, bunu yapmakla mı emrolundun?” şeklinde gaipten bir ses duyar, aynı sesi üçüncü defa atının sırtındaki eyerin kaşından da işitmesi üzerine bütün malını, mülkünü, sultanlığı, padişahlığı bırakıp derviş olup, zühtü olup yollara düşer…
Arap tarihçisi İbn Asâkir, ‘’Tarihu Medineti Dımaşk’’ (Şam Şehrinin Tarihi) isimli kitabında İbrâhim bin Edhem’in Emevi ihtilâlcisi, Abbasi kurucusu Ebû Müslim El Horâsânî’den kaçtığı için vatanından ayrıldığını iddia ederse (II. cilt, s. 372) de bu bilginin tarihi gerçeklerle örtüşmediği düşünülmektedir... Öyle olsaydı İbrâhim bin Edhem’in Horasan’dan Irak istikametine değil, tam tersi Horasan’dan Türkistan istikametine doğru kaçması gerekirdi…
İbrâhim bin Edhem’in saraydan sonraki hayatı
İbrâhim bin Edhem, Horasan’dan ayrıldıktan sonra Şam, Irak, Hicaz ve Rum (Anadolu) bölgelerine seyahatler yapar. Bu seyahati esnasında Mansûre (el-Masîsa), Sûr, Kayseriye (şimdiki Kayseri değil, o zamanki Şam bölgesinin sahil şehri), Humus, Askalân, Beyrut, Basra, Kûfe, Mekke, Medine, Kudüs, İskenderiye, Trablus, Antakya, Tarsus, Maraş gibi şehirleri dolaşıp bostan bekçiliği, ırgatlık, değirmencilik gibi işler yaparak elinin emeğiyle geçinmeye çalışır. Hayatının en az son yirmi dört yılını Şam’da geçirir…
İbrâhim bin Edhem’in kara ve deniz seferlerine katıldığı, Bizanslılar’a karşı yapılan son deniz seferi esnasında ismi belirtilmeyen bir adada vefat ettiği kaydedilir. Ölüm yılı için 130 (748), 140, 161, 162, 163 (780), 164 ve 166 gibi tarihler verilmekle birlikte kaynakların çoğu 161 (778) veya 162 (779) yılını zikreder. Defnedildiği yerle ilgili olarak da Şam bölgesi, Askalân, Bağdat, Bizans’a ait bir ada, Sûkîn veya Sûfenen Kalesi, Mısır, Lût kavminin helâk edildiği mahal gibi çeşitli yerler zikredilir. Ancak onun, kız kardeşinin oğlu şair İbn Künâse’nin “garp toprağındaki mezar” diye tanıttığı kabrinin Şam bölgesinde sahile yakın bir yerde bulunduğu kabul edilir. (TDV, İslam Ansiklopedisi) Bahsi geçen bu yer ise Humus-Lazkiye arasında Jable isimli kasabadır. İbrâhim bin Edhem’in mezarı burada bulunmaktadır.
Allah rahmet eylesin. Ruhu şâd olsun.
Yollarda derviş İbrâhim bin Edhem
İbrâhim bin Edhem’in malını, mülkünü, sultanlığı, padişahlığı bırakıp Belh sarayından ayrıldıktan ve derviş olup, zühtü olup yollara düştükten sonra kendisi hakkında çok hikâyeler anlatılır. Bunlardan bazılarını burada aktarmak istiyorum…
Çevir ve altını oku!
Yolda bir taş görür İbrâhim bin Edhem. Üzerinde "Çevir ve altını oku!" yazılıdır. Çevirir taşı; "Eğer öğrendiğinle âmel etmiyorsan ne diye bilmediğini öğrenmek istiyorsun?" yazısını okur… Ellerini havaya kaldırır ve; "Yâ Rabbî! Seni tanıyan hakkıyla tanıyamamıştır. Şimdi seni bilmeyen bir kimsenin hâli nasıl olur." der ve ağlar...
Bağlı olanı aç, açık olanı kapa!
Yolda karşılaştığı bir kimse kendisinden nasîhat isteyince: "Bağlı olanı aç, açık olanı kapa." diye buyurur. O kimse; "Bunu anlamadım." deyince; "Kesenin ağzını aç, cömert ol, açık olan dilini de tut konuşma." diyerek izah eder.
Bırakın onu, karşılamaya değmez.
