Malèna
15 Mart 2020
Senaryosunu İtalyan senarist Luciano Vincenzoni'nin yazdığı, Sicilyalı yönetmen Giuseppe Tornatore’nun yönettiği, İtalyan müzisyen Ennio Morricone'nin film müziğini yaptığı ve başrolünü de Monica Belluci’nin oynadığı 2000 yılı İtalyan-Alman ortak yapımı olan, aynı yıl Oscar’a aday gösterilen bir sinema filmi var: Malèna.
Bu film,1999 yılında Sicilya adasındaki Castelcuto sahilinde çekiliyor...
Film kısaca; İkinci Dünya Savaşı sırasında Sicilya’nın küçük bir kasabasında savaşın dul bıraktığı bir kadını, toplumun bu kadına bakışını ve ergenlik cağındaki bir çocuğun da bu kadına olan platonik aşkını ve bu kadın hakkındaki hayallerini anlatıyor. Dul kadın, savaş şartlarında kasabanın baskısı, dedikodusu, riyası, fitnesi ve iftirası sonucu aç kalmamak için nihayetinde kötü yola düşüyor. Sonunda da Maria Magdalena'nın (*) akıbetine uğruyor... Zaten filmde Monica Belluci’nin canlandırdığı kadının da gerçek adı Magdalena'dır. Fakat köyde Malèna olarak biliniyor, söyleniyor.
Filmin arka fonunda ise İtalyan faşizminin sosyal ilişkileri ve yıkılışı anlatılıyor… Başka bir deyimle film dönemin, 1940 ve 1950’li yılların İtalya’sını anlatıyor. Naziler işbirlikçisi İtalya’nın üzerinden silindir gibi geçiyor. Fatura da kasabaca Nazilere peşkeş çekilen Malèna’ya kesiliyor.
Bu yönüyle bizden örnek verecek olursak bu film; toplumun değer yargıları açısından biraz Halide Edip Adıvar‘ın eserinden Türk sinemasında beyaz perdeye 1949, 1964 ve 1973 yıllarında üç kez aktarılan ‘’Vurun Kahpeye’’ isimli filminde geçen Aliye’yi ve bir ergen çocuğun gözünden anlatılan Ahmet Muhip Dranas'ın şiirinden uyarlanan Müjde Ar’ın canlandırdığı ‘’Fahriye Abla’’’ filmindeki Fahriye Abla’yı anlatıyor…
Filmin konusu kısaca bu şekilde ama film, çok daha uzun ve derinlikli bir mesaj veriyor… Öncelikle film; kadın, namus, ahlak, din ve siyaset konularında toplumun ikiyüzlülüğünü ve toplumun bu konularda yerlerde sürünen değer yargılarını eleştiriyor... Film, İtalyan halkının hiç de Bella Ciao şarkısında geçen İtalyan halkı olmadığını gözler önüne seriyor...
Filmin görüntü yönetimi çok güzeldir. Filmde bolca güzel sokaklar, güzel evler, hoş renkler sergileniyor. Hemen hemen tüm sahneler pastel renklerin hâkim olduğu birer sanat eseri gibi gösteriliyor. 20. yüzyılın en tanınmış ve takdir görmüş İtalyan film müzisyenlerinden Ennio Morricone’nun yaptığı filmin müziği de bu esere uygun olarak icra ediliyor…
Ancak filmi film yapan, insana sadece onun için bu film izlenir dedirten bir unsur bulunuyor: O da filmin başrol oyuncusu Malèna rolündeki ve bu filmi ile tanınan İtalyan sinema oyuncusu Monica Belluci oluyor... Monica Belluci film boyunca birkaç cümle hariç hemen hemen hiç konuşmuyor ancak Monica Belluci, mükemmel yüzü ve fiziği ile filmi sadece bedeni üzerinden mükemmel bir şekilde canlandırıyor… Monica Belluci’nin filmde caddelerden endamıyla bir sülün gibi süzüle süzüle yürüyüşleri akıllarda kalıyor. Monica Belluci bu filmde bir kadının nasıl yürümesi gerektiği konusunda sanki ders veriyor…
Filmin sonuna doğru Malèna’nın savaşta öldü sanılan kocası Nino dönüyor. Kısa bir süre önce bu sayfada Alman yazar Wolfgang Borchert‘in ‘’Kapıların Dışında’’ isimli oyunundan bahsetmiştim. Wolfgang Borchert bu oyununda yine İkinci Dünya Savaşından dönen Beckmann’ın hikâyesini anlatıyor. Beckmann ölülerin diyarından tesadüfen geri dönüyor... Döndüğü yerde ne eşi ne evi ne de ülkesi bıraktığı gibi bulunuyor... Bu filmde de Beckmann gibi Malèna’nın savaşta öldü sanılan kocası Nino döndüğünde de ne eşini ne evini ne de ülkesini bıraktığı gibi buluyor. İşte filmin bundan sonrasında içinizi bir acı kaplıyor, burnunuzun direği sızlıyor, yüreğiniz burkuluyor, gözleriniz yaşarıyor…
Aslında filmden sonra içiniz daha bir acır, burnunuzun direği daha bir sızlar, yüreğiniz daha bir burkulur, gözleriniz daha bir yaşarır... Yazımın başında filmin; kadın, namus, ahlak, din ve siyaset konularında toplumun ikiyüzlülüğünü ve yerlerde sürünen değer yargıları ile dönemin İtalya’sını anlattığını söylemiştim ya… İçinizi daha bir acıtan, burnunuzun direğini daha bir sızlatan, yüreğinizi daha bir burkan, gözlerinizi daha bir yaşartan şey filmin aslında bu yönleriyle de günümüz Türkiye’sini birebir anlatıyor olmasıdır..
