Büyük Oyunda bir perde: Rusya – Ukrayna Savaşı
23 Ekim 2022
Rusya, hiç de sürpriz olmayan bir şekilde 24 Şubat 2022 tarihinde bütün Ukrayna’ya saldırıyor… O günden bugüne Rusya - Ukrayna savaşı devam ediyor.
Rusya başlangıçta gücü ile orantısız bir şekilde hedef olarak Kiev’i seçiyor. Üç cepheden birden bütün bir Ukrayna'ya saldırıyor... Ülkedeki rejimi değiştirmeyi amaçlıyor. Baktı hedefine ulaşması zor, bu sefer hedef değişikliğine giderek saldırılarını Ukrayna’nın sanayi bölgesi olan Donbass bölgesine yoğunlaştırıyor. Sonra da bu bölgeyi (Luhansk, Donetsk, Zaporijiya ve Herson) 30 Eylül 2022 tarihinde ilhak ettiğini açıklıyor. Ardından Rusya kısmi seferberlik ilan ediyor. Bu ilhakla Rusya aslında Donetsk-Luhansk- Zaparojye- Herson hattına savunmaya çekiliyor. Ancak Rusya tam olarak bu bölgelerde de tutunamıyor. Ukrayna karşı taarruzu ile Rusya’nın işgal ettiği bölgelerinden bir kısmını geri alıyor. Ukrayna karşı taarruzu halen Rusya’nın işgal ettiği Herson bölgesine doğru devam ediyor.
Bu safhadan sonra ne Rusya’nın ne de Ukrayna’nın kısa zamanda savaşı kazanmasının zor olduğu, savaşın uzayacağı gözüküyor…
Rusya gibi küresel bir güç Ukrayna gibi küçük bir ülkede oyalanıyor… Bu oyalanma ve Rusya’nın gücü konusunda çoook ve farklı yorumlar yapılıyor. Bu kervana ben de katılıyorum. Bu noktada ben dâhil bu yorumlara yönelik olarak bir eleştirimi dile getirmek istiyorum: Savaşları hakkıyla ve yeterince okuyamıyoruz. Savaşları okumasını unutmuşuz. Okuma aralarına ideolojiler de karışıyor.
Ve bu yazı Rusya – Ukrayna savaşı konusunda benim on birinci yazım oluyor. Bu yazımda diğer yazılarımdaki gibi bu savaşı anlatmayacağım. Bu yazımda büyük oyuna odaklanacağım…
Büyük oyunu anlamak için önce epey bir geriye gitmemiz gerekiyor.
İmparatorluklar mezarlığı Afganistan
Büyük oyunun başlangıç noktası Afganistan oluyor. Bu nedenle kısaca Afganistan’ın yakın geçmişine gitmemiz gerekiyor.
Tarihte Afganistan’dan İskender geçiyor, Afganistan’dan Cengiz Han geçiyor, Afganistan’dan İngiliz ve Rus imparatorlukları geçiyor, son olarak da Afganistan’dan günümüzüm Amerikan İmparatorluğu geçiyor. Onların hepsi Afganistan’da sözde galipler olarak bulunuyor. Ancak hepsi de Afganistan’da boylarının ölçülerini alıp gidiyor. Afganistan, bir imparatorluklar mezarlığına dönüşüyor. Bunun nedeni olarak; işgal güçlerinin iyi olmaması, güçsüz olması ya da yeterli müttefiklerinin olmaması olarak gösterilmiyor. Bunun nedeni, sadece ve sadece, bu ülkenin hiçbir ordunun bu topraklardaki direnişçileri yenmesine imkân tanımayan bir coğrafyaya sahip olması olarak biliniyor.
Ancak her imparatorluk bir önceki imparatorluğun bölgedeki akıbetini bilmesine rağmen bu bölgede bu büyük oyunu ısrarla oynamak istiyor…
1815 Viyana kongresi sonuçlarından birisi
1815 Viyana Kongresinden sonra Avrupa’da bir statüko oluşturuluyor. Bu statüko gereği Avrupa’da hayat sahası bulamayan Rusya gözünü iki yere dikiyor. Bunlar; birincisi Balkanlar ve Kafkasya’daki Osmanlı toprakları diğeri de Orta Asya toprakları oluyor. Bu maksatla Ruslar bir yandan Balkanlar ve Kafkasya’da ilerlerken, diğer yandan da Orta Asya’da Afganistan sınırına doğru yaklaşıyor.
İngilizler de Afganistan’a yaklaşan Rusya’nın Hindistan’ı işgal edeceğinden korkuyor. Bu maksatla da Afganistan’ı elde tutarak Hindistan’ı Ruslara karşı korumak istiyor. İngilizler bu maksatla 1838-1842, 1878-1880 ve 1919 yıllarında Afganlılarla üç kez savaşıyor.
Büyük Oyun
‘’Büyük Oyun’’ nitelemesini de bu İngiliz – Afgan savaşlarının birincisine (1838 – 1842) katılan İngiliz imparatorluğunun bir istihbarat subayı yapıyor…
İngiliz Doğu Hindistan Şirketinin 6. Bengal Hafif Süvari Birliği'nin bir istihbarat subayı olan Yüzbaşı Arthur Conolly (1807-1842), bir arkadaşına yazdığı mektupta Afganistan için ‘’Büyük Oyun’’ (The Great Game) nitelemesini kullanıyor. Yüzbaşı Arthur Conolly Haziran 1842 tarihinde kafasını Buhara Emiri’nin cellatlarına kaptırıyor. Yüzbaşı Arthur Conolly’nin hayatı 1901 yılında imparatorluk şairi ve yazarı Rudyard Kipling tarafından ‘’Kim’’ (Nesin Yayınevi, 2013) adıyla romanlaştırılıyor. Rudyard Kipling, Arthur Conolly’nin mektubunda kullandığı ‘’Büyük Oyun’’ nitelemesini işte bu ‘’Kim’’ adlı eserinde kullanmak suretiyle jeopolitik bir kavram olarak dünya siyaset tarihine hediye ediyor. Günümüzde ise İngiliz yazar Peter Hopkırk, ‘’Büyük Oyun - Orta Asya`da Gizli Savaş’’ (İş Bankası Kültür Yayınları, 2022) adlı kitabıyla bu ''Büyük Oyun''u anlatıyor...
O günlerden bu yana, ‘’Büyük Oyun’’ nitelemesi, Orta Asya’ya doğru genişleyen Rus Çarlığıyla, sömürgeleri olan Hindistan’ı korumaya çalışan İngilizlerin aralarında, bugünkü; Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan toprakları üzerinde Çin ve İran’ı da kapsayacak biçimde yaşanan rekabeti anlatmak için kullanılıyor. Ancak Afganistan üzerinde asıl oyun ve asıl rekabet 18. yüzyıl ve 19. yüzyıl başında İngiltere ve Rusya arasında yaşanıyor.
Büyük Oyun başlıyor
İngiltere ve Rusya arasında yaşanan bu büyük oyunun başlangıç tarihi olarak Rusya ile İran arasında 1813 yılında imzalanan ‘’Türkmençay Anlaşması’’ gösteriliyor. Bu anlaşma ile Erivan Rusya’nın kontrolüne geçiyor.
Ancak yazımın girişinde verdiğim gibi esas olarak büyük oyun 1815 Viyana Kongresi'nden sonra başlıyor. 1815 Viyana Kongresinden sonra Rusya gözünü Balkanlar ve Kafkasya’daki Osmanlı toprakları ile Orta Asya coğrafyasına dikiyor. Ancak 1815 Viyana Kongresi’nin getirdiği bu değişimi ve Rusya’nın bu yönelişini Osmanlı İmparatorluğu bir türlü analiz edip, görüp, anlayamıyor.
Ve büyük oyun şöyle devam ediyor:
Balkan ve Kafkas cephesinde;
Rusya’nın Balkanlar ve Kafkasya’daki Osmanlı topraklarına yönelmesinin bir sonucu olarak Yunanistan 1821 yılında bağımsızlığını kazanıyor. 1839 yılında Rusya ile Baltalimanı Anlaşması yapılıyor. 1853-1856 yılları arasında Kırım Savaşı yapılıyor. 1856 yılında Kars, Rusya’nın kontrolüne geçiyor. 1864 yılında Rusya tarafından büyük Çerkez tehciri yapılıyor. 1877-78 Türk-Rus savaşı yapılıyor ve Rusya ancak İngiltere’nin ültimatomuyla, İstanbul’un kapısında, Yeşilköy’de durdurulabiliyor. Bu savaşta Romanya ve Bulgaristan Osmanlı idaresinden ayrılıyor…
Doğu cephesinde;
Büyük oyunun Doğu cephesi denilince ilk akla gelen İngiltere ve Hindistan oluyor. Ancak Hindistan konusunda bir yanlış bilginin düzeltilmesi gerekiyor: Hindistan hiçbir zaman İngiltere’nin bir sömürgesi olmuyor! Batı’da demokrasinin beşiği bir ülke nasıl sömürgeci olabilir ki! Değil mi? Hindistan, İngiltere'nin sömürgesi değil, İngiliz Doğu Hindistan Şirketi (The east India Company)’nin bir sömürgesi oluyor. Her şey işte bu şirkete 1640 yılında Hindistan tarafından yapılan bir karış toprak satışıyla başlıyor. (Yani yabancılara toprak satışıyla!) İngilizlerin Hindistan'da satın aldığı ilk toprak Hindistan’ın güneydoğusunda bulunan ‘’Chennai’’ (eski adı: Madras) olan yer oluyor. İngilizler burada toprak satın aldıktan sonra buraya bir ticaret limanı ve St George Kalesi'ni inşa ediyor…
İlerleyen yıllarda İngiliz Doğu Hint Kumpanyası, Hindistan’ın neredeyse bütün kaynaklarını ele geçiriyor. 1815 Viyana Kongresinden sonra Rusya’nın Orta Asya ve Afganistan’a doğru ilerlemesi İngilizleri kaygılandırıyor ve İngilizler Hindistan’ı ileriden korumak için Afganistan’a doğru ilerliyorlar. Afganistan aşıldığında da bu seferle Orta Asya, İngiliz İmparatorluğu’na açılmış oluyor. Ancak bu ihtimal de Orta Asya’yı arka bahçesi olarak gören Rusya’nın hoşuna hiç gitmiyor. Böylece Rus ve İngiliz ilerleyişi Afganistan dağlarında kilitleniyor.
20. yy’da Büyük Oyun
Büyük Oyun, 20. yy’da da devam ediyor.
Hindistan, Mahatma Gandhi hareketinin başarıya ulaşmasıyla 1947 yılında bağımsızlığına kavuşuyor. Aynı yıl, Hint Müslümanları Muhammed Ali Cinnah önderliğinde Hindistan’dan ayrılarak, Sovyetlere yakın duran Hindistan ile Afganistan arasında geniş bir toprak parçası olarak Pakistan'ı ortaya çıkarıyor. Pakistan’ın ortaya çıkmasıyla Hindistan ve Pakistan arasında bugün de ciddi çatışma konusu olan Keşmir sorunu ortaya çıkıyor.
İkinci Dünya Savaşından sonra Afganistan Sovyetlere yakın duruyor. Ancak 1979 yılında Sovyetler Afganistan’ı işgal ediyor. Bu işgalin iki sonucu oluyor: Birincisi, bu işgalle beraber Sovyetler’in yıkılışı hızlanıyor. İkincisi ise ABD’nin de Pakistan üzerinden Afganistan’daki Sovyetlere karşı kullanmak için oluşturduğu, büyük destek verdiği, büyüttüğü başta Taliban olmak üzere radikal İslamcı hareketler dünya çapında yükselişe geçiyor…
ABD’ne yapılan, 11 Eylül 2001 tarihinde New York’daki ikiz kulelere yöneltilen terör olayları Taliban ile işbirliği halindeki Osama bin Ladin’e bağlanıyor ve bu bağlantı Afganistan’a saldırının gerekçesi olarak sunuluyor. Ve 2001 yılı sonlarına doğru 19. yy.’daki İngiltere’nin yerine geçen ABD, Afganistan’ı işgal ediyor.
Bu esnada Orta Doğu’da ABD’nin BOP projesi yürürlüğe konuluyor. Bu proje kapsamında Irak ABD tarafından işgal ediliyor, Libya ve Suriye’de iç savaş yaşanıyor. Bölgeye İŞİD ve radikal İslami gruplar hâkim oluyor.
Yirmi yıl süren Afganistan’daki işgalden ve Taliban palazlandıktan sonra ABD, 2021 yılı içerisinde Afganistan’ı apar topar terk ediyor.
ABD, Afganistan’dan apar topar çıkarken, Taliban, ülkenin yüzde 85’inin elinde olduğunu iddia ediyor. ABD kuklası Afgan rejiminin çöküşü hızlanıyor.
21. yy’da Büyük Oyun
21. yy.’da ise bu Büyük Oyun perde perde, sahne sahne oynanıyor.
Birinci perde: ABD, Afganistan’dan çekiliyor
ABD’nin apar topar Afganistan’dan neden çekildiği çokça tartışılıyor. Bunun için ABD yönetimin yeni stratejik önceliklerine bakmak gerekiyor.
Taliban’ın ve radikal İslami grupların ABD’nin Afganistan’ı işgal ettiği 2001 yılından daha güçlü olduğunu geçen süre içerisinde bu grupların çok daha güçlendiğini bütün istihbarat raporları vurguluyor.
ABD’nin bilerek ve isteyerek geçici olarak bu büyük oyun sahasını terk ederek oyunu Taliban’a bıraktığı değerlendiriliyor.
ABD’nin, çekilmesinden sonra muhtemel yönlendirmesiyle bölgeye hâkim olacak olan Taliban rejiminin etkisini Doğu’ya doğru yönlendirip başta Sincan problemi olmak üzere diğer nedenlerle Çin’i ve Rusya’yı ve müttefiklerini etkileyecek, rahatsız edecek ve istikrarsızlaştıracak şekilde kurgulayacağı değerlendiriliyor. Çünkü dünyada radikal ve siyasal İslam’ı en iyi ABD kullanıyor. Bu işi ABD çok iyi biliyor.
Bölgede yer alan Pakistan ekonomik diplomatik alanda giderek Çin’e daha fazla bağımlı hale geliyor. Rusya ile Çin yakınlaşıyor gözükseler de aralarında ideolojik ve tarihi rekabet ve yaklaşık 600 km’yi bulan sınır sorunları bulunuyor. Rusya’nın ayrıca Hindistan, Pakistan ve Afganistan ile tarihi bağları bulunuyor. Şii İran, Afganistan’da kurulacak radikal Sünni bir İslam devletine karşı önlem olarak Rusya ve Hindistan ile işbirliğine yaklaşıyor. Afganistan’ın kuzey komşuları Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan’ın Afganistan ile etnik bağları bulunuyor. Ve bütün bu ülkeler Taliban rejiminin İslamcı terörist gruplara ev sahipliği yapmasından da korkuyor, bu korkuları paylaşan Rusya’dan liderlik bekliyor.