Bir süre Nişâbur’da yaşar. Mağaraları mesken tutar, kavurucu günler, dondurucu ayazlar... Ne zaman ki insanlar ona tazim ve hürmette bulunurlar, başka diyarlara yelken açar. Sonra Harameyn’e yönelir, Kâbe ve Ravda hasreti dayanılmaz olmuştur zira... Eğer bir kervana, kafileye katılsa kolayca vasıl olacaktır menzili maksuduna. Lâkin o kumlara bata bata gider, alnını secdeye koya koya. 14 yıl çöllere katlanır, dile kolay. Haremeyn sakinleri yanık dervişin methini duymuş, karşılamaya çıkmıştırlar. Bakın şu işe ki İbrâhim bin Edhem’i, İbrâhim bin Edhem’e sorarlar. Mübarek “bırakın onu” der, “karşılamaya değmez. İşiniz mi yok bu sıcakta!” Vay! Sen nasıl konuşursun onun hakkında!
İbrâhim bin Edhem misin be adam
Mübarek “helal lokma için çalışmak, geceleri ibâdet edip, gündüzleri oruç tutmaktan efdaldir (daha iyidir)” diye buyurur, alnının teriyle geçinmeye bakar. Bahçe bekçiliği yaptığı günlerden birinde bağ sâhibi eşi dostu ile gelir, çardaklara kurulurlar. “Misafirlerime en tatlı narlardan getir” der, “iyi seç doyamasınlar tadına!” Gel gelelim alayı ekşi çıkar. Bağ sâhibi:
- Şunca zamandır bekçilik yapıyorsun, ekşisini tatlısını ayıramıyor musun hâlâ?
- Yemediğim narların tadını nerden bilebilirim ki?
- Hiç mi yemedin?
- Asla.
- Tuhafsın vesselam. Bazen “İbrâhim bin Edhem misin be adam” diyesim geliyor sana...
Biz bulursak dağıtırız, bulamazsak şükrederiz
İbrâhim bin Edhem bir dervişle karşılaşır. Dervişe nasıl yaşadığını sorar. Derviş der ki: ‘’Biz bulursak şükrederiz, bulamazsak sabrederiz.’’ İbrâhim bin Edhem cevabı beğenmez. "Kelpler (köpekler) de öyle yapar" der. Bu defa derviş sorar: "Peki siz nasıl yaşarsınız?" İbrâhim bin Edhem ‘’Biz bulursak dağıtırız, bulamazsak şükrederiz.’’ der.
Ben fakirlerden bir şey almam
Zenginlerden birisi kendisine bin altın getirir ve: "Bunu kabul buyurun" der. İbrâhim bin Edhem hazretleri, "Ben fakirlerden bir şey almam" buyurur. O zât, "Ben fakir değilim" deyince "Bu sahip olduğun maldan daha ziyâdesini ister misin?" diye sorar. O zât "Evet" deyince "Bu altınları al götür, zira fakirler içinde en fakir sensin. Bu hâlin fakirlik değil midir?" cevabını verir.
Ben sana hiç o gözle bakmadım ki
İbrâhim bin Edhem’e sormuş bir arkadaşı, "Senelerdir arkadaşız, söyle bakalım bende hoşuna gitmeyen şeyleri." İbrâhim bin Edhem cevap verir; "Ben sana hiç o gözle bakmadım ki."
O Allah’ın zatı ile meşgul
İbrâhim bin Edhem bu şekilde derviş ve zühtü olarak neredeyse bütün İslam coğrafyasını dolanır, ilim ve hikmet toplar. Fıkhı bizzat İmam-ı Azam hazretlerinden öğrenir, Fudayl bin İyâd, İmrân bin Mûsâ ve Şeyh Mansûr Selâmi’nin sohbetlerinde diz kırar. Veysel Karânî hazretlerinin rûhâniyetinden çok istifâde eder sonra...
İbrâhim bin Edhem’in Ebu Hanife’den ders aldığı günlerden bir gün İbrâhim bin Edhem, Ebu Hanife’nin ders verdiği mekânın önünden geçerken, İmam-ı Azam kendisine ta'zim (saygı) için ayağa kalkar. Öğrencileri: ''Niçin bunu yaptınız, İbrahim Edhem, o kadar da büyük bir sûfî değil ki'' dediğinde; ''O Allah’ın zatı ile meşgul, biz ise o'na ait ilimleri ile'' diyerek cevap verir…
Türk tasavvuf dünyasında İbrâhim bin Edhem
İbrahim bin Edhem'in hikâyesi Türk tasavvuf dünyasını da derinden etkiler... Adına şiirler, menkibeler yazılır...
Mevlânâ Celaleddin Rumi Mesnevi'sinde İbrâhim bin Edhem'in geniş bir şekilde hikâyesini, menkıbesini anlatır ve onu “mânalar denizinin yüzücüleri” olarak nitelendirdiği Bâyezîd-i Bistâmî, Cüneyd-i Bağdâdî gibi sûfîlerle birlikte anar.
