• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi18
Bugün Toplam484
Toplam Ziyaret3153992

24 Haziran 2018 CB seçimleri ve Abdullah Gül konusu


24 Haziran 2018 CB seçimleri ve Abdullah Gül konusu

10 Mayıs 2021

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, 09 Mayıs 2021 tarihinde Halk TV’de gazetecilerle bir görüşme yapıyor. Bu görüşmelerde Babacan özetle; "2018'de ortak aday çıkmadı Türkiye beş yıl kaybetti. Abdullah Gül'e teklif yapıldığında ben de masadaydım. Aday olsa kazanıyordu. ‘Ortak aday olursanız biz sizi destekleyeceğiz’ diyenler sözlerinin arkasında dursaydı, o gün o iş olurdu" ifadelerini kullanıyor…  Ancak bu görüşmede Babacan, Abdullah Gül’ün muhalefetin ortak aday olması konusu kimin fikriydi, olaylar nasıl gelişti hiçbir bilgi vermiyor… Babacan bu görüşmede ketum davranıyor, fazla bilgi vermiyor... Ayrıca Babacan, bu konuda doğruyu da söylemiyor...

Bu açıklamalar üzerine değişik çevrelerden çok farklı tepkiler geliyor... Her zaman olduğu gibi konuyu bilenler susuyor, bilmeyenler konuşuyor… .

Ben de bu konuya girmeden önce 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine Türkiye nasıl bir atmosferde, nasıl bir ortamda giriyor kısaca bir hatırlatmak istiyorum… Ondan sonra da Abdullah Gül’ün bu seçimlerde hangi şartlarda ve nasıl ortak aday olarak girmesi için hangi çalışmaların yapıldığını anlatmak istiyorum…  

CHP'nin hataları ve yetersizlikleri

Türkiye’nin günümüze gelmesinde ana muhalefetin (CHP) büyük hataları, büyük ihmalleri ve büyük yanlışları bulunuyor.. Zaten oldum olası Türkiye’de sol siyaset hiçbir zaman stratejik düşünemiyor, sol siyaset pratiğe her zaman için teorik bir sorun olarak bakıyor ve her zaman pratiğin karşısına teoriyi çıkararak kısır çekişmelerin içinde kayboluyor…

Bu konuda örnekleri sıralayacak olursam:

Yıl 1994… Yerel seçimler… Ankara’da ve İstanbul’da sol tandanslı SHP, DSP ve CHP ayrı ayrı adaylar çıkarıyorlar, merkez sağ da ANAP ve DYP diye bölününce her iki şehirde de RF’nin adayları kazanıyor… Ancak sol bundan ders almıyor, 1999 seçimlerinde de aynı hatayı tekrarlıyorlar…

Yakın zamana gelecek olursak…

Yargıyı siyasetin emrine veren ve “Yetmez ama ‘Evet’çi” liberal solcular tarafından desteklenen 12 Eylül 2010 halkoylamasında CHP yetersiz kalıyor…

Belediye meclisi üyelerinin bile seçime girmek için kamu görevlerinden istifa etmeleri gerekirken, o zamanki Başbakan'ın Başbakanlık görevinden ayrılmadan, tüm yetki ve imkânlarıyla, 2014 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimine katılmasında yine CHP yetersiz kalıyor… Bu karar sırasında Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Sadi Güven’dir… Yine bu seçimlerdeki CHP’nin Ekmelettin İhsanoğlu vakası tam bir beceriksizlik örneği oluyor…

7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında çoğunluğu yitiren AKP yönetiminin iktidarı bırakmaması ve ülkeyi 1 Kasım’da tekrar seçime götürmesi sürecinde CHP, AKP’nin ‘’İstikşafı görüşmeler’’ oyalamasında oltaya takılıyor, CHP yine yetersiz kalıyor…

15 Temmuz 2016’daki FETÖ darbe kalkışması sonrasında 20 Temmuz’daki AKP iktidarının OHAL sivil darbesinde CHP yine yetersiz kalıyor… CHP bununla da yetinmiyor, 7 Ağustos 2016 tarihinde yapılan Yenikapı mitingine figüran olarak katılıyor…