Bu arada pragmatik bir şekilde Çin, Rusya, İran ve Hindistan, Taliban’ın kendileriyle yakın olan kesimleriyle irtibata geçiyor. Taliban da Pakistan yönetimine hazırlanırcasına Hazara ve Tacik grupları da bünyelerine katıyor.
Bu noktada durup Çin’e bir göz atmamız gerekiyor.
İkinci Perde: Çin sahneye çıkıyor
Dünya ABD’nin Afganistan’ı işgal ettiği zamandaki dünya olarak durmuyor. O günden bugüne çok şey değişiyor. Rusya, Ortadoğu’ya iniyor. Çin, uzay çalışmaları ve bilgisayar teknolojileri konusunda dünya liderliğine oynuyor. Çin, küresel liderlikte ABD’yi zorluyor. ABD hegemonyasının ifadesi olan neo-liberal küreselleşme çözülüyor.
Çin, Doğuda Pasifik Okyanusundan batıda Atlas okyanusuna ulaşan ‘’Yeni/Modern İpek Yolu Projesi’’ olarak adlandırılan ‘’Bir Kuşak/ Bir Yol projesi’’ ile hem Rusya, AB ülkeleri, Hindistan, Pakistan ve hem de Ortadoğu ülkeleri olan; Bahreyn, Mısır, İran, Irak, İsrail, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Umman, Katar, Suudi Arabistan, Filistin, Suriye, Birleşik Arap Emirlikleri ve Yemen ile iş birliğini geliştiriyor. Ayrıca Çin bu proje kapsamında “Çin Pakistan Ekonomik Koridoru’’ olarak adlandırdığı bir başka projeyi daha yaşama geçirmeye çalışıyor. Bu projelerin yanı sıra Çin, Peşaver-Kâbil karayolu projesini de gerçekleştirmeye çalışıyor. Bütün bu projelerin merkezinde de büyük oyun sahası olan Afganistan bulunuyor. Ve Afganistan’dan ABD çıkarken Çin buraya girmeye hazırlanıyor.
Ancak bu noktada durup ABD’nin Çin tehdidini nasıl değerlendirdiğine bir göz atmak gerekiyor.
ABD’nin Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi
ABD, birisi Aralık 2017 yılında, diğeri de Ekim 2022 yılında iki ‘’Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’’ni açıklıyor. ABD, bu belgelerde Çin’i, ABD’nin güvenlik ve refahının tam karşısında konumlanmış asıl düşman kategorisinde değerlendiriyor.
ABD’nin Aralık 2017 yılı Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde Çin
ABD’nin bu belgesinde; 2000 yılının başından beri yoğunlukla tartışılan Çin tehdidi ve Çin’in yükselişi somutlaştırılarak ilk defa Çin, örtülü veya açık olarak meydan okuyucu, revizyonist güç, rakip ve hasım kategorisine yerleştiriliyor. Öyle ki strateji belgesinde neredeyse her konu açık veya örtülü bir şekilde Çin’e atıfta bulunarak, onu ABD’nin güvenlik ve refahının tam karşısında konumlanmış asıl düşman kategorisinde değerlendiriliyor.
Strateji belgesinin hedef aldığı konulardan birisi de Çin’in son yıllarda en önemli uluslararası ekonomik kalkınma projesi olan "Tek Kuşak Tek Yol" projesi oluyor. Belgede, Çin’in milyarlarca dolar harcayarak gerçekleştirdiği altyapı yatırımlarının nihai amacının, ABD’nin ilgili bölgelerden tasfiyesi ve o bölgelerde Çin’in nüfuz alanını arttırması olduğu vurgulanıyor. Belgede, buna karşın ABD'nin eşit ve adil olmayan ve ulusal çıkarlarını ihlal eden bu duruma karşı önlem alması gerektiği belirtiliyor.
Belgede, Çin’in askeri güvenlik açısından oluşturduğu tehdit, şu şekilde tanımlanıyor: “Bölgede Çin’in artan ve hızla gelişen askeri modernleşmesinin amacı, ABD’nin bölgeye ulaşımını engellemek ve Çin’in orada daha serbest hareket etmesini sağlamaktır.”
