• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi5
Bugün Toplam308
Toplam Ziyaret3335240

Bu da geçer yâ hû


Bu da geçer yâ hû


30 Temmuz 2017


Uğur Mumcu, “Tarikat, Siyaset, Ticaret” (um:ag Yayınları, 1998) adlı kitabında; Amerikan emperyalizmini, Arap emperyalizmini ve bu iki emperyalizmin din ekseninde buluşması ve ittifakını ve bu ittifakın el ele içerdeki işbirlikçileri ile demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin altını bir nasıl oyduklarını anlatıyor. Ancak görüyoruz iki Uğur Mumcu eksik yazmış! Uğru Mumcu yaşasaydı da bu kitabını günümüzde yazsaydı sanırım adı ‘’ “Mafya, Tarikat, Siyaset ve Ticaret” olurdu. Görüyoruz ki bu ittifaka mafya da katılıyor.

Devletin altını oyan mafya, tarikat, siyaset ve ticaret ortaklığı, dibe vurmuş eğitim, dibe vurmuş sağlık, dibe vurmuş ekonomi, dibe vurmuş dış ve iç siyaset umudunuzu kırıyor, sizi ümitsizliğe düşürüyor değil mi? Ama bütün bunlar umudunuzu kırmasın!


Niye mi? Anlatayım o zaman!

Umutsuzluğa düşmememiz gerektiğini Osmanlıca bir deyimden bahsederek örnek vermek istiyorum: ’’Bu da geçer yâ hû’’.

Bu da geçer yâ hû

‘’Bu da geçer yâ hû’’ sözünün aslı bundan bin küsur sene önceye, Bizans dönemine uzanıyor. Bizanslılar, fena bir işe uğradıkları zaman ‘‘Bu da geçer’’ mânâsına gelen ‘‘k’afto ta perasi’’ derlermiş. İbare, Selçuklular zamanında İran taraflarına geçiyor; ama Farsçalaşıp ‘’in niz beguzered’’ oluyor; Osmanlılar devrinde Türkçe söylenip ‘’bu da geçer’’ haline getiriliyor. Derken, tekkelerde ve dergâhlarda da benimseniyor ve sonuna ‘’yâ Allah’’ mânâsına gelen bir ‘’yâ hû’’ ilave edilip ‘‘Bu da geçer yâ hû’’ haline geliyor. (Arapça da ‘’hû’’ ‘’O’’ anlamındadır ve Allah’ı kastediyor. Mezar taşlarında yazan ‘’Hû-vel Baki’’ sözü ‘’O -Allah- kalıcıdır, biz öldük, bu cihandan geçtik, gittik lakin Allah kalıcıdır'' anlamına geliyor.)


‘’Bu da geçer yâ hû’’ sözü her şeyin fani olduğuna dair özlü bir söz oluyor. Bu söz; üzüntünün, gamın, kederin, derdin, tasanın, bela ve musibetin, ah etmenin, ağlayıp dövünmenin, intikam almanın, kinin, nefretin, şansın, sevincin, hazzın, talihin, ikbalin, mevkiin ve makamın anlamsızlığını ve hep geçici olduğu anlamında kullanılıyor. Ancak bu söz, bütün bu olaylarda mistik bir tevekkülü, pasif bir kabullenişi değil, kendi içinde bir isyanı, bir eylemi, bir umudu barındırıyor.

Bu söz işgal altındaki İstanbul’da halkın arasında gizli bir slogan olarak da kullanılıyor. İstanbul 1918 yılında işgal edilip düşman savaş gemileri Boğaziçi'ni doldurunca, hattat İsmail Hakkı Altunbezer bir kâğıda '’Bu da geçer yâ hû’' yazıp atölyesine asıyor. Kısa sürede işyerleri, kahvehaneler, vapurlar, bu yazıyla donatılıyor. Halkın işgale karşı tepkisini dile getirmek üzere her yere astığı bu yazı o acı günlerin, mütareke döneminin bir simgesi haline geliyor.