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diye adlandırılan ve parlamenter demokrasiyi bitiren ve ucube bir rejimi yürürlüğe sokan ve OHAL koşullarında, yoğun bir baskı ortamında, eşitsiz koşullarda, gayri meşru biçimde ve yasalara aykırı uygulamalarla yapılan 16 Nisan 2016 halkoylamasında CHP’nin çok büyük hataları oluyor. CHP kanunsuz bir seçimi ‘’şaibeli’’ olarak niteleyerek atı alanın çoktan Üsküdar’ı geçmesine vesile oluyor. YSK Başkanı bu sırada da yine Sadi Güven’dir.

24 Haziran 2018 CB seçimlerine giderken Türkiye


Bütün bu hataların üzerine Nisan 2018 tarihinde yapılan ‘’Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’’ esnasındaki CHP yine yetersiz kalıyor. 18 Nisan 2018 tarihinde TBMM’inde alınan OHAL’in üç ay daha uzatılması ile 24 Haziran 2018’deki erken seçim kararının aynı gün alınması karşısındaki CHP’nin tepkisizliği aslında 24 Haziran 2018 seçim sonuçlarını çoktan belirleyici oluyor…

Özetle; 18 Nisan 2018 tarihinde OHAL’in üç ay daha uzatıldığı gün (aynı gün) OHAL süresi içinde, OHAL şartlarında erken seçim kararı alınıyor… Şaibeli YSK’nın aynı kadrosu ile yasalara aykırı olarak seçime gidiliyor… (Biliyorsunuz FETÖ, ülkede iki kuruma sızmamıştır; birincisi siyasete, ikincisi ise YSK’na!!!) HDP’nin genel başkanı, milletvekilleri ve belediye başkanları hapiste, Güneydoğudaki şehirlerin yönetimi kayyumların elinde iken seçimlere gidiliyor…

Seçimlere doğru muhtarlar grup grup, Doğu’daki köy ağaları, aşiret reisleri teker teker Saray’a davet ediliyor… Milyarlarca lirayı bulan, haddi, hududu, hesabı olmayan örtülü ödenekler bu dönem haddinden fazla harcanıyor…

Geçen süreçte CHP’nin birinci önceliği OHAL şartlarında ve bu YSK kadroları ile bir seçime gitmemek olmalıydı… Siyasetin zaten zemininin kalmadığı bu ortamda bu yasa ile bu şartlarda artık ne sandığa giren oylar demokratik sayılması ne de oradan çıkacak sonuç demokratik kabul edilmesi mümkündü…

İşte ülke bu şartlarda 24 Haziran 2018 CB seçimlerine gidiyor.

Askerlikte bir kural vardır: ‘’Eğer düşmanınızı yenemiyorsanız onun kazanmasına engel olacaksınız’’. O tarihte AKP’nin yenilme imkânı bulunmuyor… O halde AKP’nin kazanmaması için çalışılması gerekiyor… Siyaset de zaten bu yönde çalışıyor…

Buraya kadar verdiğim bilgiler, yorumsuz ve bilinen konular. Ancak bundan sonrası vereceğim bilgiler gazetecilerin deyimiyle ‘’kulis bilgileri’’dir. Bundan sonraki bilgiler birer rivayettir, belki de dedikodudur…

Rivayetler ve dedikodular

İşte bu şartlarda SP Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu inisiyatif alıyor. HDP’ye gidiyor. Kafasındaki fikri açıklıyor: ‘’Abdullah Gül muhalefetin ortak adayı olarak CB seçimine girmelidir.’’ HDP öneriyi kabul ediyor. SP ve HDP’den oluşan heyet bu sefer CHP’ye gidiyor. Kılıçdaroğlu’da bu öneriyi kabul ediyor. Bu sefer de SP, HDP ve CHP’den oluşan heyet İYİ Parti’ye gidiyor. Akşener, önceden Cumhurbaşkanlığı adaylığını açıklamıştır. Bu görüşmede Akşener; ‘’Herkes hemfikir ise, Abdullah Gül de kabul ederse ben adaylığımdan çekilirim’’ diyor…

Bunun üzerine bütün bu partilerden bir heyet oluşuyor. Bu heyet Abdullah Gül’e gidiyor… Abdullah Gül’e şu teklifi yapıyorlar: ‘’Sizin siyasi görüşünüzü ve düşüncenizi biliyoruz. Size CB ortak aday teklifimizi bu görüşleriniz için yapmıyoruz. Sizin parlamenter demokrasiye olan inancınız, geçmişteki dışişleri bakanlığı, başbakanlık, cumhurbaşkanlığı ve devlet tecrübenize binaen CB seçildiğinizde yasaların size verdiği gücü parlamenter demokrasiden yana kullanacağınızı değerlendirdiğimiz için size bu teklifi yapıyoruz…’’ Benzer görüşmeler birkaç kez tekrarlanıyor…

Tabii Gül ile bir protokol hazırlanması planlanıyor. Bu protokole göre; seçimler kazanılınca hızlı bir şekilde parlamenter demokrasiye uygun bir anayasa hazırlanılıp Meclis’teki çoğunluğa göre ya Meclis’te ya da halk oylamasıyla yeni anayasa kabul edildikten sonra seçime gidilecekti. Dolayısıyla bu süreç beş yıllık bir süreyi kapsamayacaktı…

Özellikle 1980 darbesinden sonra Türkiye tektonik bir şekilde sağa kayıyor… CHP’nin 2018 yılı CB seçimine giderken oy oranı %25 -26 arasında bulunuyor. Seçimde ise baraj %50 +1’dir… Dolayısı ile bu seçimde CHP adayı öyle bir kimse olmalıdır ki CHP oylarının yanı sıra da sağ seçmenden, özellikle AKP’den de oy almalıdır… Abdullah Gül AKP’nin kurucu kadrosundandır, sağ seçmenden, özellikle AKP’den oy alma potansiyeli bulunuyor. Abdullah Gül’ün AKP içerisinde %15 gibi bir kişisel oy oranı olduğu varsayılıyor.  Abdullah Gül, bu ülkede dış işleri bakanlığı, başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yapmıştır. Seçildiğinde ülkenin her iktidar değişikliğinde yaşadığı rövanşist politikalardan uzak kalacağı, sahip olacağı gücü ülkenin en kısa sürede parlamenter demokrasiye geçmeyi sağlamada harcayacağı değerlendiriliyor. Abdullah Gül her ne kadar kurucusu olduğu AKP’yi doğrudan eleştirmese de gidişatın iyi bir gidiş olmadığını de her fırsatta dile getiriyor… Cumhurbaşkanlığının son günlerinde kendisine karşı AKP üst yönetimi tarafından yapılan nezaketsizlikler nedeniyle AKP üst yönetimine de kırgın bulunuyor…


O gün için yapılan anketlerde, başkanlık seçimi için AKP ile MHP’nin oylarının %46 civarında olduğunu gösteriyor… Ancak Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki sandıklarda ise;  bölgedeki hâkim parti HDP’nin belediyelerinin yönetimi kayyumda, parti genel başkanları ve milletvekilleri hapiste iken, OHAL şartlarında, korucu, ağa ve jandarma baskısı altında, taşınacak sandıklar ve mühürsüz olup da geçerli sayılacak oylarla AKP adayının fazladan %6 civarında bir oy alacağı kıymetlendiriliyor… Eğer AKP’den de oy alabilecek ortak bir aday çıkarılmaz ise sonuç olarak da toplamda %52 ile başkanlık seçiminin ilk turda AKP lehine sonuçlanacağı değerlendiriliyor… Ki zaten de öyle oluyor… .

Sonuç ikinci tura kalsa bile ve ‘’Millet İttifakı’’nı oluşturan parti liderlerinin ikinci tura kalması muhtemel CHP adayını destekleyecekleri mesajını verseler bile CHP dışındaki ittifak parti tabanlarının oylarını CHP adayına verecekleri de şüpheli gözüküyor…

İşte Abdullah Gül’e bu şartlarda ortak CB adayı teklifi yapılıyor… Sonuçta Abdullah Gül de çatı adayı teklifine sıcak bakıyor… Ancak yerin kulağı, pardon AKP’nin her şeyden haberi oluyor...