Yunus Emre de şiirlerinde bahseder. Yunus Emre;
‘’Hor bakma sen toprağa,
Toprakta neler yatur
Kani bunca evliya,
Yüzbin Peygamber yatur. ‘’
diye başladığı ‘’Hor bakma sen toprağa’’ isimli şiirinde İbrâhim bin Edhem’i şu şekilde yâd eder:
‘’İğnesin suya atan,
Balıklara getirten
Tacın tahtın terkeden,
İbrahim Edhem yatur.‘’
Bu iğne hikâyesini Evliya Çelebi de ''Seyahatnâme''sinde şu şekilde bahseder:
İbrâhim bin Edhem bir gün deniz kenarında oturmuş, elbisesini yamıyordu. Beldenin valisi yanındakilerle birlikte oradan geçerken İbrâhim bin Edhem’in başında durur. Vali onu seyrederken şöyle düşünür: “Bak şu dünün hükümdarına! Böyle yapmakla eline ne geçti?” İbrâhim bin Edhem, valinin aklından geçenleri anlar. Kaldırıp iğnesini denize fırlatır. Sonra; “Balıklar iğnemi getirin” deyince, bir balık, ağzında İbrahim Edhem’in denize attığı iğneyi getirir. İbrâhim bin Edhem, iğneyi balığın ağzından aldıktan sonra valiye döner: “Elime bu iğne geçti” buyurur. “Yâni, ben Allahü teâlâdan gayrı olanları bırakıp, bütün varlığımla O’na döndüğüm için, bu balıkları bana hizmetçi etti ve bana bu kerameti verdi” demek ister.
Türk Divan Edebiyatında İbrâhim bin Edhem
İbrâhim bin Edhem’in hikâyesi Türk divan edebiyatını da etkiler. Değişik Divan Edebiyatı şairleri beyitlerinde İbrâhim bin Edhem’den bahseder:
“Zâhid bize ta‘neyleme bu şekl-i fenâda
Biz tâc ü kabâ terkin uran Edhem-i aşkız”
Tarzî
“Eğmez er-bâb-ı fenâ tâc-ı zer-i hurşîde baş
Tahtgâh-ı âleme meyletme Edhemlik budur”
Sabûhî Dede
“Her şahsı harîm-i Hakk’a mahrem mi sanırsın
Her tâc giyen çulsuzu Edhem mi sanırsın”
Ziyâ Paşa
İbrâhim bin Edhem kimdi?
İbrâhim bin Edhem, bilmem kaç odalı soğuk taş sarayların değil sımsıcacık gönüllerin Sultanı idi... O geçici sarayların değil kalıcı ebedi sarayların Sultanı idi. O, Allah'ın sevdikleri isimlerin en başında gelen idi...
İbrâhim bin Edhem, saraylarda yaşayıp da ‘’Hiç Oldum’’ diye türkü çığıranlardan değil, hakkı olduğu sarayını terk edip de çöllerde yaşayıp ‘’Allah’’ diye çığırıp ‘’hiç’’ olanlardandı…
Ve günümüz
İslâm'ın asıl hastalığını, açmazını, çıkmazını ve günümüzdeki Müslümanların halini İbrâhim bin Edhem tee o zamanlar görmüştü:
‘’Dünyayı yamamak için parçalarız dini biz;
Sonra ne din kalır elde, ne yama diktiğimiz.’’
Öyle değil midir?
Arz ederim…
Osman AYDOĞAN
Kaynaklar
İbrâhim b. Edhem’in hayatı ve kişiliği etrafında oluşan menkıbeler manzum-mensur edebî eserlere konu olmuştur... İbrâhim bin Edhem'i bu anlamda Türkçe anlatan üç kitap vardır. Birincisi Musa Yaşaroğlu'nun ''Aşkın Kölesi İbrâhim Bin Edhem'' (TÜRDAV Yayınları, 2014) isimli eseri, diğeri Ersin Özdil'in ''Sarayını Terkeden Hükümdar İbrâhim Bin Edhem'' (Ulak yayıncılık, 2016) isimli eseri, üçüncüsü de Necip Fazıl Kısakürek'in bir tiyatro oyunu olarak yazdığı ''İbrâhim Edhem'' (Büyük Doğu Yayınları, 2000) isimli eseridir. Üçü de birbirinden güzel bir şekilde İbrâhim bin Edhem'i anlatmıştır.
İngiliz eleştirmen, denemeci, şair ve yazar James Henry Leigh Hunt’a ait mezar taşı ve mezarı:
Londra yakınlarındaki Kensal Green Cemetery’deki mezarlıkta üstünde bir defne dalı kabartması ve “Write me as one that loves his fellow men” (Yaz beni de, O’nu sevenleri sevenlerden biri) yazısı olan İngiliz eleştirmen, denemeci, şair ve yazar James Henry Leigh Hunt’a ait mezar taşı ve mezarı: