Nelson Mandela
05 Aralık 2016
Nelson Rolihlahla Mandela ya da kabiledeki adıyla: Madiba.
Mandela,18 Temmuz 1918 tarihinde Güney Afrika Cumhuriyeti’nde bir köyün kabile reisinin oğlu olarak dünyaya gelir. Fort Hare Üniversitesi ve Witwatersrand Üniversitesi'nde hukuk eğitimi alır.
Mandela hukuk eğitimi esnasında sömürgecilik karşıtı hareketi benimser. Hukuk eğitimini bitirdikten sonra da sömürgeciliğe karşı olan Afrika Ulusal Kongresi (ANC) partisine katılır. ANC’nin gençlik kollarının kurucu üyesi olur. Avukat olarak çalışırken sürekli olarak söz ve eylemlerinden dolayı 1962 yılında tutuklanır. Mandela, hükûmeti devirmek için komplo kurmak ve sabotaj etmekten dolayı 1964 yılında idamla yargılandığı davadan ömür boyu hapis cezası alır. (Dava uluslararası çapta yankı uyandırınca Mandela ve beraberindeki yedi kişinin cezası ömür boyu hapse çevrilir.) 1990 yılına kadar hapiste kalır. Hapiste geçen 27 yılın sonunda onun için başlatılan uluslararası bir kampanya sayesinde 72 yaşında iken tekrar özgürlüğüne kavuşur.
Mandela hapiste iken, 1969 yılında, oğlu Madiba Thembekile 25 yaşındayken bir trafik kazasında hayatını kaybeder. Madiba Thembekile’nin, hapishanedeki Mandela'nın direnişini kırmak için bir suikasta kurban gittiği üzerinde rivayetler vardır.
Mandela, hapishaneden çıktıktan sonra ANC başkanı olur. 1994 yılında yapılan seçimleri açık ara kazanarak Güney Afrika Cumhuriyetinin ilk siyahi başkanı seçilir. 1994-1999 yılları arasında görev yapar. Devlet başkanı olduktan sonra Güney Afrika'daki Apartheid (ırk ayrımı) yasalarını ortadan kaldırır. Yeni bir anayasa yaparak, toprak reformu, yoksullukla mücadele, sağlık ve eğitim politikalarıyla ülkesini kalkındırır.
1994 yılında yaptığı anayasada Güney Afrika’nın insan haklarına saygılı bir hoşgörü toplumu olacağı vurgusu yapılır. 27 yıl boyunca hapis yatarken, özellikle beyaz gardiyanlar tarafından baskıya uğramasına rağmen beyazlara karşı nefret beslemez. Beyazlara karşı rövanşist ve intikamcı bir tutuma girmez. Kendisini ülkesinde siyaset üstü bir konuma taşıyarak ülkesinde birleştirici bir güç haline gelir.
Mandela, 1990 yılından 1999 yılına kadar Afrika Ulusal Konseyi siyasi partisinde parti başkanlığı yapar. Mandela, Libya ve Birleşik Krallık arasında Lockerbie Faciası'na ilişkin yürütülen müzakerelerde arabulucu olarak görev alır.
Ülkesinde ikinci bir seçime katılmayı reddederek seçimle yerini yardımcısı Thabo Mvuyelma Mbeki'ye bırakır. Siyasetten sonra ulusal lider kabul edilerek Güney Afrika'da Ulusun Babası olarak kabul görür. Mandela, bu tarihten sonra ulusal lider olarak hayır işlerinde yer alır.
Mandela, başta 1993 yılında aldığı Nobel Barış Ödülü, Amerika Birleşik Devletleri Başkanlığı Özgürlük Madalyası ve Sovyet Lenin Nişanı sahibi olmak üzere 250'den fazla ödül sahibidir. Bu da kendisine son zamanlarında kendisinin uluslararası kabul gören bir barış elçisi olmasını sağlar. 1992 yılında kendisine Türkiye tarafından teklif edilen ‘’Atatürk Barış Ödülü’’nü Türkiye'deki anti-demokratik uygulamalar iddiasıyla reddeder.
Mandela, 5 Aralık 2013 tarihinde 95 yaşındayken hayata veda eder. Resmi üç evliliği ve altı çocuğu vardır.