Strateji belgesinde, ABD-Çin arasındaki en önemli rekabet alanlarından biri olan Asya Pasifik bölgesinde; Hindistan, Avustralya ve Japonya’yı da içine alacak dörtlü bir ittifak oluşturma amacı, Çin’i çevreleme politikasının tezahürü olarak dikkat çekiyor. Strateji belgesinde Indo-Pasifik Bölgesi olarak Hindistan’ın batı sahillerinden ABD’nin batı kıyılarına kadar olan bölge olarak tanımlanıyor. Indo-Pasifik bölgesinde de özellikle Çin’in yükselişi, Kuzey Kore nükleer krizi ve Güney Çin Denizi en önemli güvenlik sorunları olarak tanımlanıyor. Belgede, Japonya ve Güney Kore; bölgedeki en sadık dostlar ve müttefikler, Filipinler ve Tayland; önemli müttefikler, Vietnam, Endonezya, Malezya ve Singapur da ABD’nin partnerleri olarak tanımlanıyor. Belgede Çin ve ABD arasındaki en önemli ihtilaf konularından biri olan Tayvan ile güçlü bağların korunacağı zikrediliyor.
ABD’nin Ekim 2022 yılı Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde Çin ve Rusya
2022 yılı Ekim ayında yayımlanan ABD’nin Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde de Çin ile ilgili olarak hemen hemen aynı konular tekrarlanıyor.
ABD’nin 2017 yılı Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde Çin kelimesi 33 kez, Rusya kelimesi ise 25 kez geçerken, 2022 yılı belgesinde ise Çin kelimesi 46 kez geçerken Rusya’nın adı belgede 71 kez geçiyor.
Bu belgede, Rusya ve Çin’in bölge ülkeleriyle ittifakına ve askeri anlamda güçlenmesine dikkat çekiliyor. Çin’in birinci hedef olarak görüldüğü belgede ekonomik, teknolojik ve askeri anlamda “Hint-Pasifik”te gelişmiş bir etki alanı yaratma gücüne sahip olduğu belirtiliyor. Belgede iki ülke için şu ifadelere yer veriliyor: "Tehlikeli bir Rusya'ya baskı yapmayı sürdürürken, uluslararası düzeni yeniden şekillendirme niyeti ve kabiliyetini artıran tek rakip olan Çin Halk Cumhuriyeti ile etkin şekilde rekabet edeceğiz."
Belgede Çin ve Rusya ile mücadelede aciliyet vurgusu yapılıyor.
Belgede, Çin ve Rusya’nın giderek birbirleriyle daha uyumlu hale geldiği, iki ülkenin de kısıtlanması ve iki ülkeyle mücadelenin bir arada yapılması gerektiği vurgulanıyor. Belgede, Rusya ile mücadelede askeri seçenekler öne çıkarılırken, Çin ile mücadelede ise bir yandan işbirliği bir yandan da rekabet edilmesi gerektiği belirtiliyor.
Belgede, Çin’in küresel çaptaki gücüne de atıfta bulunularak ''Çin’in Hint-Pasifik'te gücünün arttığı, Çin ordusunun hızla modernleştiği ve tüm bu gelişmelerle Çin’in bölgedeki ve dünyadaki ABD ittifaklarını aşındırmaya çalıştığı” vurgulanıyor.
Belgede Rusya da Çin gibi Amerikan üstünlüğüne de açıkça meydan okuyan ve düzeni hem ekonomik hem de askeri olarak tehdit eden ülke olarak tanımlanıyor.
Bu belgelerden çıkartılacak sonuç: ABD, Rusya ve Çin’i kendisine en büyük stratejik rakip ve tehdit olarak görüyor. Dolayısıyla ABD’nin, kendisine stratejik rakip olarak gördüğü Çin ve Rusya’yı büyük ekonomik ve askeri kaynak harcamaya zorlayacak jeopolitik istikrarsızlıklara yol açacak bir politika izlemesi akla yakın gözüküyor.