Tarihçi yazar Cengiz Özakıncı, bu konuda şu üç bilgiyi veriyor:

Mütareke döneminde Bekirağa bölüğüne hapsedilip idam edilen Hayran Baba, kaldığı hücrenin duvarına kömür parçasıyla şöyle yazıyor: “Bu da geçer yâ hû.''


Bugün müze olarak kullanılan Atatürk'ün Çankaya'daki konutuna da astığı tek hat yazısı da "Bu da geçer yâ hû" sözü oluyor. 

ABD Başkanı Abraham Lincoln, Wisconsin'de yaptığı bir konuşmada bu söze duyduğu hayranlığı şöyle dile getiriyor: "Doğu'da bir padişah, danışmanlarından, her okunduğunda bulunulan durumu tüm gerçekliğiyle anlatacak bir söz bulmalarını istemiş. Bulmuşlar; 'Bu da geçer!' Öyle anlamlı bir sözdür ki bu, hem böbürlenmeyi dizginler; hem acılara dayanma gücü verir!" (Cengiz Özakıncı, “Bütün Dünya”, Nisan 2010)

Ömer Seyfettin’in ‘’Düşünme Zamanı’’ (Berikan Yayınevi, 2003) adlı öyküsünde Badik Ahmet, sürekli olarak bu sözü tekrarlıyor. 

Eckhart Tolle, ‘’Var Olmanın Gücü’’ (Koridor Yayıncılık, 2006) adlı kitabında bu sözden bahseder: ‘’ ‘Bu da geçer’ sözü sizi bağımlılıktan kurtarır. İçsel alanınızın yeniden boyut kazanmasını sağlar.’’


Ferîdüddîn-i Attâr’dan bir hikâye

Burada ABD Başkanı Abraham Lincoln’ün bahsettiği ‘’Doğudaki Padişah’’ konusu; Horasanın en önemli dört şehrinden biri olan Nişabur´da doğan ve Moğollar tarafından şehid edilen mutasavvıf, şair, hekim ve eczacı Ferîdüddîn-i Attâr’ın (1120 – 1229) ‘’Mantıku’t-Tayr -Kuş Dili’’ (Ravza Yayınları, 2011) adlı eserinde geçen hikâyeye dayanıyor.


Bu kitaptaki hikâye şu şekilde geçiyor:

Uzun bir yolculuktan sonra çok yorulan bir derviş, geldiği köyün zenginlerinden biri olan Şakir adında ev sahibinin çiftliğinde misafir oluyor. Köydeki diğer bir zenginin ismi Haddad´dır. Çok iyi karşılanıan ve misafir edilen derviş tekrar yola koyulacağı zaman Şakir´e “Böyle zengin olduğun için hep şükr et” diyor. Şakir şöyle cevap veriyor: “Hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen gerçeğin ta kendisi değildir.''

Bir kaç yıl sonra dervişin yolu yine aynı köye düşüyor. Şakir´i aramak istiyor, ama Şakir'in iyice fakirleştiğini ve bu yüzden Haddad´ın yanında çalıştığını öğreniyor. Derviş, ailesi ile birlikte üç yıldır Haddad'ın hizmetkârı olan Şakir´i buluyor, bu sefer de oldukça mütevazı olan evinde ve sofrasında misafir oluyor. Derviş Şakir´e başına gelenlerden duyduğu üzüntüyü ifade edince Şakir: “Üzülme!’’ diyor, “Unutma, bu da geçer…”

Tekrar yola düşen derviş yedi yıl sonra yolu yine o köyden geçiyor. Bu yedi yıl içinde Haddad ölmüş, ailesi olmadığı için zengin mirasını, hayvanlarını, arazilerini ve tabi konağını da Şakir´e bırakmıştır. Derviş mutlulukla ne kadar sevindiğini söyler Şakir´e ama cevap aynı oluyor: “Bu da geçer…”

Derken bir zaman sonra yine köye uğrayan derviş eski dostunu bir tepede buluyor. Şakir ölmüştür. Mezar taşında şu yazıyor: “Bu da geçer…” “Ölümün nesi geçecek?” diye düşünen derviş köyden ayrılıyor.

