Şeyh Sâdi Şirazî'den!
27 Şubat 2019
Fars şâir ve İslam âlimi Şeyh Sâdî Şirazi (1193-1292)'nin en bilimen eseri ''Bûstan ve Gülistan'' (Beyan Yayıncılık, 2009) adlı eseridir. Sâdî’nin eserlerinde, çoğunlukla, öğretici, öğüt verici bir hava olup toplum düzeni, ahlâk, fazilet, hürriyet konuları eserlerinin başlıca karakterini teşkil eder...
Bu yazımda, Şirazi’nin bu kitabında geçen seçtiğim hikâyelerden birkaçına daha yer vermek istedim. Beğeneceğinizi umuyorum.
Her bir hikâye üzerinde düşünmeniz dileği ile...
Suskun Âbit
Mısır’da biri vardı. İyi huyluydu ama eski püskü giyinirdi. Epey zamandır hiç konuşmadığı için ülkede suskunluğuyla meşhur olmuştu. Birçok akıllı insan, uzak-yakın demeyip yanına gelir, pervane misali etrafında dönerek ondan nur umardı.
Bu mübarek zat, bir gece; “Kişi, dilinin altında gizlidir.” diye düşünüp o günden sonra konuşmaya başladı. Çok geçmeden dost-düşman herkes, Mısır’da ondan daha zırcahil biri olmadığını anladı. Neyse kısa zamanda adamın huzuru kalmadı, hali perişan oldu. Mısır’dan uzaklaşıp başka memlekete gitmekte buldu çareyi.
Ayrılırken oturduğu mescidin kemerine şunları yazmıştı; “Ah keşke; aynada kendimi görseydim de, yüzümü örten şu perdeyi cahillikle yırtmasaydım. Kendimi güzel yüzlü sandım ve perdeyi açtım. Aman Allah’ım, bir dene göreyim! Meğer ben gerçekte çok çirkin biriymişim.”
Az konuşanın sesi, şöhret olur. Konuşursa değeri, şöhreti kalmaz. O zaman kaçmalı bu yerden. Ey akıllı insan; sükûtun, vakarındır! Ve sen ey cahil; sükût, cehaletini örten perdedir! Şimdi de sana söylüyorum ey insan; eğer bilgiliysen, saygınlığını yitirme; yok eğer cahilsen, perdeni çekip yırtma! Gönlündeki sırrı hemen gösterme. Bunu ne zaman istersen, gösterebilirsin. Sırrın ortaya çıktıktan sonra gizleyeceğim diye boşuna uğraşma. Ucu, bıçakla kesilmedikçe yazmayan o kalem, sultanın sırlarını ne de güzel sakladı. Hayvan, susar, insan, konuşur. Ama gel gör ki; saçma sapan konuşanlar, hayvanlardan daha aşağılıktır. Kişi, ya insan gibi akıllı uslu konuşmalı ya da hayvan gibi susmalı. Âdemoğlu, aklı ve nutkuyla meşhurdur. O halde sen de, dudu gibi konuş ve fakat onun kadar bilgisiz olma!
Dayak
Biri, kavga sırasında kötü sözler edince oradakiler hemen üzerine atlayarak yakasını yırtıp ensesine okkalı tokat indirdikten sonra çekip gittiler. Adamın üstü başı paramparçaydı. Oturup ağlamaya başladı. Sesleri duyan güngörmüş bir zat, yanına gidip ona şu öğüdü verdi; “Hey kendini beğenmiş ukala! Ağzın gonca gibi kapalı olsaydı, gömleğin böyle gül gibi kızarmazdı.”
Evet, ahmaklar, işte böyle saçma sapan konuşurlar. Dışı gürültülü ama içi boş tambura benzer öylesi insanlar. Baksana be adam; ateş de tümüyle dildir fakat azıcık su ile bir anda harareti diniverir. İnsan hünerliyse sussun; zaten hüneri, onu konuşur. Güzel kokun varsa, konuşma. Güzel koku kendini belli eder zira. Bırak elindeki madenin ne olduğuna, mihenk karar versin. Bu yüzden dedikoducular; “Sadî; iyidir, hoştur ama sıcakkanlı olmadığından insan içine çıkmaz.” diye söylenir durur. Evet öyleyim. İsterlerse derimi yırtsınlar, ahmakların kafamı patlatmasına razı değilim.
