Mümtaz bir devlet adamı
11 Kasım 2020
İsmi ile müsemma, mümtaz bir cumhuriyetçi, mütevazı bir devlet adamı ve seçkin siyasetçi ve değerli bir hoca, hocaların hocası, 11 Kasım 2019 tarihinde diğer güzel insanlar gibi güzel bir ata binip gidiyor. O, Cumhuriyet'in okullarında aldığı eğitimle evrensel değerlere ulaşmayı başaran bir aydın oluyor. Türkiye’nin Kıbrıs tezlerinde yılmaz savunucusu olarak KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın danışmanlığını yapıyor.
O, Cumhuriyetin nesli tükenen gerçek bir entelektüeli, akademisyeni, yazarı, aydını, siyasetçisi, haza beyefendisi sıfatlarını taşıyor. Kısaca gerçek bir devlet adamı kimliğini yansıtıyor. Dünyayı tanıyan, Türkiye’yi seven, ahlaklı, namuslu, ilkeli siyasetçi kuşağının son temsilcisi sayılıyor. ‘’Eski Türkiye’’nin ‘’Yeni Türkiye’’ye uymayan bir değeri olarak biliniyor.
İşte o, mümtaz devlet adamı, ismi ile müsemma Mümtaz Soysal oluyor.
Mümtaz Soysal’ın hayatı
Mümtaz Soysal,1929 yılında Zonguldak’ta doğuyor. Galatasaray Lisesi'ni (1949), ardından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni (SBF) (1953) bitiriyor. Fark dersi sınavlarını vererek Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden de mezun oluyor. (1954). 1956'da SBF'de asistan olarak çalışmaya başlıyor. 1958'de siyasal bilimler alanında doktora çalışmasını tamamlıyor. 1963'te SBF'de doçent, 1969'da ise profesör oluyor. 1971 yılında aynı fakültenin dekanlığına seçiliyor. SBF'de Anayasa Hukuku profesörü olarak uzun yıllar ders veriyor. 1961 Anayasası'nı hazırlayan Kurucu Meclis'te görev yapıyor.
Mümtaz Soysal ve 12 Mart dönemi
12 Mart Muhtırasından sonra 18 Mart 1971'de SBF Dekanlığı esnasında, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı'nca gözaltına alınıp tutuklanıyor. 1968 yılından beri okuttuğu Anayasa'ya Giriş ders kitabında kaynak kitap olarak Marks'ın ‘’das Kapital’’ kitabı var diye komünizm propagandası yapmakla suçlanıyor. "Anayasa hukukçuları bunları okumazsa demokrasinin ne olduğunu nasıl bilecekler?" diye savunma yapıyor. Ancak Mahkeme sonunda 6 yıl 8 ay ağır hapis, 2 ay 20 gün Kuşadası'nda emniyet gözetimi altında bulundurulmaya ve kamu haklarından ebediyen mahrumiyete mahkûm ediliyor. Toplam 14.5 ay Mamak Cezaevi'nde kaldıktan sonra beraat ediyor. Yazar Sevgi Soysal'la evliliği de Mamak Cezaevi yıllarına denk geliyor.
Mümtaz Soysal, bu suç (!) nedeniyle üniversitede ders verirken tutuklanıyor: 18 Mayıs 1971 günü Mümtaz Soysal amfide anayasa dersi veriyor. Derste Mümtaz Soysal ‘’anayasaların halk desteği olmazsa anlamsız metinler olduğunu, anayasaya halkın sahip çıkması gerektiğini’’ anlatıyor. Bu esnada kapı açılıyor ve bir görevli “hocam geldiler” diyor. Mümtaz Soysal, kimin geldiği anlıyor ve sözünü şöyle tamamlıyor: “İşte halk sahip çıkmayınca böyle olur…” Mümtaz Soysal, öğrencilerinin alkışları arasında tutuklanıp götürülüyor.
