Hamlet’ten ve Machbeth’ten günümüze arta kalanlar
18 Temmuz 2018
Bu sayfalarda ard arda William Shakespeare’in ‘’Kral Lear’’, ‘’Julius Caesar’’, ’Othello’’ ‘’66. Sone’’, ‘’Hamlet’’ ve son olarak da ‘’Machbeth’’ isimli eserlerini anlatmış ve neden ısrarla Shakespeare’in eserlerine yer verdiğimi de ilk ‘’Kral Lear’’ yazımda ‘’Shakespeare okumak…’’ başlığı altında şu cümlelerle açıklamaya çalışmıştım:
Shakespeare okumak…
Ben Milli Eğitim Bakanı olsam liseyi bitirmeden tüm öğrencilerin Shakespeare’in bütün eserlerini anlayacak ve içselleştirecek şekilde okumalarını sağlardım. Çünkü Shakespeare’in bütün eserlerinde siyaset vardır, siyasetin şifreleri vardır, sınıflı toplumların güç ilişkilerinin, çatışmalarının ana kodları vardır. Shakespeare’i anladığımızda bugün Ortadoğu’yu daha iyi anlayabiliriz. Shakespeare’i anladığımızda bugün ülke içindeki siyasetin kodlarını, güç ve çıkar ilişkilerini, güç ve etkinlik kavgalarını, entrikaları, kumpasları, çatışmaları daha iyi kavrayabiliriz.
Hamlet ve Machbeth
Bu yazımda daha önce anlattığım Shakespeare’in ‘’Hamlet’’ ve ‘’Machbeth’’ adlı iki oyununa tekrar geri dönmek istiyorum. Çünkü bu iki oyunu sadece anlatmanın yeterli olmadığını, bu iki oyunun da mukayesesinin ve bir değerlendirmesinin yapılarak bu oyunlardan bazı çıkarımlar yapmak gerektiğini düşünüyorum. Ancak bu yazımı daha iyi anlayabilmek için -eğer okumamışsanız- sayfanın sağ üstünde yer alan arama motorunu kullanarak ’'Hamlet’’ ve ‘’Machbeth'' yazılarımı bularak (bir daha) okumanızı arzu ederim.
Hamlet’den Machbeth’e karakter değişimi
William Shakespeare tarafından 1599 ile 1601 yılları arasında yazılan ‘’Hamlet’’ karakteri ile 1606 yılında yazılan ‘’Machbeth’’ karakterleri arasında büyük farklar vardır. Shakespeare'in bu her iki oyun karakterlerinde yıllar geçtikçe naiflikten kabalığa, doğruluktan despotluğa ve iyimserlikten kötümserliğe kayan bir özellik görülür.
Hamlet karakteri
Hamlet, bir Rönesans insanı olarak oyun boyunca hep düşünür, düşünür, düşünür. Ancak bir türlü harekete geçip babasının katili olan amcasını katledemez. Çünkü yozlaşan bir iktidara karşı da bir Rönesans aydını kafasıyla savaşım vermeye çalışır. Ancak böyle bir savaşımın verilemeyeceğinin de farkındadır. Çünkü Almanya’dan, Martin Luther’in üniversitesi olan Wittenberg Üniversitesinde okuyup da geri döndüğü ülkesi Danimarka’da iktidara egemen olan anlayış henüz Ortaçağın karanlıkları içindedir.
Hamlet’in çok düşünmesi ve kendini dinlemesi eyleme geçmeyi engeller. Oyunun bir sahnesinde Hamlet: "Bilinç insanı ödlekleştirir" der. Bu anlamda da oyun aslında eylem karşısında aydın kararsızlığının da bir simgesi halindedir.
Hamlet, yaşadığı feodal dünyaya yakışır şekilde; güç gösterisinde bulunup, kaba kuvvet göstererek, asıp kesip intikamını alan acımasız bir prens olarak davranması gerekirken, entelektüel birikime sahip, naif, duygusal, eylemden önce düşünen, ait olmadığı bir dünyada tutunmaya çalışan biri olarak sıkışıp kalır. Bu nedenle de krallığa hükmedemez.
Bu nedenle de oyunun sonunda bileğinin ve askerlerinin gücüyle saraya giriş yapan ama sonradan görme, kaba saba bir kasap olmaktan başka bir özelliği olmayan Norveç Prensi Fortinbras Danimarka Krallığını Hamlet’in elinden alır. Fortinbras o feodal toplum için Hamlet'te olmayan her şeyin vücut bulmuş halidir. Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuştur!