CB sözcüsü Kalın ve Genelkurmay Başkanı Akar, Abdullah Gül’ün İstanbul’daki konutuna helikopterle ziyarete geliyor. Kamuoyu bu ziyareti bir kez biliyor. Ancak Kalın ve Akar tarafından Abdullah Gül’e helikopterler üstü üste üç ayrı ziyaret yapılıyor. Son ziyarette ne konuşulmuş ise konutta tansiyon o kadar yükseliyor ki Hayrunnisa Hanım baygınlık geçiriyor, doktor çağırılıyor…

Sonuçta Abdullah Gül son anda aday olmayacağını sitemkâr bir dille kameralar önünde açıklıyor...

Genelkurmay Başkanlığı'nın 27 Nisan 2007 tarihinde Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda yaptığı "e-muhtıra" (post modern muhtıra) Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığına engel olamıyor ancak bu "e-muhtıra"dan 11 yıl sonra bir başka genelkurmay başkanının Abdullah Gül’e helikopterle yaptığı ziyaretin (dost modern muhtıra) muhtemel Abdullah Gül’ün bu kararında etkili olduğu değerlendiriliyor…

Abdullah Gül’den başka da çatı adayı olmayınca her parti kendi adayını açıklamak zorunda kalıyor… Kılıçdaroğlu, Abdullah Gül’ün çatı adaylığı konusunda gerçekten samimi bir çaba harcıyor…

2018 yılı Parlamento Seçimleri

Çatı adayı çıkaramayan muhalefet, ‘’İttifak yasası’’ çerçevesinde yine Kılıçdaroğlu’nun samimi çabaları sonunda ‘’Millet İttifakı’’nı kuruyor. Bu gelişmeler esnasında YSK seçime girecek partileri açıklama sürecinde, YSK’nun 23 Nisan 2018 pazartesi günü açıklayacağı listede İYİ Partinin listede olmadığı istihbaratını İstanbul’da iken alan Kılıçdaroğlu 21 Nisan Cumartesi günü Ankara CHP Genel Merkezine telefon açarak 15 milletvekilinin partiden istifa ederek İYİ Partiye geçmesini sağlıyor… Bu şekilde Kılıçdaroğlu İYİ Parti’nin gurup kurarak seçime girme yeterliliğini sağlıyor… Bu hareket, talimatla hareket etme gibi bir kültürü olmayan CHP’de Kılıçdaroğlu’nun partiye olan hâkimiyetinin de bir kanıtı olduğu değerlendiriliyor… CHP’nin bu kararında ne Akşener’den ne de İYİ Partiden CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na herhangi bir talep ve istek gelmiyor… İYİ Parti’nin seçime girebilecek olması iktidar kanadının hesaplarını ve kimyasını bozuyor…

Kılıçdaroğlu ‘’Millet İttifakı’’ içerisinde HDP’nin de bulunması için ciddi çaba harcamışsa da HDP kendisi ile yapılan görüşmelerde bu konuda ‘’fazla ısrarcı olmayın’’ anlamında mesaj vererek biraz lakayt davranıyor. HDP’nin bu davranışının kökeninde kamuoyu önünde dışlanmış, mağdur algısını yaratmak isteği ile kendi yaptıkları anketlerde de zaten barajı geçtikleri, ittifaka gerek kalmadığı inancı yatmakta olduğu değerlendiriliyor…

2023 CB Seçimleri ve Sonuç

Rahmetli Süleyman Demirel “siyasette bazen 24 saat bile uzundur...’’ derdi. 2018 yılından bugüne koskoca üç yıl geçiyor. O günden bu yana köprülerin altından çooook sular akıyor… Bugün için ülkedeki politik durum üstünlüğü AKP’den muhalefet tarafına ve CHP'ye geçiyor… 2018 yılında üzerinde durulan isimlerin yerlerine yeni yeni isimler ve düşünceler geliyor…

