Afganistan (4): Bataklığa doğru
25 Temmuz 2021
Yazılarımda hep vurgularım ya ‘’Her şey önce tanımla başlar, sonra araçlarla devam eder’’ diye... Ne yazık ki toplum olarak en büyük eksikliğimiz ‘’tanım’’ ve ‘’kavram’’larla aramızın pekiyi olmamasıdır. ‘’Tanım’’ ve ‘’kavram’’lar ile aramız pekiyi olmayınca da tanımlar, kavramlar ve olgular arasındaki ilişkileri de kavrayıp anlayamıyoruz… Aslında hayatın özü de bu ilişkileri kavrayıp anlamaktan geçiyor. Bu ilişkileri kavrayıp anlamak da felsefeden geçiyor. Bizde de felsefe olmayınca hiçbir şeyi kavrayıp anlayamıyoruz. Yaptıklarımızı da kavramadan, anlamadan yapıyoruz…
Neyse bu konu uzun hikâye... Fazla da uzatmadan, Afganistan konusuna gelmeden önce en azından şu iki kavramın açıklığa kavuşturulması gerektiğini düşünüyorum: ''Verimlilik'' ve ''Etkinlik''
‘’Verimlilik’’ ve ‘’Etkinlik’’
‘’Verimlilik’’ (efficiency) ve ‘’etkinlik’’ (effectiveness) kavramlarını toplum olarak hem yeterince tanımıyoruz hem de birbirine karıştırırıyoruz. Toplum olarak verimliliğin en önemli ve en öncelikli kavram olduğunu düşünürüz. Oysa ‘’etkinlik’’, verimlilikten çok daha önemli, çok daha öncelikli bir kavramdır…
Bu iki konuda kafa yoran Avusturyalı Yönetim Bilimci Peter F. Drucker, ‘’Etkin Yöneticinin Seyir Defteri’’ (Optimist Yayınları, 2007) adlı kitabında bu iki kavramı basitçe şöyle açıklıyor: ‘’Verimlilik; işleri doğru yapmak, etkinlik ise doğru işi yapmaktır.’’ (Efficiency is doing things right; effectiveness is doing the right things.)
Peter F. Drucker, aynı kitabında şunu da söylüyor: ‘’Hiç yapılmaması gerekenin verimli bir şekilde yapılması kadar işe yaramaz bir şey yoktur." Peter F. Drucker bu hususu biraz kibarca ifade ediyor. Ben bu hususu o kadar kibarca ifade edemiyorum: ''Hiç yapılmaması gerekenin verimli bir şekilde yapılması kadar ahmakça bir şey yoktur."
Liderlik otoritesi olan ABD’li Yazar Stephen R. Covey de ‘’Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı’’ (Varlık Yayınları, 1999) adlı kitabında Peter F. Drucker’den de alıntı yaparak bu iki kavramı liderlik özelliklerine oturtuyor: “Yönetici işleri doğru yapar, lider ise doğru işleri yapar.” Bu sözü Covey kitabında şöyle örnekliyor: ‘’Yöneticilik, başarı merdivenini tırmanma becerisidir, liderlik ise merdivenin doğru duvara dayalı olup olmadığı ile ilgilidir.’’
Merdiven, yanlış duvara dayandığında
Covey, kitabında ‘’merdiven’’ konusunu hapishane ile ilişkilendirerek şöyle açıklıyor: Bir hapishanenin avlusundan kaçmak istiyorsunuz. Avlu duvarı yüksek ve sürekli gözetleniyor… Gözetlenmeyen çok kısa bir an var. Ve bu andan istifa ederek; avlu duvarına hızla merdiven dayayıp ve merdivenden de hızla tırmanmanız gerekiyor. Bu maksatla güzel bir plan yapıp, duvara hızla merdiven dayama ve merdiveni hızla çıkma konusunda aylarca çalışıyorsunuz, kol kaslarınızı, bacak kaslarınız geliştiriyorsunuz. Yaptığınız provalarla da bu iş size gerekli o kısa anın da altında yapıyorsunuz. Yani çok verimli bir iş çıkarıyorsunuz, yani ‘’işi doğru yapıyorsunuz’’. Ancak hapishaneden kaçma günü merdiveni yanlış bir duvara dayayıp da hapishanenin dışına değil de hapishanenin bir başka avlusuna atlıyorsanız eğer o zaman ''işi doğru yapıyor'' ancak ‘’doğru iş yapmamış’’ oluyorsunuz...