Uğur Mumcu, ‘’Sakıncalı Piyadesi'’nde (Tekin Yayınevi, 1977, s. 23) bu mahkemede Mümtaz Soysal’ın şu savunmayı yaptığını yazıyor: “Sokrat’ın yargılanması Yunan uygarlığı için bir kara leke oldu. Galilei’nin yargılanması insanlık tarihi için bir suç sayıldı. Beni de işlemediğim suçlardan ötürü yargılayarak, zorla kahraman yapmak istiyor, layık olmadığım bir sandalyeye oturuyorsunuz."
Yazar Mümtaz Soysal
Hukukçuluğunun yanı sıra Forum, Akis, Yön, Ortam gibi dergilerde, Yeni İstanbul, Cumhuriyet, Ulus, Barış, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde yazarlık yapıyor. 1969-71'de Akdeniz Sosyal Bilim Araştırma Konseyi Başkanlığı, 1974-78 arasında Uluslararası Af Örgütü İkinci Başkanlığı görevlerini yürütüyor. 1979'da BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Uluslararası İnsan Hakları Öğretimi Ödülü'nü alıyor.
Mümtaz Soysal aynı zamanda ‘’Anayasaya Giriş’’, ‘’Anayasanın Püf Noktası’’, ‘’Aklını Kıbrıs’la Bozmak’’, ‘’İdeoloji Öldü mü?’’, ‘’İçgüveysinin Encamı’’, ‘’Öpülesi Gemiler’’, ‘’Balinanın Böcekleri’’, ‘’Güzel Huzursuzluk’’ ve ‘’100 Soruda Anayasanın Anlamı’’ kitaplarını yazıyor.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra 1982 anayasası yapılıyor. Mümtaz Soysal, bu anayasayı ''82 anayasası bir ‘ama’ yasasıdır'' diye tanımlıyor. Çünkü bu anayasanın maddelerinde bol miktarda ‘’ama’’ bulunuyor. Örneğin anayasada ''herkes istediği gibi düşünebilir ama şu şu şu nedenlerden dolayı sınırlandırılmıştır'' diye yazıyor!
Uzman tanık Mümtaz Soysal
15 Temmuz 1983 günü Paris Orly Havaalanı'nın THY bürosu önünde patlayan bir bombanın neden olduğu sekiz kişinin ölümüne ve altmış dolayında kişinin de yaralanmasına yol açan Orly Havalimanı saldırısını gerçekleştirmekten dolayı tutuklanan ASALA mensuplarının yargılandığı davaya Türk mağdurları temsilen müdahil taraf uzman tanık olarak katılıyor. Bu davada sözde soykırım tezlerini boşa çıkarıyor ve Ermeni teröristlerin ceza almasını sağlıyor.
Siyasetçi Mümtaz Soysal
1991 seçimlerinde Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) listesinden Ankara'dan kontenjan adayı oluyor ve TBMM'ne seçiliyor. TBMM'nde Çekiç Güç, OHAL, demokratikleşme, Kıbrıs, özelleştirme gibi konularda hükümet politikalarını eleştiren konuşmalar yapıyor ve bu konularda Anayasa Mahkemesine davalar açıyor. SHP'nin hükümet ortaklığı içindeki pasif tutumuna sürekli tepki gösteriyor. Siyasetteki "vuruşarak çekilme" kavramı kendisi kullanıyor.
Kısa bir süre için Dışişleri Bakanı olarak görev yapıyor. Ancak bir süre sonra bakanlıktan istifa ediyor. Aslında emperyalizmin oyuncağı olmayacağı anlaşıldığından siyasetteki önü kesilip istifaya zorlanıyor. Bakanlıktan ayrıldığı gün bazı Avrupa ülkelerinde kutlama yapıldığı rivayet ediliyor.