Armudun pişip ağzına düşmesini bekleyen Abdullah Gül için kapı artık çoktaaan kapanıyor. Mevlânâ’nın söylediği gibi ‘’Dünle beraber gitti cancağızım ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım…’’ Gelecek kısmet olarak gelmiyor insana, insan geleceğe geliyor, kendinde olanla giriyor onun içine…

Siyaset aslında bir matematik işidir. Bunun örnekleri Türk siyasetinde çok sık yaşanıyor. Örneğin Demirel'in başbakan olduğu 70'li yıllarda TBMM'de 450 milletvekili bulunuyor. Bu nedenle 226 rakamı, Meclis üye tamsayısının salt çoğunluğu anlamına geliyor. Siyasi şartlar Demirel'i sıkıştırıyor, hükumeti istifaya zorluyor. Demirel ise ünlü, “Bulun 226’yı düşürün hükümeti” söylemi ile direnmeye devam ediyor.

Ancak günümüzde Türkiye Cumhuriyet’inin anayasası çoktaaan değişiyor. Parlamenter demokrasi rafa kalkıyor. Türkiye’de artık başkanlık rejimi uygulanıyor ve seçimi kazanmak için de anayasa gereği gerekli oy şartı %51 oluyor. CHP’nin oy oranı taş çatlasa %30’u geçmiyor. Dolayısı ile 2023 seçimlerinde Millet İttifakı’nın %51’i bulacağı genişletilmiş matematik formülleri gerekiyor.  

Yazımın girişinde söylemiştim askerlikteki bir kuralı: ‘’Eğer düşmanınızı yenemiyorsanız onun kazanmasına engel olacaksınız’’. Hedefe yaklaştıkça; ittifaklar gibi, hasımların azaltılması, dostların çoğaltılması, güçlerin birleştirilmesi gibi daha başka kuralları da var askerî stratejinin…

Askerî strateji demişken İngiliz Kraliyet Akademisi Öğretim Üyesi John Keegan’ın ‘’Die Kultur des Kerieges’’ (Rowolt Tb. 2007) adlı kitabında dile getirdiği bir tezinden de bahsetmek istiyorum: ‘’Savaş, toplumun kültürü tarafından şekillendirilmektedir. Çatışma kültürünün hâkim olduğu toplumlarda (iç) savaş kaçınılmazdır.’’ Bir başka deyişle ‘’uzlaşma kültürü’’nün olmadığı toplumlarda çatışmalar kaçınılmazdır diyor John Keegan… Uzlaşı kültürü bir medeniyet göstergesidir. Uzlaşı kültürü sadece çatışmayı önlemiyor, beraberinde huzur, barış ve refah getiriyor...

Teee 1648 Vestfalya Anlaşması ile başlayan dönemde ‘’Bölge – Arazi – Coğrafya’’ zemininde yoğunlaşarak vücut bulan ve bu dönemin fikir babalarından Mackinder’in, Friedrich Ratzel’in, Alfred Mahan’ın, Karl Haushofer’in, Machiavelli’nin ve Clausewitz’in güvenlik ve siyaset kurgusunun hala etkisinde kalanların John Keegan’ı anlamaları beklenemez elbet…

Demirel'in o ünlü, “Bulun 226’yı düşürün hükümeti” matematiksel söylemi, ''Bulun %51'i düşürün hükümeti'' olarak günümüze yansıyor... Millet İttifakı’na karşı olanların, eğer David Copperfield veya Harry Houdini değillerse seçimi kazanmak için anayasa gereği şart olan %51 oy oranına nasıl ulaşacaklarını öncelikle açıklamaları gerekiyor... 

Yazımın girişinde bahsettiğim gibi Türkiye’de sol siyaset oldum olası, hiçbir zaman stratejik düşünemiyor, sol siyaset pratiğe her zaman için teorik bir sorun olarak bakıyor ve her zaman pratiğin karşısına teoriyi çıkararak kısır çekişmelerin içinde kayboluyor…

Canın çıkıp da huyun çıkmadığını bize tekrarlaya tekrarlaya hep gösteren tarihin bile artık canı sıkılıyor... Ancak muhtemel ki bu defa şeytanın bacağı kırılıyor... 

Arz ederim...

Osman AYDOĞAN




Yorumlar - Yorum Yaz