Bataklığa çıkan yol!
Covey’in kitabında benzer şekilde bir de çangıl ormanından çıkış konusunu örnekliyor: Ormanda kaybolan ekip ormandan çıkabilmek için çok iyi organize edilerek, ormandan hızlı bir şekilde ağaç kesilip çıkış yolu açılıyor (iş doğru yapılıyor) . Ancak bu iş doğru bir şekilde yapılırken ilerisi görülmediği için bu yol bir bataklığa çıkıyor (doğru iş yapılmıyor)…
Aslında Peter F. Drucker’in ‘’Verimlilik; işleri doğru yapmak, etkinlik ise doğru işi yapmaktır’’ sözü benim anlattığım gibi hiç de hapishaneden ve ormandan çıkış örnekleri gibi basit örneklendirilecek gibi durmuyor… Günümüzde ve Türk tarihinde bu ilkenin çok ama çok acı örnekleri yaşanıyor…
Ulaştırma politikalarında ‘’işin doğru yapılması’’ ve ‘’doğru iş yapılmaması’’
Örneğin günümüzde Türkiye’nin ulaşım politikalarında; AB standardında duble yollar, otoyollar, kamyon, otobüs ve otomobil fabrikaları gibi ‘’işler doğru yapılıyor''. Ancak bütün bunlar ‘’doğru iş olarak yapılmıyor’’… Üç tarafı denizlerle çevrili ülkenin dünyanın en ucuz taşıma aracı olan deniz yolarını ve ikinci ucuz taşıma aracı olan demiryollarını kullanmaması, bu alanlara yatırım yapmaması nedeniyle ‘’doğru iş yapmamış’’ oluyor. Türkiye'de, mevcut ulaştırma politikalarının ülkeyi bataklığa çıkardığı hâlâ görülmüyor…
Bu örnek çoğaltılabilinir… Tarihten de örnek verecek olursam:
Galiçya örneği
Bu sayfalarda Galiçya muharebelerini anlatmıştım. Galiçya; Orta Avrupa’da bulunan 80.000 km2’lik bir coğrafya parçası; kuzeyinde Polonya, doğusunda Ukrayna, güneyinde Romanya ve batısında Macaristan ve Slovakya bulunuyor, Podolya Yaylası ve Karpat Dağlarının kuzey yamaçlarını içinde barındırıyor. Birinci Dünya Harbinde Enver Paşa, Almanlara yaranmak için Çanakkale muharebelerinden muzafferle çıkmış orduyu yeniden teçhiz ve teşkilatlandırarak Ruslara karşı Almanlar safında savaşmak üzere Galiçya’ya gönderiyor… Türk ordusu Galiçya’da destan yazıyor. Yani Türk ordusu orada ‘’işini doğru yapıyor’’. Ancak o tarihlerde Ruslar Sivas’a merdiven dayamışken, Irak cephesinde, Filistin cephesinde İngilizlere karşı askere ihtiyaç varken Galiçya’ya asker göndermek (doğru iş yapmamak) felaketlere yol açıyor… Enver Paşa, Almanlara yaranacağım derken Filistin'i kaybediyor, Suriye'yi kaybediyor, Musul'u, Kerkük'ü kaybediyor, koskoca bir imparatorluğu kaybediyor...
Yine tarihten bir başka örnek vermek istiyorum…
Medine Kaplanı Fahrettin Paşa!