1995 genel seçimlerinde DSP’den Zonguldak milletvekili seçiliyor. Daha sonra Bülent Ecevit ve Rahşan Ecevit’le anlaşmazlığa düşerek DSP’den de ayrılıyor (1998). 2002'de Bağımsız Cumhuriyet Partisi'ni kuruyor ve bu partinin genel başkanı oluyor. AB ve İMF ile ilişkilere milli mücadele anlayışıyla yaklaşılması ve Kuvayı Milliye ruhunun yaşatılması bu partinin ilkelerini oluşturuyor.
Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal
T.C.’nin 50. Hükümetinin 27 Temmuz 1994 ve 28 Kasım 1994 tarihleri arasında tam tamına dört ay ve bir gün süren SHP’den Dışişleri Bakanı olduğu zaman yaptıklarını kısaca anlatmadan geçmek olmuyor:
Mümtaz Soysal, Fransa’ya resmi bir ziyarete gitmeyi planlıyor. Fransız Dışişleri Bakanından randevu talep ediliyor. Ancak zaman olmadığı gerekçesiyle bu talebe Fransa Dışişleri Bakanı olumlu cevap vermiyor. Mümtaz Soysal görüşmede ısrar ediyor. Yine olumlu cevap alamayınca Mümtaz Soysal, ziyareti iptal ediyor. Bunun üzerine Fransa Dışişleri Bakanı randevu veriyor. Ve görüşme planlanandan çok daha uzun sürüyor. Günümüzde ise ABD’nin Dışişleri Bakanı İstanbul’a geliyor da vaktim yok diye Türk Dışişleri Bakanı ile görüşmüyor. (Gazeteler, 16 Kasım 2020) Uğrunda tasarruf edilemeyen itibar ise sırım sırım sırıtıyor.
Dışişleri Bakanı iken Amerika'ya vize uygulaması başlatıyor. ABD’ye bu vize uygulaması T.C. tarihinde ilk ve tek oluyor.
Kendisi Dışişleri Bakanı iken oğlu askerliğini Jandarma Komando olarak Van’da PKK ile sıcak çatışmaların yaşandığı bir karakolda yapıyor. Ve askerin, bakanın oğlu olduğunu bölük komutanı dahi bilmiyor. Gerçek, askerin terhis olduğu gün anlaşılıyor.
Mümtaz Soysal, Dışişleri Bakanı iken Tansu Çiller Başbakanlık görevini yürütüyor. Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir başbakan 3-7 Kasım 1994 tarihlerinde İsrail’i ziyarete gidiyor. (Mart 1996 tarihinde de İsrail’i ziyaret eden ilk Cumhurbaşkanı da Demirel oluyor.) Ziyaret esnasında Başbakan Tansu Çiller o mükemmel İngilizcesine güvenerek kendisine verilen notlara aldırmayıp “İsrail, Türkiye ile bölgenin iki laik ülkesidir’’ diyor. Tansu Çiller, Filistin topraklarını işgal eden İsrail’e hem de Kudüs’te “Vaadedilmiş topraklarda oturmak hakkınız” sözünü sarf ediyor. Başbakan Tansu Çiller, Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal’ın uyarılarını görmezden geliyor. Çünkü İsrail, laik bir devlet değil, İsrail bir din devleti olarak biliniyor. İsrail anayasası Filistin’in varlığını yok sayıyor. İsrail anayasasında, Tevrat’a atfen hükümler bulunuyor. Bu hükümler arasında “arz-ı mev’ut” (vaadedilmiş topraklar) kavramı da bulunuyor. “Vaadedilmiş topraklar”, Türkiye’nin de bir kısmını da içine alıyor. İsrail eski Başbakanı Begin'in ilk defa 12 Aralık 1978 tarihinde Oslo'da kullandığı bu tabir Fırat ve Nil arasındaki toprakları; yani Türkiye'yi de içeren coğrafyayı hedefliyor. Atina’da Yunanlılara ‘’Megali İdea sizin hakkınız’’ demek ne ise, Moskova’da Ruslara ‘’sıcak denizlere inmek sizin hakkınız’’ demek ne ise, Erivan’da Ermenilere ‘’Büyük Ermenistan sizin hakkınız’’ demek ne ise İsrail’e hem de Kudüs’te “Vaadedilmiş topraklarda oturmak hakkınız” demek de o anlama geliyor. İşte o an Sakallı Celâl'in mezarında ters döndüğü andır: ‘’Cehaletin bu kadarı ancak ‘creme de la creme’ eğitimle mümkün oluyor.'' Ve Mümtaz Soysal, daha fazla dayanamayıp İsrail ziyareti dönüşünde bakanlıktan istifa ediyor.