‘’Long Walk to Freedom’’ Mandela’nın otobiyografik eseridir. Bu eserden yola çıkılarak "Mandela: Long Walk to Freedom" (Mandela: Özgürlüğe Giden Uzun Yol) adlı filmi çekilir. 2013 yılı Güney Afrika ve ABD ortak yapımı bu filmde Mandela’yı Sierra Leone asıllı İngiliz oyuncu, yapımcı ve şarkıcı Idrissa Akuna Elba (Idris Elba) canlandırır. Ayrıca 2009 ABD yapımı Clint Eastwood'un yönettiği ‘’Invictus’’ (Yenilmez) adlı filmde kendisini Morgan Freeman canlandırır. Bu iki film de seyredilmeye değer diye düşünüyorum.
Mandela’nın sözleri
"Ben beyazların tahakkümüne karşı savaştım, siyahların tahakkümüne karşı savaştım, demokratik ve özgür toplum fikrini öğütledim, bunun için ve bunu başarmak için yaşadım; bunun için ölmeye de hazırım" (1964 yılında idamla yargılandığı mahkemedeki son sözleri.)
"Sadece özgür bireyler pazarlık edebilir. Mahkumlar sözleşme akdine giremez. Senin özgürlüğün ile benim özgürlüğüm birbirinden ayrı tutulamaz." (1985 yılında hapisteyken dönemin Güney Afrika Cumhuriyeti Devlet Başkanı Pieter Willem Botha'nın bir çağrısına cevaben kaleme aldığı bir açıklama.)
"Bu savaşta (apartheid'a karşı), öyle ya da böyle, ülkenin külleri üzerinde kalmış bir kazanan ve bir kaybeden olacak. Ancak kazanan da kaybeden de o küller üzerinde oturup, konuşmak zorunda olacaklar. İşte o an karşıdakine gösterecek olduğun tepki de, görecek olduğun saygı da, bugün gösterdiğin haysiyetle ilintilidir." (Robben Adası'nda tutukluyken, ülkenin cezaevlerinden sorumlu müdürü General Jc Steyn'e söyledikleri.)
"En büyük korkumuz yetersiz olmamız değil; en büyük korkumuz haddinden fazla güçlü olmamız. Bizi en çok korkutan, karanlığımız değil aydınlığımız. Biz kendimize, 'ben kimim ki, muhteşem, harikulade, yetenekli, şahane olayım?' diye soruyoruz; ama aslında, neden olmayasanız ki? Sizler Tanrı’nın çocuklarısınız ve kendinizi küçük görmeniz dünyaya fayda sağlamıyor. Diğer insanların yanınızda güvensiz hissetmemesi için kendinizi küçültmenin hiç aydınlık bir yanı yok. Hepimizin çocuklar gibi ışıldaması gerekiyor. Bizler içimizdeki Tanrı’nın ihtişamını yansıtmak için dünyaya geliyoruz; bu sadece bazılarımızın değil, hepimizin içinde mevcut. Kendi ışığımızın parlamasına izin verdiğimizde, fark etmeden başkalarının da bunu yapmasına izin vermiş oluyoruz. Korkularımızdan özgürleştikçe, varlığımız doğrudan başkalarını da özgürleştiriyor." (1994 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti Devlet Başkanı seçildikten sonra yaptığı ilk konuşmadan.)
"Özgürlük için gökyüzünü satın almanıza gerek yok. Ruhunuzu satmayın yeter."
"Hiç bir insan doğar doğmaz bir başkasından ten rengi, kökeni ve ya dini nedeniyle nefret etmez. İnsanlar nefret etmeyi sonradan öğrenir. Ve nefret etmeyi öğrenebildiklerine göre, onlara sevmeyi öğretebilmek de mümkündür. Çünkü zıttı olan nefretin tersine sevgi insan kalbi için çok daha doğal bir duygudur."
‘’Hayattaki en büyük zafer hiçbir zaman düşmemekte değil, her düştüğünde ayağa kalkmakta yatar.’’
‘’Düşmanınla barış yapmak istiyorsan, onunla beraber çalışmalısın. Sonra arkadaş olacaktır.’’
"Çocuğa nasıl davranıldığı toplumun ruhunu en açık sekilde ortaya koyan göstergedir."
‘’Büyük bir tepeyi aştığında insanın bulacağı şey, daha aşılacak çok tepelerin olduğudur.’’
"Cesaret korkunun olmaması değil, korkunun üstesinden gelebilmektir."
"Hiçbir zaman kaybetmem, ya kazanırım ya öğrenirim."
‘’İyi bir kafa ve iyi bir kalp, her zaman zorlu bir kombinasyondur.’’
‘’Yapılana dek, her zaman imkânsız gözükür.’’
‘’Bu ideal uğruna ölmeye hazırım.’’
‘’Ben acı çekmedim. Günü yaşamanın önemini ve yarını çok düşünmemek gerektiğini öğrendim.’’