Macbeth karakteri
Bunun bir benzeri Macbeth'de de görülür. Macbeth'i öldüren bir İskoç asilzadesi olan Baron Macduff, Macbeth'in aksine erdemden şaşmayan, öldüreceği için değil öldüremeyeceği için rahatsız olan birisidir. Macbeth ise yaptığı kötülüklerin farkında olarak, kötü olduğunu bilerek vicdan azabı çeker.
Machbeth’te; insandaki vicdan ve ihtiras mücadelesi anlatılır. Güç düşkünlüğü, arkadaşlara ihanet, iyinin kötü, kötünün de iyi olabileceği, insanların hırslarının onların nasıl sonlarını getirdiği verilir. İyi eğitilmiş kötülüğün bütün incelikleri verilerek iktidar hırsının insana neler yaptırabileceği ve sonuçları ortaya konulur. Sonuçta oyunda iki zalim karakter başı çeker ve onlardan daha az zalim olan kahraman olur.
Macbeth, genellikle mutlakiyetçi devlet ideolojisini savunan bir eser olarak bilinir. Buna göre Macbeth mutlak devleti temsil eden kralı öldürdüğü için İskoçya’yı kaosa sürükler ve oyunun temel izleği, kötü olanı sergilemek ve bunun sonuçlarını göstermektir.
Macbeth'i değerlendirirken; devletin haklı ve yasal saydığı şiddet ile saymadığı şiddet arasında dikkatli bir ayrım yapmak gerekir: Macbeth, Kral Duncan'ı öldürdüğünde hain bir katildir, ama aynı Machbeth, isyancı güçlerin lideri olan Macdonwald'ı çok daha korkunç bir şekilde öldürdüğünde ise şanına layık bir kahramandır ve herkesin övgüsünü alır. Yani hâkim gücün; hizmetinde şiddet kullanması iyi, bir başka şiddetin bu gücü yıkmaya çalışması ise kötüdür. Oyunda ‘’şiddet’’ böyle verilir.
Shakespeare, sadece Hamlet ve Machbeth’de değil diğer eserleri olan III. Richard, Kral Lear, Coriolanus ve Tempest gibi trajedilerinde hep tiranları ve onların küstahlıklarını, acımasızlıklarını ve deliliklerini anlatır.
Hamlet ve Machbeth oyunundan günümüze dair çok hayati olan üç ders vardır.
Birincisi:
Yozlaşan ve feodal zihniyetteki bir iktidara karşı bir Rönesans aydını kafasıyla savaşım vermek hemen hemen imkânsızdır. Bilinç insanı ödlekleştirmektedir. İktidarlar yozlaştıkça aydın da ödlekleşmektedir. Eylem karşısında aydın kararsız kalmaktadır.
İkincisi:
Hamlet’deki “Çürümüş bir şeyler var şu Danimarka krallığında…” söylemi, o iklimlerde bir siyasi uyarı ifadesidir. O da şudur: Şatolar ve saraylar içindekilerle beraber çürür. Bu nedenle aradan geçen beş yüz yıllık süreçte Batı siyasi düşüncesi, yeni Elsinore saraylarının inşasına izin vermez. Çünkü Dünya tarihi, şatoların ve sarayların içindekilerle beraber çürürken toplumu da beraberinde çürüttüğünü göstermiştir. İşte bu nedenle de Rönesans ve onunla birlikte inancın karşısında doruklarına ulaşan '’eleştirel düşünce’’, sarayların değil, sadece özgür parlamentoların ve demokrasinin filizlenebileceği zeminleri yaratmıştır.
Üçüncüsü:
Machbeth oyununda iki zalim karakter başı çeker ve oyun sonunda onlardan daha az zalim olan kahraman olur! Feodal toplumlarda kahramanlar zalimlerden çıkmaktadır. Feodal kültürlerde hâkim gücün hizmetindeki şiddeti kullanması da her zaman için kutsanmıştır!
Hamlet’ten ve Machbeth’ten günümüze arta kalanlar işte bunlardır.
Ve son söz:
Türkiye; feodaliteden, tarım ve din toplumu formundan henüz tam manasıyla sıyrılmış mıdır? Bu soruya cevabınız ‘’hayır’’ ise bu yazım üzerine düşünmenizi arzu ederim.
Aynı zamanda da arz ederim!
Osman AYDOĞAN