Ömer Fahreddin Türkkan… Biz kendisini bu şekilde değil de I. Dünya Harbi sırasında çıkan Şerif Hüseyin İsyanı'nda zor şartlar altında Medine'de yönettiği iki yıl yedi ay süren Medine müdafaası ile tanıyoruz. Bu nedenle Fahrettin Paşa; "Medine Müdâfii", "Türk Kaplanı", "Çöl Kaplanı", "Medine Kahramanı" lakaplarıyla da anılıyor. Gerçekten de Fahrettin Paşa zor şartlarda, ikmal yolları Arap aşiretler tarafından kesildiği için askerlerine çekirge yedirerek Medine’yi savunuyor… Hasılı Fahrettin Paşa İslam’ın kutsal şehri Medine’yi çok iyi savunuyor. Yani Fahrettin Paşa ‘’işini doğru yapıyor’’…
Ancak Fahrettin Paşa ‘’doğru iş mi yapıyor?’’ Ne yazık ki bu sorunun cevabı koskocaman bir ‘’hayır’’dır. Fahrettin Paşa ‘’işi doğru yapıyor’’ (Medine’nin müdafaası) ancak ‘’doğru iş yapmıyor’’…
Başkomutan Vekili Enver Paşa, Diyarbakır’dan gelen Mustafa Kemal Paşa ve Cemal Paşa’nın katılımıyla 28 Şubat 1917 tarihinde, Şam’da iki gün süren bir toplantı yapıyor. Bu toplantı sonunda ‘’Medine’nin boşaltılması ve Hicaz’daki kuvvetlerin Filistin’de kullanılmak üzere geri çekilmesi kararı’’ alınıyor. Başkomutan Vekili Enver Paşa, Suriye’den döndükten sonra 02 Mart 1917 tarihinde bu kararını kesinleştirerek emre döküyor. (Hikmet Özdemir, ‘’Savaşta ve Barışta Kemal Atatürk’’, Doğan Kitap, 2019, s. 136) Fakat Fahrettin Paşa, ''kutsal yerler'' gerekçesiyle bu emri dinlemiyor, Medine’yi savunmaya devam ediyor. Medine’de kuşatanlar da İngilizlerin kurduğu Bedevi milislerden oluşan Müslüman Haşimi ordusu oluyor... Bu savunma esnasında binlerce Anadolu evladı çekirge de yiyerek Arap çölünde kırılıyor, şehit oluyor. Sonunda hem Medine düşüyor hem de savunmasız kaldığı için Filistin düşüyor, Şam düşüyor, o zamanlar Antep kadar Türk olan Halep düşüyor… Yani Fahrettin Paşa, savunma ‘’işini doğru yapıyor’’ ancak ‘’doğru iş yapmıyor’’...
Türk tarihinde buna benzer daha çooook örnek var. Şimdi ben tarihteki bu örnekleri yazmaya kalksam ‘’burdan köye yol olur’’…
Şimdi gelelim Afganistan’a….
Türkiye’nin ABD’den Afganistan’da görev talebi
14 Haziran 2021 tarihinde yapılan NATO Zirvesi’nde Türkiye, NATO güçlerinin çekilmesinin ardından ABD’ye, Kabil'deki Hamid Karzai Uluslararası Havalimanı'nın güvenliğini üstlenmeye devam etme teklifinde bulunuyor… Bu konuda halen ABD ile olan görüşmeler devam ediyor.
Taliban ise yaptığı açıklamada, Türkiye'nin, başkent Kabil'deki Hamid Karzai Uluslararası Havaalanı'nın güvenliğini üstlenme yönünde attığı adımları "menfur" olarak nitelendiriyor. Taliban'dan yapılan açıklamada, "Karar ihtiyatsız bir karar ve egemenliğimizin, toprak bütünlüğümüzün ihlali ve ulusal çıkarlarımıza aykırı" ifadeleri kullanılıyor… Rusya ve İran da Türkiye’nin bu talebine karşı çıkıyor…
Ancak Taliban’ın bu tehditleri AKP tarafından görülmek istenmiyor. AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Taliban'ın Türkiye tehdidini "İletişim kazası’’ olarak değerlendiriyor…
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise 20 Temmuz 2021 tarihinde KKTC ziyaretinde yaptığı açıklamada “Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok. Daha iyi anlaşabileceğimize ihtimal veriyorum” diyor. Ancak; Vahhabî / Selefî kökenli, hak, hukuk ve adalet tanımayan, Afganistan’da teokratik bir devlet kurma hayali içinde bir terör örgütü olan Taliban ile laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti ve Anadolu insanı arasında hiçbir alanda hiçbir bir ilgi ve alaka bulunmuyor...
