• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi14
Bugün Toplam686
Toplam Ziyaret3154194

Bir buluşmanın ardından…


Bir buluşmanın ardından…

14 Nisan 2019

Yıl 1972… Anadolu’nun ücra ücra köşelerinden gelip İstanbul’da liseye başlamıştık… Boğaz kıyısında… Leyl-i meccani… Yani parasız yatılı… 1975 yılında ise lise bitmiş, aynı yıl lisans eğitimine başlamıştık…  Yine leyl-i meccani… Yani yine parasız yatılı… Oradan da 1979 yılında mezun olmuştuk… Yıl 2019… Mezuniyetin üzerinden tam tamına bir 40 yıl geçmiş… Mezuniyetin anısına 13 Nisan 2019 tarihinde aynı okulda buluşuyoruz arkadaşlarımızla eşli olarak tam bir kırk yıl sonra...

''Parasız Yatılı'' aslında Füruzan'ın 1971 yılında yayınlanmış bir öykü kitabının adıydı. (Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2006) Kitabın her aklıma gelişinde, kitabı vitrinlerde her görüşümde benim de 1972 yılında başladığım işte o leyl-i meccani günlerim aklıma gelirdi. Ancak bugün, bu buluşmada o parasız yatılı günlerimin tamamını anımsadım… Saat saat anımsadım, gün gün anımsadım, hafta hafta anımsadım, ay ay anımsadım, yılı yıl anımsadım… An be an anımsadım…

Lisede, o leyl-i meccani günlerimin başlangıcında, ilk günlerde, birinci sınıfta, yeni binada, köşelerde, kuytularda, bucaklarda, kenarlarda usul usul, sessiz sessiz, için için, hıçkırık hıçkırık, ağlayan arkadaşlarım vardı hatırladığım ki ben de dâhil. Sessizdi ağlamaları ama çığlık çığlığa idi yüzleri, pınar pınardı gözleri, şırıl şırıldı gözyaşları... Ama şimdi, bir kırk yıl sonra onlar kocaman kocaman adam olmuşlardı… Kimisi akademisyen profesör, kimisi tabip profesör, kimisi üniversitede dekan, kimisi yazar, kimisi hukukçu, hakim, avukat, kimisi politikacı, milletvekili, kimisi iş adamı, şirket sahibi, fabrikatör, ihracatçı, kimisi diyar diyar memleketlere koca koca Boeing'leri, Airbus'ları uçuran pilot, kimisi milli sporcu, kimisi askeriyede en üst rütbeden orgeneral…

Yine o hatıralara, o anılara daldım gittim bugün…

Lisede, leyli meccaninin o günlerinde koğuşlarda, yat saatinde, boğaz vapurlarının projektörlerinin ışıkları koğuş duvarlarında bir kedi gibi usul usul gezinirken, peşine takıp takıp, deriiin deriin uykulara götürürdü beni...

Rüyalarda, okulun hemen arkasındaki tepeleri aşıp, koşa koşa, uça uça, dağları, bayırları, yolları aşa aşa Brezilyalı romancı Jorge Amado’nun ‘’insanın anayurdu çocukluğudur’’ dediği gibi anayurdum olan çocukluğumun geçtiği memleketime, evimize, anneme, babama, kardeşlerime giderdim...

O zamanlar Ruhi Su'nun, sonraları da Zülfü Livaneli'nin söylediği bir Rumeli türküsü vardı: ‘’Anlı Yemen’’ türküsü... Bu türkünün de son kıtası ‘’Kalk borusu erken çalar, sen küçüksün uyanaman’’ diye biterdi. Sabahların en erken vakitlerinde Boğaz'da buuup buuuppp diye yankılanan vapur sesleri, bu türkünün sözlerindek gibi Sabâ makamında çalan kalk borusundan çoook çoook önceleri uyandırırdı beni... (Bu türkünün bağlantısını yazımın sonunda Zülfü Livaneli'nin sesinden veriyorum... Çocukluğumun çok sevdiğim bir türküsüydü... Sonraları biz büyüdük, ancak kalk borusu bizlere hep erken çaldı... Annelerimiz de arkamızdan hep bu türküyü söyledi... Ve bizler hep türküdeki sözleri yaşadık!)

Pencerelerden bakarken Boğaz'a, beyaz beyaz bir kuğu gibi geçerken o vapurlar, o koca koca, o uzun uzun gemiler, alıp alıp götürürdü beni hiiiç bilmediğim yerlere, diyarlara, memleketlere...

Memlekette kalan platonik aşkımın, bir çift kapkara hançerin simsiyah uçları gibi gözleri, andıkça, hatırladıkça, bir bıçak gibi saplanırdı kalbime, bir mıh gibi çakılırdı beynime, bir sonbahar hüznü gibi dolardı gönlüme...

Hafta sonunda akşam vakti, okula dönüş zamanı, Üsküdar Mihrimah Sultan Camii (*) yanındaki durakta Leyland marka, 15 hat numaralı İETT otobüsünü beklerken; kış günü lapa lapa yağan karlar, araba farları, sokak lambaları altında, karşıda Barbaros Bulvarı’nda yukarı çıkan araçların tarçınlı akide şekeri misali stop lambaları puslu puslu yanarken, patlayan kestaneler, mısırlar, satıcı sesleri, vapur sesleri, ezan sesleri, martı sesleri, insan sesleri arasında sıram geldiği halde sıradan çıkarak tekrar tekrar sıraya girerdim o muhteşem tabloyu seyre devam etmek, o büyük pastoral senfoniyi (**) bitirmemek için....

Gördükçe bugün o arkadaşlarımı, gezdikçe bugün o mekânları, hatırladıkça o leyl-i meccani günlerimi, anımsadıkça o çocukluğumu Edip Cansever’in ‘’Bezik Oynayan Kadınlar’’ (Ada Yayınları, 1982) kitabının "Manastırlı Hilmi Bey’e İkinci Mektup" adlı şiirinde geçen şu dizeler beynimde, zihnimde, gönlümde, aklımda, kafamda gün boyu takılmış bir plak gibi döndüüüü durdu:

"Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk, hiçbir yere gitmiyor..." 

Osman AYDOĞAN

Zülfü Livaneli'nin sesinden ''Anlı Yemen'' türküsü:

https://www.youtube.com/watch?v=AdyUbAJSbxA

Anlı Yemen Türküsü

Anlı Yemen şanlı Yemen

Toprakları kanlı Yemen
Ben Yemen'e dayanamam
Nazlı yardan ayrılamam

Gitme Yemen'e Yemen'e 

Yemen sıcak dayanaman
Kalk borusu erken çalar
Sen küçüksün uyanaman

Derleyen: Nimetullah Hafız

(*) O zamanlar Üsküdar Mihrimah Sultan Camii'nin üzerinde bir iskele vardı... Camii restore ediliyordu... Bilmezdim ki restore edenin de benim müstakbel merhum Kayınpederimin olacağını...

(**) ‘’Pastoral Senfoni’’, Andrea Gide, L&M Yayıncılık, 2006 (Anı ile ilgisi olmayan bir kitap, sadece kitabın adını anımsattığı için.)


Yorumlar - Yorum Yaz