Tanrı düşünen insanları zihin sağlığından korusun!
25 Aralık 2017
Hükümetin hafta sonu çıkardığı 696 sayılı KHK bana Avusturyalı filozof Ludwig Wittgenstein’ı hatırlattı…
Ludwig Wittgenstein (26 Nisan 1889-29 Nisan 1951, Avusturya), dili felsefenin merkezine oturtan 20. yüzyılın en önemli filozoflarındandır. Kişinin ve toplumun düşünce ufkunu dilin sınırları ile belirlediğini iddia eden tek filozoftur. Mantık ve dil felsefesi konularında yaptığı çalışmalarla modern felsefeye önemli katkılarda bulunmuştur.
Ölümünden sonra, defterlerinden, makalelerinden ve ders notlarından seçilmiş birçok yazısı yayınlanmış olmasına rağmen, hayatı boyunca yayınladığı tek kitap, 1921'de Cambridge'de Bertrand Russell'in gözetimi altında bir öğrenciyken yayınlanan Tractatus logico-philosophicus isimli eserdir. (Türkçede; Tractatus logico-philosophicus, Ludwig Wittgenstein, çeviri: Oruç Aruoba, YKY yayınları, İstanbul 1996) (Tractatus Logico-Philosophicus, Ludwig Wittgenstein, Metis Yayınları, 2008)
Wittgenstein Tractatus’un önsözüne şöyle başlar; ‘’Bu kitabı belki de bir tek, içinde dile gelen düşünceleri – ya da benzer düşünceleri – kendisi de zaten bir kez düşünmüş birisi anlayacak.’’ (Dieses Buch wird vielleicht nur der verstehen, der die Gedanken, die darin ausgedrückt sind – oder doch ähnliche Gedanken – schon selbst einmal gedacht hat.)
‘’Kitabın bütün anlamı, şuna benzer bir sözde toplanabilir: Söylenebilir ne varsa, açık söylenebilir; üzerine konuşulmayan konusunda da susmalı.’’ (Man könnte den ganzen Sinn des Buches etwa in die Worte fassen: Was sich überhaupt sagen lässt, lässt sich klar sagen; und wovon man nicht reden kann, darüber muss man schweigen.)
Wittgenstein'in tek eseri Tractatus, felsefenin belirli bir dönemine son noktayı koyar; filozofun kendine göre bile, felsefe "tükenmiştir" artık. Çünkü "üzerinde konuşulamayan konusunda ‘’susulmalı"dır. Bu ifade Tractatus'ta son cümledir.
Tractatus bu cümleyle biter; "üzerinde konuşulamayan konusunda susulmalı." (Wovon man nicht reden kann, darüber muss man schweigen.)
Wittgenstein, Norveç'te tek başına iki yıl yaşama kararından sonra onu caydırmaya çalışan Russell'a, ‘’akıllı insanlarla konuşarak akıl fuhuşu yaptığı’’ karşılığını verir. "Orada karanlıklar içinde kalacağını söyledim," diye anlatıyor Russell, O da bana ‘’ışıktan nefret ettiğini’’ söyledi. Bunun üzerine, ona ‘’deli olduğunu’’ söyledim, o da bana: ‘’Tanrı beni zihin sağlığından korusun!’' diyerek karşılık verdi diye anlatır Russell.
Wittgenstein, bütünüyle işte bu sözlerdedir. Günümüzü yaşayınca insan Wittgenstein’i daha iyi anlıyor: Artık hiçbir şey üzerinde konuşamıyoruz. Öyleyse; ‘’Üzerine konuşulmayan konusunda da susulmalı.’’
Ülke zaten hiçbir zaman bir ‘’hukuk devleti’’ olmamıştı… Şimdiye kadar da kör topal bir ‘’kanun devleti’’ idi… Artık bu 696 sayılı KHK ile bundan sonra ülke kanun devleti de olmaktan çıkmıştır. Ortaçağın karanlıklarındaki bir aşiret devletine dönmüştür.
Anlıyor musunuz? Düşünen, hisseden, aydın insan için artık ülke; karanlık, mağmum, boş, çorak bir çölden ayırt edilemez. Sadece felsefenin değil edebiyatın, sanatın, psikolojinin, ahlakın, adaletin, hakkın ve hukukun ve daha çok şeyin tükendiği ülkemizde ise üzerinde konuşulamayan konusunda mutlaka ‘’susulmalı"dır.
Ülkemizde üzerinde konuşulacak hiçbir şey kalmamıştır artık; ‘’Susulmalıdır.’’
Zaten iktidar da bunu istemiyor mudur?
Tanrı düşünen insanları zihin sağlığından korusun! Çünkü bu ülke zihin sağlığına sahip insanların yaşayabileceği bir ülke olmaktan çoktaaaaan çıkmıştır.
Osman AYDOĞAN