Tarih tekerrür ediyor…
Ancak tarih hep tekerrür ediyor…
Türkiye’nin Afganistan’da görev alma talebi, Birinci Dünya Harbi’nde, Ruslar, Sivas’a merdiven dayamışken, Suriye ve Irak cephelerinde asker ihtiyacı varken Enver Paşa’nın Almanlara yaranmak için Galiçya’ya asker göndermesi ve Fahrettin Paşa’nın Medine savunması harekâtı ile birebir benzeşiyor.
Ancak arada iki fark bulunuyor;
Birincisi; o zaman Almanlara yaranmak için Galiçya’ya asker gönderiliyor, şimdiyse Amerikalılara yaranmak için Afganistan’a asker gönderiliyor… İkincisi fark ise; Fahrettin Paşa, Medine’yi, İngilizlerin kurduğu Bedevi milislerden oluşan Müslüman Haşimi ordusuna karşı savunuyor, eğer Türkiye’nin talebi gerçekleşirse Türkiye Kabil Havaalanı'nı, ABD’nin kurup, besleyip, büyüttüğü Taliban’a karşı savunması gerekiyor…
Ülkenin ekonomik durumu, ülke içinde hala devam eden PKK tehdidi, ülkenin Suriye'de İdlib'de ve Libya'daki durumu, Afganistan'ın %85'ine hâkim olan Taliban'ın ve AKP’nin Suriye'de işbirliği yaptığı Rusya ve İran'ın Türkiye'yi Afganistan'da istememesi dikkate alındığında, Afganistan’da göreve talip olmanın ‘’doğru iş olmadığı’’ ayan beyan ortada gözüküyor…
Çok iyi organize olarak ormandan hızlı bir şekilde ağaç kesip çıkış yolu açmak yeterli olmuyor... İleriyi görmeksizin açılan bütün yolların, doğru olmayan bütün işlerin sonunun çıktığı gibi bu yolun sonu da bataklık olarak gözüküyor…
Ve tarih, ilerisini göremeyenler için çok acımasız davranıyor!... (*)
Arz ederim…
Osman AYDOĞAN
(*) 1896 yılında İtalya Dışişleri Bakanı Don Onorato Caetani'ın oğlu, Antikçağ edebiyatı ve İslam tarihi uzmanı ünlü bir bilim adamı olan Leone Caetani’nin dokuz ciltlik ‘’İslam Tarihi’’ (Tanin Matbaası, İstanbul, 1924) adlı güzel bir eseri bulunuyor. Mustafa Kemal Atatürk, Leone Caetani’nin bu dokuz ciltlik ‘’İslâm Tarihi’’ adlı eserini okurken, eserin 5. Cilt, 68. sayfasındaki “Tarih, ilerisini göremeyenler için acımasızdır” sözünün altını mavi kalemle çiziyor ve yanına çok mühim olduğunu belirtmek için iki defa çarpı işareti koyuyor. (Gürbüz D. Tüfekçi, Atatürk’ün Düşünce Yapısı, Turhan Kitabevi, Ankara, 1986, s. 47) (Bu bilgi ve kaynak Prof. Dr. Hikmet Özdemir’in Harp Akademileri 2008-2009 Eğitim ve Öğretim Yılı açılışı nedeniyle verdiği “Atatürk’ün liderlik sırları” isimli konferansından alınıyor.)