Mümtaz Soysal, Dışişleri Bakanlığından istifa edip de Bakanlıktan ayrılırken Tofaş’ın Şahin markası olan kendi otomobiline binerek ayrılıyor. Aynı günün akşamı Ankara da gece eşiyle kol kola taksi beklerken görülüyor.
Mümtaz Soysal Türk Telekom’un satışına engel oluyor
Kendisine yapılan en büyük eleştiri, Türk Telekom’u sattırmadı diye yapılıyor. Ancak Mümtaz Soysal, sadece Anayasa ve yasalara aykırı durumu mahkemeye taşıyor. Ancak, Anayasa ve yasalar öylece dururken Anayasa profesörünün bu hukuksuzluğu görmezden gelmesi isteniyor. Mümtaz Soysal, sadece, idarenin hukuka uymasını istiyor. Ancak Mümtaz Soysal’ın bu satışı engellemeye gücü yetmiyor.
Mümtaz Soysal’ın Türk Telekom konusunda haklılığını kendisiyle hiç de aynı görüşte olmayan Mehmet Y. Yılmaz, Milliyet Gazetesinin 09 Temmuz 2005 tarihindeki köşesinde şunları yazıyor:
"Gazetelerde yayımlanan haber ve yorumlar Telekom ihalesinin gecikmesinin sorumlusu olarak Mümtaz Hoca’yı gösteriyor. Oysa mümtaz Hoca’nın tek yaptığı şey, o dönemde özelleştirme için hazırlanan kanunların Anayasa’ya aykırılığını iddia etmekti. Nitekim bu görüşünde haklı olduğunu da Anayasa Mahkemesi iki ayrı kararında teyit etti. Ne yapması bekleniyordu? Öğrencilerine anayasa hukuku öğreten bir hocanın, Anayasa’ya aykırılığını açıkça gördüğü bir kanunu iptal ettirmemesi mi? Dürüst bir hocadan beklenmesi gereken bu muydu? O da mı "anayasa bir kere delinse ne olur"cular kervanına katılmalıydı? Üstelik o günlerde Mümtaz Hoca bunu gizli kapaklı da yapmadı. Daha kanunlar TBMM’de görüşülürken itirazlarını açıkça söyledi. O kanunları çıkaran TBMM çoğunluğunun, Hoca’nın söylediklerine kulak verip Anayasa’ya uygun bir kanun çıkarmalarının önündeki engel neydi? [...] bugün Mümtaz Hoca’nın siyasi düşüncelerinin büyük bölümüne katılmıyorum. Ama onun toplum önünde, üstelik de bu işteki en büyük suçlularca günah keçisi haline getirilmesine de gönlüm razı gelmiyor. Hukuku ve kanunların Anayasa’ya uygunluğunu savunmak da sanırım bir tek bizim ülkemizde suç oluyor!"
Aslında Türk Telekom'u iki yıllık karına satıp Araplara peşkeş çeken, o parayı daha tahsil bile edemeyip ülkeyi onlarca milyar dolar zarara uğratan zihniyeti görünce Mümtaz Soysal’ın ne kadar da haklı olduğunu görüyoruz.