Ayıptan Dil Çekmek
Ey akıl sahibi, yiğit gönüllü kişi; ister iyi olsun, ister kötü, kimsenin ardından fena sözler söyleme! Yoksa kötülüğü kendine düşman edersin, iyiyi de kötü yaparsın. Kim, sana; “Filan kişi, kötüdür.” derse, bil ki kendi ayıbını söylemektedir. Filan kişi hakkında yapılan zan, ispata muhtaçtır. Ama söyleyenin kötülüğü açığa çıkmıştır. Başkalarının kötülüğünden bahsettiğin takdirde, sözün doğru olsun diyelim ama bu kez de sen kötü sayılırsın.
Mergaz’lı Divâne
Mergaz’lı bir divâne, öyle bir söz söyledi ki hayretten dudağını ısırırsın; “İnsanların ardından gıybete başlasaydım, işe ilkin annemle başlardım. Zira akıl ve irfan sahibi insanlar, sevabın anaya bağışlanmasının daha hayırlı olduğunu bilirler.”
Ey güzel huylu dostum! Kaybolan arkadaşın şu iki emaneti, arkadaşlarına haramdır: Biri, bıraktığı malı haksızca yemek; diğeri, ardından gıybet etmek. Yanındayken başkalarını çekiştiren alçak herifin, başkalarının yanındayken seni iyi anacağım sanıyorsan aldanıyorsun. Dünyayla değil de sırf kendisiyle meşgul olan kimse, bence âlemin en akıllı kişisidir.
Gıybeti Caiz Olanlar
İşittim ki, üç kişinin ardından gıybet etmek caizdir. Dördüncüsü yoktur. İlki; halkın kalbini inciten, halka zararı dokunan ve halkın ayıpladığı yolu tutan padişahtır. Bu tür padişahların şerrinden kurtulmak ve zulmünü başkalarına haber vermek amacıyla ahali arkasından konuşabilir. İkincisi; hayâsız insandır. Bunların ayıplarını örtmek doğru olmaz. Zaten kendi perdelerini yine kendileri yırtmışlardır. Bu tür arsızlan koruma; varsın, havuza düşsün. Diyelim ki kurtardın onu havuzdan. Bu kez de çok geçmez ötedeki kuyuya bırakır kendini. Bu kadar laf anlamaz, ahmak insanlardır. Üçüncüsü; bozuk terazi kullanan sahtekârdır. Bu yalancıların hile ve kötülükleri hakkında ne biliyorsan söyle ki, başkaları da aldanmasın.
Sultan kusur işlerse
Büyüklerden biri, şehzadenin birine ders verirken onu pervasızca dövüyor, çekinmeden eziyet ediyordu. Şehzade bu baskı ve disipline dayanamadı, sırtını açıp yaralarını gösterdikten sonra hocasını, babasına şikâyet etti. Sultan, bu işe çok kızdı. Derhal hocayı huzuruna getirip “Başkalarının çocuklarına uygun görmediğin eziyet ve dayakları neden çocuğuma reva görüyorsun, söyle bakalım!” dedi.
Hoca şöyle cevap, verdi: “Sultan çocuğu sözü düşünerek söylemeli, yaptığı harekete dikkat etmelidir. Çünkü er geç bir gün sultan olacak. Ve yaptığı her iş, söylediği her söz halkın ağzında dolaşacak. Halkın çocuklarına ise bu kadar özen gösterilmez. Çünkü onlar kendilerinden sorumludurlar. Yoksul yaptığı hatadan dolayı mesul tutulmaz, fakat sultan kusur işlerse, dilden dile dolaşır.’’
Ve devam etti: “İşte bu yüzden Yüce Allah’ın güzelce yetiştirilmelerini buyurdukları değerli insanlara, biz daha fazla özen gösteririz.”
Küçükken terbiye edilmeyene büyüklükte bir şey yapılamaz, çubuk yaşken istediğin gibi eğilir, kuru çubuğu doğrultmak için ateş gerekir.
Hocanın bu sözleri sultanın hoşuna gitti. Ona bolca para ve mal verip rütbesini yükseltti.
Sultanı anmak
Sultanın biri; “Bizi hiç andığın oldu mu?” diye sordu bir zâhide. Zâhit; “Evet sultanım” diye cevap verdi, “Ne vakit Allah’ı unuttuysam sizi andım durdum.”
Osman AYDOĞAN