‘’Dünyayı değiştirmek için kullanabileceğiniz en güçlü silah eğitimdir.’’
‘’Mücadele benim hayatımdır.’’
Bir diğer Mandela
Görüldüğü gibi Mandela, devrimci, örnek bir liderdir. Ancak görüldüğü gibi. Hayat gibi insanlar da siyah beyaz değildir. İnsanların da liderlerin de gri alanları vardır. Görülmeyen yanları vardır. Bilinmeyen yanları vardır. Ayrıntılara girince farklı olan yanları vardır.
Mandela'nın bir teröristten "barışın simgesi devlet adamı, devrimci, özgürlük savaşçısı" kimliğine evirilmesi hikâyesi bizlere pek de yabancı gelemeyen tarihte yazılmış en etkili hikâyelerden birisidir. Çünkü Mandela’nın lideri olduğu ANC sadece Güney Afrika’da değil aynı zamanda uluslararası sermayeye bağlı, kendi halkına da düşman bir katiller ordusudur.
Batılılar bu devrimci ve örnek lider Mandela'yı çok sevmişlerdi, hem de çok.
Batılılar Mandela’yı çok sevmişlerdi, çünkü;
Mandela, devrimin eşiğine gelmiş isyan halinde, yoksul bir siyah nüfusu beyazlarla uzlaşmaya, mülkiyeti ve kapitalizmi hedef almadan rejimin değişmesini kabul etmeye başarıyla ikna etmişti.
Mandela, Güney Afrika'yı IMF programlarını uygulayan, küresel maden şirketlerinin imtiyazlarını korumaya devam eden, uluslararası sermaye için güvenli bir ülkeye dönüştürmüştü. Ülkelerinde haklarını arayan onlarca madenci bizzat Mandela’nın lideri olduğu ANC tarafından öldürülmüştü.
Mandela, asla kapitalizme karşı olduğunu iddia etmedi, hatta ilk yaptığı konuşmalardan birinde işçilere, bir taraftan kemerleri sıkmaları gerektiğini anlatırken diğer taraftan mücadele etmezlerse haklarını alamayacaklarını söylemeyi ihmal etmemişti.
Mandela sayesinde ırkçı rejimin yıkılmasıysa, Güney Afrika işçi sınıfının ve yoksullarının yaşam koşullarında bir düzelmeye yol açmamıştı. Mandela, hapisten çıkarılıp devlet başkanı yapıldıktan sonra Güney Afrika'nın insanlarının bırakın özgürlüğü, son 26 yıl içinde dünyanın en fazla sömürülen pazarlarından ve dünyanın en sağlıksız ve en dejenere toplumlarından birisi haline geldi. Mandela zamanında Güney Afrika’da gelir dağılımı eşitsizliği birkaç kat arttı.
Mandela’nın başkan olduktan sonraki dostlarına bakarsanız karşınıza çok sayıda beyaz ve milyarder kapitalist karakterin çıkması da rastlantı ya da kaderin bir cilvesi olmadığını görürsünüz.
Mandela ile Güney Afrika'da değişen tek şey, beyaz yöneticilerin yerini siyah yöneticilerin almış olmasıdır. Ezilen, aç kalan, sömürülen yine aynı halktır.
İşte cenazesine Bush’tan Cameron’a (Mandela’nın idamını istemiş zamanında), milyarder işadamlarına, Guantanamo’nun üzerinde oturan, insansız uçaklarla sivillerin ölüm fermanlarını imzalayan Obama’ya, en gerici gazetelerden sosyal demokrat yazarlara kadar katılanların arkasında yatan gerçek budur.
Bu beyaz adamlar Mandela'yı neden sevmişlerse aynı beyaz adamlar Mustafa Kemal Atatürk'ü aynı nedenle sevmemişlerdir. Bir de işin garip tarafı; Mustafa Kemal Atatürk'ü sosyalist olmadığı gerekçesiyle sevmeyen, eleştiren, İkinci Cumhuriyetçi, liboş, ‘’yetmez ama evet’’çi Türkiye’nin tatlı su solcuları, yine sosyalist olmayan, kapitalist ve emperyalizm işbirlikçisi Nelson Mandela’yı çok sevip, öldüğünde ardından ağıt yakmış olmalarıdır.
Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. İçeriye karşı demokrat, devrimci, özgürlükçü görünüp de dışarıda emperyalizm işbirlikçisi çok lider vardır dünyada.
Bir Japon Atasözü derdi ki; ‘’Pirincin içindeki siyah taştan değil, beyaz taştan korkacaksın... ‘’
Yaaaaa! İşte böyle!
Osman AYDOĞAN