Bu noktada Türk Telekom’un bir nasıl Araplara peşkeş çekildiğini daha açık anlatılması gerekiyor:
Türk Telekom’un soyulmasının hikâyesi
Türk Telekom’un özelleştirilmeye karar verildiği 25 Kasım 2004 tarihinde hisse değeri 9 milyar dolar, %55 hissesinin değeri ise 4 milyar 950 milyon dolar olarak belirleniyor. 11 Kasım 2005 tarihinde yapılan ihalede, Türk Telekom’un yüzde 55 hissesi, 6.5 milyar dolara ihalede en yüksek teklifi veren Lübnanlı Hariri ailesinin ve Suudilerin ortak olduğu Oger Telekom’a satılıyor. Bu şekilde Türk Telekom’un %55 hissesi özelleştiriliyor.
Türk Telekom, bu şekilde 11 Kasım 2005 tarihinde yüzde 55’i, Suudi bağlantılı Lübnanlı Hariri ailesine satıldığında, Türk Telekom’un borcu bulunmuyor ancak kasasında da 2 milyar doları bulunuyor.
Hariri’nin Oger şirketi, özelleştirme parası (6.5 milyar dolar) olarak; 1,4 milyarlık ilk ödemeyi yapıyor. Sonraki 600 milyonluk iki taksiti de ancak sekiz yıl sonra 2013 yılında ödüyor. Oger, özelleştirme bedelinin geri kalanı olan 4,75 milyar dolarını da Türk bankalarından kredi çekip ödüyor.
Türk Telekom, 2005-2015 arasında 14 milyar dolar net kâr elde ediyor, 2016 tarihine kadar da 12,6 milyar dolar temettü ödüyor. Hariri’nin Oger şirketi bunun 7 milyar dolarını alıp ülkesine götürüyor. Ancak Hariri’nin Oger şirketi 12,6 milyar dolar temettü dağıtıyor, Hariri’nin Oger şirketi bunun 7 milyar dolarını alıp ülkesine götürüyor ancak Hariri’nin Oger Şirketi, Türk bankalarından çektiği 4.5 milyar doları ödemiyor. Hariri’nin Oger şirketi bununla da yetinmiyor, yani 12,6 milyar dolar temettü ödeyip bunun 7 milyar dolarını alıp ülkesine götürürken bu süre içerisinde Oger Şirketi, Türk Telekom’u ayrıca borçlandırmaya da başlıyor. Satılırken borçsuz şirket 2016 yılı sonu itibariyle 3,5 milyar dolar borca batırılıyor.
Satışla birlikte Türk Telekom’la sonradan adı Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) olan Telekomünikasyon Kurumu arasında bir imtiyaz anlaşması imzalanıyor. Bu anlaşmayla devlete ait olan bütün iletişim şebekesi ve teçhizatı 21 yıllığına Oger Şirketi’ne devrediliyor. Sözleşme sonunda Oger Şirketi, şebeke ve teçhizatı kullanılabilir halde ve şirketi de borçsuz bir şekilde devlete iade etmesi gerekiyor.
Ancak Hariri’nin Oger Şirketi, Türk Telekom’u 13 yılın ardından, özelleştirme parasını ödemeden, 7 milyar dolar temettüyü ve Türk Telekom’un kasadaki 2 milyar doları aldıktan sonra milyarlarca dolar batık kredi bırakarak Türkiye’yi terk ediyor.
Türk Telekom’un Hariri’nin Oger Şirketinin satın aldığı hissesi %55 hissesi, 29 Ağustos 2018 tarihinde, Hariri’nin Oger Şirketi, kendisine kredi veren bankaların kuracağı şirkete devrediliyor.
Sonuç olarak; Hariri’nin Oger Şirketi, sırasıyla hem devleti (T.C.) hem satın aldığı şirketi (Türk Telekom) hem de Türk bankalarını soyarak ülkeden ayrılıyor. Cehaletin bu kadar ancak tahsil ile, pardon soygunun bu kadar ancak göz yumma ile oluyor.