Hani daha geçen hafta ‘’08 Mart Dünya Kadınlar Günü’’ idi ya… Hani böyük böyük, kerli ferli adamlar kadınlar hakkında cicili bicili konuşmuşlar, gazetelerde kadınlar için çiçekli böcekli ilanlar vermişlerdi, yazılar, makaleler yazmışlardı ya… Bakmayın, kanmayın siz onlara, o söylenen koca koca laflara, o basılan cicili bicili yazılara… Doğulusu Batılısı fark etmiyor toplumun bizatihi kendisinin ‘’kadın’’ konusunda ne kadar çirkef, ne kadar ikiyüzlü, ne kadar acımasız, ne kadar sahtekâr ve ne kadar riyakâr olduğunu, toplumun kutsal diye bildiği dini de bu çirkinliklerini ve kötülüklerini maskelemek için bir nasıl kullandığını bu film gözler önüne seriyor.
Filmin eleştirilecek tek yanı varsa o da filmin içinde fazlaca yer alan cinsellik oluyor. Film hem güzel bir görsellik sunuyor hem de, Malèna'nın film boyunca yüzünde taşıdığı hüzün neşidelerinin gizli çığlıklarına uygun olarak Ennio Morricone’nin film müziği de ince ince bir hüznün çığlığını içinde barındırıyor. Filmin hüzünlü konusu gibi biraz da bu hüzün müziği insanı yaralıyor... Ennio Morricone filmde sanatını konuşturuyor…
Bu hafta sonu, şimdi boş verin her şeyin üstünü örten Covid-19’u, gamı, kederi, kasveti, ekonomik krizi, yedi lirayı geçen Euro'yu, Şam’ı, şekeri, Suriye’yi, İdlib’i, İdlib'de ne uğruna verildiği belli olmayan şehitleri, Putin’i, bekleme salonunu, bugün başlayacak olan M-4 Karayolu etrafındaki Ruslarla müşterek yapılacak devriyeyi, hakkı, hukuku, adaleti... Zaten kapalı yerler, kalabalık yerler tehlikeli diyorlar… Zaten havalar da soğuyor... Evde kalın bu filmi izleyin derim...
Sizlere güzel mi güzel, pırıl pırıl bir Pazar günü dilerim...
Osman AYDOĞAN
‘’Malèna’’, Ennio Morricone’nin müziği ile beş dakikalık tanıtım videosu:
https://www.youtube.com/watch?v=W-YD2Y8ojYE
(*) Mecdelli Meryem veya Magdalalı Meryem olarak da adlandırılıyor. Maria Magdalena ya da Mecdelli Meryem hakkındaki inanışa göre, İsrail'de fahişelik yaptığı gerekçesiyle taşlanan Meryem'e Hz. İsa yardım ediyor. Hz. İsa, kadını linç etmek için toplanan kalabalığa ‘’hiç günahım yok diyen devam etsin’’ diyor ve bunun üzerine öfkeli kalabalık dağılıyor. Daha sonra Meryem tövbe ederek Hıristiyanlığı benimsiyor ve bir azize oluyor.
İlginçtir Monica Bellucci, 2004'de Mel Gibson'ın senaryosunu yazdığı ve yönettiği ''The Passion of the Christ'' filminde Maria Magdelene karakterini canlandırıyor...
Malèna filminin afişi: