Kaçış (3): Montaigne ve Denemeler
20 Aralık 2020
16. yüzyıl Fransız aydını Michel de Montaigne’in (1533 -1592) ‘’Denemeler’’ini (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2006) ailesinden kalan şatonun bir kulesine on yıl boyunca kapanıp da yazdığını daha önce yazmıştım.
Denemeler’i ilk kez Türkçeye kazandıran Sabahattin Eyüboğlu ilk çevirisinin önsözünde şöyle yazar: “Onunla okuyucu arasına girecek olan herkes boş sözler söyleme tehlikesine düşer.”
Bu kaygı nedeniyle ben de aradan çekilip doğrudan kitaba, kitaptan seçtiğin alıntılara gidiyorum.
“Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir” ifadesi düsturu olan ve bir de bu ifadeye ekleme yaparak “Ama bundan bile emin değilim” diyen Montaigne bakalım kitabında neler yazmış.
Kitaptan alıntılar
‘’Ruhum sürekli bir arayış ve oluş içinde.’’
‘’Anlattığım hayat basit ve gösterişsiz, zararı yok. Bütün ahlak felsefesi alelade ve kendi halinde bir hayata da girebilir, daha zengin, gösterişli bir hayata da: Her insanda, insanlığın bütün halleri vardır.’’
‘’Plinius’un dediği gibi, herkes kendisi için bir derstir; elverir ki insan kendini yakından görmesini bilsin. Benim yaptığım, bildiklerimi söylemek değil, kendimi öğrenmektir.’’
‘’Ruhumuzun ele avuca sığmayan akışını gizlemek onun karanlık derinliklerine kadar inmek, türlü hallerindeki bunca incelikleri ayırt edip yazmak zannedildiğinden çok daha zahmetli bir iştir.’’
‘’Kendini olduğundan az göstermek, tevazu değil budalalıktır; kendine değerinden az paha biçmek korkalıktır, pısırıklıktır.’’
‘’Gamlı ve buz gibi bir yüz içimizde felsefenin barınamadığına alamettir.’’
‘’Bilgeliğin en açık görüntüsü, sürekli bir sevinçtir.’’
‘’Felsefenin amacı erdemdir; bu erdem de, medresenin söylediği gibi, sarp, yalçın ve çıkılmaz bir dağın başına dikilmiş değildir. Ona yaklaşanlar, tersine güzeli bereketli ve çiçekli bir ova içinde görürler onu.’’
‘’En büyük en şerefli eserimiz doğru dürüst yaşamaktır.’’
‘’Ancak küçük ruhlar işlerin ağırlığı altında ezilir; onlardan sıyrılmayı, bir yerde durup yeniden başlamayı bilmezler.’’
‘’İki temel taşımızı (ruh ve beden) birbirinden ayırmak, koparmak isteyenler yanılıyorlar; tam tersine onları çiftleştirmek, birleştirmek gerek. Ruhtan istenecek şey bir köşeye çekilmek, kendi kendine düşünmek, bedeni hor görüp kendi başına bırakmak değil, ona bağlanmak, onu kucaklamak, sevmek, ona arkadaşlık ve kılavuzluk etmek, öğüt vermek yanlış yola saptığı zaman geri çevirmek, kısacası onunla evlenmek, ona gerçekten koca olmaktır.’’
‘’Kendini beğenmek insanın özünde, yaradılışında olan bir hastalıktır. İnsan yaratıkların en zavallısı, en cılızıdır; öyleyse en mağruru da odur.’’
‘’Biz insanlar öteki yaratıkların ne üstündeyiz ne altındayız. Bilge der ki göklerin altındaki her şey, aynı kanunun ve aynı kaderin buyruğundadır.’’
‘’Gerçek dostluğun ne olduğunu bilirim; bildiğim için de dostumu kendime çekmekten çok, kendimi ona veririm. Bana en büyük iyiliği kendine iyilik ettiği zaman etmiş olur. Bir yere gitmek ona hoş geliyor yahut bir işine yarıyorsa, uzakta olması bana yanımda olmasından daha tatlı gelir.’’
‘’Ruhumuz yapacağını gösteriş için yapmamalı, her şey içimizde, hiçbir gözün görmediği en gizli yerimizde olup bitmelidir. Orada ruhumuz bizi ölüm korkusundan, acılardan, yüzkarasından bile korur, çocuklarımızı, dostlarımızı, servetimizi kaybetmeye dayanacak ve gereğinde savaşın tehlikelerine atılabilecek bir hale getirir.’’
‘’Ufacık bir toprak davası için halkın içinden on beş kişi seçmeyi akıl ediyoruz, sonra en ehemmiyetli davamızı tutup bilgisizliğin, adaletsizliğin ve karasızlığın anası olan halkın oyuna bırakıyoruz. Akıllı bir insanın, hayatını düşüncesiz bir sürünün oyuna bırakması akıl kârı mıdır?’’
‘’Ayrı ayrı bakınca değer vermediğimiz kimselere, bir araya geldikleri zaman değer vermekten daha büyük budalalık olur mu?’’ (Cicero)
‘’Talih ne kadar güler yüz gösterirse göstersin, ömürlerinin son günü geçmeden insanlar mutlu saymamalı kendilerini; çünkü insan hayatı kararsız, değişkendir; ufacık bir eylem yüzünden bir halden bambaşka bir hale geçiverir.’’
‘’İnsan kötü şeyleri bilmediği, beceremediği için değil, canı istemediği için yapmamalı…’’
‘’İnsanlar her şeyi başka başka gözler, başka başka düşüncelerle görürler: Fikir ayrılıklarının asıl nedeni budur. Aynı şeyin bir millet bir yüzüne, bir millet başka bir yüzüne bakar ve o yüzünde durur.’’
‘’Talih insana bütün nimetlerini verse, onları tadabilecek bir ruh gerekir. Bizi mutlu eden, bir şeyin sahibi olmak değil, tadına varmaktır.’’
‘’Ev mal, mülk, yığınla tunç ve altın;
Yarasına merhem olmaz
Vücudunda, ruhunda dert olan adamın.
Eldeki nimetleri tadabilmesi için
Keyfi yerinde olmalı insanın.
Ev bark neye yarar dertli, korkulu olana
Gözleri çipilli olan ne yapsın tabloyu,
Damlalı hasta neden gitsin hamama.’’
(Horatius)
‘’Vücudumuza bir iğne, ruhumuza bir dert girdi mi, dünyalar bizim olsa rahatımız kaçar.’’
‘’Bütün dertlerin biteceği yere gideceğiz diye dertlenmek ne budalalık!’’
‘’Nasıl doğuşumuz bizim için her şeyin doğuşu olduysa, ölümümüz de her şeyin ölümü olacak. Öyleyse, yüz sene daha yaşamayacağız diye ağlamak, yüz sene önce yaşamadığımıza ağlamak kadar deliliktir. Ölüm başka bir hayatın kaynağıdır.’’
‘’Başımıza bir defa gelen şey büyük bir dert sayılmaz. Bir anda olup biten bir şey için bu kadar zaman korku çekmek akıl kârı mıdır? Ölüm, uzun zaman ile kısa zamanın arasındaki farkı kaldırır; çünkü yaşamayanlar için zamanın uzunu kısası yoktur.’’
‘’Ölmek, yaradılışınızın şartıdır; ölüm sizin mayanızdadır: Ondan kaçmak, kendi kendinizden kaçmaktır. Sizin bu tadını çıkardığınız varlıkta hayat kadar ölümün de yeri vardır. Dünyaya geldiğimiz gün bir yandan yaşamaya, bir yandan ölmeye başlarız.’’
‘’Hayattan edeceğiniz kârı ettiyseniz, doya doya yaşadıysanız, güle güle gidin.’’
‘’Hayat kendiliğinden ne iyi, ne kötüdür; ona iyiliği de kötülüğü de katan sizsiniz.’’
‘’Bir gün yaşadıysanız, her şeyi görmüş sayılırsınız. Bir gün bütün günlerin eşidir. Başka bir gündüz, başka bir gece yok ki. Atalarınızın gördüğü, torunlarınızın göreceği hep bu güneş, bu ay, bu yıldızlar, bu düzendir.’’
‘’Ölüm size ne sağken kötülük eder, ne ölüyken: Sağken etmez, çünkü hayattasınız; ölüyken etmez, çünkü hayatta değilsiniz. Hayatınız nerede biterse orada tamam olmuştur. Hayatın değeri uzun yaşanmasında değil, iyi yaşanmasındadır. Şunu anlamakta geç kalmayın: Doya doya yaşamak yılların çokluğuna değil, sizin gücünüze bağlıdır.’’
‘’Bunca şehir temelinden yıkılıyor, bunca milletin kökü kurutuluyor, milyonlarca insan kılıçtan geçiriliyor, dünyanın en zengin, en güzel ülkesinin altı üstüne getiriliyor… Niçin? İnciler, biberler alıp satacağız diye. Aşağılık makine zaferleri bunlar!.."
''İnsanın doğuşunu görmekten herkes kaçar, ama ölümünü görmeye koşa koşa gideriz. İnsanı öldürmek için gün ışığında meydanlar ararız, ama onu yaratmak için karanlık köşelere gizleniriz. İnsanı yaparken gizlenip utanmak bir ödev, onu öldürmesini bilmekse birçok erdemleri içine alan bir şereftir. Biri günah, öteki sevaptır.''
“Bütün insanları hemşerim sayıyorum. Bir Polonyalıyı tıpkı bir Fransız gibi kucaklıyorum. Dünya ile akrabalığımı kendi milletimle akrabalığımdan üstün tutuyorum. Kendi düşüncemle vardığım yeni bilgiler bana, sırf tesadüflerle edindiğim hazır ve gelişigüzel bilgilerden daha değerli gelir. Kendi kazandığımız temiz dostluklar nerede, iklim ve kan dolayısıyla bağlı olduğumuz dostluklar nerede!''
"Her ulus layık olduğu yönetim biçimiyle yönetilir."
"En çok inandığımız şeyler, en az bildiklerimizdir."
''Aslında insanlar seni hayal kırıklığına uğratmıyor sadece sen yanlış insanlar üzerinde hayaller kuruyorsun…''
"Bir sinek yaratamayan insan yüzlerce tanrı yarattı…"
‘’Şu dünyadaki görevimiz, kitaplar dolusu bilgiyi yutmak değil, kendimiz için sağlam bir ahlak oluşturmaktır; savaşıp ülkeler fethetmek değil, doğru dürüst, insanca yaşanmaktır.’’
Montaigne, kitabında Türklerden de bahsetmiş. Türklerin savaş disiplininden bahsetmiş, Türklerin hayvan yurtları ve hastaneleri açtığını yazmış. Tabii o günlerden bu günlere köprülerin altından çoooook sular aktı ve biz Türkler de çok geliştik; şimdilerde sokaklarda hayvan tekmeliyoruz, arabaların arkasına hayvanları bağlayarak yerlerde süründürüyoruz, olmadı doğalarını işgal edip şehrin sokaklarına mahkûm ettiğimiz hayvanların aç biilaç hallerini bön bön seyrediyoruz, şehirlerde topluca hayvan zehirliyoruz, topluca hayvan katlediyoruz...
Kitaptan seçtiğim Montaigne’in cümleleri bunlar. Beğeneceğinizi umuyorum. Ancak daha önce Zweg’in Montaigne’in biyografisinde söylediği gibi Montaigne’i anlamak için çok genç ve hayat acemisi olmamalısınız. İşte o zaman Nietzsche'ye hak veriyorsunuz. Hani Nietzsche şöyle demişti ya Montaigne için: “Bir zamanlar böyle bir insanın yaşamış olması, bugün şu yeryüzünde yaşamanın hazzını gerçekten artırıyor.”‘’
''Kaçış’’ serisi yazım devam edecek.
Osman AYDOĞAN