Mümtaz Soysal’ın kişiliği
Kısaca her yerde bulabileceğimiz Mümtaz Soysal’ın hayat hikâyesi bu kadar oluyor. Ancak onun bir başka yerde bulamayacağınız mümtaz kişiliğinin de anlatılması gerekiyor:
Askerî darbelerde kendisi çok mağdur olmasına rağmen, ülkesine ve ülkesinin ordusuna asla küsmüyo. ‘’Yetmez ama evet’’çi liboş demokratların siyasal İslamcıların değirmenine nasıl su taşıdıklarını her fırsatta anlatıyor.
Gerçek bir ‘’Deniz’’ aşığı olarak biliniyor. Her fırsatta ‘’Denizcilik Bakanlığı’’nın kurulması ihtiyacını dile getiriyor. Bu konuda çok da çaba harcıyor ancak başaramıyor. Ülkemizin bakanlıkların sayısı ve niteliği konusunda bir garipliği bulunuyor: Ülkede kültür yok ama Kültür Bakanlığı bulunuyor. Ülkede tarım ve hayvancılık yok ama Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bulunuyor. Ülkenin neredeyse dört tarafı derya deniz ama ülkede bir Denizcilik Bakanlığı bulunmuyor.
Denizci hikâyelerini, gemileri ve deniz türkülerini çok seviyor. Bunu bildiğim için bir dersinden sonra kendisine ‘’Karadeniz Deniz Türküleri’’ CD’sini hediye etmiştim. Çok mutlu olmuştu.
Şiire, edebiyata ve felsefeye aşırı ilgisi bulunuyor. Çünkü o, felsefesiz, edebiyatsız ve tarihsiz bir siyasetçinin bomboş bir çuvaldan farksız olduğunu çok iyi biliyor. İdeoloji ayırımı yapmaksızın Türk şairlerini çok seviyor. Necip Fazıl’ın ‘’Akşam’’ isimli şiirini yazılarında çok sık kullanıyor:
‘’Güneş çekildi demin,
Doğdu bir renk akşamı.
Bu, bütün günlerimin,
İçime denk akşamı.’’
Mümtaz Soysal’dan FETÖ uyarısı
Mümtaz Soysal, bir kâhin, bir müneccim sezgisiyle FETÖ tehlikesini 30 Eylül 2005 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'ndeki köşesinde yayımlanan "son pişmanlık gelmeden" başlıklı yazısında şöyle anlatıyor:
“...Unutmayalım ki, süreç aynı zamanda Cumhuriyeti zayıflatma sürecidir. Bir gün, büyük olasılıkla AB'ye karşı bir ‘babalanma’ sonrası, bugünkü iktidar çoğaltılmış oylarla daha da güçlü olarak geri dönerse ve "İslam Cumhuriyeti" ilan edilip Esenboğa'ya inen Amerikan uçağından ‘sulu gözlü bir Türk Humeyni’si inerse, şimdi yakınıp sızlanan, ama ilerici partilerden uzak duran ve Cumhuriyetçi bir siyasal cephe kurmaktan kaçınan insanlarımızın ‘ahı vahı’ ve son pişmanlığı fayda etmeyecektir.”
Sevgi Soysal
Mümtaz Sosyal, 1972 yılında Mamak Cezaevi'nde iken yazar Sevgi Soysal ile evleniyor. Ancak Sevgi Soysal 1976 yılında genç yaşta hayatını kaybediyor. Burada kısaca Sevgi Soysal’a de yer verilmesi gerekiyor:
Sevgi Soysal, Alman asıllı bir annenin beş çocuğundan birisi oluyor. Sevgi Soysal (1936-1976) Mümtaz Soysalın ilk eşi, ancak Mümtaz Soysal, sevgi Soysal’ın üçüncü eşi oluyor.
Sevgi Soysal’ın ilk eşi tiyatro profesörü Özdemir Nutku (1955-1960), ikinci eşi sinemacı Başar Sabuncu (1965-1971) oluyor. Korkut Nutku, Sevgi Soysal’ın Özdemir Nutku’dan olan oğlu, Funda ve Defne Soysal da Mümtaz Soysal’dan olan kızları oluyor.