Üçüncü Perde: Rusya dişlerini gösteriyor ve ABD, dişlerini gösteren Rusya’ya karşı hazırlıklar yapıyor.
Bu noktada biraz geriye gitmemiz gerekiyor.
ABD 4 Nisan 1949 tarihinde NATO’yu kuruyor. Sovyetler Birliği de 14 Mayıs 1955 tarihinde Varşova Paktı’nı kuruyor. Böylelikle bir Soğuk Savaş dönemi başlıyor...
Soğuk Savaş dönemi her iki blok ülkenin silahlanma yarışına sahne oluyor. Stratejik Silahları Sınırlandırma Anlaşması, Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması ve Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşmaları (AKKA) ile her iki blok birbirlerine karşı güç dengesini koruyarak aslında birbirlerini kontrol altında tutuyor.
Sovyetler Birliği, 25 Aralık 1991 tarihinde dağılıyor. Böylelikle dünya tek kutuplu hale dönüşüyor, ABD dünyada tek karar verici hale geliyor.
Ancak sonraki yıllarda Rusya dünya siyaseti üzerindeki etkisini artırıyor, gelişen olaylar mevcut durumu tersine çeviriyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 10 Şubat 2007 tarihinde Münih Güvenlik Konferansı’nda tarihi bir konuşma yapıyor: “Tek kutuplu modelin günümüz dünyasında sadece kabul edilemez değil, aynı zamanda imkânsız olduğunu düşünüyorum.”
Putin'in bu konuşması dünya siyasetinde bir dönüm noktasını oluşturuyor. Putin, bu konuşmasıyla ABD’nin tek kutuplu dünya özlemine son veriyor.
Bu konuşmanın ardından Rusya; 2007 tarihinde AKKA sürecini askıya alıyor, 2008 yılında G. Osetya ve Abazya’yı Gürcistan’dan ayırıyor, ardından Rus askerleri G. Osetya ve Abazya’ya giriyor, 2014 yılında Kırım’ı ilhak ediyor ve 2015 yılında da AKKA’dan tamamen çekiliyor, 2014 yılında Suriye'nin yanında yer alıyor, Suriye'ye askerî güç gönderiyor.
Bütün bunların sonucu olarak ABD; Rusya’ya karşı; Polonya, Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan’da ve Ege'de Yunan adalarında üsler kurmaya ve buralarda yığınak yapmaya başlıyor. Özellikle Yunanistan’daki ve Ege Yunan adalarındaki ABD üslerini ve yığınağını, Türkiye'de bazı yorumcuların kimisi ideolojik nedenlerle, kimisi de seçime doğru giderken iktidara destek verebilmek amacıyla ABD'nin Türkiye'yi kuşatmak için yaptığını iddia ediyor. ABD’nin özellikle Dedeağaç ve Girit’teki üsleri Montrö nedeniyle Karadeniz’de hapsemediği Rusya’yı Akdeniz’de durdurmayı amaçlıyor. Bu yığınaklanmayı şöyle okumak daha doğru oluyor: Batı (ABD ve AB) Rusya’ya karşı savunma hattını Türkiye’yi dışlayarak kuruyor!
Ayrıca ABD, Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhakından sonra da Ukrayna ordusunu eğitmeye ve teçhiz etmeye başlıyor…
Ancak Rusya (Putin diye okumak daha doğru olur), bütün bu hazırlıkları görmüyor, okuyamıyor. Rusya, ABD’nin bu yığınaklarını ve hazırlıklarını görmeden Ukrayna’ya saldırıyor.
