• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi26
Bugün Toplam716
Toplam Ziyaret3154224

Kadının adı

Kadının adı

09 Mart 2020

‘’08 Mart  Dünya Kadınlar Günü’’ hakkındaki yazımda Müslümanlıktan önceki Türk devletlerinde kadın-erkek eşitliğinin olduğu, kadının bir statüsünün olduğunu ve Yavuz Sultan Selim’den sonra tamamen Arap kültürünün egemen olduğu Osmanlı İmparatorluğunda ise kadının sosyal hayattan tamamen dışlanarak toplumda bir statüsünün kalmadığını anlatmıştım…

Arap kültürü ile Türk kültürü arasında sadece kadının statü farkı yoktur.  Arap kültüründe kadının kendisi de yoktur, ‘’adı’’ da yoktur. Kastım Arap kadınını küçümsemek değildir... Kadın her kültürde kadındır ve en üstün saygıyı hak etmektedir. Kastettiğim kültürdür... Çünkü Arap kültüründe kadın numaralanır, sıralanır, sıfatlandırılır.  

Araplarda kadınlara ad; genellikle doğum sırasına göre numaralanarak veya fizyolojik görünümlerine göre sıfatlandırılarak verilir.

Doğum sırasına göre örnekler:

Elif: Arap alfabesinin birinci harfi, aynı zamanda Arap rakamlarında bir rakamını ifade eder. Dolayısıyla ilk doğan kız çocuğuna verilen addır. Ancak Araplarda fazla kullanılmaz, daha çok Anadolu'da kullanılır. Bu nedenle Araplarda her zaman ilk doğan kıza Elif adı konmaz, Bazen de Ayşe adını konur, (eve ilk gelen kıza evin iaşe işlerini çekip çevirecek gözüyle bakıldığı için Ayşe adı konulur), bazen aş pişirme beklendiği için Avvaş adı konuşulur. Bazen da ilk doğan kıza ‘’Vahide’’ adı verilir. Vahide: Arap rakamlarında ''bir'' anlamındadır. Vahid kelimesi ''ilk'' olmaktan ziyade ''tek'' anlamındadır. Erkeklerde de ''Vahid'' olarak kullanılır.

Saniye: Sani Arapça iki demektir doğan ikinci kıza Saniye adı verilir (Eski dilde ikinci; cümle içinde örnek fazında vermek gerekirse 'sultan Mahmut-u Sani. Yani ikinci Mahmut')

Tilte: Telat veya selaseden türemedir Türkçede üçüncü demektir. Ailede üçüncü sırada doğan kız çocuğuna verilen isimdir. Bu isim Anadolu’da pek görülmez ama Harran’da Araplarda çok bulunur.

Raba: Arapçada dörttür. Rabia dördüncü demektir. Dördüncü sırada doğan kız çocuğuna verilen isimdir. Anadolu’da yaygın bir addır, aynı zamanda geçmişte çile çekmiş bir İslam kadının da adıdır.

Hamse: Arapça beş demektir. Beşinci doğan kız çocuğuna verilen isimdir. Bu isim Harran yöresi Arapları dışında Anadolu’da pek bulunmaz.

Sitte: Arapça altı demektir. Altıncı doğan kız çocuğuna verilir. Harran’da yaygın bir isimdir.

Sabe: Arapça yedi demektir, bu kelime çok değişiklik geçirmiş Sabiha (Sabuha) olmuştur. Yedinci doğan kız çocuğuna verilen isimdir. 

Araplarda kız çocuklarına bu şekilde isim verilirken Arap kültüründen din adına etkilenen Anadolu insanı ise bu isimleri bilinçsizce kullanır. Zaman olur ilk doğan kız çocuğuna da ''Rabia'' ismini verirler. 

Fizyolojik görünümlerine göre örnekler:

Erken doğan prematüre kıza Hadice adı verilir. Hadice Arapçada erken doğmuş prematüre kız anlamına gelir. Çelimsiz ve ufak tefek doğan kızlara Fatma adı verilir, fatm Arapçada süt yanığı, süt kesiği anlamına gelir. Koyu renkli doğan kızlara esmer anlamına gelen Semra adı verilir. Biraz açık renkli ise aydınlık açık anlamına gelen Zehra adı verilir, iyice beyaz ise Beyza adı verilir.

Kezzibân: İslam âleminde çok sevilen bir sure olan Rahman suresinde hemen hemen bütün ayetlerin sonunda geçen “Febieyyi âlâi rabbikumâ tukezzibân” sözünden esinlenerek çocuklara verilmektedir. Bu ayetin manası ise şöyledir: ”O halde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” Bu ayette geçen Keziban kelimesi yalanlayan, yalancı manasındadır. Bu nedenle bu hakikati bilmeyen birçok samimi Müslüman işin tam manasını bilmeden bu isim Kuran’da geçiyor o halde manası güzeldir diyerek kız çocuklarına bu ismi vermektedirler. Ayetin manasını bilen Araplar da doğal olarak bu ismi kullanmamaktadırlar. Ayrıca Kezban isminin Farsçadaki ''ev hanımı'' manasına gelen ''Kedban'' isminden de türediği de söyleyen dilbilimcileri de vardır. Bunlara göre ''Kezban'' ismi Rahman suresinden alınmamış, Farsça ''Kedban'' isminden türemiştir.

Türk kültüründe ise kadın numaralandırılmaz ve sıfatla adlandırılmaz, Türklerde ve Anadolu’da kadın bir varlıktır, bir şahsiyettir, bir kimliğe sahiptir.

Türk kadını ‘’Hanım’’dır, ‘’Hanım ağa’’dır, ‘’Hanım efendi’’dir, ‘’Hatun’’dur. Türk kadını ''Deniz''dir, ''Derya''dır; ''Engin''lere açılır. Türk kadını ''Nergiz''dir, ''Çiğdem''dir, ''Çiçek''tir, ''Gül''dür, ''Gülseren''dir; ''Doğa''ya ''Serpil''ir. Türk kadını ''Sevim''dir, ''Sevigen''dir, ''Sevgi''dir; ''Sevda''dalarda ''Sevil’’ir... Türk kadını ''Sevinç''tir, ''Sevin''dir, ''Neşe''dir, insanları, toplumu, hayatı ''Gül''dürür... Türk kadını ''Canan''dır, ''Candan''dır, çevresine, sevdiklerine ''Can'' verir... Türk kadını ''Gönül''dür, gönle girer. Türk kadını ''Mine''dir, çiçektir, nakıştır...

Mitolojide sözcük; varlığın bir simgesi, adlandırılması, göstergesi değildir, onun gerçek bir parçasıdır. Mitolojik görüşe göre her nesnenin özü adlarda saklıdır. Adlara egemen olmasını, onları kullanmasını bilen kimse, nesneler üzerinde de bir egemenlik kazanır.

Kadına sıra numarası vererek veya fizyolojik görünümüne göre sıfatlandırarak ona isim veren bir kültür doğal olarak kadını bir nesne gibi görür, onu sıradanlaştırır, onu yok sayar, onu kullanır ve onun üzerinde egemenlik kurar…

İçine tekrar tepe taklak ve bilinçsizce yuvarlanmakta olduğumuz Arap kültürü sanıldığından daha karmaşık ve daha tehlikelidir... Bu toplum gitgide Araplaşan kültürüyle kendi kendisini hasta eden bir toplum haline gelmektedir.

Gözünüzü açın, görün artık…

Osman AYDOĞAN