12 Mart edebiyatçıları arasında sayılan Sevgi Soysal, Türk edebiyatında siyasal ve toplumsal bakışıyla, öğretici olmayan ama sorgulamaktan da geri durmayan naif diliyle, bazen alaycı anlatımıyla kendine özgü yere sahip bir yazar olarak tanınıyor.
Sevgi Soysal; ‘'Yürümek’ romanı ile TRT Roman Başarı Ödülü (1970)’nü, '’Yenişehir'de Bir Öğle Vakti’' romanı ile de Orhan Kemal Roman Ödülü (1974)’nü kazanıyor. ‘’Tutkulu Perçem’’, ‘’Tante Rosa’’, ‘’Şafak’’, ‘’Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’’, ‘’Bakmak’’, ‘’Barış Adlı Bir Çocuk’’ "Bakmak", ‘’hoş geldin Ölüm’’ ve "Paralar Cebe Kadınlar Eve" kitapları diğer eserleri oluyor.
Bu kitaplardan '’Yenişehir'de Bir Öğle Vakti’' romanının mutlaka okunması gerekiyor.
Kasım ayları, güz aylarının sonuncusu, yaprakların döküldüğü bir ay olarak kendisini gösteriyor. Sevgi Soysal’ın ilk eşi Özdemir Utku 08 Kasım 2019 tarihinde, son eşi Mümtaz Soysal da bu tarihten üç gün sonra 11 Kasım 2019 tarihinde güzel atlara binip bu dünyadan göçüp gidiyor. Sevgi Soysal da Kasım ayını o kadar çok seviyor olacak ki kendisi de yine bir Kasım ayında çok genç yaşında 40 yaşında iken (22 Kasım 1976) o da güzel bir ata binip bu dünyadan göçüp gidiyor.
Sevgi Soysal’a yer vermemim nedeni Mümtaz Soysal’ın nasıl bir mümtaz kadınla evli olduğunu anlatmam içindir.
Sevgi Soysal’ın vefatından sonra Mümtaz Soysal ikinci evliliğini Sevinç (Karasapan) Soysal ile yapıyor.
Hoşgeldin ölüm
Mümtaz Soysal rahatsızlığı nedeniyle uzun bir süredir medyada gözükmüyor, yazmıyor, hep susku kalıyor.
Sevgi Soysal ‘’Hoşgeldin Ölüm’’ kitabında şöyle yazıyor: "Ölmeyi göze almak. Çok söylenmiş, bilinen bir cümle. Ölmeyi göze alanlar çıktı. Ama susmayı göze almak. Yeterince durulmadı bunun üstünde.'' Mümtaz Soysal da manzarayı umumiyemiz karşısında yıllarca susmayı göze alıyor.
Sevgi Soysal ‘’Hoşgeldin Ölüm’’ kitabında yine şöyle yazıyor: "Eğer ölüm varsa, daha güzel bir hayatın, daha uygar insanların, daha insanca kuracakları bir hayatın gerçeği için vardır. Yoksa ölüm, insanlar arasındaki kavgayı, bir insan ömrü içinde aşamadıkları sevgisizliği, çirkinliği daha kötü bir dünyaya aktarmak için değildir."
Mümtaz Soysal, daha güzel bir hayatın, daha uygar insanların, daha insanca kuracakları bir hayatın gerçeği için yaşıyor.
İsmi ile müsemma, mümtaz bir cumhuriyetçiydi Mümtaz Soysal.
Mümtaz devlet adamı Mümtaz Soysal’ı vefat yıldönümünde saygı, minnet ve rahmetle anıyorum.
Artık böylesine devlet adamları bulunmuyor. Görüyorsunuz işte hâl-i pür melâlimiz ayan beyan ortada bulunuyor. Geride demirin tuncu kalıyor...
Osman AYDOĞAN