Dördüncü Perde: Rusya Ukrayna’ya saldırıyor
Büyük Oyun’un dördüncü perdesi günümüzde Ukrayna’da oynanıyor. Girişte de bahsettiğim gibi sürpriz olmayan bir şekilde 24 Şubat 2022 tarihinde Rusya, Ukrayna’ya saldırıyor. Bu savaşın seyrini girişte özet olarak anlattım.
Yine bu noktada durup ABD’nin Aralık 2017 ve 2022 yıllarında yayımladığı ‘’Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’’nde Rusya’ya nasıl baktığını bir daha okuyup değerlendirmemiz gerekiyor. En azından o bölümün sonuç kısmına tekrar bakmak gerekiyor: ‘’ABD, Rusya ve Çin’i kendisine en büyük stratejik rakip ve tehdit olarak görüyor. Dolayısıyla ABD’nin, kendisine stratejik rakip olarak gördüğü Çin ve Rusya’yı büyük ekonomik ve askeri kaynak harcamaya zorlayacak jeopolitik istikrarsızlıklara yol açacak bir politika izlemesi akla yakın gözüküyor… ‘’
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla; ABD ve AB, Ukrayna’ya ekonomik ve askerî her türlü yardımı yapıyor, NATO canlanıyor, İsveç ve Finlandiya NATO’ya katılıyor, AB, özellikle Almanya tekrardan silahlanıyor, Rusya’ya ekonomik ve siyasi ambargo konuyor, AB ülkelerinin özellikle enerji alanındaki Rusya’ya olan bağımlılığı hemen hemen sona erdiriliyor, AB ülkelerinin Rusya ile olan ekonomik ilişkileri kesiliyor.
Ukrayna’da cereyan eden bu savaşın uzayacağı, uzayan bu savaşın da Rusya’yı yıpratacağı, zayıflatacağı gözüküyor.
Bu savaşın kaybedeni Ukrayna ile beraber Rusya olarak gözüküyor. AB, her ne kadar enerji ve ekonomik kriz yaşasa da ABD’nin de baskısıyla askerî bir güç olarak da ortaya çıkıyor. İsveç ve Finlandiya’nın da katılmasıyla NATO, Avrupa’da daha güçlü bir hale geliyor. NATO için ‘’beyin ölümü’’ sözü artık lafta kalıyor.
Beşinci ve son perde: ABD’nin Çin ile hesaplaşması
Muhtemel ki ABD, bu büyük oyunun beşinci ve son perdesinde, uzayan Ukrayna savaşı ve ekonomik ambargolar nedeniyle zayıflayan, dişleri dökülen, artık ABD için bir tehdit olmaktan uzaklaşan Rusya’yı, Finlandiya ve İsveç'in de NATO'ya katılımıyla güçlendirdiği ve silahlandırdığı Avrupa'nın (AB) kontrolüne bırakıp kendisi Çin ile nihai bir hesaplaşmaya hazırlanmak istiyor.
Sonuç
Dünyanın en büyük strateji ustası Sun Tzu, Çin’den çıkıyor. Ancak Sun Tzu’nun strateji ilkelerini Büyük Oyun içerisinde en iyi 18. yy.’dan itibaren İngiltere, 20. yy.’dan itibaren de İngiltere’nin ardılı ABD uyguluyor: “Savaş sanatından anlayan kişi başkalarının gücünü savaşmadan alt eder, kentleri kuşatmadan düşürür. Hasım milletleri, uyumlarını, morallerini çökerterek teslim alır.”
Tabii ki bu strateji ilkesi doğrultusunda bu Büyük Oyun'un beşinci perdesinde ABD'nin doğrudan Çin ile savaşması beklenmiyor. Dünyada ve bölgede ABD'nin maşa olarak kullanabileceği mebzul miktarda enstrüman bulunuyor.
İşte böyle... ABD, AB, Çin, Rusya ve Ukrayna'nın yüzyıllık panoramik fotoğrafını çekip bu uzun yazıyla arz etmek de bana kalıyor…
Osman AYDOĞAN