Bir sonraki yıl mezar ziyareti için yeniden geliyor. Bakar ki ortada ne tepe vardır ne de mezar. Büyük bir sel sonucunda Şakir´den geriye hiç bir iz dahi kalmıyor. 

O sırada ülkenin sultanının, umudunu tazeleyecek, mutluluğun tembelliğine kaptırmasını engelleyecek bir yüzük yaptırmak istediği konuşuluyor. Hiç kimse Sultanı tatmin edecek o yüzüğü yapamayınca bizim derviş bulunuyor. Derviş, Sultanın kuyumcusuna bir mektup yazıyor.

Sonrasında son derece sade bir yüzük Sultan´a sunuluyor. Yüzüğün üzerinde “Bu da geçer” yazıyor. 

Hikâye bu kadar oluyor. 

Ancak anlı şanlı köşe yazarları, kendisine edebiyatçı payesini veren kimi yazarlar ise bu hikâyeyi Sultan II. Mahmut’a yakıştırıyor. Zülfü Livaneli de ‘’Leyla'nın Evi’’ (Doğan Kitap, 2012) adlı kitabında kaynak göstermeden ‘’Bu da geçer yâ hû’’ ifadesinin hikâyesini detaylıca anlatıyor. Ancak yukarıda anlattığım gibi hikâyenin kaynağı Ferîdüddîn-i Attâr’ın ‘’Mantıku’t-Tayr -Kuş Dili’’ adlı kitabı oluyor.

Neyse biz dönelim konumuza, bu onların sorunu oluyor!

Sehl-i mumteni bir söz

‘’Bu da geçer yâ hû’’; görüldüğü gibi anlayana ‘’sehl-i mumteni’’ harikası bir söz oluyor. Katre içinde bir umman oluyor. (''Sehl-i mumteni''; kolay görünen, ancak benzeri söylenmeye kalkılınca zor olduğu anlaşılan, derin anlamlı özlü söz söyleme sanatı, ''katre'' ise damla, ‘’umman’’ ise okyanus anlamına geliyor.)

Kendisi için ‘’Fâni’’ mahlasını kullanan ve vefatı (2007) ile günümüzdeki tasavvuf geleneği kesilen Lütfi Filiz’in çok güzel dört ciltlik bir kitabı bulunuyor: "Noktanın Sonsuzluğu" (Pan Yayıncılık, 2000) Bu kitap tasavvufun temel kavramlarını, derinlemesine açıklayıp sunuyor. 

Ve bu kitapta Lütfi Filiz’e ait bir şiir yer alıyor. Şiirin tamamını yazımın sonunda veriyorum. Şiirde ilk ve son iki dizesi şöyle yer alıyor:

''Celâliyle zâhir olsa, bu da geçer be yâ hû...
Cemâliyle âyan olsa, bu da geçer de yâ hû...''

Şiirin bu ilk ve son iki dizesi takılmış bir plak gibi zihnimde dönüüüüp duruyor:

''Celâliyle zâhir olsa, bu da geçer be yâ hû...
Cemâliyle âyan olsa, bu da geçer de yâ hû...''

Bu da geçer be yâ hû!
Bu da geçer de yâ hû!

Osman AYDOĞAN


Lütfi Filiz’in şiiri

Celâliyle zâhir olsa, bu da geçer be yâ hû...
Cemâliyle âyan olsa, bu da geçer de yâ hû...

Bî karardır felek, daim döner durmaz bir an,
dursa bir an, ne yer kalır ne gök kalır be yâ hû...

Kâh-ı zulmet, kâh-ı envâr birbir ardın devreder,
kâh-ı lütuf, kâh-ı kahır, ondan olur be yâ hû...

İmtihan için oluptur daima neş'e, azâb
sen, "sen"i bilmek içindir, kahrı lütfu be yâ hû...

Fâniya vird-i daim et bu sözü her zaman,
gece gündüz hatırından hiç çıkmasın be yâ hû

Celâliyle zâhir olsa, bu da geçer be yâ hû...
Cemâliyle âyan olsa, bu da geçer de yâ hû...


Yorumlar - Yorum Yaz