Bundan sonra!
Türk siyaseti 16 Nisan 2017 Anayasa referandumundan sonra bundan önce hiçbir zaman olmadığı kadar farklı bir safhaya girmiştir. Siyasetin paradigmaları, ölçüleri ve kıstasları tamamen değişmiştir. Eğer erken bir seçim olmaz ise normal olarak 2019 yılında Başkanlık seçimi yapılacaktır. Bu seçimde bir parti seçilmeyecektir. Bu seçimde ülkeye ‘’Başkan’’ seçilecektir. Başkanlık için ihtiyaç duyulan oy oranı da %50’nin üzeridir.
Bu seçimde bir parti seçilmeyecektir. Partilerin adaylarından birisi seçilecektir. Mevcut muhalefet partilerinin adaylarının hiçbirisinin mevcut haliyle bu oranı yakalamalarının imkân ve ihtimalinin olmadığı ise aşikârdır...
Bu orana en yakın kişi ise Ana Muhalefet Partisi CHP’nin adayıdır. Bu kişi ise büyük bir ihtimalle partinin mevcut Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'dur. Bu durumda ise CHP’ye, seçmeninden parti yönetimine ve onun Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na büyük bir tarihi sorumluluk düşmektedir.
CHP’ne, seçmeninden parti yönetimine ve onun Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na düşen görev ise; ülke içinde sosyal ve siyasal bir uzlaşmaya gitmeleri, her türlü mezhep ve etnisiteden uzak durmalarıdır. Farklılıklarımızı bir zenginlik olarak görerek, her kim olursa olsun dışlayıcı, ayırıcı ve ötekileştirici bir söylemle değil; kinden, nefretten uzak, sevgi diliyle, kucaklayıcı ve birleştirici bir söylem ve eylem geliştirmeleridir. Çatışmacı değil, uzlaşıcı bir kültür sergilemeleridir. Tepkisel değil, etkisel eylemleridir. Müşteki değil, müjdeli söylemleridir. İktidara geldiklerinde ise ülkede kaybolan mutlak adaleti tesis ederek Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesine, hukuk devletine, parlamenter ve demokratik sisteme tekrar dönmeleridir.
Daha açık, net ve somut olarak ifade etmek gerekirse, CHP kendi içinde dönüşerek; kendi öz geçmişine, Türk demokrasisinin temel taşlarından olan DP ve devamı olan AP, ANAP ve DYP (merkez sağ) ile MHP, HDP ve ülkesini ve milletini seven AKP seçmenine hitap edecek, bu seçmenlere kucak açacak şekilde politika geliştirmelidir.
Bu husus da yeni ve zor bir politika da değildir. CHP'nin temel hedeflerini simgeleyen ‘’Altı Ok’’un da; tarihi, felsefi ve sosyolojik olarak incelendiğinde de zaten farklı bir şey de söylemediği görülecektir.
Türk demokrasisinin temel taşlarından olan DP ve devamı olan AP, ANAP ve DYP (merkez sağ) ile MHP, HDP ve ülkesini ve milletini seven AKP seçmenlerine düşen tarihi sorumluluk ise uzatılan bu eli geri çevirmemeleridir.
Türkiye’nin içine düştüğü bu kötü gidişten, ülkeyi boğmakta olan; adaletsizlikten, dışlayıcı, ayırımcı, bölücü, dinci ve kinci söylemlerden, eylemlerden ve politikalardan, dışarıda yalnızlaştırıcı, içeride ise ayrıştırıcı siyasetten ve sonuçta; parçalanma, kaos, yalnızlık, diktatörlük ve Ortaçağ'ın karanlığına ve bataklığına gömülme tehlikesine gidişten kurtuluşun bir başka yolu yoktur.
Tarih, her iki tarafa da vebali büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Çünkü bir ülkenin kötü gidişinden herkes sorumludur. İsmet İnönü; ''vatan pahasına siyaset olmaz!'' derdi... Bunun aksi bir siyaset vatan pahasına olacaktır.
Aksi takdirde; muhalif olarak kim olursanız olun, İrlandalı yazar, eleştirmen ve şair Samuel Beckett’in modern insanın yoksunluğu ve kayıtsızlığı üzerine kurguladığı en bilinen eseri ‘’Godot'yu Beklerken'’ oyunundaki en önemli sözü, sadece bir ömür boyu sizin değil, torunlarınızın da kulaklarınızda çın çın çınlayacaktır;
‘’Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil.’’
Osman AYDOĞAN